• Sonuç bulunamadı

Bugün şarkıcı, yarın:Deniz Türkali:"Sahnede kimlik değiştirmek yetmiyor bana..."

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bugün şarkıcı, yarın:Deniz Türkali:"Sahnede kimlik değiştirmek yetmiyor bana...""

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Deniz Türkali: “Sahnede kimlik değiştirmek yetmiyor bana...”

BUGÜN ŞARKICI, 1A R R L

YAZI: İPEK ÇALIŞLAR

FOTOĞRAFLAR: ERZADE ERTEM

adınlar koğuşundan erkekler koğuşuna giden yola d L İ j f dizilm iş askerlerin arasından bale yaparak geçen . • bir kız çocuğu. Henüz altı-yedi yaşlarında. Eteği- ne iğnelenm iş birkaç satırlık özel notlann bilincin­ de. Annesinin koğuşundan babasının koğuşuna giderken ‘çocuğu aramadık’ seslerine bulduğu çözüm ise parmakla­ rının üstünde yükselip baleyle dikkati üzerinden dağıtmak. Yedi yıl boyunca Harbiye C ezaevi’nin (Şimdiki Harbiye

Kültür Merkezi-îstanbul) ziyaretçisi olan D en iz’in hâlâ ko­ lunda o günlerden kalmış bir anı var: Paşa köpeğinin yara­ maz bir gününde ısırdığı kolundan kaybolmayan diş izleri.

Deniz Türkali, çocukluğunu 19 5 0 ’li yıllarda komünist avı­ nın şiddetle sürdüğü karanlık günlerde yaşadı. Vedat Türka­ li ile Merih Pirhasan’m ilk çocuğuydu. Henüz beş-altı yaş­ larındaydı babası komünist tevkifatından cezaevine girdiğin­ de. Kardeşi Barış ise bir buçuk aylık bir bebek. Tüm hapis­ liklerde yaşanana uyup evlerini kapattılar ve büyükbaba evi­ ne taşındılar. Önce ondan gizlemişlerdi babasının mahpus­ luğunu. Devamı 10. sayfada

(2)

\

10

“Benim militanlığım, çeşitli anlarda olmak istediğim yere gidip orada bulunmak!

CUMHURİYET DERGİ 20 NİSAN 1997. SAYI 578

Bir anda karar verip vazgeçmişti Maksim’de sahneye çıkmaktan. Pullu payetli

tuvaletlerdi belki de onu irkilten. “Deli misin sen Deniz” deyip yayımcılığa

başladı. Dört yıl Cağaloğlu yokuşunun yolcusu oldu. Ama bir gün kafası kızınca

gece gündüz çalışıp dev bir orkestra örgütledi ve Konak sinemasındaki unutulmaz

barış konserini verdi. Deniz Türkali üç yıl aradan sonra yeniden şarkı söylüyor...

udi

1. sayfanın devamı

B öyle durumlardaağlanmasa da arasıra gör­ müştü binlerinin evde köşe bucak ağladığını. Bir gün anlatılan masal rafa kaldırıldığında ben zaten biliyorum dem işti. Çocuk aklıyla, bu da yaşanması gereken hoş bir şey olmalı di­ ye düşünmüştü. Am a Nilüfer Hatun ilkoku­ lundaki öğretmeni N esim e Hanım ona böyle bir hoşluk için fırsat tanımayacaktı. Haince in­ citecekti küçük kızı. Komünizme tam bir umacı gözüyle bakıldığı yıllardı. “O dönemle bu dönem çok farklı. Şimdi daha sert ve hain ama çocuklar annelerinin babalarının duru­ munu onurla taşıyabiliyorlar. Yıl 1951, düşün. Dışarda yaşamak çok zordu bir komünist aile­ nin çocuğu olarak. Güveniyordum yaptıkları­ nın doğruluğuna ama çok zor yaşıyordum dı­ şarıda,” diyordu yıllar sonra.

Yaşadığı baskının tanıkları da vardı. İlk ba­ kışta tanımadığı kır sakallı bir ‘yabancı ’ yıllar sonra karşılaştıklarında ona öğretmenimiz si­ ze babanız hapiste diye nasıl acım asız davra­ nırdı deyivermişti yıllar sonra. Yalnız baba de­ ğil, ana da cezaevi yolcusuydu. Çok ağır ve korkulu geçm işti o yıllar.

Güzel anılan davardı cezaevi günlerinden. Birkeresinde birtam gün geçirm işti Harbiye C ezaevinde. Sabah kadınlar koğuşunda, B e­ llice Abla (Boran) Sevim Abla (B elli), Sıdıka Abla (Su), Sevinç Abla (Özgüner) ile. Ö ğle­ den sonra da erkekler koğuşunda. Ruhi Su Abi sazlar çalm ıştı onun için. N eyse ki annesinin cezaevi günleri uzun sürmemişti. Merih Ha­ nı m bir bankada çalışm aya baş ladı. 1 ş gerek­ liydi ve zar zor ayarlanmıştı. Yansı hapishane­ de olan bir aile için geçim parası kazanılacak­ tı. Felsefe okumuştu, daha önce de öğretmen­ lik yapmıştı. Am a bu kez farklıydı. Kaybet­ memeliydi işini. Herkesten çok çalışan biran- neydi D en iz’inki. Bütün sevgisiyle bağlana­ cağı insan ise yanıbaşındaydı: Büyükbabası. “Hâlâ rüyamda Y ı lm az’la (A tıf Y ılm az) bü­ yükbabamı aynı kişi olarak görüyorum ’’diyor b u sevgiyi anlatırken... “Annem inbabası ha­ yatımın en büyük aşkı olarak kaldı.”

Cezaevi yılları bitince...

Vedat Türkali’nin mahpusluğu bittiğinde Deniz de ergenlik çağma gelmişti. Sayısız çe­ lişkinin yaşandığı çok özel yıllardı. Uzun süre aldı aile fertleri arasında barışın sağlanması. Belki de hiç sağlanamadı. Hiçbirşey güllük gülistanlık değildi. Baba kız sık sık danlacak- lardı birbirlerine. “Aramızda büyük çelişm e­ ler vardı . Babam askeri okuldan yetişmişti, fe­ odal bir tutumu vardı. Aman erkekler yüzün­ den başına birşey gelm esin! Barış (Pirhasan) yaşamadı benim yaşadıklarımı. Onun da so­ runları oldu tabi i. ” Ebeveyni i k çok zararl ı bir m üessese diyor Deniz Türkali. “Çocukları ko­ rumak niyetine atılan her adımın ve bu koru­ ma merakının yanlış olduğunu düşünüyorum. Neden koruyoruz, nasıl koruyoruz?”

Ortaokulda iken konservatuvarın bale bölü­ müne girm işti. Ama tam saatinde dönmüyor­ du eve. Orada oyalanıp başka derslere

girme-'4 İft M

ye bayılıyordu. “Akşam sekiz dokuz olunca, annem paniğe kapılıyordu. Çok huzursuz o l­ duğu için bırakmak zorunda kaldım. Baleden aldılar beni. ” Kendini bildi b ileli danseder, şarkı söyler, oynardı. Liseyi bitirdiğinde iste­ diği tek bir şey vardı. Konservatuvaragitmek. Ama Lütfü Akad’la babası sen iç mimar ol di­ ye tutturdular. Lütfü Akad, herkes resim yapa­ bilir deyip D en iz’i akademinin kurslarına göndertti. Resim ler yapıp eve getiriyordu. “Lütfü Abi çok sinirleniyordu, böyle mi yapı­ lır diye.” Bir asistan resim lerine baktıktan sonra sormuştu D en iz’e çok mu istiyorsunuz akademiye gitmeyi diye. Hayır’dı yanıtı. Genç çocuk o zaman m esele yok demişti. Sqnunda konservatuvarın sınavlarına girdi, Tiyatro bö­ lümünün. “Çok yetenekliydim , torpile falan ihtiyacım yoktu”diyor ve ekliyor, teşvik gör­ düm ama.” Gittiği okullardan hep çok sıkıl­ mıştı. istekle başlayıp en kötü öğrenciye

dö-(Soldan sağa) anneannesi, Deniz, dedesi, annesi, babası ve teyzesi.

nüşüyordu. Öğretmenlerini, yurttaşlık bilgisi, tarih, coğrafya derslerini hiç sevm em işti. Unutamadığı tek bir hocası galiba yoktu.

Konservatuvarda ise hcrşey değişecekti. M elih Cevdet Anday, Sabahattin Kudret Ak­ sal, Ahmet Kutsi Tecer ve Yıldız Hanım’lı yıl­ lar başlamıştı. Bir kere Melih Cevdet’e, Yıldız hanıma aşıktı. İlkokulda müsamereierin kra­ liçesi, ortaokulda da en iyi şiir okuyan, öykü anlatan öğrenciydi. “Tesadüfen sanatçı olmuş birisi değilim.” Mimar, mühendis ol demişler­ di, ekonom ik bir garanti si olsun diye. D eniz, bütün geril imlerin ve kavgaların sonunda se­ çim ine kavuştu.

İngiltere’ye aupair (çocuk bakıcısı) olarak gidip bir tiyatro okuluna devam edeceğim de­ diğinde, pek inanmamışlardı. Tamam tamam, para göndeririz diye geçiştirdiler. Am a on u n ; hevesi geçici değildi. Bir kere söz verildi mi de yerine getirilirdi. 19 6 7 ’de gitti İngiltere’ye. 68

‘i de orada yaşadı. “ Am a LSD lerin Mariua- naların içildiğinin bile farkına varmamışım. Tam bir salaklık!” Halbuki İstanbul’da telaş içindeydiler. Acaba nelere kanşıyordiye. Üç y 111 ık b ir tiyatro okuluyduPamelaH amphrey.

Londra’dahem çalıştı hem okudu. Kozme­ tik firması Mary Quant’abaşvurdu bir iş ilanı üzerine. “Ama mankenleri görünce” diyor “dehşete kapıldım 1.62 boyumla. Çok şeker birçocuk vardı başvuru masasında. Ona “ben yanlış geldim , yanlış yaptım , gidiyorum” de­ di. Türkiye’den Müslüman bir ülkeden geliyo­ rum. Gözümden başka hiçbir yerimi göster­ mem! Ben gidiyorum.” Tamam demişti ona genç çocuk. Gözlerinle de yapabilirsin bu işi. Ve bir iki fotoğrafını çekm işti D en iz’in. Çok paralar kazanacaktı bu işten. Yıllar sonra, 19 8 6 ’da Londra’ya birgidişinde, hâlâgözleri nin kentin işlek bir caddesindeki panoda dur­ duğunu görecekti.

Evlilik ve Ernesto

Ve Ernesto ile tanıştı. İlk bakışta aşık ol­ muşlardı. O, şarkı söylüyor gitar çalıyordu. Okul bitmişti bu sıralarda. Hemen evlenip İtalya’ya gittiler. Bir süre sonra evleneyim mi diye bir mektup yazdı ailesine. Aklını mı ka­ çırdın dem işlerdi. “Ben de onlara, ah m ektu­ bunuz elim e geçm edi, ben de evlendim diye yazm ıştım .”

DenizTürkali Londra günlerini özgürlüğün tadıldığı günler olarak hatırlıyor ve hâlâ Lond­ ra’ya gittiğinde kendisini evinde hissettiğini söylüyor. Bir kere suçluluk duygusundan kur­ tarmıştı onu bu şehir. Çünkü yalnız yaşamaya başlayıncaya dek hep şöyle düşünmüştü: Bu kadar isyan ettiğine göre suçlu olan sensin! A m a oraya gidince kendisinin değil, üzerin­ deki yoğun koruma duygusunun yanlış oldu­ ğunu anlamıştı.

Ancak bu evlilik D en iz’in peşine düştüğü özgür yaşam ını tepeden tırnağa değiştirdi. “Bütün hayattan çekmişti beni. Tiyatroyu, fo­ tom odelliği, herşeyi reddetti.” Şiddetli kıs­ kançtı. A şın sahiplenici bir insan! Şunu şunu yapmayacaksın diyordu ona. D en iz’e cazip gelen bir önerisi vardı ama. Birlikte şarkı söy­ leyeceklerdi. “Evde oturacaksın dese müm­ kün değildi ama şarkı söylem ek cazip geld i.”

Evlendikten birkaç yıl sonra bir arkadaşıy­ la sinemaya gitmişti Londra’da. Rimel rekla­ mı gösteriyorlardı film arasında. Rimel sürü­ len dört çift göz arasında ortada bir çift yeşil göz. Sağa sola aşağı yukan bakıp sonra da göz kırpıyordu beyaz perdeden. D eniz fotom o­ delliği falan bırakmış, at kuyruğu, makyaj­ sız... Tam aşık olunup da herşeyden el etek çe­ kildiğindeki gibi. “Yahu ne gözler var hayatta diye baktım, birden uyandım ki onlar benim gözlerim. Allamışlar, pullamışlar.”

Ernesto ile Deniz, Fransa’da Alm anya’da, İtalya’daTürkiyc’de, İran’da, söyledilerbirlik- te. B irailegibi değildilerbaşlangıçta. B irev- leri yoktu. Değişik yerlerde kalıyorlar, g ez­ ginci bir hayat sürüyorlardı. Kızı doğup da eve kapanınca, “ Ben birazTürkiye’yc tatile gid i­ yorum ” dem işti Ernesto’ya. Zeynep’in yaz­ lıklarını elbiselerini alıp dönmüştü Türki­

11

Her an her kavramın sorgulanması gerektiğini düşünüyor.

y e ’ye babaevine.. Para pul bir yana k ış­ lıklarını ve İtalyan pasaportunu da geri­ de bırakarak. Çocuk için tutturmadı, Er­ nesto. Hatta Zeynep 14’üne kadar gör­ medi babasını.

1973 ’te şarkıcı olarak dönmüştü D e­ nizTürkali İstanbul’a. D ahaönce de ge­ lip Ernesto ile şarkılar söylemişlerdi bu­ rada. Politik şarkılar da vardı repertuar- 1 arında. N asıl başlamıştı politik şarkılar sorusuna, “VedatTürkali ile Merih Pir­ hasan’m kızıysan seni genetik olarak solcu sayıyorlar, ” yanıtını veriyor. Bir keresinde Ernesto’yu sınır dışı b ile et­ mişlerdi bu nedenle.

Maksim, tüller, payetler

Fecri Ebcioğlu ile tanışmış, televizyo­ na bir iki program yapmışlardı birlikte. Sırada plak vardı. Maksim’de çalışmaya başlayacaksm diye bir program yapmış­ tı Fecri Ebcioğlu Deniz için. Menejerli- ğini de üstlenmişti. İtalya’dan güçlükler­ le getirilen bir şarkıcı olarak sahneye çı­ kacaktı Deniz.

“M aksim ’de giyeceğim pullu, payetli tuvletleri seçm ek için halının üstüne serdik bakıyoruz annemle. Ve birden bi­ re delirdin m i sen D eniz dedim. Şimdi kalkıp Maksimde şarkı söyleyeceksin!” Fecri Ebcioğlu’na telefon etti. “Affet be­ ni olm ayacak”, dedi. Çok kısa bir süre M illiyet yayınlarında çalışm ıştı daha önce. Yine gel dediklerinde de gülüp geçm işti. Yarım saat içinde evden fırla­ yıp Cağaloğlu’na gitti. Anlaştı. “Herkes beni şarkıcı zannettiği gün M illiyet Ya­ yınlan’nda işbaşı yaptım. Kostümler ga­ liba birden bire aklımı başım a getirdi. Galiba o tüy ler...”

Ebcioğlukendini yerden yere atmıştı. “Sen Türkiye’ye gelm iş en iyi sessin ” dem işti. “Çok hoş bir insandı, banaçokum ut bağlam ıştı. Am a beni ikna edem edi. ” Hâlâ çok da doğru birkarar aldığını düşünüyor De- nizTürkali. Yayıncılığı iki yıl sürdü. İki yıl da M illiyet gazetesinde muhabir olarak çalıştı. Hayat dergisinde tiyatro ve müzik sayfası yap­ tı. Hayatında ne tiyatro ne de şarkılar vardı bu

sıralar. Ama sm lsıklam biryeni aşk... Hem de babasının arkadaşı A tıf Y ılm az’la.

“Çok aşık oldum çok. Deli gibi. Y ılm azda aşık olm uş. N asıl anladın diye sorduğumda yüzüm ükestim traş olurken dem işti. Yılm az Abisiydi onun. Hatta flört etm eye başladıktan sonra bir süre daha Y ılm az A bi dem eye de­

vam etti. Ve Y ılm az’layaşam ayabaşla- dı. Evlilik ise 12 Eylül baskısı nedeniyle tam 12 y ıl sonra geldi bir zorunluluk g i­ bi. Türkan Şoray’dı tanıklardan biri. N i­ kâhtan bir g ece önce hep ağlam ıştı D e­ niz. “Artık koca olacaksın,.beni hiç sev ­ meyeceksin” diye. O da söz vermişti D e­ n iz’e koca olmayacağına dair.

“79 da Y ılm azla ilişkim izde bir kriz dönem i başladı. Bir yıl kendimi sadece onun kan lığına, ortaklığına, sekreterli­ ğine atadım ve adadım. Durmadan y e­ m ekler yapıyorum, senaryolarına yar­ dım ediyorum, hoşluklar hazırlıyorum. Bir gün oturmuş rakı içiyorduk. G el se­ ninle birşey konuşmamız lazım dedi. Ve patladı. Ben bunu taşıyamıyorum. Bu kadar kendini bana adama. Sadece be­ nim için yaşıyorsun, sonra bunun intika­ mı acı olur, kaldı ki benim tahammül edebileceğim bir durum değil. ”

Ağır bir darbeydi ama “en doğru tavır­ dı”. Ağladı, ben sana gününü gösteririm diyerek. Sonra da ilk konserini hazırladı. İnanılmaz bir orkestra topladı. Konak si­ nemasındaki Barış D em eği adına Barış Sarkılan ve Teodorakis konseri için. Ba­ şarısızlıktan hiç korkmadı. “Eğer bir işe sıvanıyorsam ondan korkmuyorum.”

Y ılm azla Zeynep “bir harikaydılar”. Y ılm az zatürree ol du konsere bir hafta kala. Zeynep de kör! Görmüyorum diye tutturdu. Y ılm az da 39 ateşle zatürree. Katiyen ikisini de ciddiye almadı. Z ey­ nep’in körlüğü konserden önce bitti, mecburen Yılm az’ın zatürreesi de. “On­ lara rağmen konseri çıkardım. İnanıl­ maz bir hainlikti bu yaptıklan. ” Konser çok güzeldi. Selanik’te tekrarlandı. Yer yerinden oynadı. Ve yıllardır biri ikte ya­ şadığı A tıf Y ılm az D eniz Türkali’nin şarkıcılığını bu konserle öğrendi. Tiyatro bir kenara itilmişti. Biraz rastlantıy­ la biraz da kararlarla. Hiçbir tiyatro o sırada içinde “ben de bunu yapayım” diye bir duygu uyandırmıyordu. 12 Eylül D eniz Türkali’ye birmesleği dahaolduğunuhatırlattı. Vetekki- şilik oyunlar dönemi başladı. Ö nce Ataol Behramoğlu’ndan tek kişilik bir oyun iste-

(3)

CUMHURİYET DERGİ 1 2

POLİTİKA, KADIN HAREKETİ VE YAŞLANMAK...

di. “Bir Yurttaş Uyanıyor” . Çok da ilgi gördü. Bir süre sonrada Işıl Özgentürk onun için bir oyun yazdı. “ Küçük Sevinçler Bul­ m alıyım ” . Ardından daM acit KoperTe ça­ lışmaya başladı. “Macit bana bütün unuttuk­ larımı hatırlattı.” M acitKoper’in D eniz için yazdığı oyunun adı “Her Şey Satılık”tı. Se­ yirciye sıcak gelm edi bu oyun. Ötekiler se­ yirci açısından kolay oyunlardı. “A m a ben

Ortalama birşey olmaktan nefret ediyor.

seyircinin istediğine göre mi kendi istediği­ m e göre mi oynayacaktım? A z ya da çok de­ m eden sürdürdüm. ” ’84 ’te Füsun Dem irel- Tetamştı. “Kutsal A ile”yi oynayacaktı. Oyu­ nun sponsorluğunu üstlenen firm a aniden vazgeçti. Vazgeçmek fikri onuçıldırttı. İnti­ han bile düşündü. Bir gün sabaha kadar ağla­ dı ve kararını verdi. “Kutsal A ile”yi mutlaka oynayacaktı. Ertesi sabah, Ali Poyrazoğ- lu ’na gidip bu oyunu oynamak istediğini söyledi. “Emrin olur” dem işti Poyrazoğlu. Sorun da böy lece çözülm üş oldu.

D eniz Türkali’nin sanat yaşamında ikişer üçer yıllık boşluklar hep var. “Aman tiyatro yapayım, şarkı söyliyeyim de ne olursa ol­ sun değil, çok sevdiğim , yapmak istediğim şeyi yapayım istiyorum. Vazgeçişlerim, iki- üç yıl annelik için olabilir, yine birkaç yıl bir aşkı yaşamak için de. Bir oyunu oynamaya­ cağım diye intihar etm eyi düşünebilirim. Söyleyeceğim şarkı yoksa şarkı söylem em diye düşünebilirim. Çok oyun ve çok şarkı çok fazla seçtiğim birşey değil aynca. Şarkı vc oyunla uğraşmadığım dönem ler o kadar çok beslenip o kadar çok şeyler öğreniyorum ki yeniden başladığım zaman farkediyorum kazandıklarımı.”

Sinema da var Deniz Türkali ’nin hayatın­ da. Am a beyazperdeye biraz uzaktan bakı­ yor. “Kamerabeni sevmedi. Beni sevmeyeni ben niye seveyim ” diyor. “Biraz da Y ıl­ m azca evli oluşumun dezavantajı” diye ekli­ yor. Türk sinem asının ünlü yönetm eni A tıf Y ılm az’a23 yılboyunca em eği vebakış açı­ sıyla geri plandan destek olm uş. D eniz Tür- kali’ninönem sediğibirkaç çalışması varyi- ne de sinemada: “M ine”nin senaryosu ile “G ece, Melek ve Bizim Çocuklar” film inde­ ki Melek rolü.

Ya A tıf Y ılm az'm yaşamında rolü neydi? “Beni her yönüyle tamamlayan birisi.” diyor A tıfY ılm azDenizTürkali için. “Benim ona yararımdan çok onun bana yararı oldu, tabii benden daha akıllı olduğu için.. Klasik evli­ liğin dışında bir dünya kurmayı becerebilen bir kadın.”

Ortalama herhangi birşey olmaktan nefret ettiğini söylüyor. N e aşık olarak ne herhangi bir oy uncu ya da anne olarak hayatın hiçbir

Politik olarak nerede duruyor?

Şimdi kendimi herhangi birşey olarak nitelemiyorum. Sosyalist olduğumu düşünmüyorum. Anarşist olduğumu Öa. Bu tanımlamaların içine girmiyorum. Am a bu dünyaya muhalif olduğumu biliyorum. Çoğunluk kararlarından hoşlanmıyorum. Bu dünyanın bir canlı olduğunu, bu canlıların bir bölümü olarak insanların varolduğunu biliyorum. Bir de diğer canlıların bir bölümüne açtığımız hunharca savaşın çok vahim olduğunu. Bu dünya düzelecek mi dersin? Hayır düzelmeyecek. Herşey daha kötü olacak diye düşünüyorum. Ne Türkiye ne dünya.

Ya umut?

En ufak bir umut taşımıyorum. Am a bu beni atıl kılmıyor. Ölünceye kadar da ne kadar kötüye giderse gitsin ben, bunun zamanını geciktirmek için yapabileceğim her şeyi yapacağım. Hem bir insan hem bir kadın hem de sanatçı olarak. Bu dünyanın bir köşesindeki bir canlı olarak. Geciktirebilir misin dersen, belli olmaz, geciktirebilirim. Herkesin de böyle bir potansiyel taşıdığını düşünüyorum. Rezalet bir dünyada yaşıyorug.Ama görece bazı şeylerde bile Türkiye’de daha yakıcı yaşıyoruz bazı acıları. Daha fazla kışkırtılıyoruz onun için.

Ben herhangi bir ada kendimi

yerleştiremiyorum açıkçası. İktidar olma savaşındaki sosyalistlerle çok ciddi çelişkilerim var. Yan yana durduğum noktalar var. Siyahlarla da bir sürü nokta var ama ben siyah değilim. Sosyalistlerle de öyle yan yana durma halim zaman zaman oluyor.

Benim militanlığım çeşitli anlarda olmak istediğim yere gidip orada bulunmak. Hâlâ da öyledir benim için politika. Ö D P ’ye üye oldum ama çok heterojen bir yapısı olduğu için. İlk defa bir partiye üye oldum. Kendimi bildim bileli yerleşik olmaktan hep nefret ettim. Yerleşik hal, devletten başlayarak, devletin bütün örgütlenmeleri küçülerek yerleşik ailede klostrofobik kılıyor beni. Anne, zevce olma hali de. Her an her kavramın sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. 20 yıl önce öğrenilmiş bir şeye iman edip inatla bunu savunumayı, ki sosyalistlerin çoğunda bunu görüyorum, insanın zekâsını da körletiyor. Böyle bir noktada yaşıyorum, insan serüveninin çok dışına çıkan birşey değil.

Devrimci geceler ve mitinglerdeki yeri?

Daha önce dostluk vermediğim hiç bir grup olmadı. Onayladıklarımın da varolmasını istiyorum onaylamadıklarımın da. Yokedilme anlamında yanlarında durmak zorundayım. Sol gruplardan sözediyorum. Bu gecelerden çok şey öğrendim. Nedir bunlar ne zaman değişecekler. Neden teker teker değişiyorlar da biraraya geldiklerinde değişmiyorlar diye düşündüğüm çok oldu ama. Sol gruplar vefalı davranmıyorlar. Üzücü olan şu: Ben hâlâ solculara çok güvenmek eğiliminde olan bir insanım. Am a şuna sinirleniyorum. Hazır şeylerle geliyorlar, konsere, tartışmaya, sohbete. Senin bir şarkıcı olarak gitmenle, bir konuşmacı olarak gitmen arasında seyirci açısından fark yok.

Duymuşlar ki Deniz Türkali 1 Mayıs’ı çok

alanım ortalama yaşamak onu heyecanlan­ dırmıyor. D olayısıyla yaptığı her işi, büyük bir tutku ve ihtirasla yapıyor. “Hayat çok kı­ sa, 500 yıl yaşayacağım ı düşünsem farklı olabilirdi. Sahnede çeşitli rolleri oynamak yetmiyor. Hayatın içinde de çeşitli rolleri oy­ namak, bugün yayıncı, yarın şarkıcı, öbür- gün anne, kadın, aşık... Sahnede kim lik de- ğiştirm ekyetm iyorbenim için. ”

Deniz T ürkali üç yıl aradan som a y ine şar­ kıcı kim liğinde bugünlerde. Bu kez de Ayşe Tütüncü ve Grup B eş Perküsyonu ona şarkı söylem ek arzusu verm iş. C ole Porter’dan, Mick Jagger’dan, Bülent Ortaçgil ve

Hü-iyi söylüyor. Orada duruyorsa sadece onu dinlemek için duruyor. “Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor”, “Güneş Topla Benim için”... Arkasından da 1 Mayıs. Seyirci yeni birşeyi merak etmiyor. Bu özellik beni çok sinirlendiriyor. Bıktım yani. Bu şarkıları önce çok heyecanla söylüyordum. Am a sonunda ağzımdan çıkanı kulağım duymadan söylemek üzereydim ki durdum. Artık söylemiyorum.

Bu şarkıların içleri boşaldı.

Aile...

Yılmaz, Zeynep ve ben hiçbir zaman karı koca-ana baba ilişkisi içinde olmadık. Bu ilişkinin 23 yıl sürmesine de bu neden oldu galiba. Am a bizim her zaman ayrı hayatlarımız oldu. Onun ayn, benim ayn hayatım. Am a her ikimizin hep bir dayanışması, aşkı sevgisi oldu.

Dolayısıyla o 23 yılın hesabını göre göre yaşıyoruz. O zaman niye yaşamayalım ki. Zeynep’e hiçbir zaman ciddi anlamda anne gibi olmadım. Arkadaş gibiydik. İtiştik kapıştık. Zeynep çok tepeden inme bir özgürlük kullandı.Yaşadıklanmın hiçbirini ben ona yapmadım. Kararlarını ona bıraktım. Okuldan kaçacağı zaman haberim oluyordu. Sınıfta kalmak istediği zaman benim haberim vardı. Hiçbirine itiraz etmedim.

Kadın Hareketiyle buluşması.

Kadın hareketine çok geç bulaştım. İKD’ye üye olmuştum. Hiçbir zaman kendilerinden saymadılar, ben de onlardan gibi yaşamadım. Eylemlere katılıp, gruplara giriyordum ama karar mekanizmalarında ya da görevli olarak çalışmadım. Benim için “feminist ve orospudur" demişler. Yılm az’a söylediğimde “orospuyu anladım da feminist nereden çıkmış” demişti. 1984 falandı kadın çevresine falan katıldığımda. Kendimi feminist olarak ifade

etmiyordum. Am a kadın olup da nasıl feminist olmayacaksın. İstersen olma. 84 85 yılında okumaya Dario Fo ve Franca Rame’nin Kutsal Ailesi’ni hazırladığım sırada başladım.

Kadın olarak, politik olarak bir örgütlenmenin içinde yaşamak da bir ailenin içinde annelik ve zevcelik kimliğiyle yaşamak ilgimi çekmiyor. Bütün bunları sorgulayıp, hesaplaşıp kavga ederek yaşamak. Am a bu kavga, yumuşak, kendiyle barışık bir insan da yaratıyor.

Yaşlanmak!

Anlamıyorum yaşın ne demek olduğunu. Biraz fazla narsizim ama ben kendimi şimdi daha çok beğeniyorum. Aynaya baktığım zaman 20 yıi önce kabak birşeydim herhalde diyorum. Şimdi çok daha anlamlı, daha güzel olduğumu düşünüyorum. Kendimin daha çok farkına vardığımı düşünüyorum. Gençken güzellik çok iki boyutlu birşey. Halbuki belli bir yaşa geldikten sonra kendi bedeninin imkanlannı, kendi güzelliklerini, nasıl daha güzel olduğunu daha çok farkediyorsun. Ç ok gençken, yüzüme sürdüğüm herşeyle manasız, herkes gibi birşey oluyorsun. Şimdi aynaya

baktığımda gerçekten daha güzel buluyorum kendimi. Hayranlarımın yaş ortalamasının da 2 5 -3 0 olduğunu düşünürsen...-^

m eyra’dan söyleyecek M ayıs ayı boyunca. Cuma günleri Bilsak B eşinci katta piyano eşliğinde. “Çok mutlu oluyorum , çok eğ le­ niyorum sahnede,” diyor. “Zaten beni eğlen­ dirm eyecek hiçbir işle uğraşmam. Oyuncu­ luk, şarkıcılık, dünyanın en eğlenceli işi.”-^

Not: Ailenin ilk soyadı Demirkan. Am a aile reisi bir gün biz Pirhasan sülalesinden geliyo- ruzdeyip kütükteki soyadını değiştirtmiş. De­ niz bu sıradayurtdışındâ ve evli olduğu için hiç Pirhasan olmamış. Vedat Türkali, ise Abdülka- dir Demirkan’ın hapisten çıktıktan sonra senar­ yolarını yazabilmek için kullandığı isim.

Referanslar

Benzer Belgeler

Hizmet - İş sendikasının hazırladığı ‘Sayılarla Su’ adlı kitapta, insanlığın su konusunda hızla kutuplaşmaya doğru gittiği çarpıcı istatistiklerle ortaya

DSÖ'nün Avrupa Bölge Ofisi'nden konuyla ilgili yap ılan açıklamada, son 3 yıl içinde DSÖ Avrupa Bölgesi'de 1000'in üzerinde hava olayı gerçekleştiği, iklim

Bu unutulmaz görüşmenin yüreklerimize su serpen sonucu, ertesi gün "Sezer'den Tarihi İcraat" başlığıyla Sabah gazetesinin sürman şetindeydi: "Cumhurbaşkanı

Tek başına ve KM ile birlikte KAL-1 uygulaması, KM grubuna göre arginaz aktivitesinde daha fazla azalmaya sebep olduğu ve bu azalmanın ise KM+KAL-1 grubunda

Does the evidence thus interpreted in fact suffice to support the idea of the Mycenaeans being enticed chiefly by this factor, and, secondly, does it support the notion that

Banş Manço’nun cenaze töreni için İstanbul’daki tüm birimler alarma geçirildi.. Devlet töreniyle toprağa verilecek olan ünlü sanatçının

Kolonizasyon olarak kabul Özet: Kocaeli Üniversitesi T›p Fakültesi Hastanesi Eriflkin Yo¤un Bak›m Ünitesi (YBÜ)'nde yatan hastalardan izole edilen infeksiyon etkenlerinin

Kalp yetmezli¤i olmas›, büyük veje- tasyon saptanmas›, emboli varl›¤›, medikal tedavide yetersiz- lik, prostetik kapak varl›¤› veya hemodinamik bozukluk du-