• Sonuç bulunamadı

Nefsin Kötü İstek ve Arzularına Karşı Gelmek

İslâm’ın ve mânevî yaşamın insandan istediği şey ne olursa olsun kişinin, Allah ve tabiatla irtibatını koparmaması, insanın tabiata hâkim değil hâdim bir varlık olmasıdır. İnsan mutlak değil nispî bir varlıktır. Allah’a nispetle, Allah ile kurduğu

343 Erginli, “Dünya Algısı”, 33.

344 Özdemir, “İslam Düşüncesinde Özgürlük”, 39-40. 345 Yılmaz, “İnsan Özgürlüğü”, 12.

346 Erginli, “Dünya Algısı”, 48. 347 Işıtan, “Sûfî Özgürlük Algısı”, 323. 348 Işıtan, “Sûfî Özgürlük Algısı”, 326.

75

münâsebetle ve intisapla varlığının bir anlamı vardır. Allah ile intisabını yitiren insan, araçların hükümranlığına köle olmaktan, asıl özgürlüğünü yitirmekten kendisini kurtaramaz.349 İnsanın, mânevî gelişimini tamamlayarak Yaratıcısı ile mânevî olarak

buluşabilmesi için nefsinin kötü istek ve arzularına muhalefet ederek ve nefsinin zoruna gidecek İslâmiyet’in emrettiği güzel davranışları yerine getirerek nefsinin esaretinden kurtulması gerekmektedir.350 Kendisini engelleyen kötü alışkanlıklardan ve

anlık arzu, zevk ve ihtiraslarından yakasını kurtarırsa mânevî hürriyetini elde etmiş olur. İnsan, bu davranışlardan yakasını kurtaramadığında kötü davranışlarının kölesi, teslim olduğu kötü davranışlarsa onun üstâdı konumuna gelmektedir. Kötü davranışlarının esiri konumuna gelen insan, böylece hürriyetini kaybetmektedir.351

Hürriyetini kaybedip esir konumuna düşen insanlar, iradesi zayıf olup hiçbir iş beceremeyen insanlardır.352 Mânevî hürriyete kavuşarak Allah’ta vuslata ermekteki

amaç, insanın nefsindeki cehalet, öfke, kin, cimrilik, kibir, kendini beğenme, riyâ, makam sevgisi, çok konuşma ve kizb gibi kötü ve çirkin sıfatlardan arınıp temizlenmesidir. Sonra onların yerlerine hilim, ilim, kalp temizliği, tevâzu’, alçak gönüllülük, şükür, zühd, sabır, tevekkül, sevgi, hayâ, rızâ, ihlâs, doğruluk, tefekkür, şefkat, huşû ve az konuşma gibi güzel sıfatların yerleştirilmesidir.353

Sûfîler, kötü arzu ve isteklerinden kurtarmak istedikleri nefsi gökten yere düşen, bir kafes içerisine hapsedilen, o kafesten kurtulmak isteyen ve vatanına özlem duyan esir bir kuşa benzetmişlerdir.354 Bu esir kuşun hapsedildiği kafesten kurtularak

hürriyetine kavuşması için yukarıda bahsetmiş olduğumuz “seyrü sülûk”un mertebelerini hakkıyla yerine getirerek, nefsinin kötü istek ve arzularına boyun eğmeyip onu ıslah ederek ve dünyanın maddî hazlarının köleliğinden kurtulup Allah ve Resulünün yoluna sıkı sıkıya sarılarak “insân-ı kâmil” olgunluğuna ulaşması gerekmektedir.

Bâyezîd-i Bistâmî (ö. 234/848 [?]), bütün mertebeleri geçerek Allah’a ulaşmış olan sûfîyi, zaman ve mekândan kurtularak “hüviyet” semâsında ve sonsuzluk

349 Kaplan, “Özgürlük Problemi”, 680.

350 Işıtan, “Mânevî Şahsiyet Gelişimi”, 1704-1705. 351 Kök, “İnsan Hürriyeti”, 88.

352 Kök, “İnsan Hürriyeti”, 90.

353 Işıtan, “Sûfî Benlik Gelişimi”, 34-35. 354 Afîfî, Tasavvuf, 123.

76

fezâsında uçan hürriyetine kavuşmuş bir kuşa benzetmiştir.355 Mevlânâ da (ö.

672/1273) insanın ruhunun ten/beden kafesine girmesiyle tutsak olduğunu, ancak bu kafesten kurtulduğunda özgürlüğüne kavuşabileceğini ifade etmiştir. Ayrıca rubâilerinde de insanı, şişe içerisinde hapsolmuş ve hürriyetine kavuşarak Allah’a akmak isteyen bir şaraba benzetmiştir.356 İnsanın âlemde fenâ yolculuğuna çıkmasını,

bu tutsaklıktan kurtulmasının yolu olarak görmüştür.357 Muhammed İkbal’e (ö. 1938)

göre de şeytan ve nefsiyle mücadele ederek benliğinin farkına varan kişi, hürriyetini elde ederek bir kuş gibi kanatlanacaktır.358

Kişi, nefsini dinin ve dinden üretilmiş olan mâneviyatın öngörmüş olduğu hürriyet tarzına göre eğitmez ve hürriyetinin sınırlarını onların kurallarına göre çizmezse bir süre sonra vahyin ışığından uzaklaşarak nefsinin dünyalık arzu ve isteklerine boyun eğerek yaşamını bu yönde şekillendirmeye başlar.359 Dünya sevgisi,

mal biriktirme arzusu, makam ve mevkie ulaşma isteği, gurur, kibir ve benlik duygusu gibi kişiyi dünyaya bağımlı hale getiren nefsânî ve şehevî arzuları, alışkanlıkları ve tutkuları tatmin etmek için kişinin, Allah’tan uzaklaşması gerçek hürriyete ulaşmayı engelleyen durumlardır. Kişi, bu durumların sınırına girdiği andan itibaren köle ve esir durumuna düşmüş olur.360 Bedenin arzularına ve tutkularına kapılıp Allah’tan

uzaklaşarak köle durumuna gelen insan, bu arzusundan kurtulup onları terk etmedikçe gerçek hürriyetine kavuşamaz.361

Hürriyet insana verilen en büyük nimetlerden ve ruhun cenneti olarak kabul edilmiştir. Eğer kişi, ruhuna hürriyetini tattırmazsa dünyanın geçici ve aldatıcı güzellikleriyle gönlünü paslandırmış olur.362 Tasavvufî gelenekte dünyaya meyleden,

Allah’ın emir ve yasaklarını dikkate almayan, kalbi aşağı çekerek emri altına almaya çalışan ve sadece kendi istediği şeyleri yapan “nefis”, kişinin en önemli düşmanı kabul edilmektedir.363 Tasavvufî düşüncede kişinin ve ruhun hürriyetine kavuşması için

öncelikle nefsin hevâ, istek ve arzularından özgürleşmesi gerekmektedir. Nefsin

355 Afîfî, Tasavvuf, 198.

356 Özerdem, “Mesnevî’de Özgürlük”, 16. 357 Özerdem, “Mesnevî’de Özgürlük”, 19. 358 Küçükşahin, “Benliğin Hürriyeti”, 64. 359 Işıtan, “Sûfî Özgürlük Algısı”, 322. 360 Türer, “Hürriyet Kavramı”, 87-88. 361 Şahin, “Özgürlük Düşüncesi”, 123. 362 Küçükkaya “Hürriyet Kavramı”, 125-126. 363 Akot, “İslam Ahlâkı”, 52.

77

özgürlüğüne kavuşması için de kişinin nefsine hâkim olarak onun isteklerini, bağımlılıklarını ve arzularını kontrol altına alması gerekmektedir. Çünkü gerçek özgürlük, nefsinin tutkularından ve esaretinden kurtularak Allah’tan başka hiçbir şeye bağlanmamaktır.364 Kişinin nefsi insanı maddî âleme, hayvânî ve kötü duygu ve

düşünceleri tatmin etmeye yönlendirmeye çalışmaktadır. Kişinin ruhuysa aksine onu mânâ âlemine ve Allah’a ulaştırmak istemektedir. Tasavvufî düşüncede “nefis” kötülüğü, “ruh” ise iyiliği temsil etmektedir. Bu mücadelede ruh galip gelirse kişi, “insân-ı kâmil” olma yolunda ilerlemeye başlar. Ancak nefis galip gelirse kişi, hayvanlaşma yolunda gerilemeye başlar. İnsandaki kin, nefret, şehvet, gurur, kibir ve hırs gibi nefsânî duygu ve düşüncelerin kontrol altına alınarak ruhun kölesi durumuna getirilmesi gerekmektedir. O zaman kişi, gerçek hürriyetine kavuşmuş olur. Eğer kişi, bu duygulara imtiyaz vermeyi hürriyet zannederse işte o zaman nefis, kötü istekleriyle ruhu kendi esareti altına alır. Böylelikle kişi, Allah’a kulluktan ve gerçek hürriyetinden uzaklaşmış olur.365 Hürriyetin temeli, nefsi köle eden şeylerden özgürlüğüne

kavuşturmaktır. Nefsi köleleştiren ve bağımlı hale getiren tutkular, onun hürriyetine engel teşkil etmektedir.366

Mustafâ Kemâliddîn el-Bekrî’ye (ö. 1162/1749) göre nefsin aldatıcı ve kötü tuzaklarından kurtulabilmek için kişinin, dört şartı yerine getirmesi gerekmektedir: Bunların birincisi Allah’tan gâfil olmayarak ve nefsi tanıyarak ilâhî inâyet ve yardıma mazhar olmaktır. İkincisi nefsin kötü tuzaklarından ve kötülüklerinden kurtularak temizlenmek için bir mürşide tabi olmaktır. Üçüncüsü bütün hata ve günahlara tövbe edip dinin hükümlerine sıkı sıkıya sarılmaktır. Son olarak dördüncüsüyse kötü söz, fiil ve hâlleri terk ederek yerine iyi ve güzel olanlarını yerleştirmektir.367

İnsanın, hürriyetini elde etmesi için kötü ve hayvânî istek ve arzuları telkin eden nefsiyle ve şeytanla cihat etmesi gerekmektedir. Baskılar karşısında eğilmeyerek ve ümitsizliğe kapılmayarak bu savaşın sonunda galip gelen kimseler, önüne çıkmış olan sarp yokuşu aşarak hürriyetlerine kavuşabilirler. Kişinin, karşılaşmış olduğu baskı ve zorluklara dayanarak kendisini aşabilmesi ruhî bir olgunluğu ve kalbî bir doygunluğu gerektirmektedir. Bunlardan mahrum olan kimseler, köle ve esir

364 Özdemir, “İslam Düşüncesinde Özgürlük”, 54-55. 365 Türer, “Hürriyet Kavramı”, 92.

366 Özdemir, “İslam Düşüncesinde Özgürlük”, 38. 367 Işıtan, “Sûfî Benlik Gelişimi”, 33.

78

konumundan kurtulamazlar.368 Kişinin, bu kölelikten kurtulması ve gerçek hürriyetini

elde etmesi için fâni olan hiçbir şeye değer vermeyerek ve sadece Allah’a boyun eğerek Allah dışındaki her şeyin efendisi konumuna gelmesi gerekmektedir.369

Nefsinin kötü isteklerine arzu duymayarak güçlü iradesiyle karşı koyabilmesi hürriyetini elde eden insanların, en önemli özelliklerinden birisi kabul edilmektedir. Özgür insan, İslâm’ın öngördüğü bütün yüce nitelikleri kendisinde barındırır, iffetli ve dünyalık arzu ve isteklerden yüz çevirir.370 Dünyevî ve nefsânî bütün çıkar

ilişkilerinden uzaklaşır, kalbini Allah’ın istediği duygu ve düşüncelerle doldurur ve kişiliğini İslâmî ve mânevî yaşama göre şekillendirir.371

Kalbini dünyalık ve nefsânî bütün kötü istek ve arzulardan arındırabilen sûfî birey, Allah’a layık bir kul olmak için elinden gelen gayreti gösterir. Şimdi bu konuya geçebiliriz.