• Sonuç bulunamadı

2.2. Hürriyete Götüren Sûfî Uygulamalar

2.2.2. Zikir

Zikir kelime olarak “Anma, hatırlama, öğüt, nasihat, vaaz, şeref, saygı, övgü.”560 anlamına gelirken dinî bir terim olaraksa “Kişinin Allah’ı büyük bir sevgi ve

558 Parladır, “İslam’da Dua”, 531-533. 559 Parladır, “İslam’da Dua”, 531. 560 Serinsu, Dini Terimler Sözlüğü, 400.

113

saygı ile anması, gafletten ve nisyandan kurtulması.”561 şeklinde tanımlanmıştır.

“Zikir”, Kur’an-ı Kerim’de türevleriyle birlikte toplamda iki yüz elli altı yerde geçmektedir.562 Birçok hadiste de zikrin önemine ve faziletlerine değinilmiştir.563

Zikir için belli bir zaman ve mekân belirlenmemiştir. Ayaktayken, otururken, yatarken, gece ya da gündüz, abdestli ya da abdestsiz zikir yapılabilmektedir. Zikir “dil”, “kalp” ve “diğer organlar” ile yapılmaktadır. Dilin zikri Allah’ın adını söylemek; kalbin zikriyse Allah’a inanmak, Allah’ın zat ve sıfatlarını, emir ve yasaklarını, yarattıklarının sırlarını düşünmek; organların zikriyse emirleri yerine getirerek yasaklardan uzak durmaktır.564 Kalp müşahede ve tasdik etmektedir, dilse müşahede

edilen şeyi ifade ve ikrar etmektedir. Bu nedenle zikirde kişinin ifadesinin müşahedesine dayanması gerekmektedir.565 Allah’ı kalple zikretmek, düşmana karşı

savaşıp başlarına gelecek bela ve musibetleri defetmek için müritlerin kılıcı olarak görülmüştür.566

Tasavvuf erbâbından “zikir”le ilgili Zünnûn el-Mısrî (ö. 245/859 [?]) “Allah dışındaki her şeyi unutmaktır.”567 ve “Zâkirin zikrinden kaybolmasıdır.”568, Sehl et-

Tüsterî (ö. 283/896) “Allah’ın seni müşahede ettiğini bilmen, kalbinle O’nu nefsine tercih ederek kendine yakın görmen ve O’ndan hayâ etmendir.”, İbn Atâ (ö. 309/922) “Aydınlığıyla gönüllere giren zikir, beşeriyet sıfatını yok eder.”569, Vâsıtî (ö. 320/932)

“Şiddetli bir şekilde Allah’ı sevmek ve korkunun galibiyeti halinde bulunarak gaflet meydanından müşahede fezâsına çıkmaktır.”, Ebû Ali Dekkâk (ö.405/1015) “Veliliğin kararnamesidir.”, Kuşeyrî (ö. 465/1072) “Allah’a giden yolda temel şarttır.”570 tanımlarını yaparak zikrin çeşitli boyutlarını ortaya koymuşlardır.

Mevlânâ (ö. 672/1273) Allah’ı zikrederek doğru yolda olan, zikirle aydınlanıp süflî isteklerden arınan kişinin ruhundaki kuşun kuvvet kazanıp kanatlanarak

561 Reşat Öngören, “Zikir”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2013),

44:409; Özköse, Tasavvuf, 421-422.

562 Yılmaz, Tasavvuf ve Tarikatlar, 162. 563 Öngören, “Zikir”, 409. 564 Öngören, “Zikir”, 410. 565 Kelâbâzî, Ta’arruf, 171. 566 Kuşeyrî, er-Risâle, 302. 567 Kuşeyrî, er-Risâle, 302. 568 Kuşeyrî, er-Risâle, 304. 569 Serrâc, el-Lüma’, 253. 570 Kuşeyrî, er-Risâle, 301-302.

114

özgürlüğüne kavuşacağını ifade ederek zikrin hürriyeti kazanmadaki rolünü ortaya koymuştur.571

Zikrin üç çeşidi vardır. Bunlardan birincisi zâhir ehlinin zikri olan Allah’ı “dille zikir” etmektir. Burada kişi unutmadığı için zikredileni hatırlamamaktadır. Şeriatın edeplerine riayet ederek ibadetleri yerine getirmektedir. İkincisi sûfîlerin zikri olan “kalple zikir”dir. Burada zikredilenin vasıfları hatırlanmaktadır. Allah’a vâsıl olma arzu ve isteği vardır. Üçüncüsüyse “âriflerin zikri”dir. Burada zikredilen temaşa edildiğinden zikirden fâni ve gâib olunmaktadır. Hakk’a yakın olunduğu için kişi muhabbet ve hayâyla dolmaktadır. Bu çeşit zikirde zikredilenin vasıfları nefsinden fâni olmuş kişinin vasıflarını yok etmektedir.572

Sûfî geleneğe göre zikirden maksat, Allah’ın zâtı, sıfatları ve isimleri gibi konularda kalbin uyanık olmasını sağlayarak Allah’ı kalpte hazır tutmak ve O’nu görüyormuş gibi murakabe etmektir. Sûfî “dile zikir”le sevap kazanır. “Kalple zikir”le Allah’ın huzurunda olma bilinciyle O’nu müşahede etmeye engel olan perdelerden kurtulur. Allah’tan başka her şeyi unutarak mâsivâyı terk eder. Böylece dil ve kalbin zikrinden sonra gelen “zikr-i hakikî”deyse zikreden, zikredilen ve zikir bir olur. Sûfî, Hakk’ın kendisini zikrettiğini müşahede eder ve kendisiyle zikrini görmez. Zikrin nuruyla nurlanıp kalp gözü açılır ve ihsan makamına ulaşarak takva sahibi olmuş olur.573

Zikir tasavvufî gelenek içerisindeki tarikatların temel esası olarak kabul edilmiştir. Sûfîlere göre Allah’ı zikretmedeki amaç, kulun Rabbiyle “elest bezmi”ndeki ahdini hatırlamasıdır. Gerçek, samimî ve içten zikirse, Allah’ı severek ve O’ndan korkarak gafletten müşahedeye yükselmek ve Allah dışındaki her şeyi kalbinden çıkarmaktır. Allah’ı zikrederek mâsivânın esaretinden kurtulup kalbî doygunluğa eren kişi, psikolojik ve ruhî anlamda huzura ermekte ve rahatlamaktadır.574

Sûfî gelenekte kulun Rabbine ulaşması için en büyük ibadet olarak görülen zikir, nefsi terbiye ederek Allah dışındaki her şeyden kalbi temizlemek için yapılan

571 Küçük, Mevlânâ’nın Tasavvufî Görüşleri, 166.

572 Kelâbâzî, Ta’arruf, 172; Serrâc, el-Lüma’, 253; Öngören, “Zikir”, 410. 573 Öngören, “Zikir”, 410.

115

riyazetin en önemli parçasıdır. Mürşit, “seyrü sülûk” yoluna giren müridine, nefsinin mânevî hastalıklarından kurtulması için aşama aşama en uygun zikirleri telkin ederek onun Hakk’a ulaşmasına yardımcı olmaktadır. Böylece mürit “emmâre” nefisten hürriyetine kavuşarak “kâmile” mertebesine ulaşmaktadır.575

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi zikir tasavvufî gelenekte kişinin, mânevî hürriyetini elde etmesi için önemli bir ibadet olarak görülmüştür. Seyrü sülûk yolculuğunun başlangıcından sonuna kadar her aşamasında zikir mevcuttur. Müridin bulunduğu mertebeye göre mürşidi tarafından telkin edilen zikirle mürit, Rabbini tanımakta ve O’nun evrendeki her şeyin yaratıcısı olduğunun idrâkine varmaktadır. Allah’ı zikrederek yavaş yavaş maddî âlemden sıyrılıp mânevî âleme doğru kanat çırparak yükselmeye başlayan mürit, kendisini esir ve köle durumuna düşüren dünyanın, nefsinin ve şeytanın kötü istek, arzu, heves ve şehvet gibi kendisini Allah’tan uzaklaştıran her türlü duygu ve düşünceden kurtulup mânevî hürriyetini elde ederek çok sevdiği Rabbine ulaşmaktadır.

Bireyin, mânevî yolculuğa çıkıp hürriyetini elde etmesi için Yaratıcısına karşı derin bir sevgi beslemesi gerekmektedir. Çünkü kişi, sadece sevdikleri için karşılaştığı çilelere ve zorluklara katlanabilir. Şimdi “muhabbet” konusuna geçebiliriz.