• Sonuç bulunamadı

Eyuboğlu ölmüş değil...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eyuboğlu ölmüş değil..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EYUBOĞLU

ÖLMÜŞ DEĞİL.

OKTAY AKBAL

Evet

Hayır

ç>tmâ

l

,

• j zetlenince ne kadar kısadır bir insanın yaşamı. Okullar, R l görevler, hepsi bu. Bir yazarsa, bir düşünürse, bir sanat- W çıysa, o özet arasında tutuklamalar, duruşmalar da yer alır. Bir de yazdıkları, çevirdikleri... Baktım gazetede Saba­ hattin Eyuboglu’nun yaşam öyküsü kırk satır tutmuş ancak. 1908’de başlamış öykü, karlı bir Ocak akşamı sona ermiş. Tür­ kiye halkı için, o halkın gerçek mutluluğu için, kültür değer­ leri, sanat güzellikleri için 65 yıldır vuran bir kalp durmuş. Bir kalem kırılmış, iyi, doğru, güzel, yararlı için durmaksızın çarpışan bir savaşçı, ama bir insanlık savaşçısı, gerçek anla­ mıyla bir Türk hümanisti yok olmuş dünyamızdan...

Zordur alışmak sevilen birinin ölümüne. Sabahattin Eyu- boğlu’nun ölümünü de benimsemek, Sait’i, Orhan Veli’yi, Ataç’ı, Tarancı’yı ölü saymak gibi kişiye acı veren bir gerçek. Yaşamak yalnız soluk almak, gezmek, dolaşmak mıdır? Bu açıdan bakılınca sanatçılar, yazarlar, çağlarım, çevrelerini güçlü ışıkla aydınlatan düşünürler hiçbir zaman ölmezler. Açar okursun Ataç’m yazışım, Sait’in öyküsünü, Orhan’m, Tarancı'mn şiirlerim. İşte ordalar, o kitaplarda, on yıl, yirmi yıl geçer, elli yıl geçer yaşarlar daha çok, güçlenerek, ölmez- leşerek. Bütün ölümcül yönleri gider, kalıcı, ölümsüz ne var­ sa geçer kuşaktan kuşağa.

Gazetelerde Eyüboğlu için «Profesör, sanat tarihçisi, çevi­ rici» denildi. Üniversitede doçentlik yapmış, Talim Terbiye Kurulunda üye olmuş, müfettiş olmuş, Tercüme Bürosu Baş­ kanlığında bulunmuş, sonra Üniversitelerde dersler vermiş, çeviriler yapmış, denemeler yazmış, filmler çevirmiş. Yakın­ dan tanıyanlar bilir, evi, sofrası herkese açık bir aydındı, ger­ çek anlamıyla bir halkçıydı, bir devrimciydi derler. Yazılan da, davranışları da bunun kanıtıdır. Anadolu halkına inanmış bir yurtseverdir, Anadolu uygarlığını savunan bir yazardır. Kemalist devrimi yürekten benimsemiş, gerçek anlamım kav­ ramış bir Atatürkçüdür.

Eyuboğlu’nun ölüm haberini okuduğumda yataktaydım, ateşler içindeydim. Birden iki kat arttı hastalığım. Bir şeyler çöktü tepeme. Bir ateş daha düştü içime. Acı acı düşündüm bir yıl öncesini, Eyüboğlu’nun sonradan aklandığı bir suçlan­ dırma yüzünden tam dört ay tutuklu kalmasını Her şeyi öy­ lesine açık bir aydının, gizli örgütlerle işbirliğine kalkıştığına inanmak olanak dışıydı. Eyüboğlu’nun Türkiye kültürüne kat­ kıları ilerde daha iyi anlaşılacak. Nasıl hesap vereceğiz gelece­ ğin kuşaklarına? Böylesine yurtsever, böylesine devrimci, böy- Iesine insandan, halkından, yurdundan yana bir büyük insanı aylarca en ağır biçimde suçlandırdık, onu hasta kalbinin da­ yanıksızlığım bile büe güç koşullarda yaşattık mı diyeceğiz, bir sıkıntı duymayacak mıyız bundan? Üstelik de bütün suç­ landırmaların temelsiz kaldığım da hemen ekleyerek...

Birdenbire duran bir kalp... Nedeni, niçini bilinir mi? Bi­ linir. Yıllar yılı toplumda yerini bulamamışsa, iktidardaki po­ litikacılar tarafından horlanmışsa, itilmişse, en açık haklan bile verilmemişse, tanınmamışsa... Üstelik çeviriler yüzünden adalet önlerine çıkarılmalar. Gizli örgüt kurdu diye suçlandır­ malar... Devrim düşmanı, Atatürk düşmanı kişiler taratmdan girişilen saldırılar... Bütün bunlar yıpratmaz mı duyan, düşü­ nen, iyüikler, güzelliklerle dolu bir gerçek insanın varlığım? Bayram günlerini Eyüboğlu’yla geçirdim ben. Açtım «Ma­ vi ve Kara»yı, o birbirinden eşsiz, birbirinden anlamlı deneme­ lerini okudum bir daha, bir daha. Açtım o baş ucu kitabım Montaigne çevirisini, o yeni çıkan «Valery» çevirisini... Eyü­ boğlu’nun birbirini tamamlayan, bir bütün olan, bize sağlam bir anlayış veren yazılarım okudum üç gün. «Mavi ve Kara» işte size çağdaş edebiyatımızın yarma kalıcı yapıtlarından bi­ ri. Düşünce tutarlüığmm, sağlamlığının, gerçek devrimciliğin en somut örneği. Bu kitap üzerinde uzun uzun durmak gerek.

Şimdilik bir tek yazıdan söz edeceğim, Solcu umacılığı... 1960’ta yazmış, şöyle başlamış «Solcu kovalamaca oyunları bü­

tün bu uyarmalardan, zamanın çaldığı kampanalardan sonra da oynanır mı dersiniz. Zamanın devlet adamları yine işlerini güçlerini bırakır, yanı başlarındaki evliya, bilgin, haksever, milletsever kılıklı soyguncu, dolandırıcı, dalgacı, mideoi sö­ mürgenleri bırakıp, bir köyde, kandil ışığında solcu kitaplar okuyan öğretmenin, eski düzen değişmeli, insan insanın sır­ tından geçinmemeli diyen ve bunu demekle eline bir şey geç­ mek şöyıe dursun elindekini de yitiren yoksul şairin, adını bilmeyenlerin aydın sayılamayacağı Kari Mani'm adını etmiş bilim adamının arkasma adam takar, üstüne çamur atar, alın teriyle kazandığı ekmeğe zehir katar mı dersiniz? Nasıl olabil­ miş derken görüyoruz ki, bugün bile olabiliyor böyle şeyler.» Şöyle de bitirmiş yazısını: «Kısacası bundan sonra insan düşüncesine hiçbir sınır konamayacağı gibi biz Türklerin dü­ şüncesine de konamaz. Her şeyi görmek, göstermek, dilediği gibi haya» kurmak, şu veya bu düzeni övmek, ya da yermek Türk aydınının yalnız hakkı değil ödevidir. Kuşkusuzca, ser­ bestçe her şeyin konuşulmadığı, görülmediği, gösterilmediği bir ülke değildir, olmamalıdır burası: Gerçek yurtsever yur­ dunun derdini, dünyanın gerçeğini hasır altı eden değildir. Tam teısine...»

Bu sözlere hepimiz imzamızı koyabiliriz. Gerçek aydın böyle düşünür, açık açık söyler düşüncesini Atatürk Türkiye’ sinde. Eyüboğlu bu yurdun özlediği, Atatürk’ün istediği yurt­ severdi, milliyetçiydi, yararlı aydın örneğiydi. Bunların yanı sıra edebiyatımızın yetiştirdiği iki-üç deneme yazarından bi­ riydi. Belki en tutarlı, en sağlam olan!. Az yazdı ama her ya­ zısı ile bugüne, yarma seslendi. Aramızdan gidişine ne denli yansak azdır, ne denli ağlasak boştur. Birine daha kıydık iş­ te, toplumca, el birliğiyle. Yukarıya aldığım sözleri kaldı, o- nun gibi başka açık, aydınlık görüşler, düşünüşler. Bundan sonra o güçlü bir yazar olarak yaşayacak. Yarınlara aydınlık­ lar getiren bir düşünce öncüsü olarak, kimsenin kuşkusu ol­ masın bundan...

<z, 0 .

ı £3

Referanslar

Benzer Belgeler

de halen öğretim elemanı olarak görev yapan Levent Arşıray 1968 yılından buyana çeşitli Karma Sergilere eser vererek katılmıştır.. Kişisel Sergileri ve

Sayın Cumhurbaşkanı Ce lâl Bayardan da bu seneki nut kunda partilerimiz arasında dostluk yaratacak bir temen­ niye yer vermesini bekliyo­ ruz.. Çünkü her memlekette

İşte 57 - 58 yıl böyle geçti ve ancak Köprülü Fazıl Ahmed Paşanın sadrıa- , zamlığı sırasında Mimar Davudun öksüz j kalmış eserine alâka

Karanl›k madde, “Kozmik Mikrodalga Fon Ifl›n›m›” üzerinde yap›lan duyarl› gözlemlerle, evrende tan›d›k maddenin 6 kat› yer kaplayan ve tan›d›¤›m›z (baryonik)

Cemal Oğuz Öçal, A rif Nihat Asya gibi şairler beş on ki­ şiydi, düzyazıcılar ise daha az, yalnız içlerinde Cavit Orhan Öz’ün adı da vardı.. Bu ilk

Çalışmamızda; pes planovalgus ile desentre kalçalar arasında yüksek ilişki bulundu ve bilateral görülme oranı arttıkça desentre kalça oranının arttığı

daha çok küçük memurların, idinin ehli olmadığı, işini benim­ semediği, çalışmadığı; çalışsa bile semereli olmadığı yolundadır. Bir yerde veya bir

O sadece Amerika’da be­ nimsediği fikir özgürlüğünün savunucusuydu, mantığıyla, liberal dü­ şünceyle uyuşmayan düzen anlayışına karşı çıkıyor, ve