Tasavvufî düşünceye göre insan, fıtraten müspet duygularla menfî duyguların, ulvî âlemle süflî âlemin, mânâyla maddenin, insâniyetle hayvâniyetin bir arada bulunduğu özelliklerle yaratılmıştır. Bu özelliklerden hangisine yöneleceğini kişi, kendisine verilmiş olan iradesiyle tercihte bulunur. Eğer kişi, tercihiyle bu duygu ve düşüncelerinin maddî yönünün rehavetine kapılırsa yavaş yavaş Allah’tan uzaklaşarak O’na yabancılaşmaya başlamaktadır. Bunun sonucunda da Allah ile arasına “mâsivâ” denilen “hicap” yâni perdeler girmektedir. İnsanın, bu perdeleri aşması için “seyrü sülûk” denilen terbiye metodunu başarıyla tamamlayarak “vuslat”a ulaşması gerekmektedir. Vuslata erip “insân-ı kâmil” olma özelliği kazanan kişi, hürriyetine kavuşmuş olur. Seyrü sülûk, damlanın deryaya kavuşması gibi insanı aslına kavuşturmaktadır.391 İnsanın, seyrü sülûkla bu kötü davranışlardan kurtulması ve ruhî
ve kalbî olgunluğa ulaşması için ciddi bir irade eğitimine ihtiyacı vardır. Bu irade eğitimi de ancak mânevî değerlerle donanmış ilim ve irfan sahibi insanlarla mümkündür.392 Bu konuda sûfîlerin çoğunluğu, kâmil bir insanın mânevî desteği ve
rehberliği olmadan kişinin kullukta kemâlini ve gerçek hürriyetini gerçekleştiremeyeceğini söylemişlerdir.393 Kişinin, bu dünyada ulaşabileceği en
yüksek yetkinlik ve amaç olan mutluluğa hürriyetine kavuşmuş bir şekilde ulaşması için öğretmen ve kılavuza ihtiyacı vardır. Çünkü kişi mutluluğun ne olduğunu,
390 Erginli, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 396. 391 Türer, “Hürriyet Kavramı”, 91.
392 Kök, “İnsan Hürriyeti”, 91. 393 Türer, “Hürriyet Kavramı”, 94.
83
mutluluğa ulaşmak için neler yapabileceğini ve gerçek hürriyete nasıl ulaşabileceğini tek başına bilemez.394
Kendisinin ne olduğunu, bu dünyaya neden geldiğini, ne işe yaradığını ve amacının ne olduğunu düşünen ve araştıran insan, kendisine bu yolda yardımcı olabilecek birisine teslim olup bağlanma ihtiyacı duymaktadır. Sûfî gelenekte müridin mürşide bağlanması bir şeyin boyunduruğu altına girmeyi ifade etmemektedir. Boyunduruk hiçbir tercih hak ve özgürlük olmadan köle durumuna düşmektir. Boyundurukta insan başını zorla eğmektedir. İtaatse boyunduruktan başka bir haldir. İtaatin cebinde gönüllülük, tartabilme, düşünebilme ve itiraz edebilme hakkı vardır. Mürit, itaatte doğru yola ulaşmak için hür iradeyle ve tam bir teslimiyetle mürşidin isteklerine boyun eğmektedir. Mürşit, müridi ancak bu şekilde rüşt sahibi olmaya ulaştırmaktadır. Mürşit, bütün bu her şeyi tasavvufî geleneğin usûlü ve erkânına göre yapmaktadır. Mürit de mürşid-i kâmilin yol göstermesiyle arayıp ulaşmak istediği hürriyeti bulmaktadır.
Tasavvufî gelenekte müridin sülûka başlarken bir iradeye sahip olduğu kabul edilmekle birlikte mânevî bir hürriyete sahip olmadığı düşünülmektedir. Mürit, kendisine mürşit edindiği kişinin yol göstermesiyle, seyrü sülûku esnasında vereceği şiddetli ve zor bir “mücâhede” ve “riyâzet” sonucunda dünyanın ve nefsinin kötü bağlarından kurtularak gerçek hürriyetine kavuşmaktadır.395 Bireyin bu mânevî yolda
mücâhedeyi, samimî olarak kendi iradesi ve isteğiyle yapması gerekmektedir.396
Sülemî’nin de (ö. 412/1021) dediği gibi müridin gaflet uykusundan uyanarak nefsinin kötü istek ve alışkanlıklarını terk etmesi gerekmektedir.397 Mürşit, müridinin
tevbesinin samimiyetinden emin olduğu zaman onu “seyrü sülûk”ta irşada başlar.398
Bu mânevî gelişim yolunda müridin nefsine, dinin zâhirî ve bâtınî emir ve yasakları tedrici olarak yüklenerek Allah Teâlâ’nın istediği şekilde benliği yeniden inşa edilmeye çalışılır.399 Mürşit, müritteki ahlâkî zâfiyetleri çeşitli egzersizlerle gidermeye
çalışarak İslâm’ın insanda olmasını istediği güzel huy ve davranışları yerleştirmeye
394 Ocak, “Hürriyet Problemi”, 58. 395 Çağrıcı, “Hürriyet”, 503.
396 Işıtan, “Sûfî Özgürlük Algısı”, 325. 397 Işıtan, Sûfî Psikolojisi, 81.
398 Afîfî, Tasavvuf, 236.
84
çalışır.400 Hürriyet de, mânevî bir yükseliş yolu olarak kabul edilen “seyrü sülûk”un
biricik azığı olarak kabul edilmektedir. Ubûdiyette kemâle ererek gerçek hürriyeti elde etmeye çalışmak mâsivânın bütün bağlarından müridi kurtarmaktadır. Allah’a tam anlamıyla kul olarak mâsivânın esaretinden kurtularak gerçek hürriyetine kavuşan mürit, maddî menfaatlerden ve bütün dünyevî ihtiyaçlardan kendisini sıyırır. Dünyalık bir mala, arzuya, ihtiyaca veya hazza köle olmaz. İhtiyaç sahibi bir kimse bile olsa başka insanları kendisine tercih eder. Kul, bütün yaratılmışlara karşı hiçbir esaret ve bağımlılık duymadan sadece Allah ile olur. Kullukta zirveye ulaşan müridin ruhu, “elest bezmi”nde Hakk’ın rubûbiyetini itiraf ettiği aslî haline yâni ezelî saflığına ulaşmış olur.401
Yukarıdaki bilgilere bakıldığında tasavvuf erbabı, hürriyetin maddî yönünü bir kenara bırakarak sadece mânevî yönüne değinmemiştir. İnsanların hürriyete sahip olduklarını kabul ederek bu hürriyetin İslâmiyet’in koymuş olduğu çerçeveyle sınırlandırılması gerektiğini savunmuşlardır. Ayrıca onlara göre “mânevî hürriyet” kişinin, Allah’ın istediği şekilde hayatına yön vererek ve ibadetlerini bu doğrultuda yaparak Allah’ın rızâsını ve sevgisini kazanıp Allah’a kavuşma isteğidir. Tasavvuf yolunda mânevî hürriyete gidilirken bazı makam ve hâllerden geçmek gerekmektedir. Şimdi hürriyete giden yolda hürriyetle bağlantısı olan bazı tasavvufî makam ve kavramları ele almaya geçebiliriz.
2.Hürriyet İle İlgili Önemli Tasavvufi Kavramlar
Her ilimde olduğu gibi tasavvufî düşüncenin de kendisine özgü kavramları ve terimleri bulunmaktadır. Bu şekilde anlatılmak istenen mânâların, muhatapları tarafından daha kolay anlaşılması sağlanmaktadır. Her İslâmî ilimde olduğu gibi tasavvufî gelenekte kullanılan kavramların çoğunluğu da Kur’an ve sünnetten alınmıştır.402 Sûfîlerin makam, hâl ve mertebe gibi ifade ettiği kavramlar insanın
mânevî hürriyetine ulaşırken benliğinin gelişim aşamalarını ifade etmektedir.403
Temel amaç olarak bakıldığında tasavvuftaki hâller ve makamların kişiyi, mânevî hürriyete ulaştırmayı amaçladığını söylemek mümkündür. Örneğin, Mevlevîlik geleneğindeki “semâ” kavramı, Mevlânâ araştırmaları yapan Eva de Vitray (ö. 1999)
400 Işıtan, “Sûfî Benlik Gelişimi”, 35. 401 Yılmaz, “Hürriyet”, 5.
402 Yılmaz, Tasavvuf ve Tarikatlar, 153. 403 Işıtan, Sûfî Davranış, 47.
85
tarafından tasavvufî hürriyetin sembolü olarak “sûfînin uyanışı” şeklinde kabul edilmiştir.404 Tasavvufî kavramlar bir zincirin halkaları gibi birbiriyle iç içedir. Birisi
olmadan bir diğerinden bahsedilememektedir. Çalışmamızın konusu olan “hürriyet” kavramı da bütün tasavvufî kavramlarla ilişkilidir.
Tasavvuf kitaplarında kişinin, hürriyetini elde etmesine yardımcı olan birçok makam ve hâllerden bahsedilmiştir. Konumuzun daha fazla uzayarak asıl maksadından uzaklaşmaması için bütün tasavvufî kavramlardan bahsedemeyeceğimizden dolayı, bahsettiğimiz konunun daha iyi anlaşılması için “hürriyet” kavramıyla bağlantısının diğer kavramlara nazaran daha fazla olduğu düşünülen bazı kavramların açıklamasına yer vererek çalışmamızı sonlandıracağız. Bu tasavvufî kavramları da “Tasavvufî Makamlar” ve “Hürriyete Götüren Sûfî Uygulamalar” başlıklarıyla ele alacağız.