• Sonuç bulunamadı

Kamu Yönetimi ve Güven

Belgede Kamu yönetiminde güven olgusu (sayfa 58-62)

Yönetim ile vatandaş arasında sağlıklı bir ilişkinin kurulabilmesi için “güven” en temel unsurlardan birisidir. Devletin vatandaşa vatandaşın da devlete ne kadar güven duyduğu veya güven duyması için gerekli faktörlerin neler olduğu, genellikle kamu yönetimin işleyişiyle kendini gösterdiği söylenebilir. Türkiye’de kamu yönetiminin işleyişini modernleştirme çalışmalarının Tanzimat’a kadar dayandığı ve kamu hizmetlerinin vatandaşa daha etkili, yansız ve verimli sunumu için gerekli düzenlemelerin yapılması çabası hep sürdüğü söylenebilir. Bununla beraber, uygulamada kamu yönetiminin işleyişinin nesnel bir temele dayanmadığı, devletin vatandaşa, vatandaşın da devlete bakış açısında köklü bir değişimin olmadığı, kamu yönetimi ile vatandaş arasındaki ilişkinin hep mesafeli olduğu, “kamu yararı” kavramının toplumdan çok “devletin yararı” anlamına geldiği de söylenebilir. Bu durum, zamanla mesafenin artmasına sebep olduğu gibi bir yandan da “güvensizliği” beslemektedir (Bulut ve Kahraman, 2013: 339).

Yurttaşların kamu yönetimine güvenini belirleyen tek bir ölçüt yoktur. Kamu yönetimine güven duyulmasında; kamu kurumlarının yapısı, işlevleri ve işleyişinin yanı sıra kamu hizmetlerinin halkın beklenti ve gereksinimlerine uygunluğu son derece önemlidir. Kamu kurumlarının bir yandan kamu yararını gözeterek işlerini doğru yapması diğer yandan yaptığı işlerin doğru olması, yurttaşların kamu yönetimine güven duymalarının esasını oluşturmaktadır (Yıldırım, 2010: 2). Heraklitus’un çok bilinen bir sözü vardır: “Bir insanın geleceğini, onun karakteri belirler” . Bu söz, kurumlar açısından da doğrudur ve kurumların geleceğini; dayandığı kültür ve değerlerden oluşan karakterleri belirlemektedir. Kurumların karakterini oluşturan değerler ise; kurumun etik anlayışı, sosyal sorumluluk konusunda gösterdiği duyarlılık, kaliteli iş ortamı, kaliteli iş gücü, kaliteli ürün ve/veya hizmet konusunda gösterdiği hassasiyet, kurumsal vizyon ve kurumsal liderlik uygulamalarında gösterdiği başarılardır. Kurumların belirtilen bu örgütsel değerlere yaklaşım biçimi, aynı zamanda sahip oldukları itibarın da düzeyini belirlemektedir (Karatepe, 2008: 95). Kurumların bu değerlere sahip olması ve duyulan güven doğrudan ilgilidir. Görülüyor ki devlete ve kurumlara duyulan güven, hem kamu politikalarının hem de kurumların itibarına bağlıdır.

Gerek toplumsal gerekse yönetim alanındaki değişimlerden en çok etkilenen konuların başında kamu yönetimi ile vatandaş arasındaki ilişkiler gelmektedir. Bu dönemde özellikle kamu yönetimi düşüncesinde hızlı bir değişimin olması ve yeni bir “yönetim paradigması”nın ortaya çıkmaya başlaması kamu yönetiminin işleyişini de değiştirmeye başlamıştır. Kamu hizmetlerin sunumunda kamu gücünün kullanılması ve hizmetlerin, devletin vatandaşa sunduğu bir lütuf olduğu anlayışının artık kabul görmediği, kamu yönetiminde “görev”, “sorumluluk”, “hesap verebilirlik” anlayışının giderek daha fazla hissedileceği görülmüştür. Diğer bir ifade ile demokratik ve katılımcı bir yönetimin, kamu yönetimi anlayışına yansıması ve vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini artırma ve hayata geçirme talepleri, bir taraftan kamu yönetimlerinin etkililik ve verimlilik sorunlarını daha net bir şekilde ön plana çıkarmış, bir taraftan da vatandaşların yönetimle olan ilişkilerinde sadece koruyuculuk değil aynı zamanda hak arayan ve hesap soran bir vatandaş tiplemesinin gelişmesi söz konusu olmuştur (Bulut ve Kahraman, 2013: 337).

Halkın siyasal sisteme desteği veya güveni iki temel kategoriye ayrılmaktadır: Sürecin desteklenmesi ve çıktıların desteklenmesi. Halk, karar verme süreci ya da kamu hizmetlerine ilişkin yakın zamandaki olumlu deneyimleri nedeniyle yönetime güvenebilir. Bu durum karar

verme sürecinin nasıl yapılandırıldığı ve aynı zamanda görülen profesyonel yetkinlik düzeyiyle ilgilidir. Yeni kamu yönetimiyle ilgili reformların önem verdiği çıktılarla ilişkili güven ve destek ise kamusal bir karar ya da hizmetin bireylerin ya da belli grupların çıkarlarını gerçekleştirip gerçekleştirmemesinden kaynaklanır. Süreç, işlerin doğru şekilde yapılmasıyla ilgili iken; çıktılar, doğru işlerin yapılmasıyla ilgilidir. Geleneksel olarak süreç ve prosedürler, çıktılar ve sonuçlara göre demokrasinin çok daha belirgin niteliklerindendir (Christensen ve Laegreid, 2003:12, Aktaran: Yıldırım, 2010: 12).

Bir başka açıdan yaklaşıldığında, kamu yönetimine güven; kamu hizmetlerinin gerçekleştirilme süreci (tarzı) ve bu hizmetlerin sonuçları (etkileri) olmak üzere yine iki farklı boyutta irdelenebilir. Birincisi, kamu hizmetlerine ilişkin kararların verilerek uygulanmasına ilişkin kurallar, prosedürler ve yöntemler üzerinde dururken, ikincisi kamu hizmetlerinin halk üzerindeki etkileri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu bakımdan, kamu hizmetlerinin gerçekleştirilme süreci daha çok siyasal ve yasal değerlere atıfta bulunurken, bu hizmetlerin sonuçları veya etkileri ise ekonomik değerlerle ilişkilendirilmektedir. Şu bir gerçektir ki güvene dair bu etmenlerin hiçbiri tek başına yurttaşların kamu yönetimine güvenini belirleyebilecek bir güce sahip değildir. Açıkçası, bu etmenleri tam olarak birbirinden ayırt etmek de zordur. Sonuçta, yurttaşların kamu yönetimine güvenini, tüm bu etmenlerin bir bileşkesinin belirleyeceğini söylemek yerinde olacaktır (Yıldırım, 2010: 14). Başka ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de hizmetlerin toplum tarafından somut olarak hissedilmesini sağlayacak, idarenin takdir yetkisinin kötüye kullanılmasını asgariye indirecek, hizmetlerin zamanlı, standardı herkes tarafından bilinen, doğru yapılmadığında yaptırımı da belirli olan, topluma açıkça deklare edilmiş, hizmet kalitesine yoğunlaşan yurttaş şartları uygulaması tarzında bir yapıya kavuşturulması, yönetimin toplum nazarında meşruiyetinin, güveninin artırılabilmesi, vatandaş odaklı çağdaş bir yönetimin yerleşmesi açısından ayrı bir önem taşımaktadır ( Ateş ve Okur, 2009: 121).

Letki’ye göre, devletin kendisine güvenmesini beklediği vatandaşların güveni, iki temel etken tarafından belirlenmektedir. Bunlardan birincisi bireyin kültürel değerler ve normlardan ya da sosyalleşme sürecinde edindiği deneyimlerden oluşan yatkınlık, diğeri ise kurumlara dönük algılarının belirlediği güvenme isteğidir. Bireysel yatkınlığı; bireyin dinsel inancı, çocukluktan itibaren edindiği değer ve normlar ile güven içinde hareket ettiği durumlarda karşılaştığı olumlu veya olumsuz durumlar ya da kötüye kullanma gibi sonuçlar belirlemektedir. Kurumsal güveni ise kurumların ya da toplumsal güvenin sağladığı meşru

gücü kullanarak toplumsal düzeni sağlamakla görevli otoritenin ve kamu çalışanlarının bu gücü ne derece etkin, yerinde ve güveni hak eder biçimde kullandığı, ortaya konan sistemin ne derecede iyi işlediği ve verilen hizmetin kalitesi gibi etkenler belirlemektedir (Letki, 2006: 306, aktaran: Taşpınar, 2012: 40).

Güçlü bir kamu yönetimi için kamunun güveni şarttır. Yurttaşlar, devlet memurlarından dürüstlükle kamu yararına hizmet etmelerini, kamu kaynaklarını gereği gibi yönetmelerini bekler. Doğru ve inanılır kamu hizmetleriyle birlikte tahmin edilebilir bir karar verme süreci, kamunun güven duymasına yol açar (Armstrong, 2005, Aktaran: Yıldırım, 2010: 10). Oluşan bu güven ortamının varlığı birçok çıktıyı beraberinde getirir, hem özel sektör yatırımlarını daha kolay gerçekleştirir, hem de kamu sektörü faaliyetlerini daha kolay yürütür. Birbirlerine ve devlete güven duyan vatandaşlar, bu çıktılar sayesinde daha rahat bir hayat sürer ve bu güven ortamı sürdürülebilir bir hale gelir.

Siyasete ve siyasetçilere karşı duyulan güvensizlik, çağdaş demokratik rejimlerin en sık karşılaştığı sorunlardan bir tanesi olarak göze çarpmaktadır. Siyasetteki güven sorunu, ülke sorunlarının demokratik sistem içinde çözülmesi açısından çok önemsenmesi gereken bir konudur. Halkın seçtiği yöneticilerine güvendiği, demokratik kurum ve kurallara güven duyduğu, birbiriyle ve güçlü kurumlarla işbirliği yaptığı ülkelerde siyasal ve ekonomik anlamda gelişme ve refah çok kolay yakalanabilmektedir. Ancak, halkın güvenini kaybetmiş siyasetçiler, siyasi partiler ve kurumlarla ülkenin yönetilmesi ve geliştirilmesi de zor olmaktadır (Ercins, 2012: 92). Dolayısıyla ilgili ülkelerde, toplum ve hükümetler arası güvenin arttırılması, ayrıca fertler arası ilişkilerin geliştirilmesi için toplumsal uzlaşmayı zedeleyen dışlayıcı ve farklılıkları öne çıkaran yaklaşımlar yerine; toplumun tamamını kapsayıcı ve benzerliklere öncelik tanıyan, sosyal ve siyasal politikalar desteklenmelidir. Bu kapsamda, aile kurumunun ve adalet sisteminin geliştirilmesi ile gelir dağılımını düzeltilmesi gibi toplumsal hayatın istikrarı için gerekli olan güven arttırıcı sosyo-ekonomik politikalara da öncelik verilmesi zorunludur (Karagül ve Masca, 2005: 49).

Belgede Kamu yönetiminde güven olgusu (sayfa 58-62)

Benzer Belgeler