• Sonuç bulunamadı

Başlık: Kıbrıs Sorununa dair yaklaşım ve algıların türk basınına yansıması (1954-1974)Yazar(lar):KÜÇÜKOĞLU, BayramSayı: 48 Sayfa: 791-814 DOI: 10.1501/Tite_0000000346 Yayın Tarihi: 2011 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Kıbrıs Sorununa dair yaklaşım ve algıların türk basınına yansıması (1954-1974)Yazar(lar):KÜÇÜKOĞLU, BayramSayı: 48 Sayfa: 791-814 DOI: 10.1501/Tite_0000000346 Yayın Tarihi: 2011 PDF"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Kıbrıs Sorununa Dair Yaklağım ve Algıların Türk

Basınına Yansıması (1954-1974)

Bayram KÜÇÜKOÞLU

* Özet

Kıbrıs Adası’nın 1878 tarihinde ðngiltere’ye geçici olarak devredilmesi, ðngiltere’nin 1914 tarihinde Ada’yı resmen ilhak ettißini açıklaması ve bunun Lozan’da kabulü sonrasında Kıbrıs konusu Türkiye’nin gündeminde uzun yıllar ilk sıralarda yer almamığtır. 1954 yılında Yunanistan’ın Kıbrıs konusunu Birleğmiğ Milletlerin gündemine tağıma giriğimiyle, bu konu Türkiye’nin de gündemine yeniden gelmiğtir. Konunun kamuoyunun dikkatine sunulmasında basının etkisi oldukça fazladır. Kıbrıs konusunda, 1954 yılı ile 20 Temmuz 1974 tarihine kadar geçen süre Türkiye için ğüphesiz en kritik dönemlerden birisidir. Bu makalede, Türk Hükümetlerinin dönem içerisinde uyguladıßı politikaların deßiğimi ve Türk basınının konuya yaklağımı incelenmektedir.

Anahtar Kelimeler: Kıbrıs, Kıbrıs Federal Cumhuriyeti, Türk Basını, Türkiye, Yunanistan, Birleğmiğ Milletler.

Reflections of the Approaches and Perceptions to Cyprus Question on the Turkish Press (1954-1974)

Abstract

After the temporary transferal of administration of the Cyprus Island to England in 1878, the official announcement of England on the accretion of the Island in 1914 and the acceptance of this situation by Turkey according to the Peace Treaty of Lausanne dated 1923, the island was out of the agenda of Turkey. In 1954 when Greece brought the case of the Island before the United Nations, Cyprus *

(2)

became a primarily important issue on the agenda of Turkey. The Press interest to the issue was an important variable on creating public opinion. It is a doubtless fact that the period between 1954 and July 20, 1974, is the most critical period of Turkey on the Cyprus Case. This study focuses on the Turkish governmental policies and the overall approach of the Turkish Press to the issue.

Keywords: Cyprus, Federal Republic of Cyprus, The Turkish Press, Turkey, Greece, The United Nations.

1. Giriğ

Günümüzde, Kıbrıs Ada’sı mevcut jeopolitik konumu ile bölgede etkin olmak isteyen güçler için vazgeçilmezlißini korumaktadır. Geçmiğ dönemlerde de bu durum benzer ğekilde geliğmiğtir. Kıbrıs’a sahip olan bir devlet, Doßu Akdeniz’de önemli bir mevkii kontrolü altına almığ oldußu gibi, Ortadoßu petrollerini kontrol etme ve olası bir savağ durumunda ise önemli bir üssü elde bulundurma avantajına sahip olabilmektedir. Türkiye açısından bakıldıßında, yukarıda belirtilen hususların yanında, Ada’daki halkın huzurunun teminiyle paralel olarak, kendi varlıßının süreklilißi ve güvenlißi Ada’nın durumunu dikkatle deßerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti açısından Kıbrıs Ada’sı önemli bir dığ politika konusu olmasından öte, varlıßının süreklilißi ve güvenlißinin teminatı konumundadır.1

Doßu Akdeniz hakimiyeti için ðngiltere, 19.yy bağından itibaren de bir deniz üssü elde etme çabasına girmiğtir. Nitekim 1814 yılında Kıbrıs’ı ziyaret eden J.M.Kinner isimli bir ðngiliz memur Kıbrıs’ın ðngiltere için tağıdıßı önemi izah ederken, “Kıbrıs’a malik olmak, ðngiltere’yi Akdeniz’de

1

Osmanlı Devleti de, Akdeniz’in stratejik öneminden dolayı Venediklilerin elinde bulunan adayı kontrol altına alarak bölgedeki güvenlik aßını geniğletmiğti. II. Selim zamanında Lala Mustafa Pağa komutasındaki Osmanlı Ordusu tarafından 1571’de fethedilen Kıbrıs’taki halk, Osmanlı yönetiminde 1878’e kadar 307 yıl boyunca huzur içinde yağamığtı. Türk yönetimi sonrasında, ilerleyen zaman içinde adada yağayan Rumlarda baßımsızlık yönünde hareketlenmenin temelinde, “Megali ðdea” fikri, yani Bizans ðmparatorlußu’nun yeniden canlandırılmak istenmesi yatmaktadır. Sabahattin ðsmail, 150 Soruda Kıbrıs

Sorunu, Kastağ Yayınları, ðstanbul, 1998, s.4; H.Fikret Alasya, Tarihte Kıbrıs, Kıbrıs Türk Kültür Derneßi, Ankara 1988, s.125,162. Bu fikrin desteklenmesinde, Prof. Dr. Niyazi Berkes’in de iğaret ettißi üzere, Ortodoks Kilisesi’nin etkisinden söz etmek gerekir; hatta Bizans’ın resmi dini olan kilisenin ðmparatorluk ortadan kalktıßı halde varlıßını sürdürdüßünü ve Kıbrıs’ta Rumların milli bilincinin süreklilißini saßladıßını da hatırlatmakta fayda vardır. Niyazi Berkes, “ Hristiyanlık, Türkiye ve Kıbrıs”, Yön Dergisi, 16 Ekim 1964, s.16. Dr.Vanezis de, Anglo-Sakson ülkelerin, Doßu’nun tahakkümü altındaki Hıristiyan toplulukların yabancı iğgaline karğı nasıl direndiklerini bilemediklerini ifade ederken, bunun kilise ve din adamlarıyla bağarıldıßına dikkat çekmektedir. P.N.Vanezis, Makarios:Faith

(3)

üstün bir duruma yükseltecek duruma yükseltecek ve Levant ülkelerinin müstakbel kaderini tanzim edici bir mevkie ulağtıracaktır. Mısır ve Suriye derhal ðngiltere’ye tabi olacaklar ve Küçük Asya'nın hareketlerini önleyici bir duruma ulağılmığ olunacaktır. Böylece, Sultan daimi kontrol altında bulundurulacak ve Rusya'nın bu bölgedeki tecavüzleri önlenmese bile geciktirilmiğ olacaktır. Kıbrıs'a malik olmak, ðngiltere’nin ticaretini kayda deßer bir derecede artıracak adanın zengin içkilerinin, ipeklilerinin ve dißer istihsal maddelerinin, Mısır'ın ğeker ve pirincinin, Anadolu'nun tütün ve pamußunun tevzi hakkını ðngiltere'ye bahğedecektir”2 ifadelerini kullanmaktadır.

ðngiltere Akdeniz üzerinden, sömürge yolu denetimini gerçekleğtirmek üzere yüzyılın sonlarında bekledißi fırsatı bulmuğ ve 1877–1878 Osmanlı-Rus Savağı sonunda maßlup olan Osmanlı Devleti’yle yapılan Antlağmayla Kıbrıs Ada’sı, hukuken Osmanlı’ya bırakılmığsa da fiilen ðngiliz yönetimine geçmiğtir. Bu durumu, propagandasına alet eden EOKA lideri Georgios Grivas, Türkiye’nin Ada’yı birkaç bin sterline ðngilizlere sattıßını iddia edecek kadar yanlı bir yorumda bile bulunmuğtur.3 Ada’nın ðngiliz yönetimine geçmesinden itibaren Rumlar ‘Enosis’ taleplerini dillendirmeye bağlamığlardır. Grivas, ðngilizlerle ikisinde I. ve II. Dünya Savağları’nda birlikte, üçüncüsünde ise ðngilizlere karğı Kıbrıs’ta olmak üzere, üç kez savağtıßını ve bu savağlarda tek bir idealin, ‘özgürlük’ oldußunu iddia etmektedir. Tüm Kıbrıslı Rumların da aynı ideali tağıdıßını vurgulamaktadır.4 Nitekim 9 Ekim 1907 tarihinde Ada’yı ziyaret eden ðngiliz Sömürgeler Bakan Yardımcısı Winston Churchill’in, Maßusa Limanı’ndan Kıbrıs'a ayak bastıßında bu talebi ifade etmiğler, ancak olumlu bir yanıt alamamığlardır. Churchill Rumlara hitaben , "Burada Türk ve Rum

olmak üzere iki cemaat bulundußundan emelinize kavuğmanız imkânsızdır. Memleketin yükselmesini arzu ediyorsanız, dißer unsur ile kardeğ gibi geçinerek ittifakla çalığınız ki hükümet de size yardım edebilsin"5 demiğtir.

Birinci Dünya Savağı’nın bağlamasıyla ðngiltere Kıbrıs’ı ilhak ettißini 5 Kasım 1914’te resmen ilan etmiğtir.6 Lozan Barığ Antlağması (1923) ile de

adanın ðngiltere tarafından ilhak edildißi kabul edilmiğtir.7 Bu noktada

Stanley Mayes, Kıbrıs sorunu tartığmalarında Rumların ve Yunanistan’ın, 2

Vehbi Zeki, Kıbrıs Türk Mücadele Tarihi, C.1, Lefkoğa, 1973, s.28.

3

Charles Foley, The Memories of General Grivas, Longmans, 1964, s.1.

4

Foley,a.g.e., s.1.

5

Ahmet Gazioßlu, ðngilizler ðdaresinde Kıbrıs (1878-1960), Cilt I, ðstanbul 1960, Ekin Basımevi, s.55.

6

ðbrahim Artuç, Kıbrısta Savağ ve Barığ, Kastağ Yayınları, ðstanbul 1989, s. 34.

7

(4)

Lozan’a dayanarak, Türklerin Kıbrıs’la ilgili tüm haklarından vazgeçtiklerini öne sürdüklerini belirtmektedir. Devamında, “Evet bu doßru olabilir, ancak anlayamadıkları ğey, haklar ve ilgi alanı arasındaki farktır”8 ğeklinde eklemekte ve Kıbrıs’ın Türkiye’nin güneyinde Mersin ve ðskenderun gibi iki limanını kapatan doßal bir korunak oldußunu, ayrıca Ada’da 90 bin soydağının yağadıßını vurgulamaktadır.

ðngiltere, 10 Mart 1925’te Kıbrıs’ı bir Taç Kolonisi olarak ilan etmiğ ve 31 Temmuz 1920’den beri Kıbrıs Yüksek Komiseri olan Sir Malcolm Stevenson, 1 Mayıs 1925’ten itibaren valiliße tayin edilerek Kıbrıs’ın ilk ðngiliz Valisi olmuğtur.9

ðkinci Dünya Savağı sonrasında da Kıbrıs Rum toplumu içinde, ðngiltere’den baßımsız kalınarak Yunanistan ile birleğme yönünde tartığmalar yağanmaya bağlamığtır.10

16 Aßustos 1954 tarihinde, Yunanistan Hükümeti Kıbrıs sorununu resmen Birleğmiğ Milletlere götürmüğtür.11 Kıbrıs konusunun 24 Eylül 1954 tarihinde BM Genel Kurul gündemine alınmasıyla sorun uluslararası bir mahiyet kazanmaya bağlamığtır. Kıbrıs halen Türkiye’nin öncelikli konularından birisi oldußu gibi, 1954 ve 1974 yılları arasında da Türk dığ politikasına yön veren en önemli meselelerden biri olmuğtur. Bu kapsamda, Türk Basını da Kıbrıs Meselesi’ni takip ve kamuoyuna duyurmada özellikle konunun uluslararası platforma tağındıßı 1954 tarihinden itibaren yoßun bir çaba içerisine girmiğtir.

2. 1954 Öncesi Dönemde Kıbrıs Sorunu

17 Aralık 1949’da Türkiye Cumhuriyeti Dığiğleri Bakanı Necmeddin Sadak’ın Kıbrıs konusunda ðstanbul’da verdißi demeç, aynı zamanda Kıbrıs’la ilgili verilen ilk resmi demeçtir ki, Türk Hükümeti’nin o güne kadar hareketsizlik ve ilgisizlißinin de sebeplerini ortaya koymaktadır: “ðngiltere’nin Kıbrıs’ı bağka bir devlete vermek istedißi hakkında hiçbir sezinti yoktur. Kıbrıs’ı isteyenlerin en hafif suçları, ðngiltere dostlußuna aykırı hareket etmeleridir. Yunan Milleti’nin bu hakikatleri bildißine ğüphe yoktur. “ Dığiğleri Bakanı Sadak Meclis’te bir soru önergesine verdißi cevapta benzer düğünce içerisinde oldußunu bir kez daha teyit etmekteydi: “Kıbrıs meselesi diye bir mesele yoktur. Çünkü Kıbrıs bugün ðngiltere’nin

8

Stanley Mayes, Cyuprus And Makarios, Putnam, London 1960, s.91.

9

Ahmet Gazioßlu, Enosis Çemberinde Türkler-ðngiliz Yönetiminde Kıbrıs

(1878-1952), Cilt:II, Kıbrıs Arağtırma ve Yayın Merkezi, ðstanbul 1996, s.193.

10

H.Fikret Alasya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Tarihi, Türk Kültürünü Arağtırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1987, s.10-11.

11

(5)

hâkimiyet ve idaresi altındadır ve ðngiltere’nin Kıbrıs’ı bağka bir devlete devretmek niyetinde ve temayülünde olmadıßı hakkında kanaatimiz tamdır. Bu böyle olunca gençlerimiz beyhude yere heyecana kapılıyorlar. Lüzumsuz yere yoruluyorlar.”12

Gerçekten de ðngiltere’nin Ada’yı elinden çıkarma yönünde iradesini gösterir bir iğaret olmaması, Türkiye’nin Kıbrıs’la ilgili bir çaba içerisine girmesini engelleyen en büyük gerekçeydi. Çünkü bu dönemde ðngiltere’nin tavrı halen Ada’nın kraliyet egemenlißi altında kalmasının saßlanması yönündedir. Kıbrıs Vali Muavini Mr. Truribul, Ocak 1949'da Vatan Gazetesi muhabirine,ðngiliz Hükümeti'nin görüğünü ğöyle açıklıyordu;

"ðngiltere'nin Kıbrıs'ı Yunanistan'a terk edeceßi yahut Ada’nın Yunanistan tarafından ilhak olunacaßı yolundaki iddialar tamamen hayal mahsulü olup hiç bir esasa dayanmamaktadır. Ada'nın ilhakı fikri, ideolojik olmaktan ziyade politiktir. Bu fikrin yahut bir bağka idenin, Ada asayiğ ve emniyetini tehdit eder ğekil almasına ðngiltere rıza gösteremez ve göstermeyecektir."13

Oysaki Yunanistan ve Ada’daki Rumların, kısaca ‘Enosis’ olarak isimlendirdikleri ilhak hedeflerine ulağma gayretleri, ðngiltere’nin Ada’yı devraldıßı 1878 yılından beri devam eden bir süreçti. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu anlamda kaygısızlıßı, ðngiltere’ye olan güvenden kaynaklanmaktaydı. Oysa ðngiltere’nin bölgede etkinlißi artık azalmaya bağlamığtı.

Türkiye, tarihsel hafızaya bakıldıßında, Rus tehlikesi karğısında genelde kuvvetli bir Avrupa politikasına ve devletine yönelmiğti. Bu devletler içinde, 1878 yılına kadar ðngiltere önemli bir yer tutmaktaydı. 1878’den I.Dünya Savağı’na kadar olan süreçte Almanya ðngiltere’nin yerini almığ ve 1938’den itibarenðngiltere yine Türkiye’nin önemli bir dığ politika dayanaßı olmuğtu. Fakat 1939 sonrasında, altı yıllık bir dünya savağından sonra, ðngiltere artık Avrupa dengesinin bir temeli olma kabiliyetini kaybetmiğ görünüyordu. Akdeniz’de bile tutunamayıp, 1946 yılı sonunda bu bölgeyi Amerika’nın himayesine bırakmığtı.14 Bu durum, ğüphesiz, ðngiltere’nin Kıbrıs

Ada’sından da bir süre sonra çekilmek isteyebileceßi ihtimalini de göz önünde bulundurmayı gerektirmekteydi.

Yunan Bağbakanı Sofokles Venizelos, 16 Ğubat 1951 tarihli demecinde, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhak edilmesi gerektißini resmen ileri sürmüğtü.

12

Armaoßlu, a.g.e., s.19-20.

13

Vehbi Zeki, Kıbrıs Türk Mücadele Tarihi, C.1, Lefkoğa 1973, s.53.

14

(6)

Venizelos’un bu demeci, Kıbrıs Sorunu’nun günümüze kadar olan safhasında bir dönüm noktası olmaktadır. Çünkü Yunanistan’ın meseleye resmen karığmamığ olması, Türkiye’nin ilgisiz veya endiğesiz bir durum almasındaki dißer önemli etkendi. Bu durum Türkiye için yeni bir geliğme idi.15 Bunun neticesinde, 14 Mayıs 1950 seçimleri ile 22 Mayıs’ta iktidara gelen DP Hükümeti’nin Dığiğleri Bakanı Fuat Köprülü gazetelere verdißi demeçte: “Ülkemize nispetle coßrafi önemi, oradaki soydağlarımızın mühim bir kitle teğkil etmesi ve tarihi baßlarımız dolayısıyla, Kıbrıs’ın durumunun bizi çok yakından alakadar etmesi gayet tabiidir. Ada’nın hukuki durumunda herhangi bir deßiğiklik olursa bunun bizsiz ve haklarımıza aykırı ğekilde yapılmasına imkân bırakmayız”16 ifadelerini kullanırken, Türk Hükümeti’nin Kıbrıs’a bakığındaki önemli deßiğimi de ortaya koymaktadır.

Nitekim Yunanistan’ın 1954 yılında, Kıbrıs konusunu BM’in 73.maddesinde yer alan self-determinasyon ilkesine dayanarak “Kıbrıs’ta Rum nüfusunun hâkim unsur oldußunu ve kendi bağına bir yönetim kurması gerektißini savunarak”17 Birleğmiğ Milletlerin gündemine getirmesi üzerine, Türkiye de, bu soruna taraf oldußunu ortaya koymuğtur.18 Ancak bu dönemdeki Türk Hükümetinin programında Kıbrıs konusunun yer almaması dikkat çekicidir. Sonraki 4. Menderes hükümet programında, Kıbrıs’ın dığ siyasetin önemli bir unsuru oldußu ve bu konudaki görüğlerin muhafaza edildißi vurgulanmaktadır.19

Bu önemli geliğme basında; örneßin Milliyet’te, “Yunanistan’ın

Kıbrıs’ın gelecekteki statüsü ile ilgili olarak hazırladıßı rapor teklifi BM’ye sunulmuğtur. Bağbakan Papagos’un imzasını tağıyan proje, Kıbrıs’ta plebisit yapılmasını müzakereye açılmasını, göz önünde bulundurmaktadır”20

ifadeleriyle yer alır. Ancak bu bağvuru neticesinde Yunanistan istedißi sonucu alamamığ ve teklifi BM siyasi komisyonunda reddedilmiğtir. Cumhuriyet gazetesi durumu ğu ğekilde aktarmığtır: “Genel Kurul siyasi

komisyonu, bugün ößleden sonraki toplantısında Kıbrıs müzakerelerine devam etmemeye 11 çekimser oya karğı 49 oyla karar vermiğtir. Bu karara göre, komisyon Ada halkının kendi kendilerini idare haklarının tanınmasını isteyen, Yunan karar suretini oylamaya sokmayacaklardır.”21

15

Armaoßlu, a.g.e., s.26.

16

Hürriyet, 20 Nisan 1951.

17

Anadolu Ajansı Bülteni, 12 Aßustos 1954.

18

Nihat Erim, Bildißim Gördüßüm Ölçüler ðçinde Kıbrıs, Ankara 1975, s.4.

19

Neğe Erdilek, “Hükümetler ve Programları”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye

Ansiklopedisi, C.4, ðletiğim yayınları, ðstanbul 1983, s.995.

20

“Yunanistan Kıbrısðhtilafını BM’e Getirdi”, Milliyet, 21 Aßustos 1954.

21

(7)

Kıbrıs Davasının Türkiye için artık, “ðngiltere’nin içiğleridir” anlayığından çıkılmaya bağlandıßı zamanlarda, dönemin Bağbakanı Adnan Menderes (1950-1960) yaptıßı açıklamalarda, öncelikle kamuoyunun tereddütlerini gidermek ve onlara güven vermek, sonra da olası tağkınlıkları önlemek amacını gütmekteydi. Dünya kamuoyu ve özellikle de Yunanistan ve Rumlara karğı kararlılıßını vurgularken, “Kıbrıs asla Yunanlıların

olmayacaktır, hükümet olarak gerekli bütün önlemler alınmığtır. Onun için Türk Milletinin Kıbrıs davasında itidal ile hareket etmesi çok yerinde olur”

22

ifadelerine yer vermekteydi.

Menderes hükümetleri döneminde, bağlangıçta, neredeyse 1955 ortalarına kadar ‘Kıbrıs’ın ðngiltere’nin iç iği oldußu’ fikri hâkim olmuğtu.

Nitekim, 2. ve 3. Menderes Hükümetleri programında Kıbrıs ile ilgili bir husus bulunmamaktadır. Ancak 4. Menderes Hükümeti (Aralık 1955-25 Kasım 1957) programında “Kıbrıs meselesi üzerinde hassasiyetle duruldußu ve herhangi bir yanlığlıßa mahal bırakılmayacaßı” yönünde ilgili ve kararlı

bir tutum sergilendißi görülmektedir. Aralık 1956’ya kadar ‘Kıbrıs’ın Türkiye’ye devredilmesi gerektißi’ de kaydedilmektedir. 5.Menderes Hükümet (Kasım 1957-Mayıs 1960) programında “Kıymet verdißimiz Türk - Yunan dostlußunu korumak ve bu ihtilafı ortadan kaldırmak için azami hüsnüniyet göstermiğ ve Kıbrıs’ın taksimine razı olmak suretiyle yapabileceßimiz fedakârlıßın hududuna varmığ bulunuyor” ğeklinde oldukça

belirgin ifadeler kullanılmaktadır. Bu kapsamda, Haziran 1958‘e kadar ‘Taksim’ fikri ön plana çıkmığ ve Ğubat 1959 tarihine kadar da müğterek idare prensibi benimsenmiğtir.23

22

“Kıbrıs Hiçbir Zaman Yunanlıların Olmayacak” , Hürriyet, 29 Aßustos 1954.

23 Menderes’ten sonra, 1960 Anayasası ile kurulmu

ğ Kıbrıs Cumhuriyeti’nin mevcut durumunun idamesi hedeflenmiğtir. Nitekim I.Gürsel Hükümeti (1960-1) programında, “Kıbrıs’taki cemaatimizin haklarını ve menfaatlerinin korunmasına ve Kıbrıslı soydağlarımızın istikbalinin teminat altına alınmasına imkân verecek olan Zürih ve Londra Anlağmalarının nihai tekemmül safhasına ulağmaktayız” denilmektedir. 8.-9. ðnönü Hükümetleri (1961-2), Kıbrıs Cumhuriyetinin mevcut anlağmalar dairesinde sükûn ve ahenk içinde bütün vatandağlarını refah ve saadete ulağtırmasını hedeflerken, 10. ðnönü Hükümeti (1963-5), Zürih ve Londra Antlağmaları’nın hilafına davranıldıßını ve Türkiye’nin soydağlarını korumak için gerekene bağvuracaßı uyarısını yapmaktadır. S.H.Ürgüplü Hükümet (1965) de, Türkiye’nin ve Kıbrıs’taki Türk Cemaatinin Milletlerarası Antlağmalardan doßan haklarının bütününü korumak ve Türk Cemaatine yönelik yeni tecavüz veya baskıları engellemek kararlılıßını vurgulanmaktadır. Demirel Hükümetleri (1965-71) döneminde, Zürih ve Londra Antlağmalarından doßan hakların gerekirse kullanılacaßı, Kıbrıs'ın baßımsızlıßının devamı hususunda iki Cemaat arasındaki görüğmelerin baßımsız devletin yeniden ihya edilmesine imkân verecek bir anlağma ile sonuçlanabilmesinin hedeflendißi ve barığın tesisi yönündeki kararlılık sergilenmeye devam edilmiğtir. 1970’li yıllarda, N.Erim (1971-2), F.Melen (1972-3), N.Talu (1973-4) hükümetleri, Kıbrıs Türk Toplumunun anlağmalarla saßlanan haklarına Rum idarecilerinin yeni bir saldırısı karğısında

(8)

3. 1954-1960 Dönemi

Yunanistan’ın, BM’ye getirdißi Kıbrıs’a self-determinasyon verilmesi konusunun 17 Aralık 1954’de, 1’e karğı 50 NATO üyesi devletin oyu ile ret edilmesinden24 sonra, farklı bir yönteme bağvurdußu görülmektedir. 1955 yılının Nisan ayından itibaren, yeni yöntemin en etkin silahı olarak kullanılan, EOKA (Ethniki Organosis Kibriyon Agoniston) “Kıbrıs Mücadelesi Ulusal Örgütü” tedhiğ eylemlerine bağlamığtır.25 Ada içerisinde yapılan eylemlerle öncelikle ðngiltere’nin ikna edilmesi ve sonrasında Ada’daki Türklerin sindirilmesi hedeflenmektedir. Bu faaliyetler Türk basınında Kıbrıs’ı ilk kamuoyu gündemine getiren Hürriyet gazetesinde ğu ğekilde yer almaktadır;

“EOKA teğkilatı tedhiğ hareketine tüm ğiddetiyle devam etmektedir. Dün yine Ada’nın farklı yerlerinde 8 bomba daha patlamığtır. Ada Türkleri adına Kıbrıs Türk Birlißi bağkanı Dr. Fazıl Küçük bugün BM Genel Sekreterlißine telgraf çekerek Rum ilhakçılarının cinayetlerini protesto etmiğtir. Küçük’ün Adnan Menderes’e de yolladıßı mektup da Ankara’yı harekete geçirmiğtir. Hükümet ırkdağlarımızın tecavüze ußraması karğısında bir taraftan ðngiltere hükümetinden tedhiğçilik hareketinin durdurulması ve halkın can-mal güvenlißinin korunması için acil önlemlerin alınmasının isteyecektir, dißer taraftan da bu olayların bağlıca sorumlusu olan Yunanistan’a bir protesto notası gönderilecektir.”26

ðçiğleri Bakanı Polikarpos Yorgacis ise EOKA tedhiğini baßımsızlık mücadelesinin meğalesi olarak nitelemektedir.27

ðngiltere’nin Ada’dan bir ğekilde çekilmek düğüncesi oldußu anlağılmaktadır. Ancak bunu yaparken Akdeniz ve Ortadoßu’daki önemli bir üs konumunda olan Kıbrıs’tan tamamen vazgeçmek arzusunda deßildir. Ada’nın sorumlulußundan kurtulurken yine orayı kullanabileceßi bir düzenin

Türkiye elinde olan her imkânı kullanarak soydağlarının ve Türkiye’nin güvenlißini korumaya kararlı oldußuna ve bu kapsamda, antlağmalardan doßan hakların kullanılacaßına dikkat çekilmektedir. I. Ecevit Hükümeti (1974) programında: “ðki cemaatten oluğan Kıbrıs’ta Türk Toplumunun eğit egemenlik statüsünün korunması ve Devlet yönetiminde iki cemaat arasında her yönü ile huzurlu bir iğbirlißinin saßlanması için en isabetli çözüm ğeklinin federatif bir sistem de bulunacaßına inanıyoruz” ğeklinde bir bakığ açısı da yansıtılmaktadır. ðsmail Arar,

Hükümet Programları (1920-1965), Burçak Yayıneviðstanbul, 1968;

http://www.tbmm.gov.tr/kutuphane/e_kaynaklar_kutuphane_hukumetler.html.

24

Süha Bölükbağı, “The Cyprus Dispute and the United Nations: Peaceful Non-Settlement Between 1954 and 1996”, International Journal of Middle East Studies,

Vol.30, No.3 Aßustos 1998, s.413.

25

Anadolu Ajansı Bülteni, 01 Nisan 1955.

26

Hürriyet, 24 Haziran 1955.

27

(9)

peğindedir gerçekte. Ancak Yunanistan ve Ada’daki Rumların gayesi onu tamamen bölgeden çıkartmaktır. Bu tazyike karğı en etkili savunma Ada’daki Türklerin ve Türkiye’nin devreye sokulmasıdır. O dönemde Kıbrıs’a yönelik ðngiliz siyasetinin ana mihverinin bu yönde ğekillendißini söylemek yanlığ olmayacaktır.

ðngiltere bu siyasi düğünce içerisindeyken, Londra’da bir konferans düzenleneceßi haberleri gazetelere yansımaktadır; “ðngiliz hükümeti bugün

hem Avam hem de Lordlar kamarasında, yaptıßı bir açıklamada Kıbrıs konusu da dâhil, Doßu Akdeniz bölgesiyle ilgili siyasi ve askeri sorunları görüğmek üzere Türkiye ve Yunanistan’ı Londra’ya temsilciler göndermeye davet ettißini açıklamığtır. Muhalefet ðğçi Partisiyle, Liberal Partisi de bu kararı desteklediklerini açıklamığlardır.”28

Nitekim Akis Dergisi’29nde çıkan yazıda benzer düğünceler ifade edilmekte ve ðngiltere’nin konferans düzenlemekteki niyeti deßerlendirilmektedir; “Londra Hükümeti bu konferansı toplamakla

üzerindeki mesuliyetlerin bir kısmını devretmek istiyordu. ðngiltere’nin Kıbrıs’ı Yunanlılara terk arzusu yoktu, ama kendilerinin Ada’daki mevcudiyetleri de kolay izah edilebilecek bir mevcudiyet deßildi… Bu bakımdan politikasının ve tutumunun bir desteße ihtiyacı vardı. Bu desteßi en iyi biz temin edebilirdik. Biz de Ada’nın Yunanistan’a terkinin aleyhindeydik. Üstelik Ada’nın ilk sahibi biz idik. ðngiltere Türkiye’nin meseleye katılmasıyla kuvvet kazanıyordu”.30

Kıbrıs konusunda tarihi dönüm noktalarından birisi de, iğte bu Londra Konferansı’dır. ðngiltere, Yunanistan’la birlikte Türkiye’yi de davet ederek, konunun muhataplarının bu üç ülke oldußunun altını çizmiğ oluyordu. Bu güne kadar hep kendi ve ðngiltere arasında bir problemmiğ gibi göstermeye çalığtıßı Kıbrıs davasında, hem de muhatabı tarafından, Türkiye’nin olaya dâhil edilmesi, Yunanistan için önemli bir mesaj nitelißini de tağımaktaydı. Forum Dergisinde yayımlanan bir yorumda; “Her ne olursa olsun Kıbrıs

meselesi bir ðngiltere-Yunanistan meselesi deßil, olsa olsa Türkiye, ðngiltere ve Yunanistan meselesidir”31 ifadeleri Türkiyesiz bir çözüm yolunun mümkün olmayacaßı öngörüsü dile getiriliyordu.

Rum gazeteci ve yazar Makarios Druğotis “EOKA” adlı kitabında Londra Konferansını deßerlendirirken, “ðngiltere için Kıbrıs sorunun

28

“Türk ve Yunan Hükümetlerinin Katılımıyla Kıbrıs için Londra’da bir Konferans Toplanıyor”, Hürriyet, 01 Temmuz 1955.

29

Akis Dergisi, 15 Mayıs 1954 -1 Ocak 1968 tarihleri arasında yayımlanmığtır.

30

Akis, 27 Aßustos 1955.

31

(10)

neticesinin ‘Özgür Dünyanın’ komünizm tehlikesinden korunması ekseninde”

oldußunu belirterek, bu amaçla Türkiye ve Yunanistan’ın katıldıßı bir konferans düzenlendißini vurgulamaktadır.32

Aynı dönemde, ðngiltere Bağbakanı Anthony Eden (1955-1957)’in hem Türkiye ve hem de Yunanistan’a yönelik mesajını içeren konuğması gazetelerde yer almaktaydı;

“Bağbakan Eden, dün Avam kamarasında Kıbrıs’ın Türkiye için stratejik önemini belirtti. Yeğilada’nın ðngiltere’ye geçiğini bütün ayrıntılarıyla anlatan Bağbakan konuğmasında: Yunanistan’ın Kıbrıs’la bir ilgisi yoktur, Kıbrıs konusunun Türkiye olmadan çözülmesi imkânsızdır dedi.”33

Bu geliğmeler neticesinde Kıbrıs’a yönelik ilgi ve alakanın uyanmasıyla Türk Hükümetlerinin bu safhada, ‘Kıbrıs’ın, Türkiye’den geçici bir süre ile ðngiltere tarafından alındıßı, geri verilecekse de muhatabının Türkiye olması gerektißi’ düğüncesini savundußu görülmektedir. Bu konu gazetelere ğu ğekilde yansımığtır;

“Mecliste, Selanik davasına deßinen Dığiğleri Bakanı Fuat Köprülü Yunanistan ile pazarlıßa giriğmeyeceßiz dedi. Rize milletvekili Kemal Balta da konuğmasında, ðngilizler kalleğlik yapmadıkları takdirde bir mukavele ile aldıkları Kıbrıs’ı bize geri vermeleri gerekir. 150.000 vatandağ gaddar bir idareye terk edilemez dedi”.34

“BM bağ delegemiz S. Sarper dün Amerika’da bir televizyona yaptıßı açıklamada, Türkiye’nin Lozan anlağmasına hala sadık oldußunu ancak bunun sömürgecilißi onayladıßımız anlamında deßerlendirilmemesi gerektißini söylemiğtir. ðngiltere’nin Ada’yı terk ederse Türkiye’nin ne yapacaßı sorusuna da, bu boğlußun Türkiye tarafından doldurulmasından daha doßal bir ğey olamayacaßı cevabını vermiğtir”.35

Dr. Turhan Feyzioßlu da bir makalesinde; Kıbrıs’ın geçmiğte Türklere ait oldußu için, eßer ðngiltere çekilecekse, iadesinin Türkiye’ye olması gerektißini ifade etmekte ve ülkenin güvenlißi açısından da bunun

32

Makarios Druğotis, Karanlık Yön EOKA, Galeri Kültür yayınları, Lefkoğa, 2007, s.167.

33

“Kıbrısðği Türkiye Olmadan Çözülemez” , Hürriyet, 16 Ğubat 1956.

34

“Yunanistan ile Pazarlıßa Giriğmeyeceßiz”, Milliyet, 14 Ğubat 1956

35

“ðngiltere Kıbrıs Adasını Terk Ederse Yerini Türkiye Alacak”, Hürriyet, 29 Aßustos 1956.

(11)

gereklilißine iğaret etmektedir.36 Bu düğünce önceden beri Ada’daki

Türklerin de zihninde mevcuttur. Nitekim bu husus Kıbrıs Türk gazetelerinde, “Yüz bine yakın Kıbrıs Türkü, Anavatan hasreti içinde

yanıyor. Kıbrıs Türkiye’ye iade edilmeli”37ğeklinde ifade edilmektedir. Ancak geçen zaman içerisinde Ada’nın Türkiye’ye iadesi gibi bir hususun hiç kimse tarafından düğünülmedißi ve böyle bir yaklağımın imkânsızlıßı anlağılmığ, Türkiye’nin Kıbrıs politikasında yeni bir anlayığ ortaya çıkmığtır. Bu safhada ‘Ada’nın Türkiye’ye iadesi gereklidir’ tezi terk edilir -ki bunda ðngiltere ve ABD’nin baskılarının etkili oldußu söylenebilir- ‘Taksim’ fikri yani, Ada’nın iki toplum arasında bölünmesi gerektißi ifade edilmeye bağlanmığtır. Dönemin Dığiğleri Bakanı Fatin Rüğtü Zorlu (1957-1960)’nun “Türkiye’nin taksimi kabul etmekle bu meselede azami fedakârlıßı yaptıßı ve Kıbrıs’ın geleceßinde Türk milli iradesi dığında bir çözüm yolunun benimsenmeyeceßi”38 yönündeki açıklamaları ile Bağbakan Menderes’in paralel yönde bir görüğ ortaya koyması39 bu yönde bir eßilimin somut ifadesi olarak deßerlendirilebilir. Ada’da Türk toplum lideri Dr. Fazıl Küçük’ün de, Ada taksim edilmedißi takdirde bir sivil savağın çıkacaßı40 yönündeki açıklaması, Türk Hükümetiyle ortak hareket edildißini kanıtlar mahiyettedir.

1957-58 yılları Kıbrıs sorunun en kritik dönemlerinden birisiydi. Rumların tedhiğlerinin arttıßı bu dönemde Türk Hükümetlerinin ve TBMM’nin hassasiyeti de yükselmiğti.41 TBMM’nin, Hükümetin Kıbrıs

siyasetini onaylaması42 Bağbakan’ın elini güçlendirmiğ ve Mac Milan’a yazdıßı mektupta, “En iyi çözüm yolunun Kıbrıs’ta taksimi kabul etmek

oldußunu ve Türkiye’nin taksimden bağka çözümü kabul etmeyeceßini”

belirtmiğti.43 Bu dönemde, hükümetten muhalefete, basın ve kamuoyuna

kadar, dığ siyaset konusunda ortak bir çizgide buluğuldußu görülmektedir. Ancak çok geçmeden ‘Taksim’ tezinde de bir sonuç almak mümkün olmamığtır. Bunda, yine ðngiltere’nin etkili oldußunu söylemek yanlığ

36

Turhan Feyzioßlu, “Kıbrıs Meselesinde Görüğümüzü Duyurmalıyız”, Forum Dergisi, 27 Nisan 1954, s.10.

37

Halkın sesi, 11 Nisan 1953.

38

“F.R. Zorlu Açıkladı: Kıbrıs Türkiye için Milli bir Davadır”, Hürriyet, 05 Ocak 1957.

39

“Kıbrıs’ın Taksimi ðçin Teğebbüse Geçtik”, Hürriyet, 06 Ocak 1957.

40

“Kıbrıs Taksim Edilmezse Ada’da Mutlaka Bir ðç Savağ Çıkar”, Tercüman, 29 Nisan 1957.

41

1957 yılı için bkz. Ayın Tarihi, “Kıbrıs Meselesi”, a).Olayların Takvimi (s.219), b).Belgeler (s.228) c).Yankılar (s.235-241).

42

“Meclis Kıbrısðçin Son Sözü Söyledi: Taksim.”, Hürriyet, 17 Haziran1958.

43

“Menderes Kıbrıs ðği Hakkında Mac Milan’a Kesin Cevap Verdi.”, Hürriyet, 28 Haziran 1958.

(12)

olmayacaktır. Nitekim ðngiltere’nin bu konudaki tavrı, dönemin Kıbrıs Valisi Sir Hug Foot’un bir beyanatında ortaya konulmaktadır.44

Sonraki dönemde ðngiltere ve ABD’nin, Türkiye ve Yunanistan üzerindeki baskıları her iki tarafın da sert tutumlarından taviz vermeleri sonucunu doßurmuğtur. Akis Dergisi Türkiye’nin tavizkar tavrını eleğtirerek; “Türk Hükümeti’nin Kıbrıs konusunda yumuğak bir politikaya dönüğü ile dığ yardımlar hemen hemen aynı döneme rastlamığtır…”45ğeklinde bir yoruma yer vermiğtir. Bu çerçevede basının, hükümetlerin tasarruflarını, kendi siyasi pencerelerinden deßerlendirmelerinin bir sır olmadıßı ifade edilebilir.

Neticede, Federal bir Kıbrıs Cumhuriyeti kurulması yönünde ortak bir çalığma içerisine girilmesi de bu dönemde gerçekleğmiğtir.

“Kıbrıs buhranının ortaya çıkmasından bu yana ilk defa Türkiye ile

Yunanistan arasında direk olarak görüğmeler yapılmakta ve Ada statükosunu deßiğtirecek ortak bir plan hazırlanmaktadır. ðngiltere Hükümeti, Türkiye ile Yunanistan’ın ortak hazırlayacakları Kıbrıs Planını, kendisine Ada’da askeri üs tanınması ğartı ile her ne olursa olsun kabul edecektir.”46

Bunun sonucunda, 1959’da Zürich ve Londra Antlağmaları imzalanmığ47 ve ðngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın garantörlüßünde Kıbrıs Federal Cumhuriyeti (1960) kurulmuğtur. “Kıbrıs Cumhuriyet Oldu” bağlıßıyla verilen haberde antlağmanın içerißi ile ilgili bilgi verilmektedir;

“Türk Dığiğleri Bakanı F. Rüğtü Zorlu Kıbrıs’a dair bir anlağmanın kabul edildißini resmen açıklamığtır. Anlağmanın uygulanmasına 2 ay sonra bağlanacaktır. Kıbrıs konusunda bugün Londra’da varılan anlağmanın ana hatlarığunlardır:

1.ðngiltere, Türkiye ve Yunanistan Zürih’te yaptıkları anlağmayı kabul etmiğlerdir.

2. Türkiye ile Yunanistan da ðngiltere’nin üs tekliflerini kabul etmiğtir. 3. Kıbrıs baßımsız bir devlet haline getirilecektir.

4. Baßımsız statü Türkiye, ðngiltere ve Yunanistan tarafından garanti altına alınacaktır.

44

“Kıbrıs Valisi Foot ðği Azıtarak ‘Ada Taksim Edilemez’ Diyor”, Tercüman, 23 Haziran 1958.

45

Akis, 27 Aralık 1958, s.15.

46

“Türkiye ile Yunanistan Plan Hazırlıßına Bağladılar”, Tercüman, 02 Ocak 1959.

47

(13)

5. Belli bir sayıdaki Türk ve Yunan askerileri Ada’da bulunacaktır. ðngiltere kendi egemenlißi altındaki üsleri koruyacaktır.

6. Dâhili bakımdan Ada’da Kıbrıslı Rum ve Türkler temsil edilecek, her iki tarafında %30 ve %70 oranında temsil edilecekleri ortak bir meclis olacaktır.

7. Cumhurbağkanı Kıbrıslı Rum olacaktır.”48

Zürih Antlağması’ndan hemen sonra Akis’te eleğtirel bir yazı yayımlanmığ ve “Zürih’te varılan iki taraflı anlağma zemininin Türklere ve

bilhassa Türkiye’ye neler kaybettirdißi açıkça ortadadır. Taksim sözü tarihe karığmığtır ve Kıbrıs’ta Rumların hâkimiyetinde bir hükümetin kurulması kabul edilmiğtir”49 yorumu yer almığtır. Aynı konuda Rum yazar Makarios Druğotis ise, Zürih Antlağması’nı bir Türk zaferi olarak nitelemektedir.50 Bu iki yorum, her iki ülkede de mevcut anlağmadan memnun kalmayan kesimlerin oldußunu göstermesi açısından ilgi çekicidir. Çünkü her iki taraf da Kıbrıs’la ilgili hedeften sapıldıßını deßerlendirmektedir.

Antlağma kapsamında yaptıßı haberde, Kim Dergisi51’nin Ada’ya gönderilen 650 kiğilik Türk askeri birlißine vurgu yaparken, “Artık Ada’da her iki devletin askeri vardı. Hele Türklere karğı giriğilecek herhangi bir tecavüz hareketini önleyecek olan Mehmetçik vardı…”52 ibarelerine yer vererek, aynı zamanda olumlu bir yaklağım içerisinde oldußu görülmektedir. Oysaki iki ayrı toplumun yağadıßı Ada’da, hiçbir zaman kaynağmamığ insanların, bu antlağmayla tek bir devlet çatısı altında yağamalarını beklemek, nafile bir gayret olarak görünmektedir. Nitekim süreç içerisinde, 1970’li yıllarda Türk Cemaat Meclisi Bağkanı ve KKTC (1983)’nin ilk Cumhurbağkanı Rauf Denktağ, “The Cyprus Triangle” adlı kitabında;

“Kıbrıs Milleti geçmiğte hiç olmadı ve bugün de yoktur” 53 ifadesiyle bu

gerçeßi vurgulamaktadır. Yine dißer bir makalesinde; dönemin BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim’ın 30 Mayıs 1972 tarihinde Güvenlik Konseyi’ne sundußu raporunda ‘baßımsız’, ‘üniter’ gibi kelimelerin kullanılmasının dahi her iki kesimde de ğüpheyle karğılandıßı bir ortamda, devamlı bir çözüme eriğmenin ne derece güç oldußunu belirttißini ifade etmektedir.54 Aynı

48

“Kıbrıs Cumhuriyet Oldu”, Tercüman, 20 Ğubat 1959.

49

Akis, 14 Ğubat 1959, s.9.

50

Druğotis, a.g.e., s.272.

51

Kim Dergisi, 30 Mayıs 1958-05 Nisan 1968 tarihleri arasında yayımlanmığtır.

52

Kim, 17 aßustos 1960, s.35.

53

Rauf R.Denktash, The Cyprus Triangle, George Allen & Unwin, London 1982, s.1.

54

Rauf Denktağ, “Kıbrıs: Yeni Görüğmelerin Eğißinde”, Dığ politika, Foreign policy Institute, Ankara 1979.

(14)

konuya Rumların bakığı ise farklıdır. Onlara göre egemen bir memleket içinde, iki grup insanın, hudutları çizilmiğ ayrı ayrı bölgelerde yağamaları imkânsızdır.55

Her iki toplumun da, kendi hedefleri açısından ortaya koydukları yaklağımlarda, birbirlerine tamamen zıt düğüncede oldukları söylenebilir. Türklerin Ada’da coßrafi bir ayrıma dayanan farklı iki yönetim anlayığına karğılık, Rumların kendi egemenliklerinde üniter bir yapıyı esas aldıkları gözlemlenmektedir.

4. 1960-1974 Dönemi

Kıbrıs’ta 1960’da Cumhuriyet’in ilanıyla saßlanmaya çalığılan sükûn çok uzun sürmemiğ, Makarios kısa süre sonra, Anayasada yapılması gereken deßiğiklikleri dillendirmeye bağlamığtır. 15 Aßustos 1962’de bir konuğmasında, “Ğimdi mücadele yeni bir ğekil almığtır ve nihai gayemizi

gerçekleğtirinceye kadar da devam edecektir”56 tavrını ortaya koymuğtur. Hemen sonra ‘13’57 maddelik bir teklifle Türkiye’yi ziyaret etmiğtir.58 30 Kasım 1963’te Türk ve Rum cemaati haklarının adil bir hale getirileceßi iddiasıyla hazırladıßı anayasa tadil tasarısı, 7 Aralık 1963’te ðnönü bağkanlıßındaki Bakanlar kurulu tarafından reddedilmiğtir. Konuyla ilgili yayınlanan hükümet teblißi ğu ğekildedir; “Kıbrıs cumhurbağkanının muhtırası Zürich ve Londra antlağmalarının ve Kıbrıs anayasasının tadilini teklif etmektedir. Kıbrıs’taki Türklerin hayati hak ve menfaatlerinin teminatını ihtiva eden bu vesikalar üzerinde müzakere açılmasını isteyen böyle bir teklifin kabulüne imkân olmadıßından reddine karar verilmiğtir”.59

Makarios bir yandan reddedilirken, dißer yandan da, Ada’da tedhiğ hareketlerinin yeniden ve daha ğiddetli olarak bağlamasına destek vermiğtir. Nitekim Kleridis Makarios’la yaptıßı konuğmalardan onun niyetini ğu ğekilde anladıßını ifade etmektedir; “Makarios Türk toplumuna Zürih ve

Londra Antlağmalarının verdißi ağırı hakları ağama ağama feshetmeye ve bu hakları, uluslararası planda genel olarak kullanılan azınlık haklarına sahip bir azınlık durumuna indirgemeye niyetliydi.”60

55

Kim, 24 Nisan 1962, s.11.

56

Pierre Oberling, Kıbrıs Faciası, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1990, s.5.

57

13 rakamını çok seven Makarios 12 Ada’dan sonra 13. Ada olarak Kıbrıs’ı Yunanistan’a baßlamak hedefindedir. (Bkz. Rauf R.Denktağ, Rauf Denktağ’ın Hatıraları

Cilt 5, Boßaziçi Yayınları, ðstanbul 1997, s.155)

58

Anadolu Ajansı Bülteni, 22 Kasım 1962.

59

Hürriyet, 7 Aralık 1963.

60

(15)

1963 Aralıßının sonunda Rumlar, Türklere karğı tarihe ‘Kanlı Noel’ olarak geçen saldırılarını, 2 Türkü Lefkoğa’nın Tahtakale semtinde öldürerek bağlatmığlardır.61 Lefkoğa’da, Doktor Binbağı Nihat ðlhan’ın eği ve üç çocußunu katletmeleri62 ile tedhiğ eylemleri zirveye tırmanmığtır.

Dönemin Yunanistan Bağbakanı Yorgo Papandreu ise 1963 kanlı olaylarını demokratik bir ihtilal olarak nitelemekte ve bu ihtilali ğimdi Yunanistan’ın devraldıßını düğünmektedir.63

1963 olaylarına ABD ve NATO’nun yaklağımını ise Rauf Denktağ, bir ABD’li bayan diplomatın kendisine söyledikleri ile açıklamaktadır, “Kıbrıs’ta iki NATO ülkesinin savağma tehlikesi olmasaydı biz de ilgilenmezdik.”64 Bu aynı zamanda, büyük ülkelerin kendi çıkar ve ilgi alanlarına olan irtibatın, farklı coßrafyalara nasıl yansıdıßının da bir göstergesi sayılabilirdi.

Kıbrıs’tan yükselen feryatlar üzerine Bağbakan ðsmet ðnönü; “…Vatandağlarımıza karğı, Kıbrıs’ta yağayan ırkdağlarımıza mükellef oldußumuz vecibeleri yerine getireceßiz… Devlet olarak her meselede iç hayatta oldußu gibi dığ münasebetlerinde de kanun nizamına baßlı olan bir devlet ve milletiz. Kanun nizamı haricinde bize muamele ve tecavüz yapmak isteyenlere kuvvetimiz, irademiz sarsılmaz bir surette tesirini gösterecektir”65

sözleriyle tepki ve niyetini ortaya koymuğtur.

ðnönü’nün bu kararlı tutumunun Makarios tarafından yeterince algılandıßını söylemek güçtü. Çünkü Kıbrıs’ta 1954 yılından sonra bağlayan mücadelede Makarios, günlük politikada son derece kıvrak ve her kesimi etkileyen bir tarzda hareket ederken, bir lider olarak, öngörülü davranmak hususunda yetersiz kalmaktaydı. Bu öngörüsüzlüßünde, muhtemelen Türkiye’nin müdahalesine ABD, ðngiltere ve Sovyetler Birlißinin müsaade etmeyeceßine olan güveninin büyük etkisi vardı. Bu devletlerin engeline raßmen Türk Hükümetinin Ada’ya müdahale kararı aldıßı ve bunu uygulamaya bağladıßı Türk basınında yer almığtı;

“Rumlar ateğ kesmezlerse fiili müdahale bağlayacak. Diplomatik yollardan yaptıßımız teğebbüslerden bir sonuç alınamayınca Türkiye, dün Kıbrıs’a asker çıkarmaya bağlamığtır. ðnönü mecliste yaptıßı konuğmada

61

Anadolu Ajansı Bülteni, 20 Aralık 1963.

62

Anadolu Ajansı Bülteni, 24 Aralık 1963.

63

Bozkurt, 25ğubat 1965.

64

Rauf R. Denktağ, Kıbrıs Elli Yılın Hikâyesi, Akdeniz haber Ajansı yayınları, ðstanbul 2008, s.224.

65

(16)

anlağmaların bize verdißi müdahale hakkını kullanmaya bağladık açıklamasında bulundu”.66

1964 yılına gelindißinde Bağbakan ðnönü, Batı devletleri ve ABD ile olan iliğkilerinde deßiğik bir usul takip edebileceßini ima eden açıklamalarını 14 Mart 1964’te Time Dergisi’ne yapmığtır. Bu yazı Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanmığtır;

“Müttefiklerimiz ittifakın daßılması için çalığmakta olan uzak devletler ile yarığ etmektedirler. Biz ittifak bozulmasın diye sonuna kadar sabrediyoruz. Müttefiklerimiz bu ittifakı daßıtma gayretlerinde muvaffak olurlarsa, yeni ğartlarda yeni bir dünya kurulur, Türkiye de bu yenidünyada kendi yerini alır...”67

Makarios ise aynı tarihlerde, Ada’da tek çözüm yolunun, Kıbrıs halkının self-determinasyon esasına dayanarak kendi istikballerini tayin etmelerine imkân veren sınırsız bir baßımsızlık oldußunu söylemektedir.68

Aynı dönemde Metin Toker konuyla ilgili olarak , “Kıbrıs Adası’nın

tamamı, hatta bir parçası üzerinde Türkiye’nin hiçbir zaman gözü olmamığtır. Kıbrıs Ada’sında, Türkiye’yi iki esas ilgilendirmiğtir. Ada, Türkiye’nin güvenlißini tehlikeye sokmasın ve Ada’daki Türk cemaat haklarına sahip olarak yağasın. Kıbrıs’ın ðngiliz kolonisi olarak kalması, bu iki hususu saßladıßı için, Türkiye Lozan’da, Ada’nın 1960’a kadar süregelen statüsünü kabul etmiğtir”.69

Türkiye’nin askeri müdahalede kararlı tutumu bizzat ABD bağkanı Lyndon Baines Johnson (1963-1969)’un mektubuyla engellenmiğ ve dönemin bağbakanı ðsmet ðnönü ABD’ye davet edilmiğtir.70

ðsmet ðnönü 21 Haziran 1964’te konuyla ilgili kalabalık bir grupla Washington’a gitmiğ ve 22-23 Haziran’da ABD Bağkan’ı Johnson ve ABD Dığiğleri Bakanlıßı yetkilileriyle görüğmüğtür.71

5 Haziran 1964’te, ABD Bağkanı’nın ðsmet ðnönü’ye gönderdißi ve tarihe “Johnson Mektubu” olarak geçen belge Türk-Amerikan iliğkileri açısından hayal kırıklıßı yaratmığ ve Türk kamuoyunu uzun süre meğgul etmiğti. Nitekim 1964 Aßustos’unda Türkiye’de ilk Amerikan karğıtı gösteri

66

“Ordumuz Kıbrıs’a Karğı Harekâta Bağladı”, Hürriyet, 26 Aralık 1963.

67

Cumhuriyet, 7 Nisan 1964, s.1.

68

Cyuprus Mail, 8 Nisan 1964.

69

Metin Toker, “Kararımız Verilmiğtir”, Akis, 17 Nisan 1964, s.5.

70

Anadolu Ajansı Bülteni, 05 Haziran 1964.

71

Mehmet Gönlübol, “Türk-Amerikan ðliğkilerinde Genel Bir Deßerlendirme”, Foreign

(17)

yapılmığtı.72 Ancak bir buçuk yıl kadar sonra 13 Ocak 1966’da Hürriyet

Gazetesi’nde yayınlanan bu mektubun içerißinde özetle;“Türkiye’nin bir

NATO ülkesiyle savağa giremeyeceßi, ğayet Kıbrıs’a böyle bir müdahale neticesinde Rusya’nın bir karğı harekâtı olursa, Türkiye’nin yalnız kalabileceßi”73 hususları vurgulanmaktaydı. Bu aynı zamanda Rum tarafına bir güvence de vermiğti. Sonraki dönemde tekrar tedhiğe bağlamalarında, muhtemelen, Türkiye’nin fiili müdahale yapamayacaßı inancının etkisi çok fazlaydı. Burada Türkiye’nin Sovyet Rusya ile tehdit edilmiğ olması, Rusya’nın hem Kıbrıs, hem de bölgeyle ne kadar ilgili oldußunu göstermesi açısından da önemlidir. Bu kapsamda Sovyet Rusya’nın Kıbrıs konusundaki tavrına bakıldıßında, deßiğken bir seyir izledißi görülmektedir.

Sovyetler Birlißi, Kıbrıs konusunda Makarios’u destekler bir tutum sergilemiğ, Türkiye’nin Kıbrıs politikasını tenkit ederek 31 Aralık 1963 ve 7 Ğubat 1964 tarihlerinde Türkiye’ye nota göndermiğtir.74 Kıbrıs uyuğmazlıßı konusunda genellikle Makarios’u destekleyen Sovyetler Birlißi’nin Kıbrıs meselesinde taraf olmasının altında çeğitli nedenler yatmaktadır. Bu nedenlerden bağlıcaları;

• Türk ve Yunan arasındaki ihtilafı körükleyerek, Yunan-Türk kanadı itibarıyla NATO’yu çökertmek,

• Elenizmi destekleyerek Yunanistan’daki solcu akımı yanına çekebilmek,

• Makarios’un adaya olan hâkimiyetini destekleyerek Kıbrıs’taki önemli komünist kitleyi etkisi altına alıp bir Akdeniz dayanaßı elde etmek,

• Boßazlar üzerindeki emelleri ve Doßu illerinde toprak isteßi olan Sovyet Rusya’ya karğı güveni olmayan ve dığ politikasını da ona göre ğekillendiren Türkiye’nin Batı bloßunda yer almasını hazmedememe gibi durumlardır.75

Fakat Sovyetler Birlißi’nin Akdeniz politikasına Enosis’in ters düğtüßünü açıkça anlaması üzerine Kıbrıs politikasındaki tutumunu deßiğtirmeye bağlamığtır. Sovyet Rusya’nın Kıbrıs meselesindeki görüğlerinin deßiğmeye bağlaması ve Türkiye’nin özellikle Johnson Mektubundan sonra, Amerika’ya karğı Sovyet Rusya’nın yanında yerini

72

Anadolu Ajansı Bülteni, 28 Aßustos 1964.

73

“Johnson’un Mektubu”, Hürriyet, 13 Ocak 1966.

74

A. Aziz, “1964 Yılında Kıbrıs Buhranı ve Sovyetler Birlißi”, Siyasal Bilgiler Fakültesi

Dergisi, C. 24, Sayı 3 (Eylül 1969), s. 169.

75

Bahri Savcı, “Kıbrıs Anlağmazlıßında Sovyet Rusya’nın Yeri”, Cumhuriyet, 28 Aßustos 1964.

(18)

alma gereklilißi sonucu, 30 Ekim 1964 yılında Türk Dığiğleri Bakanı Feridun Cemal Erkin’in Moskova’ya ziyareti gerçekleğmiğtir. Türk Dığiğleri Bakanı Erkin’in Moskova’daki Kıbrıs görüğmelerini Yunan basını ğu ğekilde yorumlamığtır;

“… Bu ziyaretin büyük önem tağıdıßı ğüphesiz. Yunanistan’ın saf idarecileri bile, bu ziyaretin Kıbrıs meselesi ile ilgili oldußunu ve Moskova’yı Türk menfaatlerine zarar vermeyecek bir Türk politikası izlemesi için ikna gayesini güttüßünü kabul etmektedirler. Korkarız ki Erkin, Moskova’da bağarı göstermekte güçlük çekmeyecektir. Çünkü Türk ve Rus görüğleri birbirine yakındır. ðkisi de Enosis’i reddetmektedirler. Her iki devlet kendi görüğüne göre, Kıbrıs’ın baßımsız kalmasını, her iki toplulußun eğit haklara sahip olmasını, fakat idarenin tamamen Rumların elinde bulunmamasını arzu etmektedirler. Türkiye, Kıbrıs’ın Yunanistan’ın bir vilayeti haline gelmesini, Rusya ise NATO’nun Kıbrıs’a kadar uzanmasını istemiyor…”76

Erkin’in Moskova ziyareti ile Mustafa Kemal (Atatürk) ve Lenin zamanında kurulan Türk-Sovyet dostlußu yeniden kurulmaya bağlamığ, Türkiye dünya arenasında Kıbrıs meselesinde yalnızlıktan kurtulmuğtur. Nitekim 1965 yılına gelindißinde, Rusya’nın Kıbrıs konusunda Türkiye’nin tezine yakın oldußu haberleri ile bu konuda Türk Hükümeti tarafından, Rusya’nın daha etkin olarak sürece dâhil olması yönündeki talepleri basına yansımaktadır;

“Rus Dığiğleri Bakanlıßı beklenen açıklanmasını yaparak federasyon, Kıbrıs için tek çare dedi. Andrei Gromiko, Kıbrıs sorununun çözümü için bağvurulacak tek sistemin taksimi idare olacaßını açıklamığ ve bu yapılırken de Ada’da yağayan her iki cemaatin meğru haklarının göz önünde tutulmasını istemiğtir.”77

Yön Dergisinde, Kıbrıs’la ilgili yapılan deßerlendirmede, “Türkiye’nin

talihsizlißi dostlarının Enosis’çi yani Türk çıkarlarına karğı, dost olmadıklarının ise Enosis aleyhtarı yani Türk çıkarlarına daha yakın bulunması olmuğtur. Bu ters durumda Amerika’nın dümen suyuna giderek eninde sonunda Enosis’i kabullenmek zorunda kalmak yerine Türkiye, bu ters durumu düzeltmeli ve ondan yararlanmalıdır”78 ifadeleri Türkiye’nin içinde bulundußu çeliğkiyi ortaya koymaya çalığırken Sovyet Rusya’nın bu dönemde Türk tezine yakın oldußunu da vurgular mahiyettedir.

76

Aktaran: Cumhuriyet, 1 Kasım 1964.

77

“Federasyon Tek Çare”, Milliyet, 22 Ocak 1965.

78

(19)

1967 yılı Kıbrıs’ta Rum tedhiğinin yeniden yoßunlağtıßı ve Türklere yönelik saldırıların artmaya bağladıßı bir dönem olmuğtur. Gerginleğen durum üzerine Türk jetlerinin Kıbrıs üzerinde alçaktan uçuğ yapmaları79 ve TBMM’nin Hükümete ülke dığına asker gönderme yetkisi vermesi80 ABD’yi telağlandırmığ, olası bir Türk-Yunan savağını engellemek adına Bağkan Johnson’un Kıbrıs Özel Temsilcisi Cyrus Vance Ankara’ya gelerek görüğmelerde bulunmuğtur. Yunanistan ve Ankara arasında mekik diplomasisini sürdüren özel temsilcinin çabaları, Makarios’un uzlağmaz tutumuna raßmen, Yunanistan’ın Türkiye’nin ğartlarını kabul etmesi ve Ada’daki askerlerini çekmeye bağlamasıyla81 sonuç vermiğ ve sükûnet saßlanmığtır. Bu süreç Kıbrıs’ta geçici Türk yönetiminin ilan edilmesi sonucunu da beraberinde getirmiğtir.

1970’li yılların bağında devam eden sükûnet havası 1974 yılı içerisinde yeniden bozulmaya bağlamığtır. 1974 yılı içerisinde Ege’de petrol aramak maksadıyla gerginleğen bir ortamda Bağbakan Ecevit’in “Tecavüzkâr olmayacaßız ama meğru haklarımızı kullanacaßız. Ege’de kendi meğru alanımızda elimizdeki plan gereßince petrol aramalarına devam edeceßiz”82 açıklaması yaptıßı görülmektedir.

Bu krizden sonra, 15 Temmuz 1974 tarihinde Ada’da Nikos Sampson adında bir EOKA militanı tarafından Yunanistan destekli bir darbe gerçekleğtirilmiğtir.83 Bununla ilgili;

“Yunan subaylarının kumandasındaki Kıbrıs Milli Muhafız Birlikleri

dün sabah Cumhurbağkanı Makarios’u görevinden uzaklağtırarak yerine eski Yunan Mukavemet Teğkilatı liderlerinden, Kaymaklı olaylarında Türklere saldıran Rum çetesinin reisi Nikos Sampson’u Cumhurbağkanı ilan etmiğtir. Dün sabah erken saatlerde Milli Muhafız ve Makarios taraftarları arasında bağlayan çarpığmaların aralıksız devam ettißi, gittikçe bütün Kıbrıs’a yayıldıßı bildirilmektedir”84 bilgisi Türk basınına ulağmaktaydı.

Türkiye, Ada’daki bağta Türkler olmak üzere, tüm halkı korumak adına uluslararası diplomasi yollarını denemiğse de, bağarılı olamamığtır. Bağbakan Ecevit’in ðngiltere’ye garantör devletler olarak ortak müdahale teklifi ðngiltere Bağbakanı Wilson tarafından reddedilmiğtir.85 ABD Dığiğleri

79

Anadolu Ajansı Bülteni, 18 Kasım 1967.

80

Anadolu Ajansı Bülteni, 19 Kasım 1967.

81

Anadolu Ajansı Bülteni, 08 Aralık 1967.

82

“Ecevit: Barığçı Tekliflerimiz Kabul Edilmedi”, Hürriyet, 28 Haziran 1974.

83

Anadolu Ajansı Bülteni, 15 Temmuz 1974.

84

“Kıbrıs’taðç Savağ”, Tercüman, 16 Temmuz 1974.

85

(20)

Bakan Yardımcısı ile de görüğen Ecevit, “Durum çok kötüdür, Yunanlılar

Ada’ya devamlı asker yıßmaktadır ve bu ğartlar altında da zaman faktörü çok önemlidir açıklamasında bulunmuğtur.”86

Nihayetinde, Türkiye Ada’ya kendi bağına bir harekât yapmaya karar vermiğtir; Harekât sabaha karğı 05.00’da bağlamığ ve Ecevit “Kıbrıs’a barığ için gidildißini”87 ifade etmiğtir.

Uluslararası camiada Ada’ya yönelik Türk harekâtına genelde olumlu tepkiler gelmiğtir. Klerides bu konuda hatayı kendilerinde bularak Rum kesiminde yayımlanan Alithia Gazetesine verdißi demeçte, “…Kıbrıs’taki

Türk azınlıßı için bir tehlike bulunmadıßı hususunda dünyayı inandıramadık ve belki Kıbrıs’ta Türk istilasını kınayan bir karar alınmasını bu yüzden saßlayamadık…”88 ifadelerini kullanmığtır. Bu kapsamda dünya kamuoyunda harekâtın haklılıßını kabul ettirmek açısından Türk diplomasisinin Yunanlılara nazaran daha etkin oldußu söylenebilir.

SONUÇ

Ada’daki Türklerin anavatanlarına baßları ve onlarla politik etkileğimleri ile Rumların Yunanistan’a baßları ve ortak hareket etme politikaları karğılağtırıldıßında, Rum toplum liderlerinin, bağta Makarios olmak üzere, çoßu zaman Yunanistan’la ihtilaf içerisine düğtükleri gözlemlenmektedir. Bu ihtilaf, süreç içerisinde ortaya çıktıßı gibi, 15 Temmuz 1974 tarihindeki Nikos Sampson’nun yaptıßı darbe sonucunda, Makarios’un canını zor kurtararak Ada’dan kaçması olayında da bariz olarak izlenmiğtir. Çünkü Yunanistan’ın Bağpiskopos’a güveni yoktur.89 Klerides

Ada’daki Türk ve Rumların izledikleri politikaları deßerlendirirken, “… Yunanistan’ la iğbirlißi halinde kısa orta ve uzun süreli hedefler belirlenmesi ve ona göre bir tutum izlenmesi gerekirken bunun yapılmadıßını ve hiçbir zaman böyle hedefler belirlenmedißini, Türk tarafının ise hedefleri

86

“Ecevit: ‘Müdahale için 24 Saat Bekleriz’ dedi”, Tercüman, 19 Temmuz 1974.

87

“Mehmetçik Kıbrıs’ta ”, Hürriyet, 20 Temmuz 1974.

88

Alithia, 16 Mart 1991.

89

Nitekim 1959 yılı içerisinde basına yansıyan haberlerde, Makarios’un Enosis’ten maksadının, birleğmeden sonra büyük Yunanistan’ın bağına geçmek oldußu ve Yunan yetkililerin bundan çekindißi ifade edilmektedir. 04 Haziran 1959 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin “Makarios’un Emeli” bağlıklı haberinde;“Geçenlerde ‘Journal Amerikan’ gazetesinin Makarios’a dair verdißi bir haber Yunan siyasi çevrelerinde derin etkiler uyandırmığtır. Gazete ğunları yazmığtır; ‘Makarios’a dikkat. Yunanlıların lideri olmak istiyor’ Bu durum eskiden beri biliniyor ve tedbirler alınmaya çalığılıyordu. Papaz Makarios’un Yunan hükümeti adına beyanlar vermeye bağlaması da Karamanlis’i korkutmakta ve durumunu sarsmaktadır.” görüğlerine yer verilmektedir.

(21)

belirlenmiğ bir politika izledißini ve Rumları hatalarından yararlanarak bu politikasını ileri götürdüßünü”90 ifade etmiğtir.

Dißer taraftan, Dr. Fazıl Küçük bir konuğmasında, “ðnandıßımız kutsi

bir dava vardı ki, bu Anavatan’a baßlılık ve hürriyet davası idi” cümlesiyle,

Türklerin izledikleri ortak ruhu ve stratejiyi tüm açıklıßıyla ortaya koymaktadır.91

Genel hatlarıyla, incelenilen dönem içerisinde ilgili devletlerin Kıbrıs’a yönelik amaçları ve bu kapsamdaki politikalarına bakıldıßında; Yunanistan ve Ada’daki Rum toplumunun, ortaya koydußu hedeflere ulağabildißini söyleyebilmek güçtür. Enosis gerçekleğmemiğ ve Türkiye eskisinden çok daha fazla Ada’yla alakadar olmaya bağlamığtır. Türkiye’nin Kıbrıs Büyükelçisi Ercüment Yavuzalp’ın ifadesiyle, Rumların tarihte iğledikleri sürekli hatanın elde ettikleriyle hiç yetinmeyip, olanak ve güçlerinin yetmeyeceßi amaçlar peğinde koğmaları oldußu söylenebilir.92 Türkiye ve Ada’daki Türkler açısından, belki de, ðngiliz sömürge yönetimi içerisinde tamamen unutulmuğ bir Türk varlıßının, taraflara kabul ettirilmesi ve Türkiye için hem insanı hem de konumuyla hayati öneme haiz bir bölgede, söz hakkını tekrar elde etmesi bir kazanım olarak deßerlendirilebilir. ðngiltere açısından, artık II. Dünya Savağından sonra terk etmeye bağladıßı, sömürgelerinden biri olarak gördüßü Kıbrıs’tan da çıkarken, bu bölgede çok kritik iki üsse sahip olma hakkını elde etmesi, ğüphesiz bir kazançtır. Bu açıdan, ðngiltere’nin süreç içerisinde amacının da, Türkiye Yunanistan mücadelesi arasında, böyle bir sonuca ulağmak oldußunu söylemek çok da abartı olmayacaktır.

Kıbrıs Rum lideri Makarios toplum lideri seçildißi 1950 yılından itibaren Enosis fikrini deßiğik platformlarda farklı ğekillerde dile getirmiğ ve Yunanistan’dan destek görmüğtür. Türkiye cephesinde zaman içerisinde deßiğen politikalara raßmen, Rum ve Yunan tarafının Enosis etrafında kenetlendißini söylemek mümkündür. Nitekim KKTC Cumhurbağkanı Denktağ, Yunan Dığiğleri Bakanı Averof ile ilgili bir anısını anlatırken bu konuyu vurgulamaktadır; “1960 Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edildißinde, Yunanistan meclisinde muhalefetin ‘sen bu antlağmayı yapmakla Enosis’i gömdün’ ğeklindeki eleğtirilerine Averof’un cevabı ğu olmuğtur; ‘Beyler aklınızı kullanınız, Enosis’e ðngiliz koloni idaresinden mi daha kolay gidilir,

90

“En büyük Hatamız Zürih-Londra anlağmalarını deßiğtirmek”, Fileleftheros, 23 Eylül, 1990.

91

Süheyla Küçük, Dr. Küçük’le Bir Ömür, Selen Ofset, Lefkoğa 2009, s.210.

92

Ercüment Yavuzalp, Kıbrıs Yangınında Büyükelçilik, Bilgi Yayınevi, Ankara 1993.s.38.

(22)

yoksa baßımsızlıktan mı?”93 Nitekim, Dr. Fazıl Küçük de Rumların Zürih ve

Londra Antlağmalarını bir sıçrama tahtası olarak gördüßünü ve Türklerin de buna alet olacaßını düğündüklerini dile getirmektedir. 94

Kıbrıs konusunun Türkiye’nin gündemine etkin bir biçimde girdißi 1954 yılından itibaren, Türk Basını’nın konuyla yakından ilgilendißi söylenebilir. Hatta kamuoyunun dikkatinin çekilmesinde ve bir anlamda dönemin hükümetlerinin de ilgilerinin arttırılmasında olumlu katkı saßladıßı ğüphesizdir. Bu kapsamda Hürriyet Gazetesinin dißer gazetelere nazaran Kıbrıs haberlerine daha fazla yer verdißi görülmektedir. Özellikle Rumların Ada’daki tedhiğ hareketlerinden kamuoyu haberdar edilerek, bu konuda milli hassasiyetin üst seviyede tutulması saßlanmığtır. Hükümetlerin zaman zaman basının kamuoyunu ajite edici haberlerinden rahatsız oldußu da bir gerçektir. Johnson Mektubu’nun iki yıl kamuoyuna açıklanmaması da, bir anlamda dığ siyasi dengelerin gözetilerek, bunun hilafına bir kamuoyu oluğmasını önlemek gayesiyle açıklanabilir. Hükümetlerin yayın organları konumundaki gazeteler bir yana bırakılırsa, (Ulus, Zafer gibi) dißerlerinin Kıbrıs haberleri konusunda objektif olmaya çalığtıßı görülmektedir.

Bununla beraber dönem içerisinde yayın hayatına bağlayıp yine dönem içerisinde sona ermiğ olan Akis ve Kim dergilerinin biraz daha politik davrandıkları söylenebilir. Akis Dergisi’nin, ðsmet ðnönü’nün damadı Metin Toker tarafından çıkarılması sebebiyle, bir anlamda CHP’nin görüğleri doßrultusunda bir yayın çizgisi izledißi görülmektedir. CHP’nin muhalefette oldußu dönemlerde Kıbrıs politikalarını eleğtirirken, iktidar dönemlerinde destekler bir tavır içerisinde olmuğtur. Kim Dergisi, daha sol görüğlü bir dergi olarak, genellikle DP hükümetleri ve saß görüğlü hükümetlerin Kıbrıs politikalarına eleğtirel bir yaklağım getirmiğtir. Dißer taraftan, Yön Dergisi (1961-7) sosyalist bir anlayığla demokrasiyi tesis hedefi koymuğ aydın hareketinin yayın organı olarak, genellikle entelektüel düzeyde fikir yazılarına yer vermiğtir. Kıbrıs konusunda da bu kapsamda yazılar yayımlanmığ ve özellikle saß görüğlü hükümet politikalarına eleğtiri getirmiğtir. Forum Dergisi (1954-70) ise, yine bir fikir yayını olarak, özellikle DP’ye sert bir muhalefet çizgisi izlemiğ, bu kapsamda da Kıbrıs konusunda özellikle DP Hükümetlerinin politikalarını eleğtirmiğtir.

93

Rauf Denktağ’la 09.12.2010 tarihli görüğme, Lefkoğa.

94

Fazıl küçük, Mücadelemizin Görkemli Günleri, KKTC Dığ iğleri ve Savunma Bakanlıßı Tanıtma Dairesi, Lefkoğa 1998, s.67.

(23)

KAYNAKÇA I-Süreli Yayınlar A-Gazeteler Akğam Cumhuriyet Hürriyet Milliyet Tercüman Halkın Sesi Bozkurt Alithia Cyprus Mail Fileleftheros B-Dergiler Akis Dergisi Kim Dergisi Forum Dergisi Yön Dergisi Ayın Tarihi C-Bültenler

Anadolu Ajansı Bültenleri II-Kitaplar

Alasya, H. Fikret; Tarihte Kıbrıs, Kıbrıs Türk Kültür Derneßi, Ankara 1988. Alasya, H.Fikret; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Tarihi, Türk Kültürünü

Arağtırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1987.

Arar, ðsmail, Hükümet Programları (1920-1965), Burçak Yayınevi, ðstanbul 1968. Armaoßlu, Fahir; Kıbrıs Meselesi 1954-1959, Sevinç Matbaası, Ankara 1963. Artuç, ðbrahim; Kıbrısta Savağ ve Barığ, Kastağ Yayınları, ðstanbul 1989. Berkes, Niyazi; “Hristiyanlık, Türkiye ve Kıbrıs”, Yön Dergisi, 16 Ekim 1964. Bölükbağı, Süha; “The Cyprus Dispute and the United Nations: Peaceful

Non-Settlement between 1954 and 1996” International Journal of Middle East Studies, Vol.30, No.3 (Aßustos 1998).

Denktash, R. Rauf; The Cyprus Triangle, George Allen & Unwin, London 1982. Denktağ, R. Rauf; Kıbrıs Elli Yılın Hikayesi, Akdeniz haber Ajansı yayınları,

ðstanbul 2008.

Denktağ, R. Rauf; Rauf Denktağ’ın Hatıraları Cilt 5, Boßaziçi Yayınları, ðstanbul 1997.

(24)

Erdilek, Neğe; “Hükümetler ve Programları”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye

Ansiklopedisi, C.4, ðletiğim yayınları, ðstanbul 1983.

Erim, Nihat; Bildißim Gördüßüm Ölçüler ðçinde Kıbrıs, Ajans Türk Matbaacılık

Sanayi, Ankara 1975.

Foley, Charles;, The Memories of General Grivas, Longmans, 1964.

Gazioßlu, Ahmet; ðngilizler ðdaresinde Kıbrıs (1878-1960), Cilt I, Ekin Basımevi, ðstanbul 1960.

Gazioßlu, Ahmet; Enosis Çemberinde Türkler-ðngiliz Yönetiminde Kıbrıs

(1878-1952), Cilt II, Kıbrıs Arağtırma ve Yayın Merkezi, ðstanbul 1996. ðsmail, Sabahattin; 150 Soruda Kıbrıs Sorunu, Kastağ Yayınları, ðstanbul 1998. Klerides, Glafkos; My Deposition, Vol. 1, Alithia, Nicosia 1989.

Küçük, Fazıl; Mücadelemizin Görkemli Günleri, KKTC Dığ iğleri ve Savunma Bakanlıßı Tanıtma Dairesi, Lefkoğa 1998.

Küçük, Süheyla; Dr. Küçük’le Bir Ömür, Selen Ofset, Lefkoğa 2009. Mayes, Stanley; Cyuprus And Makarios, Putnam, London 1960.

Oberling, Pierre; Kıbrıs Faciası, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1990. Vanezis, P.N.; Makarios:Faith and Power, Abelart-Schuman Ltd., London 1971. Yavuzalp, Ercüment; Kıbrıs Yangınında Büyükelçilik, Bilgi Yayınevi, Ankara

1993.

Zeki, Vehbi; Kıbrıs Türk Mücadele Tarihi, C.1, Lefkoğa 1973. III- Makaleler

Aziz, Aysel ð.; “1964 Yılında Kıbrıs Buhranı ve Sovyetler Birlißi”, Siyasal Bilgiler

Fakültesi Dergisi, C. 24, sayı 3(Eylül 1969).

Feyzioßlu, Turhan; “Kıbrıs Meselesinde Görüğümüzü Duyurmalıyız”, Forum

Dergisi, 27 Nisan, 1954.

Gönlübol, Mehmet; “Türk-Amerikan ðliğkilerinde Genel Bir Deßerlendirme”, Foreign Policy, C.1, No.4 (Aralık 1971).

Savcı, Bahri, “Kıbrıs Anlağmazlıßında Sovyet Rusya’nın Yeri”, Cumhuriyet, 28 Aßustos, 1964.

IV.ðnternet Kaynakları

http://www.tbmm.gov.tr/kutuphane/e_kaynaklar_kutuphane_hukumetler.html V. Sözlü Tarih Çalığması

Referanslar

Benzer Belgeler

Dairenin içerisin- deki taşı hangi oyuncu vuramazsa o ebe olur veya yassı taşı almaya gelirken ebe, gelen oyuncuya dokunursa o oyuncu ebe ile yer

1976-1995 yılların arasında Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulunda Pediatri Hemşireliği öğretim üyesi ve Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Anabilim

Daß das in den hethitischen Keilschrifttexten wenige Male belegte Lexem vzvhuhurti- (c.) einen Körperteil bezeichnen muß, ist seit der Frühzeit der Hethitologie,

51b High Energy Physics Institute, Tbilisi State University, Tbilisi, Georgia 52. II Physikalisches Institut, Justus-Liebig-Universität Giessen,

Bu araştırmada, zeytin ve zeytinyağı kısaca tanıtılıp önemi vurgulanarak, zeytinyağının özellikle dış ticareti incelenmiş; üretim, tüketim, ithalat ve

Bu grup da tıpkı ikinci grup gibi hile yapmaya uygun ortam içinde olmasına rağmen doğrudan nakit para ile değil marka aracılığıyla ödeme yapıldığından (belki)

Haşim onun için, «Akşamları o havuz başında Sakallı Celalin hari­ kulade saçmalarını dinlerdik» diye yazar.. Sakallı Celâl için «mantıkçı»

Türk basma kitapçılığı Avrupa milletlerinin- kine bakarak çok geç başlamasına rağmen iyi bir gelişme göstermiş ve ileri çizgiye ulaşmıştır. halkın