• Sonuç bulunamadı

İslam’ın dördüncü temel rükünlerinden biri olan zekât, Medine döneminde hicri ikinci yılda farz kılınmıştır. Sözlükte, artmak, arıtmak, övgü, bereket ve çok hayırlı anlamlarını ifade

150 Hatîb et-Tebrizi, Mişkâtü’l-mesâbîh, s. 660. 151 Kâsânî, Bedâ’i‘u’s -senâ’i, II, 628-629. 152 Bardakoğlu, Ali, “Iskat” DİA, XIX, 137.

153 İbn Abidîn, Hâşiye Reddü’l-muhtâr ale’d Dürri’l-muhtâr şerh Tenvîri’l-ebsâr, II, 533; Zühaylî, Vehbe, el- Fıkhu’l-İslâmî ve edilletuh, II, 688; Bardakoğlu, Ali, “Iskat” DİA, XIX, 137.

38

etmektedir.154 Kur’an-ı kerimde zekât sözcüğü şöyle ifade edilmektedir: “Onların mallarından,

onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir”.155 Terim olarak Kuran’da belirtilen sınıflara sarf edilmek üzere dinen zengin sayılan Müslümanların malından alınan belli payı ifade eder. Başka bir ifadeye göre, nisap miktarına yetişip üstüne sene geçmesi şartıyla mâlın üzerindeki vacip olan hakkı vermenin adı zekâttır.156

Zekâtın farz olma hükmü Kur’an, Sünnet ve İcmâ ile sabittir. Konunun Kitap’tan delili, “namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, resûle itaat edin ki size merhamet edilsin”157 ayetidir.

Sünnet’ten delil, Abdullah b. Abbas’tan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) Mu’az b. Cebel’i yemene gönderirken şöyle emretmiştir: “…Onlara bildir ki, Allah u Teâla malları üzerine zekât vermeyi farz etmiştir. Onların zenginlerinden alınıp fakirine verilir.”158 Ayrıca

konuyla ilgili icmâ vardır.159

Zekât mali ibâdetlerden olup sadaka kavramıyla birlikte kullanılmaktadır. Ama sadaka kavramı genel boyutlarıyla bütün iyilikleri içerirken, zekât ancak zenginin malının içerisindeki fakirin hakkını ifade eder. Çalışma konumuzun zekât ibadetiyle alakalı boyutu, para karşılığında bireylerin zekât dağıtmasıdır. Yoksa zekâtın hükmüyle ilgili olan genel ve özel bilgiler fıkıh kitaplarının ilgili bölümlerinde ayrıntılı olarak incelenmiştir.

Zekât ödemeye mükellef olan kişi bu ibadetini hakkıyla eda etmelidir. Zekâtla alakalı ayette: “Sadakalar, Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlarla köleler, borçlular, Allah yolunda cihat edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir”160 zekatın sarf edileceği sekiz yeri beyan etmiştir. Bu sınıfların içerisinde bulunan kişilerden biri de zekât memurlarıdır.

Zekât memurları: ulu’l-emir tarafından zekât toplamaya görevlendirilen kişilerdir ki; topladıkları zekâtı belli şahıslara uygun bir şekilde dağıtırlar. Zekât memurları; zekâtı toplayanlar, toplanan zekât mallarına koruyup muhafaza edenler ve dağıtanlar olmak üzere üç

154 Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî ve edilletuh, II, 730; “Zekât”, Mv.F., XXIII, 226. 155 Tevbe, 9/103.

156 Erkal, Mehmet, “Zekât”, DİA, XIV, 195; Kâsânî, Bedâ’i‘u’s -sanâ’i, II, 371; Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî ve edilletuh, II, 730.

157 Nur, 24/56. 158 Buhârî, “Zekât”, 1.

159 Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî ve edilletuh, II, 734. 160 Tevbe, 9/60.

39

kısma ayrılmaktalardır.161 Böyle bir görevin yapılması, Peygamber’in (s.a.v.) döneminden

itibaren farklı şekillerde ifa edilmiştir. Bu memurların alacağı maaş konusunda İslam’ın ilk döneminden itibaren farklı görüşler dile getirilmiştir.

Bedeni ibadet olarak yapılması gereken bu görevi, yapanlar açısından bazı zorlukları beraberinde getirmiştir. Nitekim zengin ile fakir arasında köprü vazifesi gören bu memurların kendi maişetlerini kazanmaya vakitleri kalmayacağı için bu durum sorun olarak görülmüştür. Netice olarak bu görevlilerin bedeni olarak yapmaları gereken zekât dağıtımı için ücret almaları konusu değerlendirilmelidir.

Bütün mali ibâdetlerede niyabet caiz olduğuna göre zekâtın toplaması, bakımı ve dağıtımıyla görevlenen kişilere de bu mallardan bir miktar verilmesi caizdir. Bu konuda ayette belirtilen sınıflar arasında ismi geçen “zekât toplayan memurlar”162 geçmektedir. Hz.

Peygamber’in (s.a.v) Hz. Ömer’in (r.a.) zekât toplama işine karşılık ücret ödemesi ve Hz. Ömer’in (r.a) bu ücreti kabul etmemesi üzerine Allah Rasülü’nün (s.a.v.) şu beyanı: “O malı al ve onu harca, hem de sadaka ver”163 delil olarak kabul edilmiştir.

Bu karşılık icâre olarak değil belki o kişilerin çalıştığına karşılık olarak bir bedeldir. Zira icâre akdinde ecîrin ücreti bellidir, ona göre icâre akdi gerçekleşecektir ama zekâtın toplamasına görevli olanların alacakları belli değildir. Şayet görevlilerin devletten belli maaşları bulunmaktaysa onlara zekât mallarından pay verilmez.164

Zekât memurlarının devlet tarafından alacakları maaş ile ilgili İslam ulemasının herhangi bir menfi görüşü bulunmamaktadır. Ancak görev esnasında mal sahiplerinden hediye olarak bir şey kabul etmemeleri gerekmektedir. Hz. Peygamber'in (s.a.v) göndermiş olduğu memurlardan biri, getirdiği malların hesabını yaparken, mallar arasında kendine verilen hediyeler olduğunu ifade edince Hz. Peygamber (s.a.v) hediye kabul eden bu kişiyi şöyle uyarmıştır: "Eğer doğru söylüyorsan anne-babanın evinde oturup sana ne kadar hediye getireceklerine bir baksaydın". Sonra Allah’a hamd ü senâ ettikten sonra insanlara şöyle tenbihte bulunmuştur: Sizlerden birini Allah’ın görevlendirdiği bir vazifeye gönderiyorum. (Görevden dönünce) bana gelip "Bu sizin malınız, şunlar da bana hediye verildi." diyor. Bu

161 “Zekât”, Mv.F., XXIII, 307.

162 Tevbe, 9/60.

163 Buhârî, “Ehkam”, 17. 164 “Zekât”, Mv.F., XXIII, 308.

40

hediyeler evinde oturduğu halde getirilseydi ya? Allah'a yemin ederim ki, sizlerden biri haksız şekilde bir şey almış olursa, kıyamet günü onu yanında götürerek Allah’la karşılaşacaktır…”165

Bu nassa binaen zekât memurlarının hediye almasının haram olduğu konusunda icma bulunmaktadır.166 Hediye alma konusunda bazı istismarlar da olabilecektir. Bu nedenle sedd-i

zerîa kapsamında da konu değerlendirilmiştir.

Adı geçen zekât memurlarının yaptığı görev tabii ki bir kişinin diğeri yerine namaz kılması gibi bir durum değildir ve öyle bir hükmü de kapsamamaktadır. Ancak zekat memuru da sonuçta bir ibadetin ifasına sebep olabilen bir öznedir. Yapacağı fiil sevapsız da değildir. Çünkü bu kişiler sayesinde zekât ibâdeti gerçekleşmiş oluyor. Bu arada zenginlerin mallarından zekâtı tahsil edip zekât almayı hakk edenlere yardım edilmiş olur. Aslında bu görevliler Allah’ın (c.c) emrini Müslümanlar üzerine uygulamış olur. Meselenin temeli, bazı yerlerde bu görevi yapan resmi zekât memuru bulunmadığı halde halkın kendi arasından fahri olarak tayin edilen şahıslardır. Neticede onlar da bu konuyla ilgilendikleri için memurların kapsamına girmeleri beklenir.

Zekât ibadeti mâli bir ibâdet olduğu için bir kişi diğerinin mâlının zekâtını verebilir. Ancak bu işlem mükellefin vekil/naip tayin etmesine bağlıdır ve bu konuda icma nakledilmiştir.167 Mâl ile ilgili olan zekât, sadaka, nezir, keffaret gibi ibâdetlerde vekâlet caizdir

ve vekil malın zekâtını ayırıp verilecek gruplara dağıtabilir.168 Zekâtın eda edilmesi bir borcun

eda edilmesine benzemektedir. Bir kişi akrabası veya başka bir kişinin borcunu ödediğinde borçlu olanın üzerinden o borcun düştüğü gibi, zekât ibadetinin vekâleten eda etmesinde de aynı durum söz konusu olur.169 Zekât memurlarının kapsamında sayılan kişilerin temel

ihtiyaçlarının da zekattan karşılanması caizdir.170