• Sonuç bulunamadı

Türk ahşap sanatının en güzel örneklerinden:Çinili Av Köşkü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk ahşap sanatının en güzel örneklerinden:Çinili Av Köşkü"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Türk ahşap sanatının en güzel örneklerinden

Çinili Av Köşkü

S

elçuklu ve Osmanlı devrinde

saraylar, köşkler ve kasırlar

tabiatın en güzel olduğu yerlerde, geniş bir arazi içinde ancak mütevazi ölçülerde inşa edilmiş yapılar topluluğu halindedir. Çinili Av Köşkü, Maslak'tan Ayazağa Köyü'ne gidilirken sol yan taraftaki derin vadide Haznedar Çiftliği arazisi dahilinde yeşillikler ve yüzyıllık ağaçlarla çepeçevre sarılmış olarak çevresindeki korunun yabani görünümü içinde yumuşak çizgilerle bezenmiş ahşap bir yapıdır. Korunun içindeki bu bina bir minyatür görünümündedir. Ağaçların arasında adeta saklanırcasına duran bu av kasrı, Türk ahşap yapı sanatının 19. yüzyıl başındaki en güzel eserlerinden biri olarak tanımlanmaktadır.

Dr. İlhan Akbulut

"Çinili Av Köşkü" veya "Havuz Köşkü" diye anılan bu yapı III. Selim tarafından av köşkü olarak yaptırılmış, daha sonra harab olan köşk II. Sultan Mahmut zamanında harabelikten kurtulmuş, daha sonra da Sultan Abdülaziz tarafından restore ettirilmiştir. Köşkün yeri önce Yeniçeri Ocağı'nda Kul Kethüdası Ayazağa'nın çiftliği idi. Sonradan Emlâk-ı Emîri'ye geçmiştir. Abdülâziz devrinde orada birçok tenezzüh köşkleri yapılmıştır. Abdülaziz'in sık sık ziyaret ettiği bu küçük köşk, ahşap olarak yapılmış tek katlı bir yapıdır. Avdan çok doğayla başbaşa kalabilmek için yapıldığı kanısını uyandırmaktadır. Yapının bir özelliği de çevresiyle tam bir uyum içinde olmasıdır.

(2)

II. Sultan Mahmut, av köşküne büyük özen göstermiş, bakımı için gözde silahtarı, Giritli Ali Ağa'yı görevlendirmişti. Yıllar sonra yine harabeye dönen bu güzel kasır bu kez Abdülaziz devrinde, Serkis kalfa tarafından yeniden inşa edilmiştir. Bu dönemde "Havuz Köşkü” diye anılmıştır. Sultan Abdülaziz

tarafından sık sık ziyaret edilen bu ahşap köşkün duvarları bu yeni inşası sırasında Abdülaziz’in, Avrupa gezisinden

dönerken İngiltere’den seçerek getirttiği çinilerle örtülmüştür. Tavanı çok güzel tahta süslerle işlemeli olan büyük salonda bir ocak, bir çeşme ve mermer fiskiyeli bir havuz, ayrıca bir av odası vardır. 16 metre boyunda olan salondan iki küçük odaya geçilmektedir. Bu odalardan birinden dar ve dik merdivenle asma kata geçiş vardır. Bu asma kat 3 metre kadar genişliktedir. Ön kısmında ahşap parmaklıkları vardır. Salonun orta kısmında ise 2.20 metre çapta bir yuvarlak mermer havuz bulunmaktadır.

Salonda bulunan çeşme Türk üslubunu aksettirmektedir. Çeşme mukarnaslarla işlenmiş, alt kısmı İse niş taksimatı şeklinde yapılmıştır.

Salonun geniş pencereleri, içeri bol ışık girmesini sağlamaktadır. Pencereler dıştan ağaç panjurludur. Üstteki pencereler İse renkli cam ile, vitraylarla kaplıdır. Kasrın içi altın yaldızlı nakışlarla ve İtalyan fayansları ile kaplıdır. Kapının iki yanında duvara yerleştirilmiş iki küçük fener, göze çarpan d iğ er özelliklerdendir. Kasrın dış kısmında dışarı 4 metre çıkıntı yapan saçak vardır. Bu saçak altın yaldızlı nakışlıdır. Saçaklarda da ekletizm anlayışının ağır bastığı görülmektedir. Yapının dışında görülen duvara bitişik olarak yapılmış ağaç sütunlar ve yine ağaçtan oyularak yapılmış ajurlu çifte kornişler yapıyla olduğu kadar çevre ile de uyum sağlamaktadır. Îîî»» I 1 Jomîmma 1 I ! «mmoio ¡1 a i®

to iisak

m jj!

ijgîS

25

(3)

Sürekli sözü geçen havuz köşkün önünde bulunmaktadır. Köfeki taşından yapılmıştır. Havuzun 100 metre uzunluğu ve 20 metre genişliği bulunmaktadır. Havuzun derinliği ise 2.5 metreyi bulmaktadır. Bu havuzda Sultan II. Mahmut devrinde yapılan sandal sefaları ve eğlenceler çok meşhurdur. Havuzda çeşitli eğlencelerin düzenlendiği

Enderunlu Hafız İlyas Efendi'nin "Letâfi

Enderuniye" adlı saray vekayinâmesinde ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Havuzun üç kenarı örme olup dördüncü ve köşkün önüne değil de tam karşısına gelen kenarı ise doğal kayalardan yapılmış ve havuza su getiren "Dertli Pınar" bu kayaların üzerinden havuza aktığından küçük bir çağlayan görüntüsü verdiği gibi, çağlayanın kuşların sesine karışan şırıltısı köşke ayrı bir hoş hava verirmiş. Havuzda sık sık eğlenceler düzenlenip, meşhur hanendeler, sazendeler davet edilir, bir sandala hanendeler, bir sandala sazendeler binip sanat icra ederken, diğer bir sandala Enderun oğlanları biner padişaha gösteriler yaparlarmış. II. Mahmut zamanında havuzun çevresinde

(4)

yapılan eğlencelerde Enderun oğlanları birbirlerini suya İterlermiş. Bir gün, Abdi Bey adlı bir dalkavuk havuza İtilmiş. Meğer, Abdi Bey yüzme bilmezmiş, Abdi Bey batıp çıktıkça, çırpındıkça

çevredekiler oyun yapıyor sanıp gülmüşler ve son anda durumu anlayıp Abdi Bey'i boğulmaktan kurtarmışlar. Yine bir gün dilsiz genç bir Enderunlu, padişaha hüner göstermek için havuza atlamış, bu genç padişahın beğendiği ve iyi bir yüzücü olan Enderunluymuş. Fakat dalışında ayağı havuzun dibindeki ızgaraya takıldığından su yüzüne çıkamamış ve boğulmuş. Bunun üzerine padişah havuzdaki eğlenceleri

yasaklamış ve burası eğlenceler yapılan bir yer olmaktan çıkmış, şelalenin suyunun şırıltısı ve kuşların sesinin dinlendiği bir dinlenme yeri olmuştur. Bu güzel köşk maalesef padişah II. Abdülhamit döneminde pek iltifat görmemiş, alelade bekçilerin elinde kalmıştır. Meşrutiyet döneminde de çeşitli siyaset ve harp sorunları içinde

unutulmuştur. Cumhuriyet döneminde önce Ayazağa'da kurulan Süvari Okulu'na verilmiş, bugün ise 3. Kolordu Garnizonu içinde geniş saçakları kalas iskelelerle ayakta tutularak, kaderine terkedilmiş olarak durmaktadır.

Bu minyatür köşk, önünde boş havuzu, havuzun kenarında insansız gezinti yolları ile sessizlik içinde, tarihteki neşeli, hareketli günlerin hayaline dalarak bir köşede oturan bir ihtiyar gibi kendisini çevreleyen yemyeşil koruluğun içinde mahzunca durmaktadır.

KAYNAKLAR

AĞIN, Ahmed, Şişli İlçesi, Ayazağa Kasrı Maddesi, İstanbul 1965.

BİLGİN. Bülent. İstanbul'da Tersane Sarayında

Has Oda, Beykoz ve Ayazağa Kasırları, İstanbul

Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Lisans Tezi, İstanbul 1974, (Yayımlanmamış)

DOĞRUYOL, Ayhan, İstanbul’daki Kasr-ı

Hümayunlar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi Estetik ve Sanat Tarihi Kürsüsü Lisans Tezi, İstanbul 1978 (Yayımlanmamış).

DURUÇAY, Afif Süreyya, Otağ-ı Hümayun, Davut Paşa Kasrı, İstanbul Üniversitesi Lisans Tezi, İstanbul 1965 (Yayımlanmamış).

İLYAS, Hafız Hızır, Tarih-i Enderun-Letaif-I

Vekâyl Enderun-lstanbul, Hicri 1276.

KOÇU, Reşad Ekrem, Ayazağa Kasırları, Türkiyemiz Dergisi, Sayı: 9, Şubat 1973.

KOÇU, Reşad Ekrem, İstanbul Ansiklopedisi, Ayazağa Kasrı Maddesi, İstanbul 1960.

ŞEHSUVAROĞLU, Haluk, Y „ Saraylarımız, Turing Otomobil Kurumu Belleteni, Sayı: 9, Eylül

TÜRK ANSİKLOPEDİSİ, Cilt. 4, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1964.

27

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Herpanjina: Koksaki virüs A4 ile ortaya çıkar, ani yüksek ateş ve boğaz ağrısını takiben ağız içinde arka tarafta çok sayıda yaygın,. ağrılı

Yüzyılda rastladığımız ahşap camiler yanında Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı asırları boyunca Ankara, Kütahya, Kula, Safranbolu, Mudurnu, Bursa ve

[r]

Yürütme Kurulunun yarattığı bunalım veya toplumun 1960’da temsilcilerine (Temsilciler Meclisi ve T.C. Meclisi üyeleri) verdiği vekalet süresinin çoktan sona ermiş

 Emprenye; toksik özellikteki kimyasal bir maddenin mantarlar, böcekler, termitler, deniz canlıları tarafından besin maddesi olarak kullanılan hücre zarının zehirli

Bu metotları uygulayan tesislerde ahşap malzeme çelik bir kazan içerisine yerleştirilmekte, yüksek ve alçak basınç uygulamaları ile malzemenin içerisine

Bu araştırmanın amacı, Türk atasözlerinde en sık kullanılan ilk 100 kelimeyi belirlemek; elde edilen sıklık listesini kelime türü olarak ad, fiil; anlamsal

Denizde yaşayan canlılar arasında, insanın en çok yakınlık duyduğu yaratık muhakkak fok balığıdır. Çok eskiden, beyaz karınlı küçük fok balıklarına Akdeniz'’de