• Sonuç bulunamadı

Kamu yönetiminde güven olgusu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kamu yönetiminde güven olgusu"

Copied!
81
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KAMU YÖNETİMİ ANABİLİMDALI

KAMU YÖNETİMİ BİLİM DALI

KAMU YÖNETİMİNDE GÜVEN OLGUSU

Şerife DOĞAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Hülya EŞKİ UĞUZ

(2)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(3)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan Kamu Yönetiminde Güven Olgusu başlıklı bu çalışma 03/04/2015 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Ünvanı, Adı Soyadı Danışman ve Üyeler İmza

Ö ğr en ci n in

Adı Soyadı: Şerife DOĞAN Numarası: 114228001007 Ana Bilim /

Bilim Dalı: Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı Programı: Tezli Yüksek Lisans Tez

Danışmanı:

Doç. Dr. Hülya Eşki Uğuz

(4)

ÖNSÖZ

Bu çalışmam süresince her türlü yardım ve fedakârlığı sağlayan, bilgi, tecrübe ve güler yüzü ile çalışmama ışık tutan tez danışmanım Sayın Doç. Dr. Hülya EŞKİ UĞUZ başta olmak üzere bölümümüzün tüm değerli öğretim üyelerine teşekkür etmek istiyorum.

Bu çalışmayı, tezimin hazırlanması sırasında beni cesaretlendiren, maddi ve manevi destek sağlayan değerli aileme, anlayış ve desteğini hep hissettiğim eşime ve dünyaya gelmesi için gün saydığımız kızıma ithaf ediyorum.

Şerife Doğan Konya, 2015

(5)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ÖZET

Güven hem kişisel hem toplumsal hem de siyasal ilişkiler bakımında büyük öneme sahiptir. Geleneksel yönetim anlayışının yerini yeni yönetim anlayışının almasıyla güven kavramının kamu yönetimi alanında önemi artmıştır.

Çalışmanın amaçlarından birisi; öncelikle farklı disiplinlerde geniş inceleme alanı bulan güven kavramı hakkında tanımlara, ortak noktalara ulaşıp güvenin kavramsal boyutuyla ilgili literatür taraması yapmaktır. Bir diğer amacı ise diğer çalışmalardan farklı olarak kamu kurumlarına duyulan güveni yöneten-yönetilen ilişkisi bağlamında ele almak, kamu kurumlarına karşı artan güvensizliği incelemek ve bu güvensizliğin sebepleri ve sonuçları hakkında bir kanıya ulaşmaktır.

Anahtar kelimeler: Kamu Yönetimi, Güven, Kamu Kurumlarına Güven

Ö ğr en ci n in Adı

Soyadı: Şerife DOĞAN

Numarası: 114228001007

Ana Bilim /

Bilim Dalı: Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı Programı: Tezli Yüksek Lisans

Tez Danışmanı :

Doç. Dr. Hülya EŞKİ UĞUZ

(6)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

SUMMARY

Trust is of a great importance in both personal and social as well as political relations. Importance of trust notion in public administration has increased as new management concept took place of traditional management concept.

One of the objectives of the study; is primarily to review the literature regarding the conceptual dimension of trust by reaching the description, common grounds about trust concept which has wide study area in different disciplines. Another purpose of this study which makes it different than other studies, is to adress trust in public institutions in the context of manager-managed relationship, examine increasing mistrust against public institutions and reach a conclusion about the causes and consequences of this mistrust.

Key Words: Public Administration, Trust, Trust In Public Institutions.

Ö ğr en ci n in

Adı Soyadı: Şerife DOĞAN

Numarası: 114228001007

Ana Bilim /

Bilim Dalı: Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı Programı: Tezli Yüksek Lisans

Tez

Danışmanı:

Doç. Dr. Hülya EŞKİ UĞUZ

Tezin İngilizce Adı:

(7)

KISALTMALAR

OECD : Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı IMF : Uluslararası Para Fonu

ABD : Amerika Birleşik Devletleri DDA : Dünya Değerler Araştırması TDA : Türkiye Değerler Araştırması

(8)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1 : Farklı Disiplinler Açısından Güven Olgusu ... 12

Tablo 2 : Güvenin Çeşitli Boyutlarına Bir Bakış ... 19

Tablo 3 : İdeal Tip Olarak Güven Kategorilerinin Özellikleri ... 27

Tablo 4: Güvenin Önemli İşlevleri ve Literatüre Bakış ... 32

Tablo 5: Çeşitli Kurumlara Duyulan Güven- 1990 ve 1997 ( Yüzde Olarak)………35

Tablo 6: Batı Avrupa’da ve Türkiye’de Kurumlara Toplam Güven ………..36

Tablo 7 : Toplumsal Düzenle İlgili Tutum Ve Kurumlara Güven ………...38

Tablo 8: Bazı Ülkelere Ait Güven Düzeyleri………...39

(9)

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1: Kamu Kurumlarına Güvenin Potansiyel Nedenleri ... 37

Şekil 2 : Güvenin Nesnesi ... 41

Şekil 3: Mikro Performans Yaklaşımının Hipotezleri ... 43

(10)

Bilimsel Etik Sayfası ... i

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu ... ii

Önsöz ...iii

Özet ... iv

Summary ... v

Kısaltmalar ... vi

Tablolar Listesi ... vii

Şekiller Listesi ... viii

İçindekiler ... ix

Giriş ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM-KAVRAMSAL BOYUTUYLA GÜVEN………7

1.1. Güven Kavramı ... 7

1.1.1. Psikolojik ve Sosyolojik Açıdan Güven Olgusu ... 11

1.1.2. Güven Kavramında Ortak Noktalar ... 17

1.2. Güvenin Boyutları ve Özellikleri ... 19

1.3. Güven Türleri ... 22

1.3.1. Stratejik/Kısmi/ Kişiler Arası Güven ... 23

1.3.2. Genelleşmiş/Ahlaki Güven ... 24

1.3.3. Sosyal Sistemlere/Toplumsal Kurumlara Güven ... 25

1.4. Güven Ölçümü ... 28

1.5. Güvenin İşlevi ... 29

(11)

İKİNCİ BÖLÜM-KAMU YÖNETİMİNDE GÜVEN OLGUSU……….34

2.1. Sosyo/Kültürel Faktörler-Kimlik ve Güven ... 37

2.2. Kamu Kurumlarının Performansı ve Güven ... 39

2.2.1. Performans Ölçümü ... 45

2.3. Kamu Yönetimi ve Güven ... 47

2.4. Yeni Yönetim Anlayışı ... 51

2.5. Kamu Yönetimi ve Etik ... 52

2.6. Kamu kurumlarının Denetimi ve Güven ... 55

2.7. Toplumsal Güven-Siyasal Güven İlişkisi ... 56

2.8. Güven Ve Demokrasi (Katılım) ... 59

SONUÇ ... 62

KAYNAKÇA ... 63

(12)

GİRİŞ

Güven kavramı literatürde çok katmanlı bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çok geniş boyutlu bir kavram olup sosyoloji, psikoloji, ekonomi, siyaset, antropoloji, tarih, iletişim gibi farklı alan ve disiplinlerin konusu olmuştur. Bütün bu alanlarda yer alan güven olgusu birbirini etkilemiştir.

Erdem ve Özen’e (2003: 55) göre güven, modern yaşamın gerilimini yöneten bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Onlara göre modern zamanların öncesinde, insanlar semboller, normlar ve alışkanlıklarla tanıdığı bir dünyada yaşıyorlardı ve bu dünyada, sosyal gerçekliğin istikrarını sağlamada kontrol ve sosyalizasyon süreçleri yeterliydi. Zira mevcut normlar, sistemlerin sürekliliğini garanti etmekteydi. Dolayısıyla tanıdık bir dünyada insanların güvene ihtiyaçları yoktu ve yaşam rutinlerle doluydu. Yine onlara göre, modern zamanın başlarında beklenmedik bedellerin, kararlarımızın sonuçları olduğunu gösteren yeni bir terim keşfedildi: Risk. Genel bir yaşam özelliği olarak keşfedilen risk, kozmolojinin teknolojiye kayışıyla birlikte, önceleri kader olarak bilinen şeyle yer değiştirdi, kararların riskten kaçınarak alınamaması modern yaşamın artık tipik bir özelliği haline geldi. Bugün tümüyle tanıdık kılınamayan dünyada; tanıdıklığın koşulları sürekli değişmekte ve bilinen semboller, belirsizliği ve karmaşıklığı azaltmakta yeterli olamamaktadır. İnsanların riskli seçimler yapmaya itildiği bu ortamda, artık önceleri her güçlüğe ve tehlikeye karşı koyan kahramanların yerini bugün, riski hesaplayan, deneyerek öğrenen, güven ve güvensizliğin iyi yargılanmış karışımına dayalı kararlar alan, çevreyi sürekli izleyen bireyler almaktadır. Öncesinde sistemin temel karakteristiği olan tanıdıklık ise, artık sistemin marjinal unsuru niteliğine dönüşmektedir. Kısacası risk toplumunda yaşamak, tanıdık bir dünyada yaşamaya benzememekte ve işte tam da bu noktada “güven” denilen şeye duyulan ihtiyaç ortaya çıkmaktadır. Luhmann’ın güven tanımı bu güven ve güvensizlik dengesinin daha net anlaşılması bakımından önemlidir. Luhmann (1988) güveni tanımlarken karıştırıldığını düşündüğü kavramlar üzerinden hareket eder, kavramları ayrıştırmaya çalışır. Luhmann’a göre tanıdıklık (familiarity) ve güven karıştırılmaktadır ve tanıdıklık bir durum olup, buna karşı

(13)

elden pek de bir şey gelmez. Ancak güven risk almanın spesifik sorunları için bir çözümdür (Luhmann, 1988: 95, Aktaran: Taşpınar, 2012: 38).

Güven ve risk neredeyse iç içe geçmiş kavramlardır. Güven sosyal, siyasal, toplumsal ilişkilerin vazgeçilmez bir parçası olmakla birlikte, bir miktar risk ve potansiyel şüpheyi de beraberinde getirir. Risk toplumunda yaşamı kolaylaştıran güven aynı zamanda sözleşmelerden doğan boşluğu da doldurmaktadır. Şöyle ki, istikrarlı bir toplumsal yaşamı oluşturmak ve korumak için sözleşmelerle, yaptırımlarla düzenlenmiş güvenilir sistemlere ihtiyaç vardır. Ancak bu hiçbir zaman tek başına yeterli olmamakta; üstelik yüksek maliyetler içermektedir. Kaldı ki Durkheim’in dediği gibi, “bir sözleşmede her şeyi sözleşmeye geçirmek de mümkün değildir”; nitelikli bir ortaklaşa yaşam, caydırıcı önlemlerin ötesinde gönüllü işbirliğini sağlayacak değerlerle yaratılır. Bu anlamda güven, toplumun bütününü ilgilendiren yararlı sonuçlar için, bireyleri gönüllü olarak işbirliğine iten ve bu yolla iyi toplumun oluşturulmasını kolaylaştıran temel değerdir (Erdem, 2003: 9). Güven, ilişki ve iletişim yönetiminde riski azaltma fonksiyonunu yerine getirmektedir. Her insan ve kurum, güven gibi oldukça önem taşıyan bir değere sahip olmayı istemekte ve buna yönelik faaliyetlerde bulunmaktadır. Geçmiş deneyimler doğrultusunda bu değerin elde edilmesi, yani güven oluşumu söz konusu olduğunda; risk, kriz ya da belirsizlik durumlarının ortaya çıkması halinde, güvenilen tarafa olan inanç ve itimadın aynı şekilde devam etmesi söz konusu olmaktadır. Çünkü güvenen taraf, güvenilen tarafın olumsuz durumlarda dahi aynı iyi niyeti, desteği ve yararı sağlayacağına ilişkin bir algıya da sahip olmaktadır(Boztepe, 2013: 56).

İçinde güvensizlik barındıran toplumların ayakta kalması ve sistemlerin sürekliliğini sağlaması zordur. Güvenin oluşamamasıysa, sosyal sermaye açısından bağlamın yoksullaşmasına, toplumun düşük sinerjiyle çalışmasına neden olmaktadır. Düşük güvenli bir toplumdaysa ekonomik işlemlerin maliyetleri göreli olarak yükselmekte ve işlemlerin standartlaşarak geniş alanlara yayılması zorlaşmakta, bu da sermaye piyasalarının gelişmesini ve mali kuruluşların etkin işleyişini engellemektedir (Sargut, 2003: 107). Sistemler, kurumlar ve aktörler çeşitlendikçe birbirlerine olan bağımlılık büyüdükçe, onların inanılır ve güvenilir olduklarına

(14)

yönelik olarak duyulan güvenin önemi de artmaktadır. Güven sistemlerin sürekliliği için mecburi görünmektedir.

Toplumsal düzlemin yanı sıra yönetsel düzlemde de yönetim ile vatandaş arasında sağlıklı bir ilişkinin kurulabilmesi için “güven” en temel unsurlardan birisidir. Devletin vatandaşa vatandaşın da devlete ne kadar güven duyduğu veya güven duyması için gerekli faktörlerin neler olduğu, genellikle kamu yönetimin işleyişiyle kendini gösterdiği söylenebilir. Türkiye’de kamu yönetiminin işleyişini modernleştirme çalışmalarının Tanzimat’a kadar dayandığı ve kamu hizmetlerinin vatandaşa daha etkili, yansız ve verimli sunumu için gerekli düzenlemelerin yapılması çabası hep sürdüğü söylenebilir. Bununla beraber, uygulamada kamu yönetiminin işleyişinin nesnel bir temele dayanmadığı, devletin vatandaşa, vatandaşın da devlete bakış açısında köklü bir değişimin olmadığı, kamu yönetimi ile vatandaş arasındaki ilişkinin hep mesafeli olduğu, “kamu yararı” kavramının toplumdan çok “devletin yararı” anlamına geldiği de söylenebilir. Bu durum, zamanla mesafenin artmasına sebep olduğu gibi bir yandan da “güvensizliği” beslemektedir. Güvensizlik olgusu kamu yönetiminin işleyişini olumsuz yönde etkileyecek “yozlaşmayı” da desteklemekte ve vatandaş-yönetim arasındaki ilişkiyi bir kısır döngü içine sokmaktadır. Hatta uygulamada temel hak ve özgürlükler alanındaki ihlal ve aksamalar, hukuk devletinin gereklerinin yerine getirilmemesi, kamu yönetiminde etkin ve verimli bir işleyişin gerçekleşmemesi gibi birçok faktörün altındaki neden güven sorunudur denilebilir. Nitekim güvensizlik, korku ve mesafe duygusunu fazla yaşayan bireyler, yönetimle doğrudan ilişki kurmak yerine “aracı”, “tanıdık” gibi kişi ya da gruplar vasıtasıyla işlerini yapma yoluna gitmektedirler. Bu da kamu yönetiminin işleyişinde “hamicilik” anlayışını ortaya çıkarmakta ve bir takım yolsuzluklara sebep olmaktadır. Hatta, vatandaşlara eşit muamele yapılmasını gerekli kılan hukuk ilkelerini de zedeleyebilmektedir. Bir bakıma kamu yönetiminin işleyişi, yasalar ve diğer düzenlemelerden ziyade ikili ilişkiler (yönetimle belli kişiler) çerçevesinde yürümektedir. Devlet, vatandaşına ve çalışanlarına “devleti baltalayacak” ve “suç işleyecek” unsurlar olarak bakar ve böyle bir ön yargıda bulunursa o zaman da bunu engelleyecek bir dizi önlem alma yoluna gitmektedir. Bu bağlamda yeni düzenlemelere gitmekte, vatandaş veya çalışanların

(15)

dürüstlüğünü belgelemeye çalışmakta, aşırı bir denetim uygulamaktadır. Bu da işleyişe olumsuz bir şekilde yansıyabilmektedir. Diğer bir ifade ile aşırı düzenleme ve denetimler, uygulamada kırtasiyeciliği ve denetimsizliği doğurabilmekte ve sonuçta keyfiliğe ve yönetimin kötü işlemesine neden olmaktadır. Bunu aşmak için yönetim-vatandaş ilişkilerinin iyileştirilmesi gerekmektedir. Bu iyileştirmenin bir yolu, güven sorunun aşılmasıyla ilgilidir ki, burada en büyük rol, yine kamu yönetimine düşmektedir. Kamu yönetimleri “toplumsal yararı” devletin yararı olarak algıladığı takdirde, kendi varlık nedenini de ortaya koyacaktır. Bunun için her düzeydeki kamu görevlisinin ve siyasal sorumluların kararlı bir irade ortaya koymasının yanı sıra, bilinçlendirme ve eğitim çabalarını gerektirmektedir. Diğer bir ifade ile yönetim kültüründe ve zihniyetinde ciddi bir değişimin yaşanması, özellikle katılımcı bir yönetim anlayışının hayata geçirilerek “aktif vatandaşlık” bilincinin oluşturulması gerekmektedir (Emre, 2003:228-229’dan Aktaran: Bulut ve Kahraman, 2013: 339-340).

Tarihsel süreç içerisinde demokratik ve vatandaş odaklı yönetim anlayışı önem kazanmıştır. Bu bakımdan devlet ve devlet otoritesini kullanan hükümet ile kamu kurumları, vatandaşların görüşlerine önem vermek durumunda kalmış, kendilerinin vatandaşlar tarafından nasıl algılandıklarını ölçmenin yollarını aramışlardır. Bu algılar içerisinde öne çıkan unsurlardan biri de vatandaşların devlet ve kurumlarına duydukları güven olmuştur (Kutlu, 2003: 1, Aktaran: Taşpınar, 2012: 43). Kanımızca güven olgusunun incelenmesi Akgün’ün (2006: 4) de belirttiği gibi hem teorik olarak halkın yönetsel kurumlara karşı tutumlarının nasıl değiştiğinin anlaşılması hem de bunun siyasal ve sosyal alandaki sonuçlarının ortaya konulması bakımından önem arz etmektedir. Bu çalışmanın amacı da öncelikle güven olgusunu netleştirmek sonrasında ise halkın kamu kurumlarına/hükümete yönelik artan memnuniyetsizliğinin ve aşırı güvensizliğinin kaynaklarını incelemek ve bunun sonuçlarını ortaya koymaktır. Bu önemlidir, çünkü uzun vadede bu güven erozyonunun kurulu sistemin meşruluğunu yok edeceği, halkla hükümet arasındaki sürekli bir güven bunalımının, hükümetin tartışmalı ancak kamu hayatı için son derece kritik gelişmeler karşısında karar alma kabiliyetini zayıflatacağı ve daha da önemlisi kriz anlarında hükümetlerin yönetme kabiliyetlerini engelleyeceği ileri

(16)

sürülmektedir. Örneğin Easton’a (1965: 220’den aktaran Akgün, 2006: 3) göre; "halk desteğinin yani güvenin belli bir minimum düzeyin altına düşmesi durumunda her çeşit siyasal sistemin varlığı tehlikeye düşecektir..."

Teorik açıdan halkın yönetsel kurumlara karşı tutumlarını ve bunun siyasal ve sosyal alandaki sonuçlarını analiz etmenin önemi aşikar olmakla birlikte yönetsel güven, siyasal-yönetsel sistemin meşruluğu, kamu kurumları ve hizmetlerine yönelik spesifik tecrübeler ve bu iki faktör arasındaki dinamik etkileşim gibi genel ve sistemik pek çok faktörün etkileşimiyle ortaya çıkmaktadır. Ayrıca kamu kurumları hakkında kamuoyunun oldukça değişken ve tutarlılıktan uzak oluşu yani bu husustaki bilişsel karmaşa (Christensen ve Lægreid, 2002: 7) da yönetsel güvene dair araştırmaları oldukça zor bir hale getirmektedir. Bu çalışmada söz konusu karmaşayı azaltabilme adına öncelikle kamu kurumlarına duyulan güveni açıklamaya yönelen farklı teoriler, özellikle de daha iyi performansın daha fazla güvenle sonuçlanacağı varsayımından hareket eden mikro performans teorisi üzerinde durulmaktadır. Son yıllarda ABD, İsveç, İngiltere ve Belçika gibi ülkelerde gerçekleştirilen araştırmalar, kamu kurumlarına duyulan güvensizliği çoğunlukla düşük hükümet performansına bağlamakta ve söz konusu araştırmalar kamu hizmetlerinin kalitesi ile kamu kurumları ve/veya hükümete duyulan güven arasında bir ilişkinin varlığına işaret etmektedir (Heitzman ve Marson, 2005: 556). Etkin ve verimli olmayan yönetim ve kalite sorunları, bugün yönetim sistemimizde karşı karşıya olduğumuz sorunların temelini oluşturmaktadır. Gerek bu yönetsel sorunlar, gerekse dünyada küreselleşme ve teknolojik gelişmeyle birlikte esmeye başlayan değişim rüzgarları mevcut yönetim sisteminde bir yeniden yapılanma gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu yeniden yapılanma sürecinde kamu kuruluşlarının yanında özel sektöre, sivil toplum örgütlerine ve uluslararası organizasyonlara da yer açan yönetişim yaklaşımı yönetim anlayışına yeni açılımlar sağlamaktadır (Çukurçayır ve Sipahi, 2003: 60). Bu bağlamda daha iyi performansın daha fazla güvenle sonuçlanacağı varsayımını paylaşan Yeni Kamu Yönetimi ve Yeni Kamu Hizmeti gibi farklı reform çerçeveleri de (daha iyi performansın ne olduğu ve buna nasıl ulaşılacağı hususunda birbirlerinden farklılaşsalar da) performans-güven ilişkisine vurgu yapmakta ve azalan güveni tersine çevirmeye çalışmaktadırlar (Yang ve Holzer, 2006: 114).

(17)

Günümüzde piyasa mekanizmasının performansı daha yüksek olduğundan buradaki yönetim metotlarının kamuya aktarılması, vatandaş/müşteri odaklı bir yönetim şeklinin geliştirilmesi, kamu kurumları ve çalışanlarının sorumluluğu olarak karşımızda durmaktadır. Vatandaşlar da özel sektörde olduğu gibi, kalitesi sürekli gelişen mal ve hizmetleri, daha az maliyetle ve kendilerine maksimum düzeyde saygı ve özen gösterilerek elde edebilmeyi kuşkusuz hak etmekte ve eğitim imkanları, demokratikleşme ve hayat standardı geliştikçe kamu hizmetlilerinin bu sorumlulukla hareket edip etmediğini daha çok sorgulamaktadırlar (Ateş ve Okur, 2009: 105).

Kamu yönetimi başta güvensizlikle sonuçlanan aksaklıklar neticesinde kendini yenilemeye mecbur kalmıştır. Kamu yönetim sistemlerini derinden etkileyen devletin yeniden yapılandırılması ve bu dönüşüm süreci, kamusal hizmet kavramının kapsam ve niteliğinden hizmet sunum araçlarına, kamu bürokrasisinin toplumla ilişkisine kadar pek çok alanda çok yönlü ve boyutlu bir etki alanı olmuştur. Bu değişimle birlikte hizmet kalitesinde artış vatandaş memnuniyetini beraberinde getirmiştir. Çalışmamızda mikro performans başlığı altında işlediğimiz bu hizmet kalitesindeki artış vatandaş- yönetim ilişkilerinde de olumlu değişmeleri beraberinde getirmiştir.

(18)

BİRİNCİ BÖLÜM

KAVRAMSAL BOYUTUYLA GÜVEN

Geçtiğimiz yüzyılın ortalarından itibaren güven kavramı sosyal bilimlerin çeşitli alanlarında ilgi görmeye başlamıştır. Önce 1950’lerde ve 1960’larda kişiler arası ilişkiler içerisinde güvenin önemi keşfedilmiştir. Sonra 1970’li yıllar boyunca güven kavramının gelişimi ile ilgili araştırmalar yapılmıştır. Nihayet 1980’li yıllara gelindiğinde güven kavramı farklı disiplinler tarafından araştırılmaya başlanmıştır. Sonuç olarak güven kavramı ile ilgili geniş bir açıklama getiren çalışmalar yapılmıştır (Özbek, 2006: 5). Güveni kavramsal bir analize tabi tutmayı amaçlayan bu birinci bölümde öncelikle kavramın neye atfen kullanıldığı netleştirilmeye çalışılacaktır. Ancak ne var ki aşağıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere kavramın disiplinler arası kullanımı ve farklı boyutları bu çabayı oldukça zorlaştırmakta ve kavramın net bir tanımına ulaşmak da mümkün görünmemektedir. Bu zorluğu aşabilmek adına çalışmamızda güven bir taraftan kişiliğin köklerinden ve bireyin önceki psikososyal gelişiminden kaynaklanan psikolojik bir olgu olarak ele alınmış, diğer taraftansa toplumsal içerilmişlik kavramı ön plana çıkarılarak güvenin sosyolojik boyutu üzerinde durulmuştur. Böylece farklı disiplinel yaklaşımlar, çalışma açısından ikiye indirgenerek, çalışmada güvenin sadece psikolojik ve sosyal boyutu üzerinde durulmuştur. Ayrıca çalışmada güven bir taraftan bireysel düzlemde (psikolojik) ortaya çıkan bir olgu olarak ele alınmış diğer taraftansa kurumsal bir gerçeklik (sosyolojik) olarak. Böylece çalışmanın bir başka sınırlılığına da ulaşılmış çalışma bireysel ve kurumsal güvenle sınırlandırılmıştır. Bu bölümde bu kavramsal analize ilaveten güvenin boyutları üzerinde durulacak, böylece güveni oluşturan faktörler de analiz edilmiş olacaktır.

1.1. Güven Kavramı

Güven kelimesinin tanımı, Türk Dil Kurumu sözlüğünde şu şekilde yer alıyor: “Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat.”( TDK)

(19)

Güven konusunda birçok alanda tanımlar incelendiğinde bu tanımların ortak noktaları olduğu gözlenmiştir. Fakat ortak bir güven tanımında fikir birliğine varılamamıştır. Literatürde öne çıkan bazı güven tanımları:

Güvenle ilgili ilk çalışmaların öncülerinden biri olan Deutsch güveni, beklentileri, şüphe ve kararsızlıkları etkileyen kişilerarası bir faktör olarak görmektedir. Aynı zamanda güvenle ilgili önceki sorunlar ve şimdiki durumların güven kavramını ve onunla bağlantılı kavramların hem sosyal yaşamı hem de kişisel gelişimi anlamak için hayati önem taşıdığını belirtmektedir(Deutsch, 1958: 265, Aktaran: Pelenk Özel, 2011:5).

Hosmer “hak” “adalet” ve “dürüstlüğün” etik terimler olduğuna dayalı olarak yaptığı tanımlama, güven kavramını genel hatları ile açıklamaktadır. Bu tanıma göre “güven, bir kişi, grup ya da organizasyonun karşılıklı değişim ilişkisi içinde bulunduğu diğer kişi, grup ya da organizasyonun ahlaki açıdan doğru kararlar alacağına ve etik prensiplere dayalı davranışlar geliştireceğine ilişkin beklentilerini ifade etmektedir” (L. T. Hosmer, Aktaran: Zorlu Yücel, 2006:4)

Whitener ‘in güven tanımı ise güvenin üç yönü üzerinde durur: İlk olarak, güven, bireyin, karşı tarafın iyi niyetli davranacağına ilişkin bir beklentisini veya inancını yansıtır. İkinci olarak, birey, diğer tarafı bu beklentiyi yerine getirmesi için kontrol edemez veya zorlayamaz —güven, diğer tarafın o beklentiyi yerine getirmeyebileceği riskini ve bu duruma karşı savunmasız olma gönüllülüğünü içerir. Üçüncüsü, bireyin karsı tarafa belirli bir düzeyde olan bağımlılığıdır, böylece karşı tarafın eylemleri bireyin elde ettiği sonuçları etkiler (Whitener vd. , 1998: 513, Aktaran: Çetinel, 2008:6). Luhman(1979) da Whitener gibi bireyin, karşı tarafın adil, etik kurallarına uygun ve öngörülebilir biçimde davranacağına ilişkin inancı olduğunu söylemiştir (Aktaran: Çetinel, 2008:8).

Güven çok boyutlu bir kavramdır birçok çeşidi olduğu gibi bir o kadar da etki alanı vardır. Öyle ki sosyal güven söz konusu ise bireyin ailesine, arkadaşlarına, komşularına, topluma, diğer toplumlara, farklı etnik kimliklere, farklı devletlerin vatandaşlarına karşı duyulan güven öne çıkmaktadır (Pippa,1999, Aktaran: Eser, 2013:20).

(20)

Bilim adamlarının güven konusu ile ilgilenmesinin bir nedeni olarak, insanların esenliği için, “yeni bir dünya düzeni” için esas olan şeyin güç ve korku değil güven olması gösterilebilir. (Solomon, 2001: 35, Aktaran: Özbek, 2004:1). İktisatçılar, yönetim bilimciler ve sosyologlar güvenle ilgili pek çok tanım geliştirmişlerdir. Güven, korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusudur. Karşılıklı ilişkilerin sürdürülmesinde bir bel bağlama, dayanma, sadık kalma, söz verme ve sözünde durma eylemidir. Birine veya bir şeye bel bağlayan kimsenin içindeki rahatlama hissidir, bir toplumun, iş hayatı, siyasi durumu gibi vb. konularda emniyet duygusudur. Kısaca güven, bir kişinin başkalarından fayda beklemeden, onlara inanması, geleceğe ilişkin davranışlarına yönelik inançlarının ifade edilmesidir (Bilgin, 2005, Aktaran: Halis ve Şenkal, 2009: 57).

Güvenin her zaman sınırları vardır ve bu sınırları koymak sahici güvenin ayrılmaz bir parçasıdır. Güvenin sınırlarının ne olduğu ancak o sınırlar ihlal edildiğinde görülür. Güven her zaman koşullu, odaklı ve belirlidir, dolayısı ile sınırlıdır. Bunu unutmak, boş çek imzalamaya, herhangi bir kimseye bir şeyi vaat edip kendini istismara ve ihanete açık hale getirmeye benzer. Koşulsuz güven bu anlamda kör güvenin değişik versiyonundan başka bir şey değildir. Güven her zaman iyi bir şey değildir. Bazen aptallık, nahiflik, kanma ve körlük halini alabilir. Güven hiçbir zaman garanti gözü ile bakılmamalıdır(Özbek, 2004: 2). Güven kavramıyla bağımlılık kavramını birbirinden ayırmak gerekmektedir. Güvende örneğin, iki ayrı üyenin ilişkilerini karşılıklı çıkara dayandırması olgusu vardır. Fakat bağımlılık, her iki üyeden birinin diğerine kaynak bakımından bağımlı olmasıdır. Burada güven olmasına gerek yoktur, çünkü üyenin başka bir alternatifi yoktur ve tek yanlı bir çıkar ilişkisi vardır (Reyhanoğlu, 2006: 7).

Güvenmek edimi, duygusal ve mantıksal boyutlara sahip bir süreçtir. Güvenin sağlanmasında ve sürdürülmesinde taraflar arasındaki karşılıklı iletişim ve etkiler büyük bir önem taşımaktadır. Güven duyup duymamak, etkileşim sırasında yaşanan duygu ve düşünce alışverişinin ardından ortaya çıkacaktır. Güvenilen tarafın

(21)

duruşu, tavrı ve eylemlerine ilişkin güvenen tarafın düşünceleriyle duygusal izlenimlerinin birbiriyle tutarlı ve olumlu olması, güven hissinin doğuşuyla veya sürdürülmesiyle sonuçlanacaktır. Kurumsal ilişkilerde de durum bundan farklı değildir. Kurumlar ve kurumlarla insanlar arasında da bir güven ilişkisi doğar. Bu durumda, kurumların işlem ve eylemleri kadar özellikle kurumlara genelleştirilen, o kurumu temsil eden yöneticilerinin söz, davranış ve eylemleri önemli bir rol oynar (Yıldırım, 2010: 2). Güven, kişilere olduğu gibi kurumlara da güç kazandırır. Bunun yanı sıra, güvenilir olabilmek uzun bir zaman içinde elde edilebilen, ama bir yandan da çok kısa sürede yitirilebilen, yanılma ve aldatılma gibi riskleri de içerdiğinden dolayı çok kırılgan bir değerdir.

Güven hem mantıksal hem de duygusal bir eylemdir. Duygusal olarak, güven, hassasiyetlerinizi açtığınız insanların bu hassasiyetinizi istismar etmemeleridir. Mantıksal olarak da, kazanç ve kayıp olasılıklarınızı değerlendirip söz konusu muhatabınızın tahmin edildiği gibi davranacağı yargısıdır. Uygulamada ise güven her ikisidir. Ben size güveniyorum çünkü güvenirliğinize dair deneyimim ve insan doğasına inancım var. Güven duyarız; çünkü güven duygusunda, dostluk, arkadaşlık, sevgi, uyum, gönül rahatlığı ve huzur vardır (Halis ve Şenkal, 2009: 47).

Güven, bir ilişkinin tarafı olan bir kimsenin var olan ya da ortaya çıkabilecek bir zayıflığının, ilişkinin diğer tarafındaki kişi tarafından istismar edilmeyeceğinden emin olmasıdır. Bir mübadelede/alışverişte aktörlerden/partnerlerden biri diğerinin güvenine layık olduğu zaman güvenilirdir. Güvene layık olan bir mübadele tarafı, diğerlerinin mübadele zayıflıklarını istismar etmeyecek kişidir. Güven; mübadele aktörleri/partnerleri arasındaki ilişkinin bir özelliği iken, güvenirlik mübadele partnerinin bir özelliğidir (Korczynski, 2003: 65, Aktaran: Başak ve Öztaş, 2010: 35).

Her bir disiplin güvenin sosyal süreçlerdeki rolünü farklı bakış açıları ile açıklamışlardır. Bu farklı bakış açılarını Worchel (1979) üç ayrı grupta bütünleştirerek ele almıştır; (1) kişilik kuramcılarının görüşü, güvenin kişiliğin köklerinden ve bireyin önceki psikososyal gelişiminden kaynaklandığı yönündedir, güvenin inanç ve beklenti olarak kavramsallaştırıldığı aşamadır, (2) sosyologlar ve ekonomistlerin görüşüne göre güven kurumsal bir olgudur, güven kurumlar içi ve

(22)

kurumlar arası, kişinin kuruma yansıttığı güven olarak kavramsallaştırıldığı aşamadır, (3) sosyal psikoloji kuramcıları ise, kişiler arası işlemler üzerine yoğunlaşmış, bireylerin kişiler arası ya da grup düzeyinde güveni oluşturdukları veya yok ettikleri yönünde bir görüş savunmuşlardır (Kalemci Tüzün, 2006: 5).

1.1.1. Psikolojik ve Sosyolojik Açıdan Güven Olgusu

Güven olgusu farklı disiplinlerdeki bilim insanlarınca farklı perspektif ve yaklaşımlarla uzun süredir üzerinde düşünülen bir konu olarak akademik araştırmalarda yer almaktadır. Güven ile ilgili ilk çalışmalar psikologlarca yapılmış, sosyoloji, sosyal psikoloji, siyaset bilimi, ekonomi gibi diğer alanlarda da çalışmalar gerçekleştirilmiştir (Arı ve Tosunoğlu, 2011: 85).

Psikoloji, sosyoloji, ekonomi, felsefe gibi birçok sosyal bilim dalında güven konusu ayrıntılı olarak incelenmiş ve güven birçok araştırmacı tarafından tanımlanmıştır. Bir sosyolog olan J. Coleman güveni “ insanların ortak amaçları için gruplar ve organizasyonlar içinde çalışabilme yeteneği olarak tanımlar. Bir psikolog olan M. Deutsch güveni “bir kişinin diğer bir kişiden yararlı bir davranış beklentisi” , benzer şekilde “diğer kişiden zararlı bir davranış beklentisini” de güvensizlik olarak tanımlar. Bir ekonomist olan J. Driscoll’a göre ise “bir kişi veya organizasyona duyulan güven o kişi veya organizasyonun fayda sağlayan bütün faaliyetlerinin bir ölçüsüdür”(Kutay vd. , 2011: 337). Güven kavramı yüzyıllardır genel olarak ahlaki ve sosyal psikolojinin kapsamında ele alınmaktadır. Güven konusunu çeşitli boyutları ile ele alan birçok araştırma yapılmıştır, güven kavramının o araştırmanın etki alanındaki tanımlamaları yer almıştır (Bkz. Tablo 1). Örneğin; psikologlar, güven kavramını güvenen kişi ve güvenilen kişinin tavırları ve özellikleriyle ele almışlardır. Bu görüşe göre güven, kişiliğin köklerinden ve bireyin önceki psikososyal gelişiminden kaynaklanmaktadır. Bu bakış açısından güven, “bir inanç ve beklenti” olarak kavramsallaştırılmaktadır.

(23)

Tablo 1: Farklı Disiplinler Açısından Güven Olgusu

Güven İnşası İşlemi Birincil Temelli Güven Davranışsal Varsayımın Altında Yatan Nedenler

Hesaplayıcı Şekilde: Güvenen kişi güvenme davranışının maliyet ve ödüllerini hesaplar.

Ekonomi

Bireyler fırsatçıdır ve kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalışırlar.

Tahmin Edici

Şekilde: Güvenen kişi kendisi için güvenli bir alan geliştirir ve böylece amaçlanan davranış

gerçekleştirilir.

Sosyal Politika

Bireyler tutarlı ve önceden tahmin edilebilir bir şekilde davranırlar. Bilinçli Şekilde: Güvenen amacın motivasyonlarını değerlendirir. Sosyal Psikoloji

Bireyler diğerlerini arzulanan duruma sokarlar.

Yeteneğe Dayalı Olarak: Güvenen kişi diğerinin vaat ettiğini yerine getirmekteki yeterliliğini değerlendirir. Sosyoloji Bireylerin, yetenekleri, yeterlilikleri, deneyimleri birbirlerinden farklıdır. Nakledici Şekilde: Güvenen kişi tayin edilen amaç için deliller toplar.

Sosyoloji

Bireyler ve kurumlar güvenilir olabilir. Ağ içindeki ilişkiler güçlü ve inandırıcı olabilir.

(24)

Psikologların aksine sosyologlar güveni insanlar arasındaki toplumsal içerilmişlik üzerinden tanımlamaktadırlar böylece sosyologların güven kavramsallaştırmalarında güven kurumsal bir olgu haline gelir (Lewicki ve Bunker, 1996: 115–116’dan Aktaran: İşcan ve Sayın: 2010; Kalemci Tüzün, 2006: 5). Bu tanımlamalarda her ne kadar benzer yön ve tespitler yer alsa da yine de güven hakkında tek ve genel bir tanıma ulaşmak mümkün görünmemektedir. Bu nedenle bu çalışmada güvenin farklı disiplinler tarafından farklı anlamlara sahip bir kavram olduğu kabul edilecek ve kavram karmaşasını ortadan kaldırabilmek adına güvenin iki farklı disiplin (psikoloji ve sosyoloji) açısından taşıdığı anlamlar üzerinde durulacaktır.

Psikolojik açıdan güven “bir inanç ve beklenti” olarak karşılık bulur. Bu açıdan güven, “diğer insanların vaat ettiklerini yerine getireceklerine dair oluşturulmuş genel beklentidir”. Güven vaatlerle, duygularla ve kişinin iç tutarlılığı ile inşa ettiği, koruduğu ve sürdürdüğü bir şeydir. Yani güven taahhütlerde bulunmaya ve bunların yerine getirilmesine bağlıdır. Buradaki beklenti güvenen kişiye aittir ve beklentisinin gerçekleşmesini ummaktadır. Bu açıdan güven bir insanın diğer insana ilişkin belli davranış özelliklerini (iyi niyet ve yeterlilik) göstermesi yönünde bir beklentiyi içerir. Bu beklentiye göre, ilişki içerisindeki taraflar karşılıklı olarak diğer tarafın kendi iyi niyetini kötüye kullanmayacağı ve kendisini aldatmayacağına ilişkin bir beklenti içerisindedir. Böylesi bir beklenti aslında diğer insanlarının davranışlarının ve tepkilerinin tahmin edilebilir olması ile ilgili bir zihinsel durumdan kaynaklanır ve güven böylece hem zihinsel bir durum, hem sosyal bir tutum hem de bir ilişki halini alır. Burada beklenti ile inanç arasında da bir ilişki kurmak mümkün görünmektedir. Buna göre güven bir kişiye veya bir şeye karşı onun güvenilirliği veya dürüstlüğüne karşı duyulan sağlam bir inanç veyahut da iyi niyetin kötüye kullanılmayacağına dair bir inanç şeklinde de anlaşılabilir (Özbek, 2006: 11-13). Bu yöndeki inanç bizleri güvenin literatürdeki en çok kabul gören tanımlarından bir tanesine ulaştırır ki buna göre güven; “bir ilişkinin tarafı olan bir kimsenin varolan ya da ortaya çıkabilecek bir zayıflığının, ilişkinin diğer tarafındaki kişi tarafından istismar edilmeyeceğinden emin olmasıdır”. Bir mübadelede/alışverişte aktörlerden/partnerlerden biri diğerinin güvenine layık olduğu zaman güvenilirdir. Güvene layık olan bir mübadele tarafı,

(25)

diğerlerinin mübadele zayıflıklarını istismar etmeyecek kişidir (Öztaş ve Başak, 2010: 35-36)

Psikologlar güveni, ‘güvenen’ (trustor) ile ‘güvenilenin’ (trustee) özelliklerinden hareketle değerlendirmektedir. Psikoloji tabanlı güven teorilerinde, daha çok kişilerarası güven hâkimdir (Reyhanoğlu, 2006: 28). Psikolojik güvenle bağlantılı olarak güvenle ilgili bir başka ayrıma gitmekte fayda görülmektedir. Bu ayrıma göre kişilerin diğerlerine yönelttikleri güven ya onların rasyonel-bilinçli tercihlerinin bir sonucu olarak ya da duygusal tepkilerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Rasyonelliğin düşük, duygusallığın yüksek olduğu durumlarda ortaya çıkan güven duygusal güven (emotionaltrust) olarak isimlendirilmektedir. Duygusallığın boyutu arttıkça yani güven koşulsuz güvene dönüştükçe kişinin bir çeşit miyopiye yakalanma olasılığı da artabilir. “Biz Tanrı’ya güveniyoruz” sözü din amaçlı bombalı intihar saldırısı düzenleyen insanların son sözüdür. Burada güven içerisinde kuşku unsurunu barındırmayacak biçimde inanç biçimine dönüşmüştür. Duygusal güvenin tersine rasyonel seçim teorisinin iddiasına göre, sosyal yaşam bireylerin rasyonel tercihlerinin sonuçlarının toplamıdır. Güvenme ve güvenmeme kararı ise tamamen bir rasyonel bir seçimdir. Güvenin ilişkisel boyutu rasyonel seçim ile alakalıdır. Buna göre güvenen ve güvenilen, kendi faydalarını maksimize etme çabasında olan, (hedeflerini gerçekleştirmek isteyen, kendilerine fayda getirecek işleri başarmak isteyen, daha az maliyetle daha fazla kar elde etmek isteyenler gibi), elde edilen bilgileri rasyonel akılcılığa dayanarak hesaplayan, rasyonel aktörlerdir. Bu türden güven diğer kişinin güvenilir olup olmadığını tahmin etmeyi gerektirir. Bu türden güven içerisinde eğer faydalar maliyetlerden yüksek ise kişi güvenme kararını verir. Bu türden güven bilişsel ve hissel öğeleri içerisinde barındırır. Bu türden güveni sürdürmek sürekli görüşmeyi ve fikirleri açık bir şekilde dile getirmeyi içerir. Pek çok tüketici satıcı ilişkisi hesaplayıcı güven ile gelişir. Rasyonel güven, güvenen kişinin güvendiği kişiye bazı nedenlere ve bilgilere dayanarak güvenmesini içermektedir. Rasyonel güven içerisinde bireyler kurmuş oldukları ilişkilerin maliyetlerini ve faydalarını hesaplayarak davranışlarını sergileyerek güvenip güvenmeyeceklerine karar verirler. Yani rasyonel temele dayalı bir ilişkide güven fayda maliyet hesabı yapılması sonucunda gerçekleşmektedir. Rasyonel güven

(26)

rasyonel hareket eden bireyler tarafından oluşturulur. Rasyonel bireyler güveni potansiyel kazançlarının potansiyel kayıplarından daha fazla oldukları için tercih ederler (Özbek, 2006: 26, 41, 48).

Sosyolojinin güven kavramlaştırmasında ise güven, sosyal ilişkilerin ve sosyal sistemin bir özelliği olarak ele alınmaktadır. Böylece güven kolektif bir tutum olarak ortaya çıkar ve toplumun kurumsal yapısına uygulanabilir. Bu yolla bir açıklama yapılmak istendiğinde, örneğin, esnek üretim biçimi, güven temelli bir sistem olarak ortaya çıkar. Çünkü güven burada örgütsel hedefleri gerçekleştirmek için bir sosyal kaynak olarak görülebilir. Bir diğer boyutta ise güven, kamu yararı için değerli olan şeyler ve sosyal sermeye olarak ifade edilebilir (Özbek, 2006: 9). Bu ikinci boyutuyla sosyolojik güven sosyolojide özellikle işlevselci yaklaşım tarafından dile getirilmektedir. İşlevselci yaklaşımın üzerinde düşündüğü bütünleşme, ahlaki oydaşma/mutabakat ve değer kavramından hareket edilecek olunursa güven; “…toplumun bütününü ilgilendiren yararlı sonuçlar için, bireyleri gönüllü olarak işbirliğine iten ve bu yolla iyi toplumun oluşturulmasını kolaylaştıran temel değer” (Erdem, 2003: 9’dan aktaran: Başak, 2010: 56) olarak tanımlanabilir. Sosyologlar güveni, insanlar arasındaki ilişkilerin sosyal bağlılık özelliklerini dikkate alarak toplumsal kurumlar, ilişkiler ve diğer tarafın normları hakkındaki bilgiye dayandırma eğilimindedirler (Reyhanoğlu, 2006: 26). Sosyolojinin bu güçlü yaklaşımına göre; bütünleşmiş, uyum içinde ve istikrarlı bir toplum için kişiler arasındaki ilişkiler güvene dayanmalıdır (Başak, 2010: 56).

Güvenin önemi üzerinde fikir birliğine varılmasına rağmen, güven kavramı sosyal bilimciler tarafından farklı biçimlerde tanımlanmaktadır (Aktaran: Halis vd. , 2007: 189):

• Giffin ve Williams’a göre güven risk içeren bir durumda bir kimsenin davranışına karşı duyulan itimattır (Lee, 2004:3).

• Earle’e göre güven, insanların karmaşık olan sosyal yaşama adapte olmasını sağlayan bir stratejidir (Sztopmka, 1999:25).

(27)

• Solomon ve Flores’e (2001: 18) göre güven, bireyin vaatleriyle, taahhütleriyle, duygularıyla ve kendi iç tutarlılığı ile ürettiği, oluşturduğu, kurduğu, koruduğu ve sürdürdüğü bir şeydir. Güven bir seçenek, bir tercih, insan yaşamının aktif bir parçasıdır.

• Mayer, Davis ve Schoorman ise güveni, “bireyin herhangi bir kontrol etkisi olmadan, karşısındaki bireyin davranışlarının kendi beklentilerini karşılayacak yönde gelişeceğine dair bir inanç duyması ve bu inanç doğrultusunda karşısındaki kişinin eylemlerine kendisini savunma gereği duymaksızın açık oluşu” biçiminde ifade etmişlerdir (Kamer, 2001: 34).

Güven bir bakıma dürüstlüğün bir karşılığıdır ve insanlar arasındaki tüm ilişkilerin temelindedir. Güven aradan çekildiğinde veya ortadan kalktığında bütün kurumlar da onunla birlikte çöker. Güvenmek demek, güvenene karşı dürüst davranılacağına, güvenenin çıkarlarının yürekten destekleneceğine, güvenene zarar verilmeyeceğine inanmak demektir. “İnsanoğlu için bir şey ifade eden her ne varsa, onun gelişebileceği atmosfer güvendir” (Bok, 1979: 33, aktaran: Taşpınar, 2012: 36).

Bilindiği gibi her literatür kendi disiplini ile probleme yaklaşmakta ve çözümlemeye çalışmaktadır. Worchel bu farklı perspektifleri üç kategori altında toplamıştır (Lewickive Bunker, 1996:115–116, Aktaran: Halis, vd. , 2007: 189 ):

1. Kişilik teorisyenlerinin görüşüne göre güven, gelişimsel ve sosyal faktörlerin şekillendirdiği bireysel kişilik farklılıklarına göre oluşmaktadır. Bu bağlamda güven bir inanç, beklenti veya kişiliğin derinliklerinde bulunan ve bireyin psikolojik gelişiminden kaynaklanan bir histir.

2. Ekonomistler ve sosyologlar, güveni kurumsal bir görüngü gibi görmektedirler. Güven bireylerin kurumlara yerleştirdiği hem kurum içinde hem de kurumlar arasında gerçekleşen bir olaydır.

3. Sosyal psikologlar ise, kişiler arası ya da grup düzeyinde güven duygusunu yaratan ya da ona zarar veren, bireyler arasındaki hareketleri temel almaktadır. Güven diğer tarafın beklentisi olarak tanımlanabilir. Ancak bu beklenti risk ile güveni geliştirecek ya da engel olabilecek unsurları içermektedir.

(28)

1.1.2. Güven Kavramında Ortak Noktalar

Güven tanımları ile birlikte kavrama ilişkin bir değerlendirme yapıldığında güvenme durumunda belirginleşen ortak davranış, durum ve noktaların var olduğu gözlenmektedir. Bu saptamalar; güvenin gelişmesi durumunda güvenen kişinin açıklığında ve savunmasızlığında bir artış olması, güvenilen kişinin davranışlarının güvenen kişi tarafından ya hiç kontrol edilmemesi ya da daha az kontrol edilmesi, güvenin risk ve zarar görme ihtimali içermesi, buna karşın risk alma isteğini doğasında bulundurması, iki veya daha fazla insanın etkileşimi ile biçimlenmesi, karşılıklı bağımlılığı zorunlu kılması ve zamanla gelişmesi olarak sıralanabilecektir. Güven tanımlarından çıkan bir diğer önemli çıkarım da güvenin olumlu yönde bir beklenti ve inanç içermesi, bu olumlu beklentinin karşı tarafa ilişkin iyi niyetlilik, dürüstlük gibi bazı özelliklerin varlığından ve bunlara yönelik değerlendirme ile algılardan etkilenmesidir (Zand, 1972: 230; Hosmer, 1995: 390-393; Bhattacharya ve vd., 1998: 462; Mayer ve ark., 1999; Tschannen-Moran ve Hoy, 2000: 552-555; Arı, 2003: 20-23, Aktaran: Arı ve Tosunoğlu, 2011: 88).

Hosmer de, farklı disiplinlerden birçok araştırmacının güven konusundaki benzer noktalardaki uzlaşımlarını şu şekilde sıralamıştır (Hosmer, 1995: 390-392, Aktaran: Pelenk Özel, 2011: 5):

1. Güven bir tarafın diğer tarafın davranışlarına ilişkin olumlu bir beklenti içinde olması durumunu ifade etmektedir. Güvenen taraf her zaman en iyi beklentisi içerisindedir. Bu durum güvensizliğin hakim olduğu ekonomik işlemler veya sosyal yapılarda açıkça ortaya çıkmayabilmektedir. Bu gibi durumlarda temkinli bireyler, herhangi bir davranış, tutum, pazar anlaşmaları, hiyerarşik kontroller, yasal gereklilikler, resmi olmayan yükümlülükler gibi konularda kendilerini korumak amacıyla en kötüsüne karşı hazırlıklı olmaktadırlar. Ancak güven bu güvensizlik durumlarının karşısında olumsuz terimlerden çok olumlu yaklaşımlar ve beklentiler arasında yer almaktadır.

(29)

2. Güven, diğer insanların ilgi ve beklentilerine ve davranışlarına bağımlı olmaktan kaynaklanan bir tür savunmasızlık koşulu altında oluşmaktadır. Güven aynı zamanda içerisinde savunmasızlığı barındırmaktadır.

3. Güven genellikle baskı ve zorlamayla değil, istek ve işbirliğiyle ve bu işbirliğinden kaynaklanan karşılıklı faydalarla ortaya çıkmaktadır.

4. Güven genellikle zorla kabul ettirilmesi güç olan bir yapı taşımaktadır. Bireysel eylemler ve kişilerarası ilişkilerin olmadığı ekonomik kontratlar, yasal gereklilikler, hiyerarşik kontroller gibi işlemler güven için pahalı vekalet özelliği taşımaktadırlar.

5. Güven tarafların birbirlerinin çıkarlarını ve haklarını korumayı bir görev olarak kabul ettikleri varsayımına dayanmaktadır. Güvenilen kişinin, grubun ya da kuruluşun yardımsever nitelikte olacağı ya da en azından zarar verici davranışlarda bulunmayacağı beklentisi güvenle ilgili tüm tartışmalarda gizli bir eğilim niteliğindedir.

Lane (1998: 6), güveni açıklayan teorilerin üç ortak varsayımının olduğunu söyler. İlk varsayım; güvenen ile güvenilen arasında, karşılıklı bir bağımlılık derecesi vardır. Bir aktörün diğerine olan güveni, daha önceki hareketlerinden edinilen bilgiye bağlıdır. İkinci varsayım ise; güven, mübadele ilişkisinde (exchangerelationships) risk veya belirsizliğe karsı koyma yolu sağlamaktadır. Ekonomi bakışlı teorilerde risk, güvenen aktörün iş ortağının fırsatçı davranışlarından dolayı artmaktadır. Zaman ve bilgi problemlerinden dolayı, sosyal ilişkilerde doğal olarak belirsizlik ve risk görülmektedir. Sosyal mübadele ilişkilerinde, var olan durum karşısında diğer aktörün nasıl davranacağı hakkındaki bilgi problemi olduğundan, karşı harekette genellikle gecikme olur. Böylece, aktörün davranışının risk içermesine neden olur. Üçüncü yaygın varsayım ise, ilişkide riskin kabulüyle sonuçlanabilecek kötü durum beklentisi veya inancının, diğer aktöre yararlı bir durum sağlamayacağıdır (Aktaran: Reyhanoğlu, 2006: 17).

Güven çok boyutlu bir kavram olduğu gibi birçok tanımı, çeşidi, boyutu ve etkilediği alanlar bulunur. Yukarıda birçok güven tanımına yer verildi ve çeşitli

(30)

güven tanımlarına ulaşıldı. Bu güven kavramları arasında ortak tek bir tanıma ulaşılamadığı gibi her araştırmacı çalışmasına bir güven tanımıyla yön vermiştir. Bu çalışmada güven, karşı tarafın hak, adalet, dürüstlük ve etik kurallara uygun biçimde davranacağına ilişkin inancı ve korku ve kuşku duymaksızın inanma duygusudur.

1.2. Güvenin Boyutları ve Özellikleri

Boyutlar Swan ve Travick (1987) tarafından geliştirilen güven boyutları doğrultusunda sınıflandırılabilir. Kavramsal yapılar beş boyutta değerlendirilebilir. Bunlar: bağımlılık/güvenilirlik (tutarlılık, inanç, sadakat, tahmin edilebilirlik, saygı, güvenlik, güven), dürüstlük (doğruluk, motivasyon, işletmenin açıklığı), kabiliyet (yetenek, karakter, uzmanlık, bütünlük), alıcı ve satıcı yönelimi (fedakarlık, işletme sezgisi yargılaması, uygunluk, niyet), arkadaşlıktır (kabul etme, yardımseverlik, meyil) (Kalemci Tüzün, 2006: 16).

Dikkat edilecek olunursa güven ile ilgili pek çok kavram üzerine vurgu yapılmaktadır (bkz. Tablo 2), dolayısı ile güven çok karmaşık ve çok boyutlu bir fenomen olup anlaşılması oldukça zordur. Güveni kavramak için gösterilen zihinsel çabalar onun sadece bir kısmını ortaya çıkarmakla sınırlı kalmaktadır (Özbek, 2006: 21-22).

Tablo 2: Güvenin Çeşitli Boyutlarına Bir Bakış

Güvenin Boyutları

Yetenek Sitkin ve Roth 1993, Cook ve Wall 1980, Jones 1975, Deutsch 1960 Alturizm

(Diğergamlık) Frost 1978

Kabullenme Bonoma 1976

Yardımsever lik

(31)

Adalet

duygusu Gabarro 1978

Karakter Gabarro 1978

Yeterlilik Butler 1991, Butler ve Cantrell 1984, Lieberman 1981, Rosen ve Jerdee 1977, Kee ve Knox 1970 Kendini

güvende hissetme

Dwyer ve Lagaee 1986, Luhmann 1979, Jones 1973, Kwant 1963

Uygunluk Sitkin ve Roth 1993

Tutarlılık Butler 1991, Butler ve Cantrell 1984

Uzmanlık Giffin 1967

Adaletlilik Butler 1991, Hart 1986

İnanç Zaltman ve Moorman 1988

Bütünlük

Butler 1991, Hart 1986, Butler ve Cantrell 1984, Gabarro 1978, Lieberman 1981

Niyetlilik ve motivasyon

Cook ve Wall 1980, Kee ve Knox 1970, Giffin 1967, Deutsch 1960

Hoşlanma Swan ve Trawick 1987, Swan 1983

Sadakat Butler ve Cantrell 1984

Yönetimin açıklıgı

Hart 1986

Tahmin edilebilirlik

Coleman 1990, Dasgupta 1988, Gambetta 1988, Good 1988, Lewis ve Weigert 1985, Luhmann 1979, Deutsch 1973, Rotter 1967, PArsons 1964,

Deutsch 1958

Saygı Jackson 1985

Güvenlik Zand 1978

Kaynak: Svensson, Göran, 2001: 650’dan aktaran: Özbek, 2006: 23).

Güvenin birçok boyutu vardır bunlar içerisinde, tahmin edilebilirlik, yetenek, yeterlilik, uzmanlık, isteklendirme, yardımseverlik, adalet, sadakat, tutarlılık, itikat, adaletli olmak, uygunluk, benzerlik, saygı, bütünlük, uygunluk, tutarlılık, karakter,

(32)

yönetimde açıklık, benzerlik, kabul etme, güvenlik, açık iletişim, kabul ediş sayılabilir.

Güven özellikleri: (Kutay, vd. : 339)

1)Güven yönlüdür. Güvenen taraf ile güvenilen taraf arasındaki güven ölçüsü güvenilen taraf ile güvenen taraf arasında farklı olabilir. Örneğin, A kişinin B kişisine güvenmesi B kişisinin A kişisine güvenmesini gerektirmez.

2) Güven özneldir, kişiden kişiye değişir: Aynı konuda A kişisi ve B kişisi C kişisi hakkında farklı güven ölçüsüne sahip olabilirler.

3)Güven içeriğe bağlıdır: Örneğin A kişisi B kişisine bir doktor olarak güvenebilir fakat aynı kişiye bir şoför olarak güveni farklı olabilir.

4) Güven ölçülebilir: Ölçme için değişik metotlar kullanılır. Başlıca metotlar, sayısal mantık, olasılıksal mantık, öznel olasılık mantığı ve çok-değerli mantık olarak özetlenebilir.

5) Güven geçmişe bağlıdır: A kişisi ile B kişisi arasındaki güven ilişkisini geçmişte olan ilişkileri etkiler.

6) Güven değişkendir: A kişisi ile B kişisi arasındaki güven ilişkisi zaman içinde bugünkü ile aynı kalmayabilir ve değişebilir.

7) Güven belirli koşullara bağlı olarak iletilebilir: Bu konu güven yayılımı olarak adlandırılır. Örneğin A kişisi B kişisine C kişisinin nasıl bir doktor olduğunu sorduğunda B kişisinin fikri C kişisi hakkındaki güvenimizi etkiler. B’nin C hakkındaki fikri C’nin ünü olarak adlandırılır. Ün ve güven yayılımı güvenin hesaplanmasında önemli bir rol oynar.

8) Güven bileşik bir özelliktir: Güven birçok özelliğin birleşimidir. Bu özellikler güvenlik, güvenilirlik, doğruluk, zamanlılıktır.

Güvenin ön belirleyicileri; bilgi temelli güven, kurum temelli güven, hesap temelli güven, bilişsel temelli güven ve kişilik temelli güven olarak ifade edilmiştir. Kişilik temelli güvende söz konusu olan bireyin diğerlerine inanma ve sonucunda

(33)

güvenme eğilimidir. Bu güven biçiminde temel olan diğerlerinin iyi ve güvenilir olduğu inancıdır. Bilişsel temelli güvende, deneyim sonucundaki kişisel etkileşimler yerine ilk izlenime göre güvenin nasıl inşa edildiği tartışılır. Bu güven biçimi sınıflandırma ya da kontrolün illüzyonu biçiminde oluşur. Sınıflandırma sürecinde bireylerin kendilerine benzeyen bireylere daha çok güven duydukları iddiası vardır. Kontrolün illüzyonunda ise bireyler karşısındakilere güvenmek için çeşitli ipuçları ararlar. Hesap temelli güvende ise güven karşı tarafın davranışları sonucunda maliyet ve faydaların mantıksal olarak değerlendirilmesi sonucu hesaplanır. Kurum temelli güven; bireyin garanti, güvenlik kurumları ve diğer bireyler arası yapılar sayesinde kendini güvenlikte hissetmesi durumudur (Gefen vd. , 2003, aktaran: Kalemci Tüzün, 2006: 17).

Bir insanı güvenilir bulmak için kişinin sözünü tutması, bütünlük sergilemesi (özü sözü bir olmak), bir görevi yapacak yetkinlik ve beceriye sahip olması, dürüst ve sorumluluk sahibi olması ve kendisine yönelik beklentileri karşılaması gereklidir. Bununla beraber güven yaratılması için beklentilerin açıkça ortaya konulması büyük önem taşımaktadır. Kişilerin başkasına güven duyması ise; beklentilere, kişisel özelliklere, dünya görüşüne, risklere ve çıkarlara bağlı karmaşık bir süreçtir (Asunakutlu, 2001: 3)

1.3. Güven Türleri

Güven literatüründeki farklı bakış açılarına rağmen ortak bir görüşte birleşmek ve sosyal bilimlerde güvenin anahtar rolünü tespit etmeye yönelik olarak yapılan çalışmalarda işbirliği, eşgüdüm ve performans üzerine vurgu yapılmıştır. Worchel (1979, aktaran: Uzbilek, 2006: 10) bu farklı bakış açılarının en az üç farklı grupta toplanabileceğini savunmuştur:

a) Kişisel farklılıklar: Bu grupta güven kişisel bir inanç, beklenti veya his olarak kişinin psikolojik gelişimini başlangıç alınır.

(34)

b) Güvene kurumsal fenomen olarak sosyolog ve ekonomistlerin bakış açısı ile odaklanılır.

c) Sosyal psikologların bakış açısı ile kişisel gelişim ve güvenin kişisel bazda veya gruplar arasında yaratılması ve yıkılmasına odaklanılır.

Literatürde güven türleri konusunda iki ayrı tasnif bulunmaktadır. Bunlardan ilki Bechman (Aktaran: Öztaş ve Başak, 2010: 35-36) tarafından yapılan “kişisel güven” ve “kişisel olmayan güven” ayrımıdır. Günlük hayatta bireyler arasında gerçekleşen samimi ilişkiler sonucu oluşan güven kişisel güven olup, kişisel olmayan güven özellikle örgütsel ilişkiler alanında ortaya çıkan güvendir. İkinci tasnif ise Uslaner’e (Aktaran: Öztaş ve Başak, 2010: 35-36) ait olup, bazı sosyal bilimciler tarafından kullanılmaktadır. Uslaner’in oluşturduğu bu ikinci tasnif tipinde/tipolojisinde üç tip güven vardır:

a) Stratejik/kısmi/ kişiler arası güven. b) Genelleşmiş/ahlaki güven.

c) Sosyal sistemlere/toplumsal kurumlara güven.

1.3.1. Stratejik/Kısmi/ Kişiler Arası Güven

Güven türlerinden ilki olan stratejik/kısmi güven, kişisel ilişkilere dayalı güven olup, güven uzun süreli tanışıklık temeli üzerine inşa edilmektedir. Uslaner’e göre, “Eğer Jane, Bill’in sözünü tutacağına inanıyorsa işbirliğine gitmeye karar verirler ve durum her ikisi için de iyi olur” ifadesi bizlere stratejik güveni anlatmaktadır. Buna göre, bu ifade Jane ve Bill birbirlerini tanıyorlarsa geçerli olacaktır. İlk defa karşılaşan iki insanın birbirlerine güvenmeleri için stratejik bir sebepleri bulunmamaktadır. Bu açıdan bakıldığında güven kavramı bireyleri işbirliğine motive edecek bir değişken olarak denkleme dahil olmaktadır. Kişilere duyulan güven, her zaman üçüncü güven kategorisi olan sistemlere olan inançla bir dereceye kadar ilişkilidir (Başak, 2010: 57; Erdoğan, 2008: 6).

(35)

1.3.2. Genelleşmiş/Ahlaki Güven

İkinci tür güven ise, bireylerin diğer bireylerin davranışları hakkındaki beklentilerine dayanmaktadır. x, y’ye güvenir; çünkü x, y’nin içsel normlarına ve değerlerine ilişkin bilgiye sahiptir ve y’nin onun zayıf yönlerini istismar etmeyeceğinden emindir. Bu Durkheim’dan başlayarak birçok bilim adamının “yaygın” veya “kurucu” güven olarak isimlendirdikleri toplumsal ilişkilerin kurulabilmesinde, herhangi bir sivil toplumun işleyişi için gereken etik kodlar içinde ve sözleşme öncesi temelin oluşmasında yer alan güven tipidir. Sobel’in “gizli sadakat”, Granovetter’in “aşırı-toplumsallaşmış aktör”, Lane ve Bachman’ın “özgeciliğe dayalı güven” kavramları bu tip güvene örnek teşkil eder. Uslaner’e göre stratejik güven bireylerin “nasıl davrandıklarına” dairken, ahlaki/genelleştirilmiş güven “nasıl davranmaları” gerektiğini belirtmektedir (güvenin üç türünün birbirinden farklılaşan yönleri için bkz. Tablo: 3). Daha iyimser bir dünya görüşüne dayanan ahlaki/genelleştirilmiş güvenle karşılaştırıldığında stratejik güven belirsizlik içermektedir ve genelleştirilmiş güvene kıyasla daha kırılgandır, yani bireyler hayal kırıklığına uğradıkça diğerlerine duydukları güven derecesi azalacaktır. Yine dışlayıcı özelliği olan stratejik güvenin aksine, ahlaki/genelleştirilmiş güven, “…baş-kalarının ahlaki doğrularına (iyi niyetlerine) olan inanç” üzerine…kuruludur ve bireylerin yaşadıkları deneyimlerden etkilenmemektedir (Başak, 2010: 57-58; Erdoğan, 2008: 6).

Birey ve grup davranışında güvenin daha çok beklentisel ve ilişkisel bağlamı öne çıkmaktadır. Bu açıdan güven, bir tarafın diğer tarafın eylemlerinden zarar görmeyeceğinden veya karşı tarafın risk yaratmayacağından emin olmasıdır. Diğer bir deyişle güven, karşı tarafın eylemlerinin zararlı olacağından çok yararlı olacağına ilişkin beklenti olarak ifade edilebilir. Bir başkasının davranışları ile ilgili pozitif beklentiler, karşı tarafın davranışlarına güvenme ve ona göre hareket etme gönüllülüğü göstermesine yol açmaktadır (Erdem ve İşbaşı, 2000: 634, aktaran: Asunakutlu, 2001: 3).

(36)

1.3.3. Sosyal Sistemlere/Toplumsal Kurumlara Güven

Son güven biçimi bireylerin soyut sistemler veya toplumsal kurumlara duyduğu güvendir. Simgesel işaretlere ya da uzmanlık sistemlerine duyulan bu güven biçiminde güven; ikinci güven tipi olan ahlaki/genelleşmiş güvendeki başkalarının ahlaki doğrularına olan inanç üzerine değil, haklarında bir şey bilmedikleri ilkelerin doğruluğuna olan inancın üzerine kurulur. Modern kurumların doğası, soyut sistemlerdeki güven düzeneklerine, özellikle de uzman sistemlerine duyulan güvene derinden bağlıdır. Bazı durumlarda soyut sistemlere duyulan güven, bu sistemlerden bir biçimde “sorumlu” olan birey ya da topluluklarla hiçbir karşılaştırmayı gerektirmez. Giddens, Lane ve Bachman soyut sistemler/toplumsal kurumlara duyulan güven ile kişisel ilişkilere dayalı güven arasındaki potansiyel ilişkiyi vurgular. Burada güven kişilerden ziyade soyut ve uzman sistemlerle ilişkilendirilir. Giddens’a göre güvenin modern toplumlardaki dayanağı modernitenin getirdiği kurumlardır. Bir başka ifade ile “gelenekselin somutu” yerini “modernitenin soyutuna” bırakır. Modern toplumlarda yüz yüze gelmeden verilen sözlerin kurumsal kimliğini yansıtan simgeler, güvenin yeni biçimleridir. Mesela bir tıp doktorunun profesyonelliği, bir yargıcın ciddi değerlendirmeleri arkalarındaki kurumun yansıyan yüzü olarak tanımlanabilir. Burada güven sembolik işaretler veya uzman sistemler gibi soyut sistemlere olan inancın gelişiminden kaynaklanır. Paranın kullanımı, soyut sistemlere güvenin temel örneğini oluşturur. Güven burada kişilere değil, soyut kapasitelere yönelmiştir. Parasal işaretleri kullanan herhangi biri, hiç karşılaşmadığı kişilerin, onların değerini vereceği varsayımıyla hareket etmektedir. Simgesel özelliklerin (para benzeri itibarlı varlıklar) yaratılması ve uzman sistemlerinin kurulması modern toplumlarda güvenin temel dayanaklarıdır Jalava (Aktaran: Erdem ve Özen, 2003: 57)’ya göre sisteme güven, normları ve yapısı ile diğer iki güven türünden farklı olup; sosyalizasyon süreçleri ile sistemin karmaşıklığını azaltır ve sistemi dengeler. Dolayısıyla hem sistem hem de bireyler için destekleyici işlev görür. Sisteme yönelik güvenin, bireyler arası güvene göre kurulması daha kolaydır, ancak kontrolü daha zordur (Başak, 2010: 58). İşletmelerde güven yaratabilmenin temel şartları; elde edilen sonuçların değerlendirilmesi ve beklentilerin karşılanması, çalışanların bütünlük sergilemesi ve örgüte geniş ölçüde ilgi oluşturulması ile

(37)

belirlenebilir. Ancak işletmelerin tarihsel süreç içinde bu değerlere ne ölçüde yaklaştıkları tartışma konusudur ( Asunakutlu, 2001: 3).

Tablo 3: İdeal Tip Olarak Güven Kategorilerinin Özellikleri

Güven Kategorileri Güvene İlişkin Özellikler Kişisel Güven (Samimi İlişki Güveni)

Genelleşmiş Güven (Diğer Tarafın İç Normlarına Olan Güven, İçselleşmiş Ahlaki Alışkanlıklar ve Karşılıklı Ahlaki Yükümlülükler) Kurumlara Güven (Sistem/Kurum/Simgesel İşaret/Uzmanlık Temelli Güven)

Somut-Soyut Somut Kişisel İlişkiler Çoğunlukla Soyut Bazen Somut İlişkiler

Çoğunlukla Soyut Bazen Somut İlişkiler

Tanışıklık Kişisel Tanışıklık Çoğunlukla Soyut Bazen Somut Tanışıklık

Çoğunlukla Soyut Bazen Somut Tanışıklık

Mikro-Mezzo-Makro Düzey

Mikro Mikro-Mezzo-Makro Düzey Mikro-Mezzo-Makro Düzey

İlişki Düzlemi Birey-Birey Birey-Birey,

Birey-Toplum, Birey-Grup, Grup-Grup Birey-Kurum Grup-Kurum Olan-Olması gereken Olan, Nasıl Davrandıkları ya da Nasıl Davranabilecekleri

Olması Gereken, Nasıl Davranmaları Gerektiği

Olması Gereken Nasıl Davranmaları Gerektiği

Dayanıklılık Daha kırılgan ve bireylerin yaşadıkları deneyimlerden etkilenir.

Daha dayanıklı bireylerin yaşadıkları deneyimlerden kısa vadede etkilenmez, ancak uzun vadede etkilenir.

Dayanıklı bireylerin ve grupların yaşadıkları deneyimlerden uzun vadede etkilenir.

(38)

Güvenin Temelinde Yer Alan Faktör

Kişiye Güven Toplumda Yaygın Ahlaki İlkelere Güven

Toplumdaki Kurumlara Güven

Araştırma Düzlemi Birey Büyükten Küçüğe Tüm Gruplar Sınıflar Toplum

Kurum

Kaynak: (Başak, 2010: 59).

Literatüre göre güvenin iki konusu bulunmaktadır. Birincisi, kişinin hizmeti sunan varlığa güvenmesi, ikincisi ise kişinin hizmetin sunulduğu işleyiş biçimine güvenmesidir(Carter ve Weerakkody, 2008:475, Aktaran: Yıldırım, 2010: 8). Bir devlete ya da kuruma güven duymak, herhangi bir bireye güven duymaktan farklı bir durumdur. Ancak yine de devletler ve kurumlar da insanların oluşturduğu yapılardır. Devlet her ne kadar soyut bir yapı olsa da sonuç olarak işleyişin arka planında yine insan vardır. Görüldüğü gibi burada farklı iki güven türünü birbirinden keskin sınırlarla ayırmak mümkün değildir.

Güven, kişiler arası düzeyde ya da sistem çerçevesinde ele alınabileceği gibi mikro ve makro düzeyler arasında köprü kurabilen çok yönlü bir sosyal realite olarak da ele alınabilir. Güven kavramı aşağıdaki gibi farklı düzeylerde incelenebilir (Lane, 1998: 14–17’den aktaran: Halis vd. , 2007: 190-191):

• Micro Düzeyde Güven; kişiler ve örgütler arasında oluşan güvendir. Bu güven türü aşinalığa, geçmişte yaşanan etkileşime ya da aynı sosyal gruba üyeliğe dayanmaktadır. Organizasyonlar arası güven kurum aktörlerinin davranışlarına olan güveni ifade eder.

• Kuruma Dayalı Güven; güven garantileyen yasal düzenlemelere formal ve toplumsal yapılara dayanmaktadır. Sisteme dayalı güven soyut bir sistemde var olan eminlik iken, kuruma dayalı güven, güven kaynağı olarak kurumları göstermektedir.

• Sisteme Dayalı Güven; şahsi olmayan güvendir. Kültürel sistemlerin, otoritenin, anayasa gibi yasal düzenlemelerin meşruluğuna dayanan güven türüdür.

Şekil

Tablo 1: Farklı Disiplinler Açısından Güven Olgusu
Tablo 2: Güvenin Çeşitli Boyutlarına Bir Bakış  Güvenin Boyutları
Tablo 3: İdeal Tip Olarak Güven Kategorilerinin Özellikleri
Tablo 4. Güvenin Önemli İşlevleri ve Literatüre Bakış
+5

Referanslar

Benzer Belgeler

2-Dr Simon Fradd, chairman of the Doctor Patient Partnership, said: "This survey just shows what a long way we have got to go to ____________ the public about

Yetenek yönetimi, kurum bünyesinde ortaya çıkabilecek anahtar meselelerde liderlik durumunu sürekli şekilde sağlamak ve insan kaynakları aracılığıyla,

Özellikle bu bakım dan bilim tarih i entellektüel kültürüm üze ve bili­ m im ize çok değerli b ir katkı olarak savunulm alıdır. B undan başka, eğer bilim tarih i

Bu bölümde Irak Eğitim Sistemi, Birinci Dünya Savaşı sonrası Baas Rejimine kadar olan döneminde yapısal ve eğitim türlerine göre incelenmiştir. Ayrıca bu bölümde

önemli bir bu~day üretim yeri oldu~u için bat~~ Akdeniz havzas~ nda hat~r~~ say~l~r bir yer i~gal eden Sardunya'n~ n ne gibi bir ticaret etkinli~i bulundu~unun incelenmesi yan~

Dünya Ekonomik Forumu katılımcısı CEO‘lardan oluşan bir grup tarafından hazırlanan ve imzalanan Küresel Kurumsal Vatandaşlık Bildirgesi, Birleşmiş Milletler

At the end of this process called by Piaget as disequilibrium, the individual construct his/her present knowledge according to the new knowledge he has acquired and construct

Kadın yapay gamet üretimi kapsamında; sperm üretimine benzer olarak deney hayvanlarında yapay ovosit ile daha az da olsa canlı doğumla sonuçlanan çalışmalar varken, insanlarda