• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: ZEKÂTIN KURUMSALLAŞMA LİTERATÜRÜ

3.1. Ülkelerin Zekât ile İlgili Yaptıkları Çalışmalar

3.1.8. Pakistan

1947 yılında bağımsızlığını kazanan Pakistan, Müslümanların bireysel ve toplumsal yaşamlarında İslam’ın esaslarını benimseyerek hayatlarını sürdürebilmelerine olanak sağlamıştır. Bağımsızlığını sağlamasından kısa bir süre sonra İslam’ın temel esaslarından olan zekâtın müesseseleşmesi hususunda çalışmalara başlanmıştır. İlk olarak 1950 yılında zekât ile ilgili komisyon kurulmuş, 1956 yılında ise anayasada yer alan zekât kanununun uygulanması eyâlet hükümetlerine bırakılmıştır. 20 Haziran 1980 tarihinde çıkartılan Zekât ve Öşür Yasasına kadar birçok çalışma ve düzenleme yapılmıştır (Cici, 2008: 247). Kurulan ilk komisyonun tavsiyeleri özgün bir nitelik taşımaktadır. Çünkü zekâtın bir organizasyon olarak toplanılmasından çok, postanelerde ve devletin mâliye dairelerinde satılan zekât kuponlarının satılması suretiyle zekâtın toplanması görüşü benimsenmiştir. Satış gelirlerinden elde edilen zekât miktarının ise yetimler, fakirler gibi muhtaç kesimlere harcanması gerektiği tavsiye edilmiştir. Bu uygulama ülke genelinde başarılı olamamış ve kupon yöntemiyle toplanan para çok küçük miktarda kalmıştır. Çifte vergilendirmeyi önlemek için alınan kararlar genellikle zekâtın devlete vergi olarak ödenmesi halinde aynı maldan veya gelirden devletin mükerrer vergi almama için adımlar atılması yönündedir. Komisyon, zekât ödenmesi halinde hükümetin aldığı vergiler konusunda muafiyet sağlamaması gerektiğini söylemiştir (Cici, 2008: 247). Ayrıca bu

113

komisyon, mükelleflerin zekâtlarını ihtiyarî dağıtmasından ziyâde zekâtın kurumsal olarak yeniden ihyâsının devlet tarafından sağlanmasını teklif etmiştir (Akyüz, 2006: 26). Pakistan, kendi anayasasında belirtildiği üzere bir İslam devletidir. 1973 anayasasına göre; kişiler bireysel ve toplumsal olarak İslamî bir hayat sürdürebilmeli ve yaşamlarını Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet’e göre düzenleyebilmelidirler. Aynı anayasanın 31. Maddesinin alt başlığında da zekât, öşür, vakıf ve cami gibi kurumların organizasyonunun devlet tarafından güvence altına alınması gerekliliği yer almaktadır (Muhammad, 2016: 5).

1947 yılından 1980 yılına kadar, zekât ile ilgili ülke çapında herhangi bir organizasyon bulunmamaktaydı. Zekât mükellefleri, gönüllülük esasına dayalı olarak zekâtlarını hesaplayıp ve istedikleri yerlere vermekte özgürlerdi. Ülke genelini bağlayacak bir içtihat benimsenmediğinden, bölgesel olarak nisab miktarı değişmekteydi. Mükellefler, bulundukları bölgedeki âlimlerden zekâtlarını hesaplamak için yardım almaktaydılar (Muhammad, 2016: 5).

1978 yılına gelindiğinde devlet başkanı Ziya ül-Hak tarafından ekonomi, İslam’ın esaslarına göre şekillendirilmeye başlandı. Pakistan ekonomisinin İslamîleşme sürecinde birçok adım atıldı. Bu adımların başında da 1980 yılında kurulan Zekât ve Öşür Sistemi gelmektedir. Bu sistemin temelinde de birbirine bağlı, zekât işlerinin organize edilmesini sağlayan beş kademeli teşkilattan söz edilebilir. Bu beş teşkilat merkezden taşraya kadar uzanan birimlerin zekâtla ilgili tüm ihtiyaçlarını giderebilmeleri için organize edilmiş, teşkilata bağlı olanların da kendi alanlarında uzman veya işleri yürütmek için bürokratik kademelerden bu teşkilatın faaliyetlerini yürütmeleri için seçilen kişilerden oluşmuştur. Merkez, eyâlet, bölge, il ve ilçe olarak sınıflandırabileceğimiz yerleşim birimlerini tümüyle kapsayan bir hiyerarşi içinde çalışma yapılmaktadır. Bu teşkilatlara seçilecek insanlarda, teşkilatın büyüklüğüne göre değişen yetkinliklere ihtiyaç duyulmaktadır. İslam’ın emrettiği bu ibadetin gerçekleştirilmesine vesile olacak kişilerin, İslam’ın emirlerini yerine getiren Müslümanlardan oluşturulması kaçınılmazdır (Muhammad, 2016: 8).

Zekâtların toplanması ve dağıtılması sürecinde on binlerce gönüllü görev almaktadır. Öşürlerin toplanması ve dağıtılması bu görevliler sayesinde gerçekleştirilmektedir (Kahf, 2000: 45).

114

Zekâtlar, devletin kurumları aracılığıyla doğrudan toplanmasının aksine, çeşitli kuruluşlar aracılığıyla dolaylı olarak toplanmaktadır. Bankalar, finansal kurumlar ve varlık yönetim şirketleri gibi kuruluşlar, mükelleflerin zekâtlarını kendilerinde bulunan varlıkları göz önüne alarak hesaplarlar ve zekâtları müşterilerinin adına varlıklarından ayırırlar. Bu sebepten dolayı zekâtın hak sahibine ulaştırılması sürecinde devletin zekât idaresi ile mükelleflerin doğrudan bir teması olmamaktadır. Zekât idaresi tarafından yetkilendirilen ve kontrol edilen, genellikle küçük yerleşim yerlerinde bulunan kuruluşlara da öşrün toplanılması ve toplanan öşür ile bu bölgeye ayrılacak zekâtın dağıtım sorumluluğu verilmiştir. Bu yerel kuruluşlardaki çalışmalar ise kısa dönemli olarak, halk arasından seçilen gönüllü kişilerden oluşturulmaktadır (Kahf, 2007: 10). Pakistan’da toplanan zekâtların, merkeze gönderilerek dağıtımının buradan yapılması sağlanmaktadır. Bu durum hem zekâtın tarihsel süreciyle hem de verimliliğiyle alakalı olarak bir çelişki arz etmektedir. Zekâtın merkeze gönderilmesi hem masrafları arttıracak ve yeniden toplandığı bölgedeki hak sahiplerine ulaştırılması zaman kaybına neden olacaktır. Bu durumun yerelleştirilerek sadece artan zekât miktarının merkeze gönderilmesi sağlanırsa verim artışı beklenebilir (Cici, 2008: 248).

Yapılan yasal değişiklikle beraber 2010 yılından sonra zekât sistemi merkezî teşkilatlanması zayıflatılarak, yerel teşkilatların şer’î esaslara bağlı kalmak şartıyla, kendi başlarına hareket etmelerinin önünü açtı. Daha önceki düzenlemede ise, her teşkilat üst teşkilatına yapacağı faaliyetlerde sıkı sıkıya bağlı olmaktaydı. Hatta zekât fonu toplanıp merkeze teslim ediliyor ve merkezden yerele doğru dağıtım yapılıyordu (Muhammad, 2016: 11).

Merkezde toplanan zekâtlar iki bölüme ayrılmaktaydı. Merkezî Zekât Konseyi’nden başlamak üzere, toplanan ilk zekât bölümü alt teşkilat olan eyâlete ayrılmakta ve gönderilmektedir. Gönderilen kısmın tamamının dağıtılması halinde zekâtın ikinci bölümü de serbest bırakılarak hak sahiplerine dağıtılmakta ve arttıkça alt kademelere; bir üst kademeden kalan kısmının serbest bırakılmasıyla teşkilatlar aracılığıyla zekât dağıtılmaktadır. Böylece zekât fonu, merkezden başlayarak, yerele doğru hareket etmektedir (Muhammad, 2016: 7).

Karşılaştırmalı olarak bakılırsa; Pakistan’daki zekât yasasında mallar doğrudan devlet tarafından tahsil edilecek ve zenginin kendi çabasıyla hak edene ulaştırılacak mallar diye

115

sınıflandırılırken, Libya’da böyle bir ayrıma gidilmemektedir. Burada akıllara bâtınî ve zâhirî mallar akla gelmektedir. Ayrıca Pakistan’da sadece ülke içerisindeki varlıklar zekâta konu iken Sudan’da ülke içerisinde ve dışında zekât mükellefinin sahip olduğu mallar zekâta konu olmaktadır. Pakistan’da yardımlar doğrudan, yâni hak eden kişilere veya dolaylı olarak; eğitim, sağlık gibi alanlarda hak sahiplerinin faydalandığı alanlara fonlardan aktarılır (Cici, 2008: 249).

Zekât sisteminin merkezî olması, yâni Merkezî Zekât Konseyi diğer konseylerin çatı teşkilatını oluşturması halinde birçok bölgesel farklılık önlenebilmekteydi. Mesela zekât organizasyonunun bölgelere bırakılması halinde farklı nisab miktarları ortaya çıkacaktı. Farklı bölgelerde faaliyet gösteren Müslümanların aynı işi yapmalarına, aynı varlıklara sahip olmalarına rağmen, birinin zekât mükellefi olup, diğerinin olmaması gibi durumların ortaya çıkabilme ihtimali oluşacaktı. Bir bölgede ikamet edip oraya kayıtlı olan kişinin farklı bölgede iş yerinin bulunması halinde de zekâtın hangi bölgenin kurallarına göre hesaplanacağı sorunu ortaya çıkacaktı. Bölgelerin topladıkları zekât miktarları arasında çok büyük farklar bulunmaktaydı. Bu farklılıklar biraz da olsa merkezîleştirilme prensibine göre azaltılmaktaydı. Fakat sistemin yerelleştirilmesi, bazı bölgelerde çok düşük miktarlarda zekât toplanılmasını sağlayacaktır (Muhammad, 2016: 26).

1980 yılında oluşturulan Merkezî Zekât Sistemi, 2010 yılına kadar çeşitli düzenlemeler sonucunda merkezî olmaktan çıkarak, bölgesel bir nitelik kazanmıştır. Günümüzde Pakistan’da Merkezî bir teşkilatlanma kalmamış, kısmen de olsa bölgesel faaliyetlerle zekât mükelleflerden toplanıp, hak sahiplerine dağıtılmaya çalışılmıştır. Ayrıca zekât sistemi bölgesel olarak faaliyet gösterse de bu ülkede yaşayan Müslümanların zekât konusunda, devletin çatısı altında faaliyet gösteren kurumlar aracılığıyla zekât ibadetlerini gerçekleştirme konusunda bir farkındalığa sahip olduğu düşünülemez. Kişilerin kendi başlarına bu ibadeti gerçekleştirme ihtimalini bir kenara bırakırsak, devletin zekât konusunda farkındalığı arttırıcı, bilgi verici çalışmalar yapması gerekmektedir. Ayrıca çeşitli varlıklar üzerinde zekâtı zorunlu tutarak da zekâtı bir devlet organizasyonu altında bir derece kontrol altına alabilir. Örnek olarak; özel üniversiteler, özel ulaşım şirketleri, oteller gibi büyük çapta işlem hacmine sahip alanlarda çalışmalar yapılabilir. Zekâtın tekrar merkezîleştirerek kararların merkezden alınması, faaliyetlerinse yerele yayılması sağlanarak çalışmalar yapılabilir (Muhammad, 2016: 27).

116

Tablo 4: Pakistan'da Toplanan ve Dağıtılan Zekât Miktarı (Pakistan Rupisi)

Zekât Faaliyeti Yürütülen Dönem Toplanan Zekât Dağıtılan Zekât

2013-2014 2,633,347,465 2,423,855,405

2014-2015 - 3,038,667,000

Kaynak: Government of The Punjab (2015)

Pakistan’da 36 bölgenin zekât konseyi tarafından toplanan zekâtlar; sağlık, eğitim, sosyal ihtiyaçlar ve yönetim giderleri gibi alanlarda sarf edilmektedir. En fazla zekât tahsisi Pencap eyaletinde bulunan Lahor kentine yapılmaktadır.

Pakistan’ın zekâtın kurumsal hale gelmesiyle mâlî sistemine büyük katkı yapacağı beklenmektedir. Mevcut durumda topladığı vergiler gayri safi yurtiçi hâsılanın sadece %9’unu oluşturmaktadır. Yapılan harcamaların, tahsis edilen kaynakları geçmesi nedeniyle bütçe açığı oluşmaktadır. Bu açığın kapatılması için seküler vergilerin sağladığı fayda da kısıtlı olmaktadır. Bundan dolayı, zekâtın en verimli şekilde organize edilerek mâlî sisteme destek olması hedeflenmelidir. Ayrıca ülkedeki yoksulluğun ortadan kaldırılması için de gayri safi yurtiçi hâsılanın %7’si kadar büyüklüğünde paraya ihtiyaç vardır (Shaikh, 2014: 1).