1 AĞUSTOS 1993 PAZAR CUMHURİYET 2
KÜLTÜR
GÜNDEMDEKİ SANATÇI
CEM MANSUR
ONAT KUTLAR
D üşünen bir müzisyen...
“D ona nobis paceml’ Tanrım bize huzur ver.
Sağır bir müzisyenin körler ülke sindeki konserinden çıkmış gibiydim. Kulaklarımda solistlerin, görkemli koro ve orkestranın çırpınan bir çığlık gibi yükselen, canahcı sorular soran ve bin yıllık kilisenin. Aya ıri- ni’nin sağır taş duvarlarında yankıla narak kaybolan sesleri. Gözlerimin önünde, kubbenin barışçı güvercinle rinin kanat esintilerine rağmen kan ter içinde, dolu bir salona rağmen ya payalnız gibi yorgun, kıvırcık saçlı, genç orkestra şefi.
'T an rım bize barış ver!”
Şiddet, kan ve gözyaşmda boğulan dünyamızda kim, hangi tannya yal varıyor? Kim duyuyor bu çığlıkları?
"Çocukların ölüm şarkılarını kim dinliyor?”
Cem .Vlansur'un büyük bir başarıy
la yönettiği Bükreş Filarmoni-
iondra Pro Musica Korosu nun Beethoven Missa Solemnis konse
rinden çıktım. Asker kışlalarının, hapisanelerin, binlerce yıllık
tari-olan dedesi Moldavya kökenli bir Rus musevi ailesinin kızıyla Yafa’- da evlenmiş. Babası ise Bükreş kökenli bir Al man musevi ailesinin kızıyla İstanbul’da.
kontrol etmek istiyorum. A m a a s ıf o k u ia k , &
* £ » £ £
Fermenko'dan almış.
araştırmak, felsefî bİrderiîllİğe ulaşmak
“Daha ilk yıldanbaşlaya-Eğitimini ise ° - -- - • -
-m * * .™
için çok önemli bestecileri yorumlamak,
kendimi dünya standartlarının ölçüleriyle
bu serüvende çn belirleyi ci olan City Üniversitesi.
“Üniversite’nin Müzik bö lümü sadece müzik tekni ğinin edinildiği, şeflik dersleri de aralarında ol mak üzere salt müzik ders leri görüldüğü bir yer
de-Saint Michel lisesinde sür dürmüş. Ailede ağabe
yi dışında müzikle ilgilenen kimse ol madığı halde, oldukça geç bir dönem de, üniversite yıllarında müzisyen ol maya karar vermiş, ö n ce Londra City Üniversitesi müzik bölümünü bitirmiş, sonra ünlü Quildhall School o f Music’te orkestra şefliği eğitimi görmüş. Üç yıldır İngiltere’nin en iyi orkestralarından birinin Oxford Şe
vaz geçilmez bir tutku.’
Toptaş’a Cumhuriyet’te yayınlanan
söyleşide söylediği bazı şeyleri okuya na kadar.
“Ben çok sorgulayan biriyim” di
yordu Cem Mansur, “Hayatın an
lamını sorguluyorum...” Hiç bir şeyi
sorgulamayan, yaptıklarını beğen mekle yetinen, üstelik de bunu ka famıza kakan insanlann giderek ço
rak müzik aracılığı ile dünyayı onun sonsuz kül türünü öğrenmeye koyul duk. tik yıl Eskimo müziği ile karşı laştım sonra Hint müziği ve doğal ola rak onun ardındaki zenginlikleri Hint felsefesi ile etnomüzikoloji, bir başka deyimle müzikal antropoloji başlıca ilgi alanım oldu. Müzikten geçerek es tetikle ve genel olarak sanat felsefesi ile ilgilendim.”
Böylece müzik, Cem Mansur için
O ,
nu yıllardır
biraz uzaktan da olsa
tanıyor, izliyordum.
Şef kürsüsünde
tutkulu ve heyecanlı,
onun dışında biraz
uzak ve sakin
karakterli; başarılı bir
genç müzisyendi
benim gözümde.
hin üstüne kurulmuş gecekondu- iann arasından yürüyerek deniz kıyısına indim.
Yakın gazino ve kahvelerden pop-arabesk çığlıkları yükseliyor du. Deniz inanılmayacak kadar pisti. Yanımdan geçen uyanık ifa deli insanlann yüzlerinden yak laştığı söylenen depremi çağnştı- ran hiç bir çizgi okunmuyordu.
Kimse farkında değil, çöküşün ve ölümün.
Tıpkı, Birinci Dünya Savaşı ön cesindeki yıllar gibi.
, ö yıllarda başka bir İstanbul vardı. Ünlü kem ana Kail Berger’in sevgilisi bizim Şar! Şahbaz’m annesi Mayda Hanım anlatmıştı o yıllarda, amcala rım ve dayılarım Mİltiyadi ve Bakı rköy’de otururlardı. Her pazar kilise deki ayinden sonra aralarından biri nin evinde toplanırlar. D ört erkek, fraklarını giyerek Haydn kuartetle rinden birini icra ederlerdi.
Sonra Birinci Dünya Savaşı katli amlar, ihtilaller, işgaller...Ve o dünya tuzla buz oldu.
Cem Mansur, o şimdi kaybolmuş kozmopolit İstanbul dünyasına men sup bir ailenin çocuğu. Osmanlı îm paratorluğu’nun Filistin Valisi
Üniversitesi’nde öğrenciyken konser
lerini hayranlıkla izlediğim Oxford
Şehir Orkestrasını bugün sürekli yö
neten şef olmaktan da onur duyuyo rum elbette. Ama geldiğimi hissetti ğim nokta bunun çok ötesinde. Bir yandan Wagner gibi, Mahler gibi be nim için çok önemli bestecileri yo rumlamak, kendimi dünya standart larının ölçüleriyle sürekli kontrol et mek istiyorum. Ama asıl, öbür yan dan okumak, araştırmak, felsefi bir
derinliğe ulaşmak vazgeçilmez bir
tutku.
Beethoven, Missa Solemnis,
Brahms ve Mozart requiemlerini dü
şünürken ister istemez bu eserlerde spritüel olanın ne olduğunu sorgulu yorum. Din, dogmalar sadece yüzeyi oluşturuyor. Ama altta olan nedir?
Bu amaçla uzun süredir psikoloji, edebiyat ve felsefe dünyasının yol açıcı yazarlan ile ilgileniyorum. RusseU’dan tüm bir Batı
felse-H
hir Orkestrası’nın sürekli şefi. Cem M ansur’u yıllardır biraz uzaktan da olsa tanıyor, izliyorum. İstanbul Devlet Opera Orkestrası’- ndaki uzun şeflik yıllarından yurtdışı- ndaki çeşitli konserlerinin basındaki yankılarından, Hungaraton için yap tığı "Türk Bestecileri” plaklarından ve ortak dostlarımızın anlattıkları ndan. Bir kez evinde verdiği bir ye mekte olmak üzere, bir kaç kez bira m da da bulunduk. Şef kürsüsünde tutkulu ve heyecanlı, onun dışında bi raz uzak ve sakin karakterli; başarılı bir genç müzisyendi benim gözümde.
Ta ki ondan Missa Solemnis’i din leyene ve bir kaç gün önce Nilgün
ğaîdığı günümüzde bir sanatçıdan bu sözleri duymak, merakımı kamçıladı. Aynı konuşmasında, Beethoven'in Missa Solemnis’in yüzeydeki dinsel örtünün altındaki kaygılarını dilegeti- ren, bu kaygılardan hareketle felsefi bir arayışa yönelen Cem M ansur’u daha yakından tanımak istedim.
Uzun uzun konuştum. Ailesini, ço cukluk ve ilk gençlik yıllarını. İngilte re’de mühendislik eğitimine gidişini ve sonunda bu eğitimi terkedip mü zisyen olmaya karar verişini. Kendi yaşamına belli karar anlannda kendi si yön veren bir çok insanın serüveni gibi Cem Mansur’un yaşam çizgisi de oldukça renkli. Ama sanırım bütün
(FOTOĞRAF: FİLİZ KUTLAR)
salt teknik bir performans değil, dün yayı, toplumu, evreni derinlemesine kavramak için bir kapı oldu.
“Dünyadaki her şeyle yüzyüze gel menin yolu olarak ben müziği seçmi şim” diyordu Cumhuriyet’teki söyle
şisinde. Onunla konuşurken yavaş yavaş bir çok orkestra şefinde gördü ğümüz o şef kürsüsündeki gösterişli ve zarif hareketlerin spektacular izle nimlerinden uzaklaşıyor, düşünen in sanın içten ve yakın doğallığı ile tanışı yordum.
“İstanbul Opera Orkestrası nın şef
liğini yaptığım 8 yıl, biraz uzun ol makla birlikte özellikle ilk yıllarda bana çok şey kattı. Brunel Teknik
ayalci,
mavi gözleri ile
uzaklara bakan,
bu Grek profili,
güzel yüzlü genç
adamı yakından
izliyorum.
Venedik’te Ölüm ’ün
son sekansında
kaybolan sonsuz
güzelliğe bakıyor.
fesini, Jung’dan psikoloji ve toplumsal bilinçaltını, Huxley’- den kültür dünyasını öğrenme ye çalışıyorum.
Başta Hıristiyanlık olmak üzere dinlerin kaynağını, dog ma olarak inanmadığımız şey lerin müzikal olarak bizi etkile mesindeki gizi araştırıyorum.” Hayalci, mavi gözleri ile uzaklara bakan, bu Grek profil li, güzel yüzlü genç adamı ya kından izliyorum. Kulaklarım-, da şimdi, “Tanrım bize huzur ver” diye isyan ederek haykıran sağır bes- teci’nin parlak melodileri değil, bir de Catcnce’m çöküşün tam ortasında Mahler’in, senfonilerinden birindeki çok duyarlı özgeleri var.
Venedik’te Olüm’ün son sekansı
nda kaybolan sonsuz bir güzelliğe bakıyor. Çoktan yitip gitmiş bir barış dünyasına.
Düşünen bir müzisyen olduğu için yazmak istedim Cem M ansur’u.
Yaşamın anlamını sorgulamaya cesaret ettiği için.
Gerçekten olmayacak dualara amin diyerek bir şeyi kurtarabilir mi yiz?