Y a y ı n a h a z ı r l a y a n : Z e y n e p O R A L
Yılmaz, eşikte bekleyen mahkeme kararından önce
‘firarın’ sonuçlandınlm asım istiyordu. Kesin olan cezasıyla
birlikte ‘eli-kolu’nun bağlanmasından endişe ediyordu.
Bazı sondaj çalışmalarına başladım, aracı bulmak güçtü
zorlamamı istediği iki ilişkide!
Kaddafi, öteki Arnavutluk'ta Ulaşabilip, doğrudan
kendisine açıklayabilirsem Kaddafi’nin m addi manevi
tüm olanaktan sağlayacağına inanıyordu...
Kaddafi'den yardım istedi
■ ■ ■ ■ ■ ■ __ n _________ n « __ ____ i . i t t.. , ı alladolid FUm F estivali
öncesinde, Z ü rih ’te Fa- to ş’ la buluşup, Ispan ya’ya birlik te gittik . Fa- to ş, artık, Y ılm a z ’ m öz gürlüğü konusundaki dü şüncelerim iz ve h azırlık larım ızdan gen el hatla- n y la haberdardı. Fakat, ted irgin lik için deydi. Sık sık, “ İki senem iz kal m ıştı; bek leyebilirdik!” falan d iy or du. B ir aksilik olm ası durum unda Y ılm a z’ m öldü rü leceği du ygu su i- çin d eyd i. B ir yam ise, “ 12 E ylü l” n e d en iyle altüst olm uştu. Bu kez, “ar tık ilk cezam ız bitse de Y ılm a z ’ ı b ı rakm azlar; b ir yığın dava son u çlan d ı son u çlan acak” diyordu. B ir h ayli sık ın tılıy d ı. Üzgündü.
İm r a lı’ dan İsparta’ya n akil; ku rulm uş bozulm uş kim i ilişk iler; bek len dik beklenm edik olaylar, gelişm e le r sonunda, 1981 Ocak - Şubat ayla rında, Y ılm a z ’la belli b ir değerlen dirm e yapıp, b ir d izi karar aldık. Y ılm a z, yak ın b ir gelecekte, 12 E ylü lü n y ok etm ek için k en disin i h ed ef alacağını düşünüyordu. B ir an ön ce koşu lların yaratılıp cezaevin den ku rtarılm asın ı istiyordu.
O rta d oğ u ’ daki savaş gergin liği, bu yola baştan b eri taşıdığı tedirgin liğ in i daha da artırm ıştı. F ilistin yo lundan vazgeçm işti. “ D oğu B loku ” ü lk eleriyle de, y en i b ir ilişk i ve talep için e girm eyecektik. “ G eri teslim e- d ilm eyeceği gü ven cesi” için , k oşu l la n B atı’da araştırıp, Batı ü lk eleri nin birin den alm aya çalışacaktım . Y ılm a z, adın ı (sinem acı v e yazar o- larak sanatçı k işiliğ in i ve p olitik k i şiliğ iy le) ön e çıkaran tüm olan ak lan değerlendirm em i ve k ısa sürede “e- m in b ir kaçırm a plan ı” yapm am ı is tiyordu . D ışarda bu çalışm a götürü lürken, içerd e Y ılm a z, “B ayram - A- rife ” film in i h azırlayıp, prodü ksiyo nu başlatacaktı. Bu film i, k açışı da birliğin d e getirecek şekilde düşünü yorduk.
B u sü reç, h er alanda dörtnala koşturduğum uz b ir dönem oldu. Ge rek film in , gerek se kaçışın m addi dayanaklarının yu rt dışında sağlan m ası gerek iyord u . G eri teslim ed il m esini en gelleyecek önlem lerden b i risi, yu rt d ışın a ünlü b ir k işi olarak ayağın ı basm asıydı. Buna bağlı ola rak, b ir a k silik olasılığın ı da düşüne rek, ü n lü k işilerle dayanışm a ilişk i leri geliştirm em iz gerekiyordu. T ü r k iye’d ek i darbe ortam ı, Y ılm a z ta n ın m ıyor da olsa, dayanışm a ilişk i lerin i b ir açıdan k olaylaştırıyordu .
S
e f e r b e r l ik
O dönemde, Portekiz’den Ispan ya’ya, Berlin Festivali’nden Cannes Festivali’ne dek, her alanda yoğun bir çalışma sürdürdüm. Toronto’dan Yeni Delhi’ye, neredeyse tüm festivallere, katılmak için başvurdum. Çok çeşitli ülke basın kuruluşlarına, yazar ve sa natçılarına yazılar, kataloglar, tanıtma malzemeleri ilettim, dayanışmaya ça ğırdım.
1981 Mart’ında, Cactüs Film ortak larından birini, Y ılm az’ ı kaçırma çalış maları yaptığım yönünde haberdar et tim. Avrupa’ya gelmemde ama nedenin bu olduğunu söyledim. Daha doğrusu, söylemek zorunda kalmıştım. Çünkü, gelinen noktada, çalışma ve ilikilerdeki yöntemlerimizde belli çelişkiler öne çıkmaya başlamıştı. Benim çeşitli ülke lere yaptığm seyahatler ve kurduğum ilişkiler, maddi yatırım talepleri, isviç relileri tedirgin etmeye başlamıştı ve işleri yokuşa sürüyorlardı.
H lZ U KOŞTURMACA
(C actüs Film, İsviçre’de, küçük bir film dağıtım firmasıydı. “Sürü”nün iş letme haklan bu firmadaydı. Önceki yıllardan yakın ilişkileri olduğundan N ihat Behram , Güney Film’in bürosu nu İsviçre, Zürih’de açmayı seçmişti. Y ılm az G üney’i kaçırm a tasarısını ilk
açtığı kim selerden bir bu firm anın tem silcisi D onat olacaktı. Bir diğeri ise Pe- ter... 68 kuşağından yaym evi müdürü P eter’ i N ihat B ehram Hamburg’da, “Sürü”nün senaryosunun yayınlanma sı söz konusuyken tanıdı. Hamburg doklarında süren uzun konuşma ve tar tışmalarda “duyarlılıklarının örtüştü- ğiinü” , P eter’ in Türk kültürüne yakın lığını görüp konuyu ona açtı. “Kaçış”a büyük katkısı olacak P eter, daha sonra Y ılm az G üney ve N ihat B ehram ’ ın ki taplarm ı Almanca yayınlayacaktı.)
1981 Mart’ıyla birlikte, bu doğrultu daki son hızlı koşturmaca başladı. Y ıl m az, eşikte bekleyen mahkeme karar larından önce “firarın ” sonuçlandırıl masını istiyordu. A ksi durumda, kendi deyim iyle “kesin olan cezalarla birlikte kapalıya alınacak, yani işinin bitirilm e hesaplarının bir parçası olarak, eli - ko lu bağlanacak”tı.
H
a y a l
k ir ik l iğ i
Bu aylarda, çeşitli Batı ülkelerinde, yetkililer düzeyinde bazı sondaj çalış malarına başladım. Birçoğunda, üst dü zeyde bir ilişkiye ulaşabilmek için ara cı bulabilmek, son derece güçtü. Ingilte re, Almanya ve İsviçre’de daha ilk a- dımlarda, yaşadığım duygu, güvenden çok güvensizlikti. Yunanistan’da, aya ğım ı basacak, belli sıcak üişkiler kur muş da olsam, yetkililerle görüşme bo yutuna varmamıştı. P eter, K ıbr's’taki yakın dostları n ecrriyle, bu y o ld a ı gü veriliydi, fakat, somut ilişkilere girm e miştik.
Y ılm az’ ın, o dönemde, kapısını zor lamamı istediği iki ilişkiden birisi Kad dafi, diğeri (yine de bir güvence olarak düşündüğü) A rnavutluk'ta Ulaşabilip, kendisine açıklayabilirsem Kadda fi’nin maddi manevi tüm olanaklan sağlayacağına inanıyordu. Bu yönde bazı girişim lerim o ld a Arnavutluk iliş kisi ise, bu kez de Avrupa’da “mektup bürokrasisine” takılıp tıkanmıştı. “A m . Sos. Cum. Uluslararası ilişkiler ve Kültür Sorumlusu”yla görüşme iste ğim, “davetin mektupla yapılacağı” ya nıtına rağmen, mektubun bir türlü gel memesi nedeniyle gerçekleşmemişti.
(1981 bahar ve yaz aylarına geçme den önce, N ihat B ehram ’ın yurt dışına çıkışından ve 12 Eylülden sonra Y ıl m az G üney’in N ihat B ehram ’a yazdı ğı mektuplara bakmakta yarar var. Ge rek mektuplar, gerek çağrışım ları çok geniş kapsamlı olduklarından yalnızca kim i bölüm lerini alıyorum . Bütününü M illiyet Sanat Dergisi’nde okuyabilirsi niz.)
Yılmaz .Imralı Cezaevinden, İsparta’ya nakledilince bir an önce
kurtarılmasını istemeye başlamıştı. Oysa Im ralı’da hem masa başında hem de öbür mahkumlarla birlikte tarlada çalışabiliyordu
-İSPARTA CEZAEVİ Yılmaz Güney, İsparta Cezaevi’nde Güney Film yöneticilerinden Erol Görmen’le f‘İkili” görüşmede. Yatağın üstünde rulo edilmiş İsparta halısı daha sonra İsviçreli prodüktöre hediye edildi.
SEVGİLİ kardeş,
, ,
Son ik i mektubun elime henüz geçmedi. Ama duygula
rının, düşüncelerinin daha önceki mektuplarda yeteri ka dar bana ulaştığını sanıyorum. İçinde bulunduğun ruh hali yabancım değil... Ülkemizde bile buna benzer yabancılık ları, uyumsuzlukları yaşamadık mı? İçinde bulunduğumuz çevrenin her dışına çıkışta benzer duyguların taşıyıcısı ol madık mı? Bizimle aynı dili konuşan, aynı adı taşıyan, aynı kitapları okuyan insanlarla aramıza gerilen çelikten duvar- lann yadırgayıcılan olmadık mı? Çok güzel b ir biçimde an lattığın İsviçreli “devrimciler” ile, hele hele dürbünle tavana bakan “devrim ci” ile, bizim kiler arasında özde ne denli benzerlikler olduğunu bilm iyor muyuz? Bütün bunlara kar şın seni b ir üzüntü yumağı olarak yüreğim de taşıyorum. Senin inceliğinin ve duyarlığının kim i zaman ben bile sağırı olmadım mı? Ben bile derken, hem her şeyin bilincinde ol mayı, hem de pratikte gerekeni yapamadığımı anlatmak istiyorum. Yetemiyoruz... Hiçbir konuda ve alanda yetem i
yoruz... ama yeteceğiz... yetmek zorundayız...
burda ve orda, acıların binbir çeşidini yaşayarak acıları yeneceğiz... yok baş ka yolum uz... dayanmak zorundayız, bitmemek, yılmamak zorundayız.
Sabırlı ol... sakın paniğe kapılma... sinirlenme... oluru
nu mutlaka bulacağız. Biz ki emperyalist mekanizmayı bili yoruz; onlar bizi sömürecekler. Onlar uygar insanlardır. Onların uygarlığının acılarını biz yarı - sömürge insanları çekmedik mi, çekmiyor muyuz? M ısır piram itlerini kimler yaptı... O kölelerin adını bilen var mı? Yok... Ama onlar Mı sırlı köleler idi... daha doğrusu Mısırlı köle sahiplerinin kö leleri... biz de Avrupa emperyalizminin dikmeye çalıştığı piram itlerin köleleri değil miyiz? M ısır’da taş taşımışlar... biz de başka b ir şey taşıyoruz... ama sonuç... sonuç ben zer.
Sağlığın nasıl... dayan... saçlarını koru... ben saçlarımı
üç numara traş ettirdim... döküldüğünden değil... kışa ha zırlık için.
Bir gelen olursa, Doğan Abi için güzel b ir çakmak al...
değerli olsun... Dunhil, Dupont gibi... iki adet de Idrls ve
Dündar için olursa iyi olur... nasıl gönderilir, geçirilir bile-
miyomm. Bir de sigara... biliyorsun Jitan ya da Goluvaz seviyordu Doğan Abi... iyi olur diye düşünüyorum... yine de sen bilirsin... durumumuz uygunsa tabii... Buradaki ar
kadaşlar için (cezaevinde) bazı şeyler...
( ...)
Şimdi kırık ve üz
gün, seni düşünerek, gözlerinden öperim... seni mektup- suz bıraktığım için beni bağışla... çok bağışla... Donat’a ve diğer arkadaşlara selam...
( . . . )
Arkadaşların selamı var.
Yılmaz Güney 26.9.980 Im ralı
MEKTUBUN ÇAĞRIŞIMLARI
26.9.1980 tarihli bu mektubu, Yılm az'ın “12 Eylül'den sonra yazdığı ilk mektuptur. Kişiliğindeki, “ödün vermekten se, her türlü belayı ve riski göze alma” özelliğini, belirgin bir biçimde yansıtması açısından önemlidir. Bu özelliğini yan sıtan sözleri, hem insanı, hem politik inançlarında uç veri yor. İçinde olduğumuz o koşullarda, ilk okuduğumda, duy gusuyla son derece coşkulandığım, mektuplarından birisi dir. Sözcükleriyle kendi fotoğrafını çizmiş; öfkelerinden gü lümseyişlerine, restlerinden yakınmalarına dek, kişiliğinin belirgin özellikleriyle, satırların arasından bakmaktadır san ki.
Dostları için göndermemi istediği armağanlar ve nitele mesi, Y ılm az’ın bir başka özelliğini de yansıtıyor. O dö nemde benim bilmediğim “markaTarıyla sıralıyor. Açıkla ması ne olursa olsun, değerli armağanlar vermekten ve al maktan mutluluk duyuyordu. Giysiden çakmağa, kırtasiye den içkiye, sigaraya dek, istediği her şeyi ünlü markalarıyla
biliyordu.
Yakınları, onun, verirken de, alırken de, armağanın de ğerlisine olan düşkünlüğünü bilir. Bir kezinde, Fatoş, Y ıl-
m az’a pijama götürmek istiyordu. Fakat, alacağı pijamayı
Yılm az’ın “beğenmeyivereceği" tedirginliği içindeydi. Ben den yardım isteyip, “İkimiz de, birbirimizden habersiz, birer takım pijama alalım. Yılmaz hangisini beğenirse onu ben almış olayım!” demişti. Tuhaf bir rastlantı olarak, Yılm az, kendisine götürdüğümüz paketleri açtığında, çıkan pijama lar, renklerine dek aynıydı!
Milyonda bir aksiliğin, gelip kendilerini buluvereceği, Yıl-
maz’a yakın olanların, onunla ilişkilerinde sürekli yaşadıkla rı bir tedirginlikti. Yani, ayıkladığımız bir çuval pirinçte, kal mış olan bir taş varsa, o da gidip, Yılm az’ın tabağına rastlı yordu!
Bir kezinde benden kasket istemişti. Bense “sorumlu luk” yüklenmeyip, Fehm i’ye (Yaşar), “Yılmaz'a bir kasket armağan götür. Yalnız, cimrilik yapıp paraya acıma, en kral yerden, Beymen’den falan olsun” demiştim. Akşam, ceza- evindeki görüşmeden, Fehm i, armağan götürdüğü kasket le dönmüştü! Yılm az, beğenmemiş olacak ki, “Bunu sen giy, sana yakışır!” diye geri vermişti.
Benzeri bir durum da başıma silah nedeniyle gelmişti! Binbir zorlukla içeri sokulmuş silahı, istediği "SW” markası olmasına rağmen, “kısa namlulusu” olmadığı için, beğen memişti...
YARIN: M ELİN A MERCURİ VE JULES DASSİN
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi