§ Bugün Artık Unutulan Meşhurlarımızdan
0OO<XXXXXXXXX)<XX><XXX>0<XX><XXXXXXXXX>C><>C><XXXXXX>C<XXX>D
JUTİZAN'cl Murad Bey merhum, * * geçen haftaki sohbetimizde anlatmış Olduğum gibi, Pad.şahın kendisinin Sadrazamm, Sadrazam Kâmil Paşa da Sultan Hamıd'in ilhamiyle o şiddetli makalelerini yazmakta olduğu hakkındaki bir anlaşmazlık neticesinde «.Mizamın sansürün şiddetlerinden yakasını nasıl kurtardığım anlattıktan ve bu hal n hemen on ay kadar sür düğünü açıkladıktan sonra Padi şahın ilhamları şöyle dursun, o za mana k a d a r saraya ayak dahi at mış olmadığını itiraf he der ki:
«Matbuat heyeti kendilerinin çizdikleri yazının Mabeyni Hüma yuna gösterilerek sarayın müsaa desiyle basılmış olduğunda şüphe etmezlerdi. Halbuki «M izan» ın yirmi dördüncü nüshasında çıkan: «Niçin bizde olmuyor?» mıkale- s.ne kadar (1) benim Padişahın sarayının kapısından içeriye g.r- dığım, yahut bir vasıta ile müna sebette bulunduğum yoktu.»
Yıldız Sarayına İlk Adımım «Bu makaleyi Padişah görmüş, iltifatlarım mucip olmuş. O gün den itibaren her Perşembe günü Pad şaha mahsus olan «M izan» nüsha,arım bizzat kendim alıp sa raya gidecek, hususî emirleri o- lursa, telâkki edecektim. Bununla beraber sarayda Sadrazam Kâmil Paşanın adamı ve fikirlerinin mü- revvici olduğum hakkındaki, eski zan bâkl idi.
«Bu yanlış zanna en ziyade kuvvet vermeğe yarayan «Müşkül bir ubudiyet vazifesi» makalesi «M izan» ın 93 üncü nüshasında çıktı ve âdet olduğu üzere sathî muhakemeye duçar oldu; Kâmil Paşanın aleyhinde yazılmış oldu ğu sanıldı. Sadrazamın hâs bir bendesi ve fikirlerinin mürevvici bulunduğum halde gûya bu rabı ta kat’î merakı ceibetti. Bunun ne suretle ve ne sebepten vâki oldu ğunun tahkiki emrolundu.
«Bu işi tahkika memur edilen Mabeyinci Emin Bey zaten bir dereceye kadar beni bilirdi. O, zannolunduğu gibi, benim Kâmil Paşanın bir bendesi olmadığımı, kendime mahsus fikir ve mesleğe ötedenberi malik ve sâlik olduğu mu, kimsenin efkârının mürevvici olamıyacağımı Padişaha anlatmış ve bu suretle mâkûs bir hüsnüşa- hadette (tamamiyle maksadın zıd- dmı neticelendiren bir iyi şahadet demektir) bulunmuştu.
«îşte bu sayede Mabeyni Hüma yuna intisabım görünüşte pek çok arttığı halde «hususî fildr ve mes lek sahibi yâni muzlr (zararlı de mektir) takımdan sayılmaya baş lanmıştım.»
* * *
«M 'zan » m Sadrazamın sandığı gibi Padişahın, Padişahın tahmin ettiği gibi Babıâlinin yâni Kâmil
(Mizan)ctnın Y ıldız Sarayına
ilk Adım ı
Paşanın fikirlerine tercüman ol madığı bu suretle meydana çık tıktan, asıl türkçesi takke düşüp kel meydana çıktıktan, yâni bu pek şiddetli ve pek açık bir d l!e yazılmış tenkitkâr yazıların sade ce Murad Beyin düşüncesinin ve kaleminin mahsulü oldukları an laşıldıktan sonra «M izan» sansü
dişahın haklarını payitaht olan Istanbulda bile müdafaa etmek mümkün olmadığına teessüf etti ğimi söyler, «M izan» m mündere- catında hamiyete, sadakate aykın tek bri satır dahi bulunamıyaca- ğını iddia ederdim. Umumiyet İti bar yie saray erkânmca niyetimin hulûsuna ve sadakatıma itimad
Yazan : CEM ALETTİN SARAÇOĞLU
yerinde idi. Yalnız bazı yüksek mevkili zatlarca fikirıerim ve mesieğ.m esas itibariyle kabule şayan olmakla beraber mevsime uygun sayılmıyordu.»
* * *
«En son tatilde: «Benim tara fımdan yapüagelen hizmeti takdi re muktedir b r kimsenin sarayda mevcut olmadığını, zahmetimin beyhude gitmekte olduğunu beyan ile meyusluk izhar» ettim, şiddetli ve tecavüzkâr bir lisanla artık gazeteye devam edemiyeceğimi söyledim. Bunu da Mabeyinci fi min Beye hitaben bir mektup şek linde. izah etmiştim. Bu mektup üzerine dört defa çavuşta saraya dâvet olundum, ısrara kadar var dılar. Bununla beraber gitmedim; sarayla artık alış, verişim kalma dığını söyledim.
«Bu şiddetli mukabelenin seme resini çabuk gördüm, O da Dü yunu Umumiye Komiserliğine tâ yinim oldu.»
Sultan Hamid’ln Korkulan «H aklı olarak vâki olan ğbi- rardan Sultan Hamtd pek korkar dı. Hele muğber (yâni hatın kı rılıp gücenmiş) plan kalem sahibi olursa endişesi iki kat olurdu. Bu nun İçin de çok defa iğbirarın şid deti nlsbetinde İltifat üe muka belede bulunmak cihetine gideme mişti. Padişahın bu huyunu çok kimseler keşfedememişti. Ragıb Paşa. Memduh Paşa, Serasker Hıza Paşa, Serhafiye Ahmed Ce- lâleddin Paşa bu babda müstesna idiler (yâni onlar Hünkânn bu huyunu öğrenmişlerdi).
* * *
«M izan» cı Murad Bey gazete cilik hayatının bu ilk safhasını ____ _ anlatırken, ince ve yorucu tetkik-rün ilk darbesine uğradı, gazete
altı ay müddetle tatil olundu. Bundan anlıyoruz ki. Mabeyinci Emin Bey «M izan» cı Murad Be yi, Padişaha Sadrazamın adamı olmıdığını ispat ed p kendisinin fikrinde hür bir yazar olduğunu meydana çıkardıktan ve bu su retle de Murad Beye, arzusu hilâ fına da olsa, iyilik yerine kötülük ettikten sonra Babıâlinin de, sa rayın da ayaklan suya ermiş olu yordu.
Bir anlaşmazlığın mes’ut bir cilvesi diyebileceğimiz bu mti- yazlı durum bu suretle meydana çıkıp çöktükten sonra artık sara yın da, Babıâlinin de «M izan» cı- ya nefes aldırmıyacakları pek ta bii idi. Nitekim öyle de olmuş, «M izan» altı aylık ilk tatil toka dım tatmıştı. Rahmetli «M izan»cı gazetecilik hayatının bu elem ve rici safhasını şöyle anlatır:
Tatil Üstüne Tatil Cezası «M izan» altı aylık tatilini takip eden yeniden intişar müsaadesin den sonra gazeteyi ancak beş, altı nüsha çıkarabildim; yeniden ta tile uğradım. Artık tatiller birbi rini kovaladı. Dışarıdan görünüş te pek âşikâr olan teveccüh ve il tifat altında bazı düşmanlık eser lerinin gizli bulunduğuna kanaat getirdim.
«Maksadım pek saf idi. Devle tin ve Padişahın selâmetine gay retlerimi hasretmiş bulunuyor dum. Bu sayede sükûnete kavuş muş bulunan vicdanımın delâle tiyle mesleğimi iltifat veya husu- met'n tesiriyle zerre kadar tadil etmedim. Tatiller sebebiyle zarar gören hususi menfaatlerimden as la bahsetmedim. Vatanın ve
Pa-(1) «Mizan» bu ilk çıkışında günde lik bir gazete değil, bugünün telâk kisi ile muhakeme edilecek olursa haftalık siyasi bir dergi İdi. Fakat yukarıdaki satırlardan anlaşılıyordu ki. bu haftalık siyasi dergi devrin gündelik gazetelerini gözlerden silip yok edecek ehemmiyette politika ve tenkid makaleleri yayınlarmış...
C. S.
İN S A N L A R IN İ Y İ G E Ç İN M E SİN İN SIR R I Tanıdıklarınızla pek yakından temas etmediğiniz tenkldc1- onlaria 1yı geçinmeniz hiç de zor değildir. Karısının tenkitçi- liğ'nden ve durmadan söylenmesinden bıkan bir çiftçi, eşya larım topladığı gibi, odunluğa taşınmıştı.
Aylarca odunlukta yaşayan çiftçi, her işini görüyor, fakat ne olursa olsun eve girmiyordu. Karısı da ona arasıra bah çede bir çörek veya tatlı vermesine rağmen, odunluğa uğra mıyordu. Pek nadiren kocasiyle görüşüyordu.
Vaziyetten haberdar olan komşular çiftçiye:
— Bu tahammülsüz kadının yanından niçin kaçmıyorsun? diye sorunca, çiftçi onlara şu cevabı verdi:
— N iye kaçayım? O, hiç de fena bir komşu değil ! Thomas üreler
< ;
ı •
lerden sonra şahsan edinmiş oldu ğum kanaata göre, şu nokta mey dana çıkıyor ki, o meşrutî idare ye, kalem ve düşünce hürriyetine şiddetle taraftar münevver bir Türk olmakla beraber mutaassıp ve imaniı bir Padişah taraftarıdır da. Kendisi, idarecileri meşveretle yânı bugünkü tâbiri ile, açık âm me oyu 11e seçen bir Türk ve İs lâm Kafkas Cumhuriyetinde dün yaya gelmiş olmakla beraber, ay nı zamanda bütün Islâmlarm Ha- 1 fesi olan Osmanlı Padişahına karşı sarsılmaz bir sadakat bağı ile bağlıdır. Maksadı da, bir ta raftan çeşitli yo.suzluklar, türlü idaresizlikler içinde bocaUyıp du ran Osmanlı Saltanatını, koşar adımla yaklaştığı inkıraz uçuru mundan kurtarmak, bunun için de devrin Padişahı İkinci Abdül- hamid nezdinde kendisine ehem in yetli, emniyetli bir mevki sağ lamaktır.
Esas itibariyle hiç de ayıplana cak, makul görülmiyecek bir ta rafı olmıyan bu tertemiz arzuda İkbal hırsının, mevki budalalığı nın ne dereceye kadar yer tuttu ğunu kestirmek güçtür. Abdülha- midin ist bdad devrindeki dü.şman- 1 n. Meşrutiyetin ilânından sonra da iktidara gelm ş olan «îttihad ve Terakki» Cem'yetinin kısa gö rüşlü, kuş beyinli müfrit eleman ları kendisini İkbal hırsı ile,, fe satçılıkla, kötü niyetle suçlandır malardır.
Ancak «M izan» sahibinin istib- dad yıllarında da, Itt h-d ve Te- rakkln'n tahakküm ve Su'tan Ha- m'din istibdadını rahmetle andı ran tecebbür senelerinde de geçir diği hayat ve yaşayış tarzı «M i zan» cı merhumun yurdu kalkın dırmak, Padişahı uyandırmak. İ t tihatçıları intibah ve teyakkuza dâvet etmek alanındaki himmet ve gayretlerinin samimi olduğunu gösterir.
Hattâ sözlerine inandığım ya kın bir aile dostumuzdan, koyu bir ittihatçıdan dinlediğime göre Itti- Ittihatçıdan dinlediğime göre it t i hat ve Terakkinin mâruf ve meş hur Dahiliye Nazırı Talât Bey merhum, «M izan» cı Murad Beyi ölümünden bir müddet evvel, A- nadoluhlsanndaki yalısında ziya ret etmiş ve rahmetlinin h!ç bir kimseye ağız açıp tek bir şikâ yette bulunmamasına rağmen ne elemli bir yoksu luk içinde yuvar landığını görmüş, bu seciyesi bü tün, karakteri sağirm muhalifin engin feragati, derin vatan sev gisi karşısında kendini tutamıya- rak gözlerinden yaşlar boşanmış imiş. Bu yaradılışta bir adamın ise sırf ikbal hırsı, yüksek mevki budalalığı yüzünden hem kendisi nin, hem de çoluk çocuğunun ha yat ve istikballerini göz göre göre tehlikeye atıp, küçük bir dönek likle hem ist kbalini, hem de refa hını sağlayacak yerde, böyle ses siz sadasız, her çeşit mahrumiye te katlanmayı seve seve göze al masını akıl ve mantık kabul et mez.
Bu noktayı da böylece belirt tikten sonra gelecek haftaki soh betimizde size «M izan» cı Murad (npqv mrjjns oa uapurŞrtjasruıOîî
Bey merhumun Düyunu Umumiye ham'dle karşı karşıya konuşmasın dan lâf açacağım.