• Sonuç bulunamadı

Kırk yıldır tanırım

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kırk yıldır tanırım"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAYFA

ARAYIŞ

TOKTAMIŞ ATEŞ

Kırk Yıldır Tanırım

Genç kuşakların ne yazık ki pek tanımadıkları, tanı­ yanların ise Atatürk’e olan bağlantıları ile tanıdıkları Dr. Adnan Adıvar, aslında tıp doktoru olmasına karşın, Cumhuriyet dönemimizin en önemli yazar ve düşünür­ lerinden biridir. Çoğunlukla 1944 yılında yazdığı makale­ leri, 1945 yılında “ Bilgi Cumhuriyeti Haberleri” başlığı altında yayımlamış.

işte bu kitapta Dr. Adnan Adıvar, “ Kırk Yıldır Tanırım” diyerek, peşpeşe altı makalesini de yayımlayarak, o günlerin gözlüğüyle bir “ Alman” değerlemesi yapıyor. 1944’ten günümüze neredeyse elli yıl geçtiği düşünülür­ se, çok yetkin bir kalemin mükemmel gözlemlere daya­ narak yazdıkları, bizleri “ doksan yıl” gerilere götürü­ yor. Ve günümüz Almanya’sındaki uygulamaları çok daha iyi anlamak mümkün oluyor.

"Kırk yıldan fazla oluyor, pek genç bir talebe iken o di­ yara ayak bastım... Biz o zamanın gençleri, zincirlere vurulmuş Türkiye’nin dışında yalnız özgür sınırsız bir Avrupa bilirdik. Bu Avrupa’nın Fransa'sına, Almanya'­ sına, İsviçre’sine, neresine gidilirse gidilsin, insanlar­ dan kimliğini gösterecek bir kağıt bile sorulmaz sanır­ dık. Oysaki Almanya’da ve İsviçre’nin Alman kısmında işin böyle olmadığını önce Berlin’e ve üç sene sonra Zü- rih’e gidince anladım. Berlin’de iki ay sonra polis pasa­ portumu göstermem için beni çağırdı. Bereket versin ki o zamanlar Trablusgarp kumandanı olan erdem, bilim ve özgürlük koruyucusu Müşir Recep Paşa bana “ Ne olur ne olmaz” diye bir pasaport verdirmişti. Polise git­ tim, önce Berlin’e nereden geldiğimi sordular. Haydel- berg’den dedim, bu şehir nerededir dediler, ben afalla­ dım. Gözümüzde o kadar büyüttüğümüz şu Almanlar ne tuhaf adamlardı yarabbi? Kendi ünlü kentlerinin nerede olduğunu bilmiyorlardı. Gözüm duvarda bir Almanya haritasına ilişti. Hemen parmağımı Heidelberg’in üzeri­ ne basarak “ işte” dedim. Polis memurunun “ Ach so He- idelberg (Haydılberh)” nidası hala kulaklarımdadır. Me­ ğer suç bendeymiş; polis memuru benim Haydelberg telaffuzumu anlamamış. Şimdi düşünüyorum, bizde bir Amerikalı Sivas’tan gelse de polis memuruna Sayvas- tan geliyorum dese bu yolcunun nereden geldiğini Türk memuru anlamaz mıydı acaba? Yabancıya kolaylık ol­ sun diye dilini bozarak kırık dökük Türkçe konuşacak kadar nazik bir milletin ferdi olan ben, bu olaydan önce­ likle şu sonucu çıkardım ki, Almanlar zeki insanlar değil­ dir... Aynı sonuca on onbeş yıi önce İstanbul Üniversite- si'ni ziyaret eden Darmstadtlı Alman düşünür Hermann von Kayserling de ulaşmıştı... Değişik dillere çevrilen “ Avrupa Spektrumu - Das Spektrum Europas” başlıklı kitabında Almanların, asla Avrupa’nın en zeki ırkı ol­ madığını ve bu ırkın en yaygın örneğinin Michel adı veri­ len belli bir tip olduğunu vurguluyordu. Ve bu Michel tipi çift beygirli bir makine gibi çalıştıktan sonra birasını si­ garasını içip uykuya yatan bir tiptir. (Metni biraz kısalttım ve dili özleştirdim)

Bilmiyorum Dr. Adıvar çok mu insafsız vuruyor Al­ ınanlara? Heine’yi, Schiller’i, Goethe'yi, Brahms'ı, Beet­ hoven’i da bu “ kavim” çıkarmadı mı? Çağımızın bilim yaşamına damgasını vuranlar da ‘Almanlar’ değil mi? Neyse Adıvar’ı izlemeyi sürdürelim.

“ Bir de bu kıssadan şu hisseyi çıkarabiliriz: Almanlar neden yabancıların telaffuzuna alışmaya tenezzül etsin­ ler. Yabancılar doğru telaffuzu öğrenmelidirler. Fakat bu gurur ve azameti tahlil edersek, altından gene aynı dü­ şünürün aynı kitapta vurguladığı gibi, müthiş bir aşağılık duygusu çıkıyor. Bu duyguyu saklamak için Almanlar, herkese yüksekten bakan bir azamet taslıyorlar. Bunun böyle olduğunu kendi içlerinden çıkan başka yazarlar da doğruluyorlar. Örneğin geçenlerde bir Alman yazarı­ nın kaleme aldığı bir romanda şu satırları okudum: “ Al- manlardaki kadar kuvvetli aşağılık duygusu başka bir millette yoktur. En yüksek ırktan olduklarını istedikleri kadar nutuklarında bağırsınlar, kitaplarında yazsınlar radyolarında haykırsınlar, içlerinden kendilerinin (tüm Avrupa uluslarından) daha aşağı olduklarını duyarlar... Seyahat ederler, en büyük sanat merkezlerini ziyaret ederler, yabancıların bilimini, sanatını, felsefesini öğre­ nince ne yaparlar bilir misiniz? Onlara savaş açarlar, beğendikleri tüm eserleri yakarlar yıkarlar, sevdiklerini öldürürler, kendilerini zorla sevdiremedikleri insanların yurtlarını istila ederler... İşte bunların tümü, örtülmek is­ tenen aşağılık kompleksinin sonucudur.”

Dr. Adnan Adıvar’ın “ Bilgi Cumhuriyeti Haberleri” baş­ lıklı kitabındaki “ Kırk Yıldır Tanırım” yazılarında çok sayıda ilginç gözlem ve yargılar var. Bunlara daha fazla yer ayırmamız mümkün değil. Ancak yazılarından birin­ de Ahmet Mithat Efendi’nin “ Avrupa’da Bir Cevelan” başlıklı kitabından bir alıntı yapıyor ki; günümüzden yüz yıl önce yazılan bu gözlem çok ilginçtir.

Ahmet Mithat Efendi Trieste’de, vapurda tanıdığı Al­ man gazetecileri anlatıyor:

Kendilerini dev aynasında görürler. Başlarındaki Bismarck’tan başka diplomat tanımazlar. Yalnız Av­ rupa’nın değil, bütün dünyanın bugününün ve geleceği­ nin kendi kararlarına bağlı olduğu inancındadırlar. Ön­ lerine bir Avrupa haritası, ellerine bir kurşunkalem alıp haritayı istedikleri gibi çizmek yetkisine sahip oldukları iddiasında bulunurlar...”

Galiba yüzyıldır değişen pek bir şey yok. Almanlar hep aynı Almanlar. Ama korkarım biz biraz değiştik. Eğer yüzbinlerce insanımız, yeni yaşadığımız iğrenç saldırılara kadar uzanan bu kalabalıklara dayanmak zo­ runda kalıyorsa, bu sorunun çözümünü kendimizde bul­ malıyız. Davetli olarak konuk gittiği eve zorla yerleşen insanların durumuna düşülürse hakaretlerin sonu gel­ mez. Hele bu konularda karnesi berbat olan Almanya'­ da.

Bu konuya gene döneceğim.

Referanslar

Benzer Belgeler

1914 yılında teyzesinin oğlu olan Refik F ersan’la hayatını birleştiren F ahire Fersan, TRT öncesi Türkiye Radyoları’nın kuruluşunda görev almış, hoca ve icracı

Paçavra haşlaması, kılıç kebabı, şiş ; kebabı, süngü kebabı, çoban kebabı, I keçi kebabı, orman kebabı, kuzu başı,.. hafta başı, fileto pane, ben

Paris'te siyasal ve askersel çevrelerde Hatay konusunda sürekli tart~~ma oluyordu. Beyrut' tan al~nan haberler, özellikle Yüksek Komiser Puaux'un raporlar~~ Türkiye'nin hem Hatay,

Şeffaf sır altı, boyun bölü­ mündeki iki sıra sülüs, şişkin gövdesini sı­ nırlandıran zerecek bordürleri ve runıili sti­ lize bitkisel motiflerle dikkat çeken

1920 de kurulan yeni T ürk Dev­ leti, eski İm paratorluğun evren­ sel niteliğini taşım ayan ve milli sınırları içinde kalm ayı tercih e- den Milli b ir

Bonmarşe, Pazar Alman gibi mağazaların raflarında boydan boya çeşit çeşit maskeler; tak­ ma burunlar, iğreti sakallar; bazı dükkânların askılarında renk

Dikkat ettin mi bilmem, uzun mektup yazmak için bile insanın çok işi olmalı.. Çok işi olan adam dostlarına, sevgililerine uzun mektuplar yazarak bir

1982 ve 1983 yıllarında gazetecilere yaptığı açıklamalarda “Orta halli bir insan” olduğunu söy­ leyen Turgut Özal'ın ve ailesinin servetini şimdi deşmenin