• Sonuç bulunamadı

Ertuğrul Muhsin gerçeği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ertuğrul Muhsin gerçeği"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ARADA BİR

RECEP BİLGİNER

7 n

1

A

H

Ertuğrul Muhsin Gerçeği

Kendisi, beş yıl önce dünyamızdan ayrılmış olsa bile, Türk tiyatrosunda yaşıyan bir insan! Anılarıyla, anılarının ötesinde getirdiği yenilikler ve ilkeleriyle.

Adı Muhsin, soyadı Ertuğrul olduğu halde, O’nu, Ertuğrul Muhsin diye tanıdık. Kendi mesleğinde, inanışlarında, kendi çizdiği yoldan şaşmayan, ilginç bir kişiliği vardı. Ölünceye ka­ dar, tiyatro çalışmalarında ve sosyal yaşamında, ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kaldı. Kaç kez Şehir Tiyatrolarının ve Devlet Tiyat­ rolarının başından ayrılması, bu ödün vermez tutumundan kay­ naklanır. Sonra yine, kendi başvurusu olmadan, ilgililer rica ederler, görevinin başına döner, hiçbir ödün vermeden. Aydın kişiliğinin doğrultusunda, hep ülküsü için yaşadığına, bir çok kez tanık olmuşumdur.

Tiyatro yazarı olarak, Muhsin Ertuğrul’la yakın ilişkiler kur­ duğum günlerde, bir çok olayları birlikte yaşadık. Kendisinden duyduklarım da var. Bİr bölümünü, burada, anlatmak istiyorum.

Cumhuriyetin ilk yılları. O zamanki adıyla Darülbedayi olan Şehir Tiyatroları, düzenlediği turnelerin birinde, Ankara’dadır. Oynayacakları oyuna Vedat Nedim Tör’ün (KÖR piyesi), Ata­ türk de gelecektir.

Zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Muhsin Ertuğrul’la tem­ silden önce konuşur:

— Muhsin Bey, Ata gelmeden, perdeyi sakın açma. — Biz, geleneğimiz gereği saat dokuz oldu mu perdeyi açar oyuna başlarız.

— Aman. — Maalesef!

— Atatürk, durumu nedeniyle biraz geç kalabilir.

— Benim bildiğim Atatürk, her şeyi bırakır, tiyatroya zama­ nında gelir.

Ve o gece, birinci zil, ikinci çalar. Atatürk gelmemiştir. Üçüncü zil çalar, perde açılır. Gerisini, Muhsin Ertuğrul’dan dinleyelim:

“Perçe açılırken, sahnede rol gereği, ceketimi çıkarıyordum. Göz- ucuyla baktım. Atatürk, yanındakilerle, Cumhurbaşkanlığı loca­ sına, yeni gelmiş oturmakta. Rahatladım. Oyundan sonra, lo­ casında bizleri kutlayan Atatürk ‘Nasıl Muhsin Bey, tiyatroya tam

zamanında geldim değil mi’ dedi."

Sapına kadar Atatürkçü Muhsin Ertuğrul ile, sanata ve sa­ natçıya saygılı Atatürk’ün, iki örnek davranışı.

Tepebaşı'ndaki, yanan Dram Tiyatrosu’nda Hocanın odasın­ da oturuyoruz. Hemen her olaydan haberli olan, ama, hiç ha­ beri yokmuş gibi, anlatılanları sakin sakin dinleyen Hocanın odasına, telaşla Necdet Mahfi Ayral girdi: "Muhsin Bey" dedi

“saat onda provamız vardı. Beklan Algan, bir arkadaşımız geç kaldı diye, provayı tatil etti.”

— İyi etmiş. Haliç vapuru bile geç kalanı beklemez. Bir piye­ sin provasının Haliç vapuru kadar haysiyeti yok mu?

Muhsin Ertuğrul, sanat olarak da, uğraş olarak da, tiyatro­ yu, hep böyle ciddiye almıştır. Onun dönemlerinde, Şehir Ti­ yatrolarında, perde açıldıktan sonra tiyatroya gelenler, salona alınmaz, bekletilirlerdi. Şehir Tiyatrolarından, en son, hem de “çocuklarım” diye tiyatroya alıp bağrına bastığı kimi gençlerin ayrılmış zorunda bırakılmalarından sonra ne oldu? Oyun baş­ ladıktan sonra bile, salona seyirci alındıktan başka, tiyatronun kendi dergisinde “ isteyen istediği saatte gelir, dileyen temsil sırasında, çekirdek de yer fındık fıstık da” diye yazılar yayınlandı.

Muhsin Ertuğrul’un sağlam yapılı kişiliğini vurgulayan bir baş­ ka olay da Fransız Devlet Başkanı General De Gaulle’le ilgin. General’in Türkiye’yi ziyaretinde, Ankara’ya adım atar atmaz, kendisine uzatılan ilk mektup Muhsin Ertuğrul’dandır. M. Er­ tuğrul bu mektupla birlikte, Fransız Devlet Başkanına, daha önce kendisine verilmiş olan Fransız nişanını iade etmektedir. Neden mi?

O günlerde, büyük tiyatro adamı J.L.Barrault, Paris’te başın­ da bulunduğu tiyatrodan, siyasi nedenlerle uzaklaştırılmıştır. İki tiyatro adamının sanat ve yazgı çizgilerinde ne büyük ben­ zerlik! M. Ertuğrul mektubunda "Bu tutumdaki ve zihniyetteki

bir hükümetin verdiği nişanı taşıyamam” demektedir.

Nişanı geriye alması için, o zamanın Fransız Kültür Bakanı büyük romancı A. Malraux araya girer. Faydasız. Bir süre son­ ra Paris’ten, Barrault’dan kendisine bir mektup gelir: "Dostum,

sen İstanbulda, ben Paris’te, ama yine de demek ki ruhlarımız konuşuyor. Teşekkür ve saygılar.”

O, devlet adamlarına sokulmaz, politikadan ve politikacıdan uzak dururdu. Buna karşılık, tiyatroyu ve tiyatroda çalışanları, kişiliğinin bütün görünümüyle korurdu. Vefalıydı. Türk tiyatro yazarlarına da yakınlık gösterirdi. Bir çoğumuzun yazar ola­ rak O’nun döneminde tiyatroya adım attığımız bir gerçektir. Bu nedenle, tiyatroda çalışanlar gibi, çoğumuz da O ’na “ Hoca” derdik.

Bütün bu saydıklarıma, O ’nun mert bir insan olduğunu da eklemeden geçemeyeceğim. Şu örnekle: İnönü Cumhurbaş­ kanlığından ayrılmıştır. O güne değin, bir kez olsun İnönü’yü tiyatroda karşılamayan Hoca, İnönü’ye yazdığı mektupta “ Si­ zin için yapılmış olan kulaklık yine, Operanın ön sırasındaki koltukta emrinizdedir.” der. Anısı önünde saygıyla eğilelim...

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

1

Referanslar

Benzer Belgeler

Abdülaziz’in davetiyle İstan­ bul'a gelip (1874) bir ay kadar Osnianlı Devleti Başmiman Sarkis Balyan’ın evinde misafir ola­ rak kalan ünlü ressam Ayvazovski

Çölaşan ısrarla, Barlas a- leyhine Sabah Gazetesi’nde yer alan “ fiıale Takipçisi Genel Müdür Kim?” başlıklı haberi gösterirken, bu gaze­ tenin Barlas

This research was conducted to determine the effects of different seaweed doses on yield and nutritional values of hydroponic wheatgrass (Triticum aestivum L.) juice in the

Şekil 5.1.de de görüldüğü gibi öğretmen adaylarının analojik ilişkilerine göre fonksiyonel analoji, sunuluş biçimine göre sözel analoji, soyutlanma düzeyine göre

En meş ■ hur eserleri

Tarihsel olarak bakıldığında genel amaçlı teknolojilerin ortaya çıktığı dönemlerde yeniliklerin sayısında bir artış gözlenmiştir.21 Mal ve hizmetleri kapsayan ürün

lıca erkek hamamlarıy­ sa şunlardı: Fındıklı Hamamı, Kılıç Ali Paşa Ha­ mamı, Galata’da Buğuluca Hamamı, Yeşildirek Hama­.. mı, Kasımpaşa

Grif- fith’ten beri yerleşmiş olan klasik sinema­ nın estetik öğeleri Godard tarafından ters­ yüz edilmiştir...” “..Godard, yeni bir estetik çizgiyi gerçekçiliğin