• Sonuç bulunamadı

Kuduri'nin 'Şerhu Muhtasari'l-Kerhi' adlı eserinin Siyer bölümünün edisyon kritiği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kuduri'nin 'Şerhu Muhtasari'l-Kerhi' adlı eserinin Siyer bölümünün edisyon kritiği"

Copied!
341
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

SELÇUK ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ TEMEL SLAM B L MLER ANA B L M DALI

SLAM HUKUKU B L M DALI

KUDÛRÎ’N N “ ERHU MUHTASAR ’L-KERHΔ

ADLI ESER N N ‘S YER’ BÖLÜMÜNÜN ED SYON KR T

YÜKSEK L SANS TEZ

DANI MAN

PROF. DR. AHMET YAMAN

HAZIRLAYAN NECMEDD N GÜNEY

(2)

Ç NDEK LER

KISALTMALAR...II ÖNSÖZ... III

G R

I. Konunun Amac , Önemi ve Faydalan lan Kaynaklar ... 1

II. Müellif ve ârihin Ya(ad klar Dönemin Siyasi ve lmî Durumu ... 3

B R NC BÖLÜM MÜELL F KERHÎ ve ÂR H KUDÛRÎ’N N HAYÂTI VE LMÎ K L KLER I. EBU’L-HASEN el-KERH ... 9

A. smi, Do;umu ve Nesebi ... 9

B. Hocalar ve Yeti(mesi... 11

C. lmi Ki(ili;i ve Görü(leri... 14

D. Ça;da(lar ... 26

E. Ö;rencileri ... 27

F. Eserleri ... 34

G. Vefat ... 36

II. EBU’L-HUSEYN el-KUDÛRÎ ... 38

A. smi, Do;umu ve Nesebi ... 38

B. Hocalar ve Yeti(mesi... 40

C. lmi Yönü ve Eserleri ... 41

D. Ö;rencileri... 64

E. Vefat ... 68

K NC BÖLÜM KERHÎ’N N el-MUHTASARI VE ERHU MUHTASAR ’L-KERHî I. KERHÎ’N N el-MUHTASAR’I... 69

II. el-MUHTASAR’IN ERHLER ... 72

III. ERHU MUHTASAR ’L-KERHî’N N TANITIMI ... 76

A. Eserin Ad ... 76

B. Kudûrî’ye Aidiyetinin Kontrolü ... 76

C. çeri;i ve Üslûbu ... 77

D. Önemi ve Di;er erhlerin Yan ndaki Konumu... 78

E. Yaz lma Sebebi... 79

F. Dayand ; Kaynaklar ... 80

G. Eserin De;erlendirilmesi... 81

1. Eserin Konuyu Ele Al ( Tarz (Eserin Özellikleri) ... 81

2. Esere Yöneltilen Ele(tiriler ... 82

IV. KERH ’YE KADAR S YER EDEB YATI... 83

A. slam Devletler Hukuku ve Kaynaklar ... 83

B. Siyer Edebiyat na K sa Bir Bak ( ... 84

IV. ESER N “S YER” BÖLÜMÜNÜN ED SYON KR T M ... 92

A. Muhtasar’ n Eldeki Yazma Nüshalar ... 92

1. Süleymaniye Kütüphanesi... 94

2. Ât f Efendi Kütüphanesi ... 96

3. Millet Kütüphanesi Feyzullah Efendi Bölümü ... 97

4. Köprülü Kütüphanesi ... 97

5. Beyaz t Devlet Kütüphanesi... 98

6. Rampûr nüshas ... 99

B. Siyer Bölümünün Tahkikinde Takip Edilen Yöntem ... 99

SONUÇ... 102

(3)

KISALTMALAR

(as.) : (aleyhi’s-selâm) b. : bn, bin

bkz. : bak n z

c. : cilt

D A : Türkiye Diyanet Vakf slâm Ansiklopedisi, stanbul 1988 Q EI2 : Encyclopaedia of Islam (New Edition)

GAS : Sezgin Fuat, Geschichte des Arabischen Schrifttums

h. : Hicrî hk. : hakk nda Hz. : Hazreti kr(. : kar( la(t r n z ktp. : Kütüphanesi md. : maddesi

Mv.F. : el-Mevsûatü’l-f khiyye, Kuveyt 1404/1983 Q n(r. : ne(reden ö. : ölüm tarihi s. : sayfa sy. : say thk. : tahkik eden trc. : tercüme eden ts. : tarihsiz

ty. : yay m tarihi yok

Ü. : Üniversitesi

vr. : varak

vb. : ve benzeri, ve benzerleri vd. : ve devam

(4)

ÖNSÖZ

Ülkemiz, slam medeniyetinin as rlarca en gözde merkezi olmas sebebiyle, yazma eserler bak m ndan dünyan n en zengin ülkelerinden biridir. Buna ra;men maalesef ülkemizde bu kültür hazinelerinin modern ne(ir kurallar na uygun olarak sa;l kl bir biçimde ortaya konmas na gerekli önemin verildi;ini söylemek zordur.

Oysa bugün Ba;dat kütüphanelerinin ba( na gelenlerin, yar n di;er yazma eser kütüphanelerinin de ba( na gelmeyece;ine dair elimizde bir garanti yoktur. Bu sebeple, bu eserlerden ne(re lay k olanlar , önem s ras göz önüne al narak bir an önce ne(redilmeli, böylece hem ilgili ilim adamlar n n istifadesine sunulmal , hem de bir (ekilde yok olup gitmekten kurtar lmal d r.

Öte yandan, ba(ta Hanbelî ve âfiî mezhebi olmak üzere di;er mezheplerin temel kaynaklar n n ço;unlu;u tahkikli olarak yay nlanm (ken, Hanefî mezhebi kaynaklar nda bu oran n çok dü(ük kald ; n görmekteyiz. Halbuki Hanefî mezhebi, günümüze kadar tâbîlerini kaybetmemi( olan dört Sünni mezhepten, târih itibariyle ilkidir. Ebû Hanîfe’nin önde gelen talebelerinden itibaren bu mezhep içinde ciddi ve hummal bir yaz m gelene;i olu(mu(; günümüze kadar metin, (erh, ha(iye, ihtisar ve talikât türünde onbinlerle ifade edilebilecek eser kaleme al nm (t r. Bu eserlerden günümüze ula(abilenlerin nisbeten az bir k sm –genellikle tahkiksiz de olsa- yay nlanma bahtiyarl ; na eri(mi(; bu k ymetli miras n büyük ço;unlu;u ise kütüphane depolar nda, yay mlanacaklar günü beklemektedir. Hatta birkaç ismin gayreti olmasayd , neredeyse mâm Muhammed (ö. 189/805) ve Tahâvî (ö. 321/933) gibi ilk dönem müelliflerinin eserlerini bile yazmalar ndan takip etmek zorunda kalacakt k.

Bu dü(üncelerle, biz de yüksek lisans çal (mas olarak, f k h tarihinde önemli yeri olan bir Hanefî f k h kayna; n n bir ‘kitâb’ n n tahkîkini seçtik.

Döneminde Hanefî mezhebinin Irak’taki en önemli temsilcisi olan Ebu’l-Hasen

el-Kerhî’nin (260-340/874-952) el-Muhtasar adl eseri, Hanefîlerde ilk muhtasar f k h

kitaplar ndan biridir. Üzerine çok say da (erh yaz lan bu eser, günümüze do;rudan de;il; hadisçili;i de kuvvetli olan Hanefî fakîhi Ebu’l-Huseyn el-Kudûrî’nin (362-428/973-1037)

$erhu Muhtasari'l-Kerhî adl oldukça kapsaml (erhi içinde ula(m (t r. Bu (erh, günümüze

ula(amam ( veya ancak k smen ula(abilmi( birçok ilk dönem kayna; ndan al nt lar içermekte; ilk dönem Hanefî literatürünün aksine müdellel olmas yla dikkat çekmektedir.

Yay mlanmas halinde 400 sayfal k 12 cild tutaca; n tahmin etti;imiz bu eserin tamam n n tahkîkini, bir yüksek lisans hatta doktora çal (mas için dü(ünmek, hem süre

(5)

hem de kapsam aç s ndan mümkün görünmemektedir. Biz burada, eserin en uzun bölümlerinden biri olan ve iç bütünlü;e sahip müstakil bir ‘kitâb’ olan ‘Kitâbu’s-Siyer’in tahkikini amaçlam ( bulunuyoruz.

Klasik f k h eserlerinin Siyer bölümleri, gerek f k h tarihi aç s ndan ve gerekse devletler hukukunun aktüel de;eri aç s ndan göz ard edilemeyecek bölümlerdir. Siyer bölümünün tahkik edilerek ortaya konmas yla, slam medeniyetinin hâlâ zirvede oldu;u bir as rl k bir dönemine ( k tutulmu( olacak, önceki dönemlere göre gayri Müslim devletlerle ili(kilere dair esaslarda bir de;i(imin olup olmad ; n n anla( lmas na imkan sa;lanacakt r.

Zaten devletler hukukuna dair siyer-me;âzî-cihâd bölümleri, oryantalistlerin de zaman zaman tahkik konusu olarak tercih ettikleri bölümlerdir. Meselâ J. Schacht (ö. 1969), Taberî’nin )htilâfu’l-fukahâ’s n n cihadla ilgili k s mlar n (Leiden 1933); M. Bredow ise bn Ebî Zeyd el-Kayravânî’nin (ö. 386/996) en-Nevâdir ve’z-Ziyâdât’ n n

Kitâbu’l-Cihâd ba(l kl bölümünü tahkik etmi(tir (Beyrut 1994).

$erhu Muhtasari’l-Kerhî’nin bütününün de;il de, bir bölümünün tahkike konu

edinilmesi, müellifin metodu, kaynaklar ve eserin f k h literatüründeki yerine dair ortaya ç kacak bilgilerin, ancak ilgili bölümle s n rl kalmas na sebebiyet verecektir. Dolay s yla eserin tamam n kapsayan daha (umullü bilgiler için, eserin kalan k s mlar n hedefleyen ba(ka çal (malara ihtiyaç duyulacakt r.

Lisansüstü tahkik çal (malar nda mutad oldu;u üzere, çal (mam z temelde iki ana k s mdan, Ara(t rma (dirâse) ve Tahkik k s mlar ndan olu(maktad r. Daha çok ‘F,k,h

tarihi’ niteli;i ta( yan Ara(t rma k sm bir giri. ve iki bölümden olu(maktad r. Bu

bölümleri, Tahkik k sm n olu(turan metin izleyecektir.

Irak Hanefîli;inin iki yüzy ll k dönemine ( k tutan mahiyetteki Ara(t rma k sm n n

Giri. k sm nda konunun önemi, amac ve faydalan lan kaynaklar n k sa sunumundan sonra

her iki fakîhin ya(ad klar dönem olan IV ve V. yüzy l slam dünyas ve Ba;dat çevresinin siyasi ve ilmî durumu hakk nda genel bilgiler verilmeye çal ( lm (t r.

Ara(t rman n Birinci Bölüm’ünün konusu, el-Muhtasar’ n müellifi olan Ebu’l-Hasen Kerhî ve bu eserin (ârihi olan Ebu’l-Huseyn el-Kudûrî’nin hayat ve ilmî ki(ilikleridir. Her iki müellifin de hayat , hocalar , ö;rencileri, f k h ilmindeki yerleri ve yazd klar eserler üzerinde ayr nt l olarak durulmu(tur.

Ara(t rman n )kinci Bölüm’ünde, Kerhî’nin günümüze ula(amam ( olan el-Muhtasar’ üzerine yap lan çal (malar ve özellikle Kudûrî’nin $erhu Muhtasari’l-Kerhî’si tan t lmaya çal ( lm (; tahkik etti;imiz bölümle irtibat sebebiyle siyer konusundaki f k h edebiyat na k sa bir giri( yap lm (; $erhu Muhtasari’l-Kerhî’nin eldeki yazma nüshalar tek tek tavsif edilerek, ‘siyer’ bölümünün tahkikinde takip edilen yöntem ortaya konmu(tur.

(6)

Tahkik k sm nda ise, üç nüshan n mukabelesi sonucu ortaya ç kan metin, uygun paragraf düzeni ve gerekli noktalama i(aretleriyle birlikte, konulan tahkik kriterleri çerçevesinde ortaya konmu(tur.

Her iki k sm n olu(um sürecinde elimden gelen gayreti göstermeme ra;men mutlaka hata ve eksikler söz konusu olacakt r. Bu çal (mam m, müslüman toplumlar n ilmî birikiminin gün yüzüne ç kmas na katk da bulunaca; n ümid ederek, çal (mam esnas nda tercih ve yönlendirmeleriyle ufkumu açan dan (man m Prof. Dr. Ahmet YAMAN’a, fikirlerini ve ellerindeki kaynaklar benimle payla(an bütün hocalar ma, tahkik metninin ilk yaz m nda yard m n esirgemeyen e(ime, mukabelede yard m eden dostlara ve daima deste;ini gördü;üm aileme te(ekkürü bir borç bilirim.

Gayret bizden, Tevfik Allah’tand r…

Necmeddin GÜNEY Selçuklu / 2006

(7)

G R

I. Konunun Amac , Önemi ve Faydalan lan Kaynaklar

Önsöz’de bir nebze bahsetti;imiz üzere, bu tezdeki temel amac m z Kudûrî’nin

$erhu Muhtasari'l-Kerhî’sinin devletler hukuku içerikli ‘Siyer’ kitâb n n tenkidli metnini

ortaya koymak ve bir ara(t rma bölümüyle de, eserin yan s ra müellif Kerhî ve (ârih Kudûrî’yi de okuyucuya tan tmaya çal (makt r.

Özellikle Hanefî mezhebindeki literatürün di;er mezheplerden daha zengin olmas na ra;men, bunlar n tenkidli ne(redilme oran n n daha dü(ük kald ; n belirtmi(tik. Ayr ca vaktiyle kendisine çok de;er atfedildi;i halde, bir (ekilde yay mlanmay p yazma halinde kalan eserler, bibliyografya çal (malar ndan ve literatürden de gitgide silinmeye ba(lamaktad r.1

Eser, birçok sebeple de;er kazanmaktad r. Gerek Kerhî, gerekse Kudûrî, Hanefî mezhebinin mütekaddimunundan olan önemli isimlerdir. Her ikisi de dönemlerinde Ba;dat’ta mezhebin önderli;ini yapm (lar, çok say da ö;renci yeti(tirmi(lerdir. Ya(ad klar yüzy llar, mezhep içindeki farkl rivayetlerin de;erlendirilip tercih edildi;i, mukayeseli olarak hilaf edebiyat n n geli(ti;i ve münazara meclislerinin olu(turuldu;u, mezheplerin görü( ve delillerinin ortaya konulup tart ( ld ; ilmî bir at l m ça; d r. Sonraki sayfalarda (ema halinde de gösterilece;i üzere, her ikisi de, Ebû Hanîfe’ye uzanan bir e;itim silsilesi içinde yeti(mi(lerdir. Kerhî, Tahâvî’yle e( zamanl olarak Muhtasar’ n yazm (t r. erhu Muhtasari’l-Kerhî ise, mütûn-i selâse’den olan muhtasar yla me(hur Kudûrî’nin hadis ve f k h birikimini ortaya koydu;u -muhtemelen- son eseridir.

Çal (malar m z esnas nda dikkatimizi çeken bir husus, bize tarih itibariyle daha yak n olan Kudûrî hakk nda daha fazla bilgiye ula(may beklerken, kaynaklarda Kerhî ve çevresine daha fazla at f bulabilmemiz oldu. Herhalde bunu ancak Kerhî’nin mezhep içindeki etkinli;i ve önemiyle aç klamak mümkün görünmektedir.

Kerhî üzerine –daha çok f k h usûlüne dair görü(lerini tespite yönelik- baz çal (malar yap lm (t r. Ansiklopedi maddeleri (EI2 ve D A) d ( nda, Huseyn Halef

el-Cebûrî2, Abdülaziz b. Abdurrahman el-Mi.‘al3 ve Sefer $eker4 taraf ndan birer çal (ma

1 Meselâ D A ‘Hanefi Mezhebi’ maddesinin ‘Literatür’ ba(l ; alt nda Tahavî’nin Muhtasar’ na yer

verilirken, Kerhî’nin Muhtasar’ na yer verilmemesi; san r z ilki ne(redildi;i halde, di;erinin kaybolmas ve (erhlerinin yazma halinde kalm ( olmas yla aç klanabilir. Bkz. Özel, “Hanefî Mezhebi” (Literatür), D A, 16/21

2Cebûrî, Huseyn Halef, el-Akvâlü’l Usûliyye li’l-)mam Ebi’l-Hasen el-Kerhî, Mekke 1989.

(8)

kaleme al nm (t r. Ferhat Koca5ve Ali Pekcan6ise, Kerhî’nin külli kâide içerikli risalesini Türkçe’ye çevirmi(lerdir.

Kudûrî üzerine yap lan çal (ma say s ise daha azd r. Ansiklopedi maddeleri,

et-Tecrîd’in nâ(irinin önsözünde verdi;i bilgiler ve Kudûrî’nin Muhtasar n n baz (erhlerini

konu alan bir makale7d ( nda bir çal (maya ula(amad k. 1982 y l nda Ezher’de Kudûrî’nin f k hç l ; n ele alan bir yüksek lisans tezi8 haz rland ; n tesbit ettik ancak talep etti;imiz halde henüz bu tez elimize ula(mam (t r.

Ara(t rma konumuz, daha çok ‘f k h tarihi’ a; rl kl oldu;u için, kaynaklar m z da genel ve fukahâ tabakât kitaplar ile tarih kitaplar olu(turmaktad r. Bu meyanda, Hanefî mezhebinin matbu tabakât kaynaklar olan Saymerî’nin (ö. 436/1045) Ahbâru Ebî Hanîfe

ve ashâbih isimli eseri; Abdülkâdir el-Kura(î’nin (ö. 775/1373) en son 5 cilt halinde

tahkikli olarak yay mlanan el-Cevâhiru’l-mudiyye fi tabâkâti’l-Hanefiyye’si; bn Kutlubo;a’n n (ö. 879/1474) Tâcü’t-terâcim fî men sannefe mine’l-Hanefiyye’si; Temîmî’nin (ö. 1010/1601) yay m tahkikli olarak devam eden et-Tabakâtü’s-seniyye fi

terâcimi’l-Hanefiyye’si ve Leknevî’nin el-Fevâidü’l-behiyye fî terâcimi’l-Hanefiyye’sidir.

el-Kura(î’nin eseri, bu konuda yaz lan sistematik ilk ve en önemli kitap kabul edilmektedir. Kura(î’den sonra gelen müelliflerin eserleri, ya daha sonra ya(ayan âlimleri de ekleyerek veya ihtisar ve derleme yoluyla olu(turulmu( çal (malard r.

Bu sayd ; m z matbu eserlerin d ( nda, yazma halinde 12 ayr Hanefî tabakât eseri bulunmaktad r. Biz bunlardan en geni(i olarak bilinen bn Dokmak’ n (ö. 809/1406)

Nazmü'1-cümân fî tabakâti ashâbi )mâmine’n-Nu‘mân isimli eserinin Kudûrî maddesine

bakt k9; ancak matbu olanlardaki bilgilerin d ( nda ek bir bilgiye rastlayamad k. Di;er yazma tabakât kitaplar n ise, zaman s n r sebebiyle ara(t rma alan m z d ( nda b rakmak durumunda kald k.

dirâseten, I-II, Câmiatü’l- mâm Muhammed b. Suûd el- slâmiyye 1992/1413. (Yay mlanmam ( Doktora

Tezi)

4 eker, Sefer, Cessâs’,n Eserleri Çerçevesinde )lk Dönem Hanefî Hukukçusu Kerhî’nin F,k,h Yöntemi,

Konya 2005 (Yay mlanmam ( Yüksek Lisans Tezi)

5Ebû Zeyd ed-Debûsî, Mukayeseli )slâm Hukuk Dü.üncesinin Temellendirilmesi (trc. Ferhat Koca), Ankara

2002.

257-275. sayfalar aras nda, kitab n ek k sm nda yay mlanm (t r.

6Pekcan, “)slâm Hukuku Literatüründe F,kh,n Genel Kurallar,na Dair )lk Risale (Kerhî’nin “el-Usûl” adl, Risâlesinin Çeviri ve DeDerlendirilmesi)”, slami Ara(t rmalar Dergisi, cilt:16, say :2, 2003, s. 299-307 7Wheeler, Brannon M., “Identity in the Margins: Unpublished Hanafi Commentaries on the Mukhtasar of Ahmad b. Muhammad al-Quduri”, Islamic Law and Society, cilt: X (Leiden 2003), say : 2, s. 182-209. 8 a’bân Mutâv ‘ Abdülmu‘tî, Ebu’l-Huseyn el-Kudûrî ve Eseruh fi’l-F,khi’l-)slâmî, Kâhire 1983,

Câmiatü’l-Ezher, Külliyyetü’(-(erîa ve’l-kânûn (Yay mlanmam ( Yüksek Lisans Tezi)

(9)

Son olarak bir hususa dikkat çekerek konuyu noktalamak istiyorum: Ta(köprîzâde’ye nisbet edilerek yay mlanan Tabakâtu’l-fukahâ’n n, daha sonra asl nda K nal zâde Ali Çelebi’ye (ö.979) ait oldu;u anla( lmas na ra;men, birçok akademik çal (mada hala yanl ( yazara nisbet edilmektedir. Hakk verilerek yap lm ( tahkik çal (malar n n önemini de gösteren bu durumu göz önüne alarak, eseri do;ru müellife atfen kullanaca; z. Bu nisbet hatas , ‘Hanefî Mezhebi’ maddesinde (D A, 16/26) sarâhaten ortaya kondu;u halde, ayn ansiklopedinin sonraki ciltlerinde baz maddelerde ayn hatan n sürdürülmesi ise ayr ca dikkat çekicidir.

II. Müellif ve ârihin Ya ad klar Dönemin Siyasi ve $lmî Durumu

En geni( f k h tarihinin yazar el-Hacvî (ö. 1956), f k h tarihini dört ana döneme ay rmaktad r: Ona göre, Peygamberin (as.) hayat , f kh n ne.’et/çocukluk dönemini; Dört halife ile II. yüzy l aras ictihad/gençlik dönemini; III- IV. as rlar orta ya. dönemini ve V. as rdan günümüze kadarki süreç de f kh n ya.l,l,k dönemini te(kil etmektedir.10

F kh n müstakil bir ilim haline gelip önde gelen fukahân n yeti(ti;i, bunlar n dini önderli;e sahip olduklar ; ö;rencilerinin de –fikrî ba; ms zl kla beraber- bunlar takip ettikleri dönem, hicri III. yüzy l civar nda sona ermi(tir. slami ilimler alan ndaki en önemli (ahsiyetler, aktiflik, fikrî olgunluk, verimli ve ciddi ara(t rma ve mutlak ictihad gibi kavramlar n kullan labilece;i bu dönemde ortaya ç km (t r. Bu dönemde f kh n ilerleme sebepleri (unlar olarak tespit edilebilir: Halifelerin f k h ve fukahâya destekleri ve ilgileri, fikir hürriyeti ortam n n olmas , farkl milletlerin kültürlerinin bir araya gelmesi sebebiyle olaylar n çoklu;u, di;er ilimlerin de tedvini…11

F kh n yan s ra temel slam bilimlerinin ortaya kondu;u ve sistematikle(ti;i bu dönemden sonra, yeni bir dönem ba(lam (t r. Bu yeni dönem, 656’da Abbâsîlerin y k lmas na kadar devam edecektir. Kerhî ve Kudûrî’nin ya(ad ; bu dönemde Abbâsî hilâfeti kaimdi ve ba(kenti de Ba;dat idi. Ancak Abbâsîler, ilk dönemlerindeki gibi (h.132-232) halifenin (ahs nda temsil edilen kuvvetli bir merkezî hakimiyete sahip de;illerdi.

slam topraklar çok say da devlete bölünmü(tür. Bunlar n her birinin ba( nda ‘müminlerin

emîri’ oldu;unu iddia eden ki(iler bulunmakta ve bunlar aras nda sürekli mücadeleler

ya(anmaktad r. Ancak bütün bu mücadelelere ra;men fetihler devam etmi(, Müslümanlar 370’de Habe(istan ve Eritre’yi, 391’de Pencap bölgesini, 407’de Ke(miri, 422’de de Fât mîler eliyle Rodos’u fethetmi(lerdir.

Önceleri Endülüs Emevileri (h. 138-422) ve Fât mîler (h. 297-567) kendilerini halifeli;e lay k gördükleri için, Abbâsilerle bunlar aras nda sürekli bir ikilik söz

10 Hacvî, el-Fikru’s-sâmî fî târîhi’l-f,khi’l-)slâmî, 2/5

(10)

konusuydu. Daha sonra merkezî otoritenin zay flamas yla, Büveyhiler Abbâsî yönetimine müdahil olmu(, îî Büveyhî hükümdarlar ‘emîru’l-ümerâ’ s fat yla i(lere hâkim olmu(lard r. Asl nda îî ve Mu’tezilî olmalar sebebiyle, Büveyhilerle Abbâsîler aras nda hasmâne bir ili(ki vard . Büveyhîler îî görü(lerini yayg nla(t rmaya çal (t lar. Â(ûrâ gününde matemler düzenlediler. Hutbelerde Râ(it halifeleri lanetlediler. Bunlar da Sünni ve îîler aras nda kanl çat (malara sebep oldu.12

Halife Tâi‘ lillâh’ (hilâfeti: h. 363-381) azledip yerine Kâdir billâh’ (hilâfeti: 381-422) getiren Büveyhi emîri Behâuddevle (yönetimi 388-403), zalimli;i ve kan dökücülü;üyle emirlerin içinde en kötüsü olarak tan nm (t r. Kudûrî’nin hayat n n son dönemlerine rastlayan y llarda, Celâluddevle emir olmu(, kötü yönetimi sebebiyle, ondan itibaren ‘emîru’l-ümerâ’l k itibar n sürekli kaybederek sadece bir (eref makam haline gelmi(, nihayet Selçuklu komutan Tu;rul Bey’in Ba;dat’a girmesiyle Hilâfet üzerindeki Büveyhî nüfuzu tamamen son bulmu(tur. V. yüzy l n ba( ndan itibaren daha önemli bir geli(me olacak, slam topraklar üzerinde haçl rüzgarlar esmeye ba(layacakt r. Bu dönemlerde çokça görülen bir olay da, tâun gibi bula( c hastal klar n, k tl k ve pahal l klar n s k s k görülmesidir.13

Bu kötü (artlar n yan s ra, önceki f khî çal (malar n belli bir sistemati;e ula(m ( olmas n n ve geçmi(e duyulan güvenin de etkisiyle, ilmî çal (malar n seyri de;i(mi( ve ulemadaki ilk dönem ba; ms z dü(ünme ruhu ölmeye ba(lam (t r. Böylece, mutlak ictihad ve doDrudan nasslar, anlayarak hüküm verme üzerine kurulmu( olan slam te(rîinin müstakil olu(umu durmu(tur. Art k, geçmi(e duyulan güven sebebiyle, önceki ulema masummu( gibi görülmeye ba(land ve istisnâî baz konular d ( nda fakîh (ahsî bir hüküm belirtemez oldu. Her âlim, kendi mezhebinin imam na tabi olmu(, onu a(mam (, onu genel olarak ve ço;u zaman tafsilatta da savunmu(tur. Ancak yine de bu dönemde nasslar n tamamen kenara at ld ; salt bir taklid söz konusu de;ildir. Bu dönemin taklid biçimi, ‘tâbî

olduklar, mezhep imamlar,n,n ortaya koyduklar, ictihadlar,n onlar için nasslar, anlamada önder haline gelmesi’ (eklinde dü(ünülmelidir. Dolay s yla bu dönemde nasslara ve

ictihada dayal f khî aktivite -farkl bir mecrâya kaysa da- devam etmi(tir. kinci yüzy ldan beri sürekli olarak ilerlemi( ve müthi( bir hazine haline gelmi( olan f khî birikim, bu dönemde fukahân n gayretiyle ele al narak, konular toparlanmaya, unsurlar ve kurallar ortaya konmaya çal ( lm (t r.

Bu çerçevede, mezhebin hükmünü destekleyen nassî ve aklî deliller tespit edilmi(, mezhep imâmlar ndan gelen rivayetler aras nda tercih yap lm (, hükümlerin illetleri ve

12 Hacvî, el-Fikru’s-sâmî, 2/15-15; Kudûrî, et-Tecrîd, (Nâ.irlerin mukaddimesi) 1/19 13 Kudûrî, et-Tecrîd, (Nâ.irlerin mukaddimesi) 1/17-19

(11)

ihtilaf sebepleri tesbit edilmi(, imamlar n usûlî görü(leri, furûa dair verdikleri hükümler esas al narak ortaya konmaya çal ( lm (t r. Bütün bunlar yap l rken önceki eserler temel al nd ; için (erh ve ihtisar gelene;i ortaya ç km (, bunu hâ(iyeler, ta’likâtlar ve takrirler takip etmi(tir. Te’lifler, bazen de ‘farkl, kitaplarda bulunanlar, bir araya getirme’ tarz nda kaleme al nm (t r. Ancak muhtasarlar n ortaya ç kmas yla, deliller biraz geri planda kalmaya ba(lam (, onun yerine mezhep içindeki farkl görü(leri bir araya getirme temayülü artm (t r.14

slâm’ n ilk dönemlerinden itibaren, mescid ve camiler ayn zamanda bir e;itim ve ö;retim kurumu olarak hizmet vermi(, buralarda kurulan ilim meclisleri ve ders halkalar f k h e;itiminin ilk ve en yayg n (eklini te(kil etmi(tir. Özellikle büyük (ehirlerdeki cami ve cami külliyelerinde kurulan ve zaman zaman halife onay ile faaliyet gösteren düzenli ders halkalar n n h. IV. yüzy ldan sonra iyice belirginle(ti;i görülür. Önce Kerhî’yle, sonra da Cessâs (ö. 370/980) ile Hanefì f k h ö;retimi önemli bir at l m yapm (, sonraki önemli (ahsiyetler olan Muhammed b. Yahyâ el-Cürcânî ö. 398/1008, Kudûrî, Hüseyin b. Ali es-Saymerî (ö. 436/1045), Ebu Abdullah (ö. 478/1085) gibi fakihlerle bu e;itim daha da geli(mi(, V. (XI.) yüzy lda, di;er mezheplerle beraber, Hanefî f k h ö;retiminin düzenli (ekilde yap ld ; birçok mescid ve ders halkas aktif hale gelmi(tir.15

Önceleri mescid halkalar nda ve ilim meclislerinde yürütülen bu tedris faaliyetleri, zamanla hay r sahibi baz ki(ilerin deste;iyle camilerin yan na in(a edilen, yat l ö;rencileri bulunan ve genellikle bir mezhebin e;itimini veren müstakil mescid-han külliyelerinde yürür hale gelmi(tir. Bu geli(meyi, V./XI. yüzy ldan itibaren slam dünyas nda kurumsal e;itimin merkezi durumuna gelen medrese izleyecektir. Finansman n vak flar kanal yla sa;layan medrese sistemi, bir f k h mezhebinin geli(mesinde oldukça etkin bir rol oynamakta, orada okuyan ö;renciler aç s ndan adeta bir

‘müntesip dev.irme merkezi’ fonksiyonu icra etmekteydi.16

Bu dönemdeki ba(ka bir geli(me, yöneticilerin de ilgi göstermesiyle, insanlar n kelâmî tart (malardan ziyade f khi tart (ma ve münazaralara yönelmeleridir. Büyük (ehirlerin hemen tamam nda münazara ve cedel meclisleri te(ekkül etti. Bu münâzaralar emirler ve devlet büyükleri önünde gerçekle(tiriliyordu.17 Bu münazaralarda özellikle mâm Ebu Hanîfe ile mâm âfiî aras ndaki ihtilafl meseleler ele al n yordu. Ancak bu münazara ve cedel meclislerinde ön plana ç kan unsurun, hasm alt etmek oldu;unu, bu sebeple tart (mada mu;âlata ve kar( taraf yan ltmaya yönelik ifadelerin de kullan ld ; n ,

14 Hacvî, el-Fikru’s-sâmî, 2/181-182; Kudûrî, et-Tecrîd, (Nâ.irlerin mukaddimesi) 1/19 15 Bardako;lu, Ali, “Hanefî Mezhebi”, D A, 16/8

16 Çavu(o;lu, Ali Hakan, Irak Mâlikî Ekolü, s. 228, 229

(12)

i(in ustalar n n ‘itiraf’lar ndan anlamaktay z.18 Bu münâzara gelene;iyle ba;lant l olarak, mezheplerin delillerini kar( la(t rmal olarak inceleyen hilâfiyât türü eserler de bu dönemde Irak’ta ve am’da yaz lmaya ba(lanm (t r. Kaynaklar n belirtti;ine göre münâzara konusunda ilk eser, Ba;dat’ta ikamet etmi( olan âfiî fakîh el-Huseyn b. Kâs m et-Taberî’nin (ö. 350/961) el-Muharrer fi’n-nazar adl eseridir.19 Ancak bu münazaralar, kad tayinlerinde öne ç kmak için mezhebin üstünlü;ünün savunulmas na yönelinmesine, dolay s yla mezhebi (arts z savunma ve kör bir taklid e;iliminin artmas na da sebep olmu(tur.20

Bu dönemdeki önemli f k h merkezleri, Irak’ta Ba;dat, Kûfe ve Basra, Hicaz’da Medine ve Mekke, Ayr ca M s r, am, Merv (Türkmenistan’da), Nisabur ( ran’da), Kayravân ve Kurtuba’d r.

Hilafetin merkezi olmas sebebiyle Ba;dat, Irak’ n en önemli ilim ve kültür merkezidir. slam dünyas n n dört bir yan ndan ulemâ oraya yöneliyor, ilim meclislerinde

slâmî ilimler ve hadis ö;reniliyordu. lk tedvinlerin büyük oranda tamamlanm ( olmas ; hadis kitaplar ve sahâbe/tabiîn fetvalar gibi kaynaklar n el alt nda olmas da ilmî hareketlili;e katk sa;lam (t r. Ba;dat’taki farkl unsurlar n bir araya gelmesiyle olu(an kültürel mozaik, f k h ve ictihâd n hareketlenmesine büyük katk sa;lam (, meydana gelen yeni olaylara çözüm aray ( yla kal nmay p henüz meydana gelmemi( olaylar üzerinde de durulmaya ba(lanm (t r. Abbâsî halifelerinin, vezir ve emirlerinin fukahâya itibar etmeleri de Ba;dat’taki f khî birikimin geli(imine katk sa;lam (t r.21

Mezheplerin da; l m olarak bakt ; m zda, Irak’ta dört mezhebin yan s ra bn Cerîr et-Taberî’ye (ö. 310/922) nisbetle Cerîrî mezhebi ve Dâvud ez-Zâhirî’nin (ö. 270/884) vefat ndan sonra ö;rencileriyle devam eden Zâhirî mezhebi22 gibi dönemin mezheplerinin

18 Tâcuddîn es-Sübkî, Ba;dat âfiîlerinin ba( olan Ebû Hâmid el sferâyînî’nin (406/1016), ö;rencisine

söyledi;i (u mealdeki sözü nakletmektedir: “Cedel meclisinde benden i.ittiklerini fazla not etme, çünkü

orada söz, hasm, yan,ltmak, onu def etmek ve muDâlata için kullan,l,r. Biz (orada) s,rf Allah için konu.may,z. Böyle yapmak isteseydik konu.maktan çok susmaya yönelirdik. Bunlar,n çoDunda Allah’,n gazab,n, çeksek de, bununla beraber Allah’,n rahmetinin geni.liDini umuyoruz.”

Sözü nakleden Sübkî, münazara meclislerindeki tart (malar n, delil ortaya koymay ö;retme, ilmi yayma ve insanlar ilim ö;renmeye te(vik yönünde faydalar n n oldu;unu, bunun da münazarac lar n aff na vesile olaca; n ümid etti;ini belirtiyor. (Sübkî, Tabakâtu’.-$âfiiyyeti’l-Kübrâ, 4/62). Ayr ca kr(. Hacvî,

el-Fikru’s-sâmî, 2/180-181

19 Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 8/87; Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, 16/63; bn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 11/238; Zirikli, el-A‘lâm, 2/210

20 Hacvî, el-Fikru’s-sâmî, 2/182 21 Kerem Hilmi, et-Türâsu’l-ilmî, s. 238

22 Dâvud b. Ali ez-Zâhirî ve Zâhirîli;in sonraki geli(imi hk. ayr nt l bilgi için bkz. Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-nübelâ, 13/97-108

(13)

hemen hepsinin tâbîleri bulunuyordu. Hatta Kerhî’nin f k h hocas olan Ebû Saîd el-Berdaî’nin, bir hac yolculu;u esnas nda u;rad ; Ba;dat’ta Zahirî mezhebinin etkinli;ini görmesi üzerine, orada kalmaya karar verdi;i zikredilmektedir.23 Tâbîlerinin çoklu;u aç s ndan ise s rayla Hanefî ve âfiî mezheplerinin bölgede yo;unlukta oldu;u söylenebilir.24

Müellif ve (ârihin ya(ad ; dönemde Ba;dat’ta Mâlikî mezhebinden çok fazla söz edilmiyor ise de, asl nda yak n zaman öncesinde, hicri 200’lerden itibaren olu(maya ba(lam ( ve Mâlikî mezhebinde çok güçlü bir yere sahip olan Kad smail’in 246/860 y l nda Ba;dat kad s olarak atanmas yla zirveye ç km ( ciddi bir Mâlikî arka plan söz konusudur. Hanefî kad lar n yarg daki hakimiyetini, yapt ; atamalarla büyük ölçüde azaltan Kad smail, Ebu Hanîfe ve ö;rencilerinin görü(lerini tenkit amac yla yazd ; eserleriyle de etkili olmu(tur.25 Daha sonra Kad smail, Ebu Bekir Cessâs’ n ele(tirilerine muhatap olmu(, Kad smail’in ö;rencileri de Cessâs’a reddiyeler yazm (t r. Ancak V. yüzy l n sonuna do;ru Malikî mezhebi Ba;dat’ta varl ; n yitirmi(; mezhebe ait son ilim halkas Kad Abdülvehhâb’ n (ö. 422/1031) meclisi olmu(tur. Bu durum, dört mezhepten fukahây bir araya getiren Mustans riyye Medresesi’nin 631 y l nda Ba;dat’ta kurulmas na26 kadar sürmü(tür.27

Emir ve halifelerin daha çok belli mezhebe ba;l ki(ileri kad olarak atama e;ilimleri, alimleri ba; ml olmaya, ö;rencileri -görev alma avantaj sebebiyle- belirli bir mezhebin e;itimini almaya itmi(tir. Bu dönemde ulemân n nisbeten az bir k sm , ilim ve ö;retim yan nda kad l k görevi yapmakta ve resmî görev sebebiyle geçim s k nt s ndan kurtulmaktayd . Meselâ Halîfe Muktedir (hilâfeti: h. 295-320), âfiî fakîh Ebu Said

el-stahrî’yi (ö.328/940) Sicistan’a kad tayin etmi(ti. bn Ebi Musa olarak bilinen Hanefî âlim Muhammed b. sa da (ö.330/942) Ba;dat’ta kad l kla görevlendirilmi(tir.28 Kerhî’nin ö;rencilerinden Ebu’l-Kâs m et-Tenûhî (ö. 342/953), hocas n n muhalefetine ra;men, Ahvâz kad l ; n üstlenmi(ti.29 Ayr ca mescidlerden farkl olarak, özellikle Cuma

23 Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 1/342 24 Kerem Hilmi, et-Türâsu’l-ilmî, s. 241

25 Kerhî’nin de hocas olan Hanefî Kad Ebu Hâzim (ö. 292/904) (öyle demi(tir: “Kâd smâil, k rk y l

boyunca Irak’ta Ebu Hanîfe’nin izini silmeye çal (t .” Kad yaz, Tertîbü’l-medârik, 4/281’den nakleden, Çavu(o;lu, Irak Mâlikî Ekolü, s. 196:

! " # $ %&

:

' ()

26 bn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 13/139-140

27 Konuyla ilgili ayr nt l bilgi için bkz. Çavu(o;lu, Ali Hakan, Irak Mâlikî Ekolü, s.175-230. Târîhu BaDdad

özelinde yap lm ( ba(ka bir çal (ma için bkz. Muniruddin Ahmed, Muslim Education and the Scholar’s

Social Status up to the 5th Century Muslim Era in the Light of Ta’rikh Baghdat, Zürih 1968. 28 Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 2/403

(14)

Tâcü’t-namaz n n topluca k l nd ; ibadethaneler olan câmilerde, halife onay yla kurulan ders halkalar n n hocalar na, maa( ödemesi yap ld ; da bilinmektedir. Ancak V. yüzy lda Ba;dat’ta toplam alt cami oldu;u göz önüne al n rsa, ilimle me(gul olan herkesin geçim temini aç s ndan bu imkan n da k s tl oldu;u tahmin edilebilir. Ayr ca baz zenginler de ulemây ve ö;rencileri destekleme ve himaye etme yolunu tutmu(lard r.30

Yine de, tabakât kitaplar , ulemân n geçimini nas l temin edildi;ine dair aç k bilgilerden ziyade, ipuçlar sunmaktad r. Meselâ tezimizin iki ana (ahsiyeti olan Kerhî ve Kudûrî’nin nas l geçindikleri meçhuldür. Kerhî’nin “Allah,m! R,zk,m, beni al,.t,rd,D,n

.eklin d,.,nda verme!” (eklindeki duas n nakleden kaynaklar, bu (eklin ne oldu;una dair

bir bilgi vermemektedir. Ancak bilinen, bu dönemde kad l k gibi resmî görev almayan hemen bütün alimlerin zor ekonomik (artlar alt nda ve fakirlik içinde hayatlar n geçirdikleridir. Hanbelî H rakî (ö.334/946) ise h rka ve elbise satarak geçinirdi.31 Hanefî Ebu Abdullah Dâme;ânî (ö. 478/1085) ve âfiî Ebû shâk e(- îrâzî (ö.476/1083) hakk nda

‘(Maddî imkans,zl,klar, sebebiyle) kendilerine hac farz olmayan iki imâm’ ifadesinin

kullan lm ( olmas , infaktaki cömertliklerini gösterebilece;i kadar, o dönemdeki ulemân n geçim kaynaklar n n k s tl l ; n da ortaya koymaktad r.32

Bütün bu bilgiler ( ; nda, geçimle ilgili baz olumsuzluklara ra;men IV. yüzy lda, Ba;dat ba(ta olmak üzere Irak’ta ciddi bir ilmî hareketlilik ya(and ; n ; fukahân n, gayretlerini önceki imamlar n f kh n inceleme, onlar n usulü üzerine tahricte bulunma ve mezhep sistemati;i içinde ictihad etme yönünde sarf ettiklerini; özellikle Hanefî Irak fukahâs n n, mezhep imam ndan ve ö;rencilerinden gelen farkl rivayetler aras ndaki tercihleriyle, bunlar n illetini tahrîc etmeleriyle ve bu illete dayanarak, imamlardan nakil gelmeyen konularda ictihad etmeleri sebebiyle ‘mükemmil’ler yani mezhebin tamamlay c lar kabul edildi;ini söyleyebiliriz.33

terâcim, s.200; K nal zâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 60 30 Makdisi, George, OrtaçaD’da Yüksek ÖDretim, s. 59 31 Kerem Hilmi, et-Türâsu’l-ilmî, s. 239-240

32 Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 3/109:

* +, - . / ) )0

; Kura(î, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 3/271 33 Sâyis, Târîhu’l-f,khi’l-)slâmî, s. 143-175; Kerem Hilmi, et-Türâsu’l-ilmî, s. 235-237, 241

(15)

B R NC BÖLÜM

MÜELL F KERHÎ ve ÂR H KUDÛRÎ’N N HAYÂTI VE LMÎ

K

L KLER

Ara(t rmam z n bu ilk bölümünde, Ebu’l-Hasen Kerhî ve Ebu’l-Huseyn el-Kudûrî’nin hayat ve ilmî ki(iliklerini ortaya koymaya çal (aca; z. Bunun için de her iki müellifin hayatlar ve eserlerinin yan s ra, hocalar ve ö;rencilerinin de k saca tan t m yap lacakt r.

I. EBU’L-HASEN el-KERH$

A. smi, Do'umu ve Nesebi

Tam ismi Ubeydullâh b. Hüseyn b. Dellâl b. Delhem Kerhî BaDdâdî

el-Hanefî’dir. Künyesi Ebu’l-Hasen’dir.34 Ancak müellifin ad ve baba ad konusunda kaynaklarda tam bir birlik yoktur. Kaynaklar n ço;unlu;u, ismini zikretti;imiz (ekliyle verirken, baz kaynaklar ise ismini hafif farkl l klarla zikretmi(lerdir: Abdullah b. el-Hasen35, Ubeydullah b. el-Hasen36 ve Abdullah b. Hüseyn37 gibi…

Harf de;i(ikli;ine dayal bu ufak farklar n, ‘tashîf’38 oldu;u tahmin edilebilir. Zira

noktalama i(aretlerinin konulmad ; ilk dönem yaz m gelene;inde, eser istinsah edilirken hem

1 2&#

ile

1 2 &#

isimlerinin, hem de

(3

ile

3

isimlerinin birbirine kar (mas

34 Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashâbih, s.160; Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 10/353; Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-nübelâ, 15/426; bn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, 4/98; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 4/420; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 183; Apayd n, Yunus, “Kerhî”, D A, 25/285; Cebûrî, Huseyn Halef, el-Akvâlü’l-Usûliyye li’l-)mâm Ebi’l Hasan el-Kerhî, s. 11; eker, Sefer, Kerhî’nin F,k,h Yöntemi, s. 8

35 Hamevî, Mu‘cemü’l-Büldân, 4/449

36 bnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 293; Cebûrî, el-Akvâlü’l-usûliyye, s. 11

37 bnü’l-Esîr, el-Lübâb, 3/91, 1/397; bnu’l-Imâd, $ezerâtü’z-zeheb, 2/358; Kâtip Çelebi, Ke.fu’z-zunûn,

2/1634

38 Özellikle ilk iki yüzy ll k dönemde harfler noktas z olarak kullan ld ; için, kelimeleri do;ru olarak

okumak önem arzetmekteydi. Sonraki zamanlarda da noktalama hatalar olabiliyordu. Bu durum, yazma eser alan nda önemli iki kavram , ‘tashîf’ (

4 567

) ve ‘tahrîf’i (

4 8

) do;urmu(tur. Tashîf, genel kabule göre, bir Arapça kelimenin hareke, nokta veya harflerindeki bozulmalard r. Tahrîf ise, anlamda meydana gelen bozulmalard r. bn Hacer (ö. 852) ve sonraki dönem baz alimlere göre ise, tashîf, yaz m birbirine benzeyen kelimelerinin noktalar n n bozularak ba(ka kelimeler haline gelmeleridir; tahrîf ise bunun d ( ndaki bozulmalard r. (Mv.F., “Tahrîf”, 10/198-199)

(16)

mümkündür. Ayr ca bu tür farklar , ayn eserin tahkikli/tahkiksiz farkl bask lar nda da zaman zaman görmek mümkündür.

Baz kaynaklarda, müellife el-Kerhî nisbesinin yan s ra ed-Dellâlî nisbesi de izafe edilmi(tir. lk nisbe, do;um yerine izafeten; ikincisi ise Kerh-i Cüddân’da ya(am (, çar( ve pazarlarda tellâllik (arac l k ve duyurma görevi) yapan dedesinin ad (

92

) vesilesiyle verilmi(tir.39

Kaynaklar, müellifin 260/874 y l nda Kerh’te do;du;unda müttefiktirler. Zaten kendisine buraya nispetle Kerhî denilmi(tir. Ancak bu yerin harita üzerindeki konumunda ihtilaf söz konusudur.

Yâkût el-Hamevî (ö. 626/1229), slam co;rafyas için yaz lm ( en önemli yer isimleri kayna; olan Mu‘cemü’l-Büldân’ nda, Kerh kelimesi hakk nda ‘Arapça deDil Süryanice

olduDunu zannediyorum’ demektedir.40 M. Streck’e göre ise, Kerh kelimesi Ârâmice as ll d r; Ârâmice’de ‘muhkem .ehir’ anlam na gelir ve asl nda slam öncesi dönemdeki (ehirlerin kal nt lar n n birer ismidir.41 Çok say da Kerh olmas sebebiyle, bunlar, bulunduklar co;rafî bölgeyle birlikte an l rlar. Kaynaklarda dokuz kadar farkl Kerh’ten bahsedilmektedir. Meselâ, Halîfe Mu‘tas m’ n kurdu;u Sâmerra (ehrinin bir bölgesi olan

Kerh-i Sâmerra (

)

/

;<)

:

); Ba;dat’ n kadîm bir d ( mahallesi olan ve sâkinleri mâmî- îî olan Kerh-i BaDdâd; Irak’ta bir köy olan Kerh-i Bâceddâ (

>2? :

), Kerh-i

Basra ve Kerh-i Cüddân (

<2@? :

) bunlardand r.42

Yâkût el-Hamevî, Kerh-i Bâceddâ’yla Kerh-i Sâmerra’n n ayn yerler oldu;unu belirttikten sonra, Hadis ehli baz ki(ilerin Kerh-i Bâceddâ’yla Kerh-i Cüddân’ n ayn yerler oldu;unu söylediklerini, bunun do;ru olmad ; n , yine de en do;rusunu Allah’ n bildi;ini söylemektedir.43 Streck’e göre ise Kerh-i Sâmerra ile Kerh-i Cüddân ayn yeri ifade eder.44

Kerhî’nin do;du;u yer, tabakât müelliflerinin büyük ekseriyetine göre Kerh-i Cüddân’d r.45 Sem’ânî’ye göre ise, Kerh-i Bâceddâ’d r.46

39 Sem‘ânî, el-Ensâb, 2/520; bnü’l-Esîr, el-Lübâb, 1/521; eker, Sefer, Kerhî’nin F,k,h Yöntemi, s. 8 40 Hamevî, Mu‘cemü’l-Büldân, 4/447

41 Streck, M., “al-Karkh”, EI2, 4/652

42 Hamevî, Mu‘cemü’l-Büldân, 4/447-449. Ayr ca bkz. Sem‘ânî, el-Ensâb, 5/50-52; bnü’l-Esîr, el-Lübâb,

3/91-92.

43 Hamevî, Mu‘cemü’l-Büldân, 4/447, 449 44 Streck, M., “al-Karkh”, EI2, 4/653

45 Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 10/355; bnü’l-Cevzî, el-Muntazam, 6/369; Hamevî, Mu‘cemü’l-Büldân,

4/449; bnü’l-Esîr, el-Lübâb, 3/91; Kura(î, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 2/493; bn Kutlubo;a, Tâcü’t-terâcim, s.200; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 4/420; Cebûrî, el-Akvâlü’l-Usûliyye li’l-)mâm Ebi’l Hasan el-Kerhî, s. 11; Merâ;î, Abdullah Mustafa, el-Fethu’l-mübîn fî -Tabakât’il-Usûliyyîn, 1/197; Ziriklî, el-A’lâm, 4/193;

(17)

Kerh-i Cüddân, ran-Irak s n r nda bulunan ehrazûr kentiyle Irak aras ndaki çizgiyi te(kil eden bir yerdir.47

Kaynaklarda müellifin rk hakk nda bilgi bulunmamaktad r. Ancak atalar n n isimlerinin (‘Delhem’ dahil) Arap kabilelerinde bulunabilen isimler olmas sebebiyle aslen Arap oldu;u tahmin edilebilir. bnü’l-Esîr el-Cezerî, Sem‘ânî’nin el-Ensâb adl eserine yazd ; el-Lübâb fi tehzîbi’l-Ensâb adl ihtisar ve tashih çal (mas nda, Kerhî’nin Ebû Hanîfe nesebinden geldi;ini îmâ etmektedir.48 Ancak ba(ka kaynaklarca te’yid edilmemesi sebebiyle bu bilgiye ihtiyatla bakmak gerekir.

Baz kaynaklarda, Ebu’l-Hasen el-Kerhî olarak bilinen üç farkl (ah stan daha bahsetmektedir. Ancak bu (ah slar kaynaklarda pek zikredilmedi;i için, ayr ca isimleri farkl oldu;u için, konumuz olan ki(iyle kar (ma ihtimâli dü(üktür. Bunlar, Muhammed b.

Abdülmelik b. Muhammed b. Ömer isimli âfiî bir alim49; Ali b. Ubeydullah b. AbdulDaffâr isimli, Dârekutnî’nin (ö. 385/995) akrabas olan bir (ah s50 ve Mekkî b. Mansûr b.

Muhammed (ö. 491/1098) isimli ba(ka bir (ah st r.51

B. Hocalar. ve Yeti0mesi

Kerhî, bir çok âlimden ders alm (t r. Bu âlimlerin ba(l calar (unlard r:

1. Ebû Saîd el-Berdaî (ö. 317/929)

smi Ahmed b. el-Huseyn Ebû Saîd el-Berdaî’dir. Ad , Azerbeycan’ n uzak beldelerinden olan Berda’a’ya (

#A

) nisbetledir. Kerhî’nin en önemli ve en çok beraber oldu;u hocas d r.52

Berdaî, birçok önemli alimden f k h okumu(tur. mâm Muhammed’in önemli ö;rencilerinden Mûsâ b. Nasr53 (ö. II. yüzy l); onun ö;rencisi olan Ebû Ali ed-Dekkâk54 ve

Apayd n, “Kerhî”, D A, 25/285; eker, Kerhî’nin F,k,h Yöntemi, s. 8.

46 Sem‘ânî, el-Ensâb, 5/51

47 Hamevî, Mu‘cemü’l-Büldân, 4/449; Cebûrî, el-Akvâlü’l-usûliyye, s. 12. Cebûrî, günümüzde Irak’ta, ran

s n r na yak n bir yerde oldu;unu belirtmektedir.

48 bnü’l-Esîr, el-Lübâb, 1/397

49 bn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 12/213 50 Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 10/12 51 bnu’l-Imâd, $ezerâtü’z-zeheb, 3/397

52 bnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 293; Sem‘ânî, el-Ensâb, 1/313; K nal zâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 60; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 41, 183; Cebûrî, el-Akvâlü’l-usûliyye, s.19 (Baz kaynaklarda Berza‘î

# B

olarak zikredilmesi hatad r)

53 Tam ismi, Mûsâ b. Nasr, Ebû Sehl er-Râzî’dir. Vefat tarihi bilinmiyor ancak hocas mam Muhammed’in

(18)

Ebû Hanîfenin torunu olan smail b. Hammâd b. Ebî Hanîfe55 (ö. 212/827) bunlar n en önemlileridir.56

Zaman n n önde gelen fakihlerinden olup, hac yolunda Ba;dat’a u;ram ( ve Dâvud ez-Zâhirî (ö. 270/883) ile ilmî tart (mada bulunmu(, Zâhirî mezhebinin bölgedeki etkisini görüp daha sonra Ba;dat’a yerle(mi(tir.57

Kerhî’yle birlikte Ebû Amr et-Taberî (ö. 340/951) ile Ebû Tâhir ed-Debbâs (ö. IV. yüzy l) da ondan ders alm (lard r.58 Uzun y llar Ba;dat’ta ders veren Berdaî, hac için ç kt ; yolculuk esnas nda di;er hac larla birlikte (Mekke’de) Karmatîler taraf ndan 317 y l nda öldürülmü(tür.59

Safedî, Hatîb el-Ba;dâdî ve bn Hacer onu Mu’tezilî kelamc lardan saymaktad r.60

etmi( olmal d r. (Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashâbih, s. 157; Kura(î, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 3/521-522; bn Kutlubo;a, Tâcü’t-terâcim, s.297)

Ayr ca sadece el-Cevâhiru’l-mudiyye’de (2/618) Berdaî’nin ö;rencisi olarak zikredilen ve hakk nda hiçbir bilgi verilmeyen, buna dayanarak da Cebûrî’nin zikretti;i (s.19) Ali b. Musa b. Nasr isimli ki(iye, di;er tabakât kitaplar nda rastlayamamaktay z. Bu (ah s, muhtemelen Musa b. Nasr’ n kendisidir.

54 el-Hayz (

C

) adl bir kitab vard r. Kura(î, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 4/69; bn Kutlubo;a, Tâcü’t-terâcim,

s.337; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 237.

55 smail b. Hammâd b. Ebî Hanîfe (212/827): Ebû Hanîfe’nin torunu. Dedesine ula(amad , babas Hammad

ve Hasan b. Ziyad’dan okudu. Hadis rivayetiyle me(gul oldu. Ba;dat’ta Cânib-i (arkî, Basra ve Rakka kad l klar n üstlendi. el-Câmi fi’l-f,kh, er-Redd ale’l-kaderiyye, Risâle ile’l-Büstî ve Kitabu’l-)rcâ’ isimli eserleri zikredilmektedir. Ebu Saîd Berdaî bu son kitab na reddiye yazm (t r. (Kura(î, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 1/400-403; Kâtip Çelebi, Ke.fu’z-zunûn, 2/1388; Cebûrî, el-Akvâlü’l-usûliyye, s. 20-21)

56 Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashâbih, s. 159; Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 4/99; îrâzî, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 148; Kura(î, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 1/163-166; bn Kutlubo;a, Tâcü’t-terâcim, s.135;

K nal zâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 53; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 1/341; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 41.

57 Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 4/99; K nal zâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 53; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 1/342; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 41-42

58 Saymeri, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashâbih, s. 159; Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 4/99; bn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, 1/156; bn Kutlubo;a, Tâcü’t-terâcim, s.338; K nal zâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 53; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 1/341; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 41; Cebûrî, el-Akvâlü’l-usûliyye, s.19;

Apayd n,“Kerhî”, D A, 25/285

59 bnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 293; bn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, 1/156; K nal zâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 53,

61; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 1/342; bnu’l-Imâd, $ezerâtü’z-zeheb, 2/275; Cebûrî,

el-Akvâlü’l-usûliyye, s.20; Hacvî, el-Fikru’s-sâmî, 2/107

60 Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 4/99; Safedî, Kitâbu’l-Vâfî bi’l-vefeyât, 6/333; bn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, 1/156

(19)

2. Ebû Hâzim (ö. 292/905)

Tam ismi, Abdulhamîd b. Abdulazîz el-Kâdî, Ebû Hâzim’dir. lmini Bekr b. Muhammed el-Ammî’den ve Basral hocalardan alm (t r. Takval idi. Feraiz, münâsaha, hesap ve noterlik (mehâd r ve sicillât) ilimlerini iyi bilirdi.61

Kerhî’nin derslerine k smen kat ld ; Ebû Hâzim, ayn zamanda Ebû Cafer et-Tahâvî (ö. 321/933) ve Ebû Tâhir ed-Debbâs’ n (ö. IV. yüzy l) da hocas d r ancak Kerhî’nin o dönemde Tahâvîyle görü(tü;üne dair bir bilgiye kaynaklarda rastlanmamaktad r.62 Kerhî’nin önceleri kendi döneminde sadece Tahavî’yi ictihad ehli olarak gördü;ü, ancak bir hac mevsiminde kar( la(malar n n ard ndan bu kanaatini de;i(tirdi;i yönündeki tek rivayet63, Tahâvî ile daha sonra kar( la(t klar n göstermektedir.

am, Kerh-i Ba;dâd ve Kûfe’de kad l k yapan ve Ba;dat’ta vefat eden Ebû Hâzim’in, kaynaklarda Edebü’l-Kâdî, Kitâbu’l-Mehâdir ve’s-Sicillât, Kitâbu’l-Ferâiz adl eserleri zikredilmektedir.64

Sefer eker, Ebû Hâzim’e, bu künyesini Kerhî’nin koydu;unu söylese de65, biz kaynaklarda bu bilgiye rastlayamad k. Bu durum, eker’in kaynak olarak zikretti;i yerde, (

DEFG

) kelimesini sehven tek noktal görerek (

@DE&HG

) (eklinde okumas ndan kaynaklanm ( olabilir.66

3. Di;er Hocalar>

Kerhî’nin kendilerinden hadis dinledi;i ve rivâyette bulundu;u baz hocalar da vard r. Bunlar:

- smail b. shâk el-Kâdî (ö. 282/895)67

- Muhammed b. Abdullah b. Süleyman el-Hadramî68 (ö. ?)

61 bnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 293; Saymeri, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashâbih, s. 159; Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 11/62-63; Kura(î, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 2/367-368; bn Kutlubo;a, Tâcü’t-terâcim, s.182;

Ba;datl smail Pa(a, Hediyyetü’l-‘ârifîn, 1/505.

Ebû Hâzim’in ‘)sa b. Ebân ve Hilâlürre’y’den f,k,h; Muhammed b. Be..âr ve )bnü’l-Musennâ’dan hadis okuduDu’na dair Pekcan’ n verdi;i bilgiye, dipnotta belirtti;i (“F,kh,n Genel Kurallar,na Dair )lk Risale”, s.

296) kaynaklarda ula(amad k.

62 îrâzî, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 148; bn Kutlubo;a, Tâcü’t-terâcim, s.182 63 bnü’l-Murtazâ, Kitâbu Tabakâti’l-Mu‘tezile, s. 130

64 bnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 293; Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 11/63; bn Kutlubo;a, Tâcü’t-terâcim,

s.182; el-Hacvî, el-Fikru’s-sâmî, 2/107

65 eker, Kerhî’nin F,k,h Yöntemi, s. 9

66 Bkz. Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashâbih, s. 159

67 Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 10/353; Sem‘ânî, el-Ensâb, 2/520, 5/52; bnü’l-Esîr, el-Lübâb, 1/521,

3/91; Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-nübelâ, 15/426; bn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 11/225; bn Ta;rîberdî,

(20)

- Ahmed b. Yahya el-Hulvânî (ö. 296/909)69

Sefer eker, sadece Merâgî’nin el-Hulvânî’yi Kerhî’nin hocas olarak tan tt ; n ; di;er kaynak eserlerde bu bilgiye rastlayamad ; n ; ayr ca el-Hulvânî’nin vefat tarihinin h. 456 olmas sebebiyle, Kerhî’nin hadis hocas olmas n n mümkün olmad ; n söylemektedir.70 Halbuki Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd’ nda Kerhî’nin bu (ah stan hadis rivayet etti;ini aç kça zikretmekte, sonras nda da Kerhî’nin Hulvânî’den senedli olarak rivâyet etti;i bir olay vermektedir.71 Kald ki, Hulvânî’nin vefat tarihi h. 456 de;il, h. 296’d r72 ve 260 y l nda do;an Kerhî’nin kendisinden hadis rivayet etmesi, tarih itibariyle de mümkündür.

Hatîb Ba;dâdî, (âirli;i de olan Kerhî’den iki k sa (iirini nakletmi(tir.73

C. lmi Ki0ili'i ve Görü0leri

Hanefî mezhebinin imâm Ebû Hanîfe’den, Irak’taki Hanefî birikimin önde gelen temsilcisi olan Kerhî’ye, ondan da Kudûrî’ye uzanan hoca-ö;renci ili(kisi içinde geli(en bir ilmî silsile söz konusudur.

Leknevî, Kerhî’nin biyografisinde bu silsileyi (öylece verir:

Ebu’l-Hasen el-Kerhî (ö.340/952) > Ebû Saîd el-Berda‘î (ö.317/929) > )smâil b. Hammâd (ö. 212/827) > Hammâd b. Ebî Hanîfe (ö. II. yüzy,l) > Ebû Hanîfe (ö.150/767) 74

Ayn Leknevî, Kudûrî’nin silsilesini verirken, Kerhî’den sonraki k sm n (u (ekilde vermektedir:

Ebu’l-Hasen el-Kerhî > Ebû Saîd el-Berda‘î > Ebû Sehl Musa b. Nasr er-Râzî75 (ö. II. yüzy,l) > Muhammed b. Hasen e.-$eybânî (ö. 189/805) > Ebû Hanîfe 76

68 Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 10/353; Sem‘ânî, el-Ensâb, 2/520, 5/52; bnü’l-Esîr, el-Lübâb, 1/521,

3/91; Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, 15/426; bn Ta;rîberdî, en-Nücûmü’z-zâhira, 3/306; Merâgî,

el-Fethu’l-mübîn, 1/197

69 Sem‘ânî, el-Ensâb, 2/520; Merâgî, el-Fethu’l-mübîn, 1/197 70 eker, Kerhî’nin F,k,h Yöntemi, s. 10

71 Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 10/353

72 Tam ismi, Ahmed b. Yahyâ b. shâk Ebû Ca‘fer el-Becelî, el-Hulvânî’dir. (Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 5/212)

73 Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 10/353; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 4/421; Cebûrî, el-Akvâlü’l-Usûliyye li’l-)mâm Ebi’l Hasan el-Kerhî, s. 17-18.

74 Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 183.

75 mam Muhammed’in ashab ndand r. Eserleri: Kitâbu’l-Harâc, Kitâbu’l-Mehâric, Muhtasar fi’l-furû‘. Bkz.

Ba;datl smail Pa(a, Hediyyetü’l-‘ârifîn, 2/477

76 Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 57. Kr(. Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 2/19. Temîmî de ayn ilmî

silsileyi zikreder ancak Ebû Sehl Musa b. Nasr er-Râzî’den önce, onun ö;rencisi olan Ebû Ali el-Dekkâk’ verir. Berda‘î her ikisinden de f k h okumu(tur, dolay s yla her iki yakla( m da gerçekleri yans tmaktad r. Leknevî de ayn (ekilde, Berdaî’nin silsilesini verirken (el-Fevâidü’l-behiyye, s. 41), Ebû Ali el-Dekkâk’ da

(21)

Her iki bilgi de gerçekleri yans tmaktad r; çünkü Berda‘î, hem smâil b. Hammâd’ n, hem de Musa b. Nasr er-Râzî’nin ö;rencisidir ve silsile her iki yönden Ebû Hanîfe’ye ula(maktad r.77

Bu silsileyi (u (ekilde gösterebiliriz:

]

150

[

2+K

(

(3

L & M

]

189

[

N

A

(

]

176

[

"O

P )

(

6Q

R

]

S

T[

U#

' V2

]

S

T[

0

" # $

(

A N

(

]

212

[

2

#AB

]

317

[

(3

W X

]

340

[

Hanefî mezhebinde hem usûl hem de fürû sahas nda parlak bir (ahsiyet olan Kerhî, kendi zaman nda Hanefîlerin Irak’taki reisi idi.78 Ebu Hâzim ve Berdaîden sonra mezhebin önderli;i ve tedris faaliyeti ona intikal etmi(tir.79 Bu görevin ba(lang c n n, Berdaî’nin hac esnas nda Karmatîler taraf ndan öldürüldü;ü h. 317 y l nda oldu;u tahmin edilebilir.

Kerhî, üstlendi;i ö;retim görevini ölümüne yak n bir zamana kadar sürdürmü(, çok say da ö;renciye sahip olmu(, bunlar her yöne da; lm ( ve buralarda öne ç km (lard r. Kerhî, ömrünün sonlar na do;ru hastalanmas üzerine, ö;retim görevini Ebû Ali e(- â(î’ye, fetva görevini de Ebû Bekir ed-Dâmegânî’ye devretmi(tir.80

Kerhî, t pk Hassâf (ö. 261/875) ve Tahâvî (ö. 321/933) gibi ihtiyar ve tahrîc ehli Hanefî fakihlerden kabul edilmi(tir ve mezhep görü(lerine dair nakilleri ve bunlara ili(kin tercihleri genellikle dikkate al nmakta ve muteber kabul edilmektedir. Baz itirazlar

zikretmektedir.

77 Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 40-41

78 bnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s.293; bn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 11/225; K nal zâde, Tabakâtu’l-fukahâ,

s. 60; bnu’l-Imâd, $ezerâtü’z-zeheb, 3/233; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 183

79 Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashâbih, s. 160; Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 10/355; bnü’l-Cevzî, el-Muntazam, 6/369; Kura(î, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 2/493; bn Kutlubo;a, Tâcü’t-terâcim, s.200; Temîmî, et-Tabakâtü’s-seniyye, 4/420

(22)

yap lmakla birlikte, sonraki Hanefîlerce genel kabul gören yedili tasnife göre81, Kerhî

mes’elede müctehid, yani ‘mezhep sahibinden rivayet gelmeyen konularda

müctehidler’dendir. Bu tabaka, ictihad n en alt tabakas kabul edilmi(tir.82 Hacvî ise Kerhî’nin Hanefîlerce müctehidlerden kabul edildi;ini söylemekle yetinmi(tir.83

Leknevî (ö. 1304/1887), bu bilgiyi zikrettikten sonra, Hassâf, Tahâvî ve Kerhî gibi alimlerin Ebû Hanîfe’ye birçok meselede muhalefet ettiklerini, mezhep sahibinin tercihlerine ayk r tercihlerde bulunduklar n (ihtiyârât), dolay s yla ashâbü’l-vücûh say lmalar n n daha do;ru olaca; n öne sürer.84 eker’e göre, Leknevî bu tabirle, ikinci tabaka olan ‘Mezhepte müctehid’ derecesini kastetmi(tir.85

a. Irak Hanefîli;i

Hanefî mezhebi içinde olu(an, kesin s n rlar olmamakla birlikte, baz usulî ve f khî konularda farkl anlay (lara sahip iki çizgiden bahsedilir: Irak ve Semerkand Hanefîli;i. Bu iki çizgi aras nda kesin bir ay r m olmad ; için Semerkant bölgesine dahil oldu;u halde

81 bn Kemalpa(a bu tasnifi bir risalesinde zikretmi(, M. Zâhid Kevserî de Ebû Yûsuf’u anlatt ; Husnü’t-tekâdî’sinde (Bkz. s. 25-27) bu k sa risalenin tam metnini vermi(tir. Daha sonra K nal zâde (ö.979) ve

Temîmî (1010/1601) de tabakât eserlerinin ba(lar nda bu tasnife yer vermi(lerdir. Temîmî bu tasnifin bn Kemalpa(a’n n risâlesine dayand ; n belirtmi(tir. (Bkz. K nal zâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 6-10; Temîmî,

et-Tabakâtü’s-seniyye, 1/32-34) Leknevî de el-Câmi‘u’s-saDîr’e yazd ; mukaddimesinde bu tasnife yer

vermi(tir. (Bkz. eybânî, el-Câmi‘u’s-saDîr, Leknevî’nin mukaddimesi, s. 8-10) Sonraki Hanefilerce genel kabul gördü;ü anla( lan bu tasnif (u (ekildedir: 1- eriatte müctehidler: 4 mezhep imam gibi

2- Mezhepte müctehidler: Ebu Yûsuf, mam Muhammed gibi Ebû Hanîfe’nin ashâb . Bunlar furû alan ndaki hükümlerde Ebû Hanîfe’ye ters dü(seler de, asl nda onun tespit etti;i usûl üzere ictihad ederler.

3- Mezhep ashâb ndan rivayet gelmeyen konularda müctehidler: Hassâf, Ebu Ca’fer et-Tahâvî, Ebu’l-Hasen Kerhî, emsüleimme Hulvânî (ö. 448/1056), emsüleimme es-Serahsî (ö. 483/1090), Fahru’l- slâm el-Pezdevî (ö. 482/1089), Fahruddîn Kâdîhân (ö. 592/1196) vb. Bunlar ancak hakk nda hüküm verilmemi( bir konuda, ortaya konan usûle göre ictihad ederler.

4- Mukallidlerden tahrîc ashâb : Cessâs er-Râzî ve ashâb gibi... Bunlar usûlü ve kaynaklar iyi bildikleri için gelen farkl nakillerden, mezhebin genel yap s na uygun olarak tercihte bulunabilirler.

5- Mukallidlerden tercîh ashâb : Ebu’l-Huseyn el-Kudûrî, Mer;înânî (ö. 593/1197) vb. gibi. Bu tabakadakiler, “Bu (k yasa) daha uygun, rivayet olarak daha sahih, insanlara daha elveri(li/erfakt r” gibi gerekçelerle baz rivayetleri di;erlerine tercih ederler.

6- Kaviller aras nda temyiz yapabilen mukallidler tabakas : Mütûn-i erbaa müellifleri gibi. Bunlar en kuvvetli, kuvvetli, zay f; zâhiru’r-rivâye, zâhiru’l-mezheb, nâdir rivâyet gibi ayr mlar yapabilenlerdir. Böylece bunlar eserlerinde zay f ve geçersiz görü(leri nakletmezler.

7- Salt mukallitler tabakas

82 K nal zâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 8; Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 183. 83 Hacvî, el-Fikru’s-sâmî, 2/109

84 Leknevî, el-Fevâidü’l-behiyye, s. 183; Merâgî, el-Fethu’l-mübîn, 1/198

(23)

Irak çizgisini izleyen Debûsî gibi fakihler oldu;u gibi aksi de söz konusudur. Kerhî, Irak Hanefîli;inin önemli, hatta en büyük temsilcisi say lm (t r. Apayd n’a göre Kerhî, Hanefî mezhebinin bu alandaki olu(umunda bir yol ay r m n te(kil eder.86

Kura(î ve K nal zâde, Kerhî’nin ismine el-Hidâye’de s kça at fta bulunuldu;unu ifade etmektedir.87 Apayd n, verilen bu bilginin amac n n, ‘Mergînânî’nin Irak HanefîliDi

çizgisini izlediDini îmâ’ olabilece;ini söylemektedir. Halbuki K nal zâde, Irakl olmayan

Hanefî fakihler için de ‘Hidâye’de ad,n,n zikredildiDi’ bilgisini vermi(tir.88 Ayn durumu Temîmî ve Kura(î’de de görebiliyoruz.89 Dolay s yla tabakât kitaplar nda verilen bu tür bilgilerin amac n n daha çok ‘temel kaynaklarda ismine at,fta bulunulduDunu ifade etmek’ oldu;u söylenilebilir. Kald ki, Apayd n’ n da ifade etti;i üzere, Merginânî, Kerhî’nin görü(ünü zikretti;i her yerde onun görü(ünü benimsemi( de;ildir.

bnü’n-Nedîm ve muhtemelen ona atfen Ba;datl smail Pa(a, Kerhî’ye reddiye olarak yaz lan iki eseri zikretmektedirler:

- el-Kâtibü’l-Ba;dâdî olarak bilinen ve Ba;datl smail Pa(a taraf ndan ‘görünü.te

$âfiî ama asl,nda $îî )mâmî olduDu’ ifade edilen Ebu’l-Hasen Muhammed b. brâhîm’in

(ö. 353 civar ) er-Kitâbu’r-Redd ale’l-Kerhî adl eseri90

- bnü’n-Nedîm’in ça;da( ve Ca’ferî olan el-Muâfâ b. Zekeriyyâ en-Nehrevânî’nin

Kitâbu’r-Redd ale’l-Kerhî fi’l-mesâil adl eseri91

Fakat biz bu iki eserin de içeri;ine dair bir bilgiye, (u an itibariyle sahip de;iliz.

b. Usûlcülü;ü

Hanefîlerde Ebû Yûsuf’un veya mâm Muhammed’in ö;rencisi olan )sa b. Ebân’ n (ö. 221/836) yazd ; söylenilen usûl eserleri günümüze ula(mam (t r. Bize ula(an ilk Hanefî usûl eseri, Kerhî’nin ö;rencisi Cessâs’ n (ö. 370), el-Fusûl fi’l-Usûl’üdür. Gerek Cessâs’ n, gerekse sonraki usulcülerin Kerhî’nin usule dair görü(lerine s kça yer vermeleri, Hanefî f k h usulünün sistemle(mesinde Kerhî’nin büyük katk s oldu;unu göstermektedir. Kerhî’nin önemi, di;er mezheplere mensup usulcülerin de ona yapt klar at flardan anla( labilir. Mütekellimîn metoduna göre yaz lan hemen bütün usul eserlerinde, sonraki Hanefîlerden en fazla kendisine at fta bulunulan ki(i, Kerhî’dir. Kerhî’nin ivme

86 Apayd n, “Kerhî”, D A, 25/286

87 Kura(î, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 2/493; K nal zâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 60

88 Meselâ bkz. K nal zâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 56 (Ebû Mansûr Mâturîdî md.), s. 65 (Ebû Ca‘fer

el-Hinduvânî md.). Serahsî’ye bir at f için bkz. K nal zâde, Tabakâtu’l-fukahâ, s. 68 (Ebû Sehl ez-Zeccâcî md.)

89 Kura(î, el-Cevâhiru’l-mudiyye, 1/247 (Kudûrî için), 3/78 ( emsüleimme Serahsî için)

90 bnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 301; Ba;datl smail Pa(a, Hediyyetü’l-‘ârifîn, 2/44. Zaten bnü’n-Nedîm de

(ia ilgili kitaplar bulundu;undan bahsetmektedir.

(24)

kazand rd ; usûl alan ndaki bu sistemle(me süreci, Debûsî, Serahsî ve Ebü’l-Usr el-Pezdevî gibi Cessâs’tan sonraki alimler taraf ndan sürdürülecektir.

Kerhî, bir f k h usulü eseri kaleme almam (t r. Onun usûlî görü(lerini ba(ta Cessâs’ n el-Fusûl’ü ve Ebu’l-Huseyn el-Basrî’nin el-Mu’temed’i olmak üzere, bu alanda yaz lm ( eserlerden ö;reniyoruz. Mezhebin usûlünün sistemle(mesindeki önemli rolüne ra;men, usûl alan nda mezhep içinde tasvip görmemi( baz görü(leri de bulunmaktad r. Bu görü(ler ba(ka çal (malara konu edildi;i için biz burada ayr nt ya girmeyece;iz.92

Özellikle Hanefî mezhebinin dayand ; genel ilke ve kurallar içeren, kavâid-i külliye konusunda yaz lm ( ilk eser kabul edilen küçük risalesi ve burada tesbit edilen kurallar, Hanefî f k h mantalitesinin anla( lmas nda önemli bir basama; olu(turur. Alan nda ilk olan bu eserin, ilk dönemlerde yüksek de;ere ve önemli bir fonksiyona sahip oldu;unu, bu sebeple de ilgi gördü;ünü tahmin edebiliriz. Ancak günümüze çok az yazma nüshas n n ula(mas n göz önüne ald ; m zda, ayn alanda sonradan yaz lan eserlerin gölgesinde kald ; n da tahmin edebiliriz.

Kerhî’nin bu risâlede belirledi;i ilkelerden bir k sm93, baz ça;da( ara(t rmac lar taraf ndan ciddi ele(tirilere tabi tutulmu(, bu ilkeler mezhep taassubunun ve taklit ruhunun en klasik örnekleri olarak görülmü(tür. Meselâ Hayrettin Karaman, D A “F k h” maddesinde (öyle demektedir:

“Hanefî f k hç lar ndan Ebu’l-Hasen el-Kerhî’nin (u sözleri taklit ruhu ve zihniyetinin tan m gibidir: ‘Mezhebimizin hükmüne uymayan her âyet ya

te’vil edilmi.tir veya mensuhtur. Muhalif hadisler de böyledir: Ya te’vil edilmi., zâhiri mânalar,yla al,nmam,.t,r, yahut da hadis mensuhtur’. Bu

anlay (a göre, f k hç y ba;layan, âyet ve hadisler de;il mezhep imamlar n n sözleridir; bir âyet veya hadis bu sözlere ayk r görünürse imam n sözü al nacak, naslar buna göre yorumlanacak veya hükümden kald r lm ( say lacakt r.”94

Kerhî’nin koydu;u bu ilkenin son a(amada gerçekten böyle bir yans mas olmu( ve mezhebin görü(ünü mutlak olarak savunmaya altyap ve gerekçe te(kil etmi( olabilir. Ancak Kerhî’nin ilk planda böyle bir niyetinin olmad ; n birçok gerekçeden hareketle söyleyebiliriz:

92 Usul görü(lerinin Hanefî mezhebinin genel görü(üyle kar( la(t rmal bir tablosu için bkz. eker, Kerhî’nin F,k,h Yöntemi, s.76-77

93 Kerhî, er-Risâle, (Cebûrî, el-Akvâlü’l-usûliyye’nin sonunda), s. 146:

5Y V 4 Z [ " "Y\

" ]. PU# "+8 ^ \ _` ? . PU# a3 PU# "+8 bcd

- d . O? ()

(25)

Bu ilke ilk bak (ta mezhep imamlar n n görü(lerinin âyet ve hadislerin önüne geçirildi;i izlenimini vermektedir. Ancak, de;il Kerhî gibi önemli bir fakihin, bilinçli bir müslüman n bile herhangi bir görü(ü nasslar n önüne geçirmesi dü(ünülemez. Kald ki, Kerhî’nin kendisi de baz görü(leriyle Hanefî mezhebinin görü(ünün d ( na ç km (t r. ayet mezhep hükümlerini nasslara önceleyen bir anlay (a sahip olsayd , mezhep s n rlar d ( na ç kmamas gerekirdi.

Kerhî’nin bu ibareleri, bütün f khî görü(lerin olgunla(arak sistemli birer ekol haline geldi;i IV. as rdaki ortam göz önüne al narak dü(ünülmelidir. Ebû Hanîfenin vefat ndan iki asra yak n bir dönem geçmi(tir. Öyle tahmin ediyoruz ki, Kerhî döneminde art k fukahâya ula(mayan f khî içerikli bir nass olmamal d r. Di;er mezheplerin do;u(unu da kapsayan bu süreç içinde, özellikle hilâf ve münâzara gelene;inin de olumlu katk s yla, her mezhep, nassî delillerden olu(an itirazlar n kar( mezhebe yöneltmi(; onlar ise bu söz konusu nasslarla niye amel etmediklerini gerekçeleriyle ifade etmi(lerdir. Kerhî, bütün bu tekil örneklerden yola ç karak, tümevar m yoluyla bu kural koymu( olmal d r. Yani Kerhî, Hanefî mezhebine tâbî fukahâya, özellikle münâzara meclislerinde kar( la(acaklar muhalif deliller konusunda sanki (öyle demektedir: “Bizim mezhebimiz, eldeki bütün nasslar de;erlendirerek mevcut f khî hükümlere ula(m (t r. Göz ard edilen bir nass söz konusu de;ildir. Dolay s yla ula(t ; m z f khî hükümlere ayk r bir nassla kar( la( rsan z, bu sizi ikilem içinde b rakmas n. Konuyu ara(t r nca, nasslar,n zahirine ayk,r, gibi gözüken

görü.lerimizin asl,nda metodolojik bir dayanaD,n,n olduDunu zaten göreceksiniz.”

Ancak, mezhebin ula(t ; hükme a( r güven duyan ve tâbi olunan mezhebin hata yapma ihtimalini göz ard eden bu anlay ( n da baz s k nt lar söz konusudur ve belki de ça;da( ara(t rmac lar n söz konusu ettikleri taassubun ilk k p rdanmalar bu (ekilde olu(mu(tur. Gerçekten de bu dönemde kendi mezheplerinin üstünlü;ünü savunan eserler yaz ld ; n görüyoruz. Mesela Cessâs’ n ö;rencisi ve ayn zamanda Kudûrî’nin hocas olan Muhammed b. Yahya el-Cürcânî (ö. 398) ‘Tercîhu mezhebi Ebî Hanîfe’ adl bir eser yazm (; âfiî olan Ebû Mansûr Abdulkâhir bn Tâhir el-Ba;dâdî (ö. 429/1038) de bu esere reddiye olarak ‘Kitâbun fi reddi Kitâbi’l-Cürcânî’ adl eserini kaleme alm (t r.95 Kudûrî, Bâbertî gibi Hanefî alimler de bu konuda risaleler kaleme alm (t r. Nitekim Kudûrî’nin Hanefî mezhebini önceleyen k sa mukaddimesi, erhu Muhtasari’l-Kerhî’nin ba( nda yer almaktad r. Netice itibariyle, bn Âbidin’in de ifade etti;i üzere, elbette ki tâbi olunan mezhebin görü(ü do;ru kabul edilmelidir, ancak yanl ( olma ihtimali de göz ard edilmemelidir.96

95 Kâtip Çelebi, Ke.fu’z-zunûn, 1/398; Ba;datl smail Pa(a, Hediyyetü’l-‘ârifîn, 2/57; Ziriklî, el-A‘lâm,

7/136; Kehhâle, Mu‘cemu’l-müellifîn, 12/101

(26)

Ayr ca Kerhî’nin bu ilkelerinin geçmi( dönemde de;il de, sadece ça;da( ara(t rmac lar taraf ndan ele(tirilmesi de, kastedilen fikrin, çok tepkiye neden olmayacak, büyük oranda makul bir (ey oldu;unu göstermektedir. Yoksa en az ndan di;er mezhep mensuplar ndan, hatta risâleye uygulama örnekleri yazan Nesefî’den ciddi ele(tiriler söz konusu olmal yd . Zâten Nesefî’nin verdi;i örnekler de bizim (u ana kadar söylediklerimizi destekler mahiyettedir.97 K blenin yönünü tam olarak kestiremeyen kimsenin tayin etti;i yön, k blenin tam z dd na bile olsa namaz caizdir, halbuki bu durum “Yüzlerinizi Mescid-i Haram taraf na çevirin” ayetine z t gibi görünmektedir. Dolay s yla bu âyet ‘k,ble yönünü

bildiDiniz zaman’ (eklinde yorumlan r. E(i ölen hamile kad n n iddeti konusunda, çocu;un

do;mas halinde iddetin hemen sona erece;i sonucuna var lmas ; yine âyette geçen, ganimetlerin ‘Allah’ n rasûlü ve akrabalar na’ verilecek k sm n n, Peygamberin vefat yla beraber yürürlükten kalkmas , bu tür örneklerdir.

Kerhî’nin tart (ma konusu yap lan bu ilkesine benzer ba(ka bir ilkesi daha söz konusudur. Buna göre, her hangi bir f khî konu söz konusu oldu;unda, ki(i mezhebin kitaplar nda buna bir cevap bulamazsa, onun cevab n , güçlüden zay fa do;ru Kitap, Sünnet gibi kaynaklardan ç kar r.98 Ancak bu anlay (ta da, yukar da zikretti;imiz ‘hatâ

yapmayan mezhep’ telakkîsi hissedilmektedir, zîrâ nasslara ancak mezhebin kitaplar nda

bir hüküm bulunamazsa müracaat edilmektedir. Bu telakkîden mutlaka sak n lmal d r.

c. Mu’tezilî Oldu;u ddias>n>n Tahlili

Hanefî olmayan baz tabakât yazarlar , Kerhî’nin Mu’tezilî oldu;una dair bilgiler vermi(lerdir. Tespit edebildi;imiz kadar yla, ilk olarak Hatîb el-Ba;dâdî, Ebu’l-Hasen bnü’l-Furât’a (Muhammed b. el-Abbâs b. el-Furât, ö. 384) dayanarak Kerhî’nin Mu’tezilî oldu;unu iddia eder.99 Muhtemelen Hatîb’i esas alan bnü’l-Cevzî100 (ö.597), bn Kesîr (ö.774)101 ve Zehebî (ö.748)102 gibi sonraki baz müellifler de, onun önde gelen bir Mu’tezilî oldu;unu belirtmi(lerdir.

h 6 "+.g ]eW k lij)

97 Cebûrî, el-Akvâlü’l-usûliyye, s.146; Pekcan, “F,kh,n Genel Kurallar,na Dair )lk Risale”, s.302

98 Cebûrî, el-Akvâlü’l-usûliyye, s. 148. “Bir olay meydana gelir ve ki(i, bizim ashâb m z n kitaplar nda onun

hakk nda bir cevap veya benzeri bir olay bulamazsa; onun cevab n , ba(ka kaynaklardan istinbat etmesi gerekir. Bunlar da Kitap, Sünnet veya di;er kuvvetli delillerdir ve burada, söz konusu hadisenin hükmü, bu as llar n d ( nda de;ildir.”

99 Hatîb el-Ba;dâdî, Târîhu BaDdâd, 10/355 100 bnü’l-Cevzî, el-Muntazam, 6/369 101 bn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 11/225

102 Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, 15/427:

DK 3 1 _ m.#9 n !

. Zehebî, di;er eserleri olan Tezkiratü’l-huffâz’ nda ve el-)ber’inde ise Kerhî hakk nda böyle bir bilgi vermez.

Referanslar

Benzer Belgeler

Mütekaddimûn dönemdeki algının hâkim olduğu bir zaman diliminde yaşayan Ebü’l-Kāsım el-Belhî’nin kıraat tercihlerinde ve tenkitlerinde (sonraki dönem

olması, 20 “Ateşte pişen şeyin yenmesinin abdesti gerektireceği” yönünde bir görüşe sahip olduğu izlenimi vermektedir. Yahya rivayetinde olduğu gibi- aynı türden

Nefsi idrak eden gücün niteliklerine dair analizden sonra İbn Sinâ, insanın nefs olarak idrak ettiği şeyin görme gücünün ciltten idrak ettiği şeyden farklı

Nefsi idrak eden gücün niteliklerine dair analizden sonra İbn Sinâ, insanın nefs olarak idrak ettiği şeyin görme gücünün ciltten idrak ettiği şeyden farklı

Bu risalede Keskin Ahmed Efendi berzah âleminin halleri hakkında bazı önemli meseleler, kabir sorgusu, ruhların karşılaşması, bedenlerin yok olması, musibetlere

● ÇalıĢmamızda esas aldığımız nüsha olan Yeni Cami (لصلأا), nüshalar arası karĢılaĢtırmada kullandığımız Bağdatlı Vehbi (ب) ve Veliyuddîn Efendi

1 Kitapların ve kütüphanelerin yakılması ve yağmalanması insanlık tarihi boyunca süregelen evrensel bir trajedidir. Eski Mısır’dan Çin’e, Ortadoğu’dan Batı

63 Muhammed b. 64 Karaman, İslam Hukukunda İctihad, 37.. Bir asıl bulduğunda ise ictihad yapardı ki bu da zanna değil vahye dayanırdı. Rasûlullah’ın ictihadı Allah