• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: İSLAM HUKUKUNDA ZEKÂT

1.11. Zekâtın Fonksiyonları ve Amacı

Toplumlar, sürdürülebilir bir sosyal hayat yaşamak için kendi içerisinde barındırdıkları muhtaç kesimin sosyal güvenliğini sağlamak için pek çok mekanizma geliştirmişlerdir. Bunlar birçok zaman yardım gibi doğrudan muhtaçların ihtiyaçlarını sağlamak üzere olurken; bazen de dolaylı olarak toplumsal hayat içerisinde onlara destek sağlamak üzerine olmuştur. Bu destekler sayesinde toplumu oluşturan sınıflar arasındaki bağlar kuvvetlendirilerek oluşabilecek sınıfsal kopukluklar önlemeye çalışılmıştır.

Zekâtın amacı, toplum içerisindeki zengin olan birincil grubun gelirlerinin bir kısmının, en alt kısmı temsil eden fakirler sınıfına transfer edilmesiyle; ikisi arasında kalan orta sınıfın büyümesini sağlamaktır. Piramidin orta kısmının büyümesiyle toplumda ortaya

37

çıkabilecek sosyal ve ekonomik sıkıntı ve olumsuzlukların önüne geçilmesi sağlanacaktır (Zaim, 2005: 136).

İslam ise insanlara, Şârînin emri olan; zengin ile fakir arasında sosyal ve ekonomik anlamda köprü vazifesi gören zekât kurumunu mecbur kılmıştır. Bu kurum cemiyet hayatının sosyal güvenliğini muntazam bir şekilde sağlamıştır. Fakirler ihtiyaçlarını kolayca gidermiş, hatta Şârînin emri; onların aldıkları zekâtın gönüllü bir yardımdan ziyâde; onların, zenginin mallarındaki hakkını temsil eden maddî transferi ifâde etmiştir. İslam’ın beş şartından biri olan zekâtın ise ahlâkî, iktisâdî ve sosyal amaçları olduğu söylenebilmektedir (Akyüz, 2006: 40).

Ahlâkî yönden zekât; kelime manasının ifâde ettiği şekilde maddi ve manevi temizliği ifâde eder. Kişinin malından zekât ayırması, onun üzerine geçmiş olabilecek hakları temizlemesi ve bunu yaparken de kişinin mânevî dünyasında barındırdığı cimrilik, kibir, hırs gibi kötü hasletlerden kurtularak, nefsin tezkiyesini sağlaması amaçlanmıştır. İnsan hayatı boyunca çalışıp, çabalamaktadır. Bu çalışmanın amacı ise daha iyi bir yaşam sağlamak, bunun için gerekli olan malları biriktirmektir. Bunu tetikleyen durum ise insanın sahip olduğu mal biriktirme sevdası ve hırsıdır. Servetin çeşitli yollarla nemalandırılmasına çalışılırken insan bir anda kendisini servetinin tahakkümü altında bulmaktadır. Bu süreç insanın sürekli mal biriktirme isteği ile sürüp gitmektedir. Günümüz toplumlarının sorunlarına baktığımız zaman; zenginler ile fakirler arasındaki bağların giderek koptuğunu ve bu insanların giderek birbirinden uzaklaştığını görmekteyiz. Bu kopuş, toplumun temellerini sarsmakta, insanların beraber yaşamasını imkânsız hale getirmektedir. Bu sorunun çözümü ise zenginlerin, sahip olduklarını toplumun alt kesimlerinin faydasına sunarak sosyal güvenliği sağlamaya çalışmaktır. Aksi durumda ise devletin gücü toplumun her kesiminin refahını arttırmaya yetmeyeceğinden dolayı, toplumun parçalanmasıyla sonuçlanarak sosyal felaketler ortaya çıkacaktır. Zekâtın barındırdığı ahlâkî değerler ise Allah’a yakınlaşmak ve kişinin nefsinin ona dayattığı pintilik, kibir gibi kötülüklerden emin olmaktır. Toplumun içerisinde bu kurumların aktif ve verimli olarak faaliyet sürdürmesi sayesinde insanların huzur içerisinde, beraberce mutlu bir hayat sürmesi temin edilecektir.

Zekât kurumunun amaçlarına iktisâdî yönden bakacak olursak; tüketim, yatırım ve mâlî istikrarsızlığa karşı bir denge aracı olarak vasıflandırabiliriz (Beik ve diğerleri, 2014: 15).

38

Zekât sayesinde atıl fonlar piyasaya dâhil olacak, ekonominin aktif ve sıcak kalmasına katkı sağlayarak, durgunluğu önleyeceğini söylenebiliriz. Devletler, günümüz krizlerinden kurtulmak için parasal genişlemeye gitmekte ve paranın dönüşüm hızını arttırarak talep yetersizliğini ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Resesyonun en büyük nedenlerinden biri de paranın piyasadan çekilerek birçok olumsuz duruma neden olmasıdır. Zekât sayesinde paranın piyasaya enjekte edilmesinin kendiliğinden sağlanacağı görülebilir. Çünkü zenginler, İslam’ın emrettiği ibadetlerini ifâ ederken bunun olumlu etkilerini görmektedirler. Fabrika sahibi zekât mükellefinin çıkardığı zekât, fakirlerin marjinal tüketim eğilimine yapacağı etki daha yüksek olacağından dolayı, zekâtı piyasada harcamasıyla yine aynı zenginin malını alarak, o kişinin işlerinin düzgün bir şekilde devam etmesini sağlayacaktır. Servetin helâl yollarla elde edilmesini teşvik eden İslam, servetin verimli bir şekilde harcanarak toplumu iktisâdî açıdan zenginleştireceği bir düzen kurmuştur.

Zekâtın bir müessese olarak devlet içerisinde faaliyet göstermesi, sınırlar içerisindeki muhtaç ve yoksul halk için harcanacak kaynakların daha verimli bir şekilde kullanılmasını sağlayabilir. Zekâtın verileceği sınıfların ihtiyaçları, devletin hazinesinden değil de toplanan zekâtlar ile karşılanması durumunda, planlı bir şekilde bütçenin rahatlaması sağlanarak daha geniş kitlelere hizmetin verilmesi mümkün olabilir (Bakar ve Rahman, 2007: 9).

Sosyal açıdan zekâtın amacı, toplumsal düzeyde birlik ve beraberliğin sürdürülebilir olmasını sağlamak ve toplumu oluşturan mozaik yapının bütünleşmesi için faaliyet göstermektir. İslam toplumun bütün fertlerinin servetlerini eşitlemeyi emretmez. Toplumun içerisinde sosyal güvenlik mekanizmalarının işlemesini teşvik ederek; toplumun muhtaç kesimlerinin aslî ihtiyaçlarının temin edilmesini emretmektedir. Böylece servet bir kısım insanın elinde dolaşarak, sömürü aracı olmaktan çıkmaktadır. Zekât vereni cimrilikten koruyarak malın onun efendisi olmamasını sağlar. Mükelleflere zekât ibadetiyle malın insanlara bulaştırdığı en büyük hastalıklardan olan cimrilik kötülüğü tedavi edilmeye çalışılır. İnsanın sahip olduğu nimet ve varlıklara şükür etmesini sağlayıcı bir vasfı vardır. Çünkü zekât mükellefi elinde bulunan varlıkların farkına varır, zengin olduğunu anlar. Zekât vererek mallar maddi ve manevi açıdan temizlenmektedir. Manevi açıdan içinde bulundurduğu hastalıklardan kurtulunurken,

39

maddî açıdan malların dönüşüm hızı arttırılarak toplumsal bereketin hâsıl olması amaçlanır.

Şekil 2: Zekât ile Bereket Arasındaki İlişki Kaynak: Ali ve Hatta (2014: 10)

Zekât veren mükellef, dünya hayatına bağlı olmaktan kendine korumuş olur. Sadece maddî açıdan dünya hayatına bakmaz, mânevî tarafını güçlendirerek ahiret hayatına hazırlanması için nefis terbiyesi yolunda adım atar. Zekât alan açısından; kişiyi arkadaşlarına, komşularına ve akrabalarına karşı kin ve nefret tohumlarından muhafaza eyler, kardeşlik ve iyi yöndeki sosyal duyguların gelişmesine katkıda bulunulur. Muhtaç olan kimseler böylece bu durumdan kurtulur ve temel ihtiyaçlarını giderememe sorunu ortadan kaldırılır. Toplum içerisinde sosyal denge sağlanır. Gelir grupları arasındaki çekişmeler kendini sevgi ve kardeşlik duygularına bırakır (Özek ve diğerleri, 1984: 186). Zekâtın sahip olduğu mâlî karakteri sayesinde; devletin bütçesine doğrudan katkı ve denge sağlamaktadır. Zekât tahsisi bir vergi olmasından dolayı, tahsil edilen zekâtlar doğrudan sarf yerlerine ulaştırılmaktadır. Böylece ekonomik anlamda yatırımları teşvik ederek istihdamı arttırması, ekonominin durgun olduğu kriz zamanlarında muhtaçların temel ihtiyaçlarını gidermekle kalmayıp talep arttırıcı bir etki sağlaması da muhtemeldir. Gelirin yeniden dağılımını sağlaması da varlıkların bir kısım kimselere arasında dolaşmasına da engel olmaktadır (Daud ve Audu, 2011: 5).

Bereketin Hâsıl Olması Yoksulluğun Giderilmesi Varlıkların Temizlenmesi

Zekât

40

Zekâtı inkâr etmenin dinden çıkaracağı konusunda ihtilaf yoktur. Bunun yanında zekât ödemeyip zekât alacak hak sahiplerini, zekâttan mahrum edenlerin de dünya ve ahirette çeşitli musibetler ile karşılaşacağı bildirilmiştir. Dünya hayatında bereketi imhâ edecek olan zekât malı, ahiret hayatında ise mükellefin şiddetli azap çekmesine neden olacaktır. Mükelleflerin zekât ödemesi konusundaki Efendimiz (S.A.V.)’in hadisleri ve emirleri yerine getirmesi çok önemlidir (El-Kardâvî, 1984, I:85).