• Sonuç bulunamadı

Halîfe Hz. Ebûbekir’in Zekât Ödemekten Kaçınan Mükelleflere Savaş

BÖLÜM 2: ZEKÂTIN KURUMSALLAŞMA LİTERATÜRÜ

2.3. Zekât İbâdetinin Devlet Otoritesi Altında Müesseseleştirilme Emâreleri

2.3.6. Halîfe Hz. Ebûbekir’in Zekât Ödemekten Kaçınan Mükelleflere Savaş

olan namazın, zekât ile birlikte zikredilmesi, zekâtın ne derece önemli bir mâlî ibadet olduğuna işaret etmek içindir. Hz. Ebûbekir İslam Devleti’nin başına geçtikten sonra bazı problemlerle karşılaşmıştır. Bunların başında Ridde Hareketleri (dinden dönme) gelmektedir. Bunun yanında devletin bir müessesi konumunda olan zekâtı ödemekten çekinen mükellefler de ortaya çıkmıştır. Devlet başkanı olan Hz. Ebûbekir her ne gerekçe olursa olsun üstüne zekât farz olan kimselerin devlete zekâtlarını vermemeleri halinde devletin silahlı gücünü kullanarak bu gruplara karşı savaş açacağını bildirmiş ve akabinde bu gruplarla savaşmıştır (Beşer, 1988: 136).

88

Buradan şunu anlamamız gerekmektedir. Zekât, her mükellefin gönüllü olarak ifâ etmesi gereken bir görev olsa da bunu devletin organize ettiği bir yapı altında, zekât masraflarına yâni belirlenmiş olan ehil kimselere sarf edilmesi amacıyla devletin belirlediği zekât görevlilerine teslim etmesi gerekmektedir. Zekâtlarını ödemeyen kimseler; kuvvet kullanılarak, cebren zekâtlarının tahsil edilmesi, bunun ancak devletin tesis ettiği bir kurum ile yapılabileceğine de işaret etmektedir.

89

BÖLÜM 3: DÜNYA’DA ZEKÂT FAALİYETLERİ VE

KURUMSALLAŞMA ÖRNEKLERİ

Zekâtın müesseseleşme süreci, İslam’ın ortaya çıktığı döneme kadar uzansa bile günümüzde sağlıklı bir şekilde faaliyet gösteren tarihî zekât kurumlarının olduğu söylenemez. Öncelikli olarak bu müesseseleri, kendi başına faaliyet gösteren bağımsız kuruluşlar olarak görmek hata olur. Çünkü bu kurumlar, İslam Devletleri’ne mensup ihtiyaç sahipleri için çalışmaktadırlar. Bu devletlerin tarihsel süreçte yıkılıp tekrar kurulması, kurulan İslam devletlerinin çeşitli nedenlerden dolayı yok olması ve bunun yanında bazı nedenlerden dolayı; zekâtın devlet eliyle veya devletin yetkilendirdiği bir kurum tarafından toplanamamasına sebep olmuştur. Fakat günümüzde ortaya çıkan bazı yapılar bu ihtiyacı gidermek için faaliyet göstermeye başlamıştır. Kimi zaman herhangi bir otoriteden yetki almaksızın, çeşitli oluşumlar aracılığıyla toplanan zekâtlar âyette geçen sınıflara dağıtılmaktadır.

Zekât müessesesi; tarihin belli dönemlerinde, Müslümanların yönetimde söz sahibi olamaması veya sömürgeler altında ezilmeleri neticesinde zekât ile ilgili naslarda belirtilen şekilde yerine getirilememiştir. Fakat günümüze kadar gelen süreç içerisinde sömürge altında ezilen devletler siyâsî bağımsızlıklarını peşi sıra elde etmeye başlamışlar ve bunun sonucunda öze dönüş hareketi olarak dinlerine uygun olan yaşantıyı, hayatlarının her alanında sahiplenmek için çalışmışlardır. Devlet idâresini ele geçiren Müslümanlar, toplumsal öneme sahip bir ibadet olan zekâta gerekli önemi vermeye çalışmışlar ve bunun için çeşitli adımlar atmışlardır. Zekâtın modern anlamda kurumsallaşması çalışmaları da tam bu aşamada başlamıştır. Zekâtın konu edinildiği ilk yasa Sudan’da çıkarılmıştır. Bu tarihten sonra diğer devletler de yasa veya taslaklar hazırlayarak kurumsallaşmanın hukûkî zeminini oluşturmaya çalışmışlardır. Devletin zekâtı herhangi bir şekilde organize etmemesi nedeniyle fertler bu eksikliği giderebilmek için ufak çapta bazen de ulusal çapta zekât toplayan ve dağıtan organizasyon kurmuşlardır. Bu organizasyonlar zekât çalışmalarının yanında, çeşitli hayır faaliyetlerine de aracı olmaktadırlar.

Müslümanların yoğun olarak yaşadığı ülkelerde ortaya çıkan resmi veya gayri resmi oluşumların faaliyet göstermesi, zekâtın müesseseleşme süreci için bir tecrübe

90

niteliğindedir. Fakat kurumsallaşan zekâttan her zaman beklenen sonuç elde edilememiştir. Bu durumun başlıca nedenleri:

 Bu kurumların ilmî ve yetkili bir heyet tarafından denetlenememesi,

 Yapılan faaliyetlerin şeffaflık ilkesinden uzak bir şekilde gerçekleştirilmesi,  Oluşumların amacına uygun olarak hareket etmemesi veya kısıtlı grupları

faydalandıracak şekilde kötü kullanım,

 Günümüz teknolojilerinden yararlanılamaması sebebiyle kaynakların âtıl hâle getirilmesi gibi problemlerdir.

Günümüzde sayıları kırk kadar olan Müslüman ülkelerin yarısına yakını devlet otoritesi altında zekâtı kurumsallaştırmak adına çalışmalar yapmıştır. Bu Müslüman ülkelerin çoğu şer’î esaslarla değil de daha çok seküler hukuk sistemini benimsediklerinden, İslam’ın emri olan zekâtın ülke içerisinde kurumsallaşması kolay bir şekilde gerçekleştirilememekte, yasal anlamda çelişkiler ve hukuksal kısıtlar ortaya çıkmaktadır (Powell, 2010: 16).

Malezya, Bangladeş, Endonezya, Sudan gibi ülkelerde yapısal olarak farklılıkları bulunsa da zekât kurumları faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bu kurumlar genel olarak ülkelerindeki yoksulluk problemi sonucunda ortaya çıkan olumsuzlukları bertaraf ederek, Müslümanlar için en önemli ibadet olan zekâtı aslına uygun bir şekilde yâni müessesevî bir halde hizmet ettirmeye çalışmaktadırlar. Tezimizin bu kısmında, Dünya genelindeki kurumsallaşma hareketlerini incelemeye çalışacağız. Ayrıca bu kurumları mukâyeseli olarak inceleyerek; ülkemiz için en uygun model olabilecek özelliklerle mücehhez bir modeli tespit etmeye çalışacağız.

Küresel ölçekli olarak bir gözlem yapıldığında, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)’na bağlı 56 üye ülkeden 31’i, nüfus olarak bakıldığında ise yaklaşık 1 milyar insanın 400 milyonu fakirdir. Bu üye ülkelerin yoksulluk ortalamaları, gelişmekte olan ülkeler ile karşılaştırıldığında yoksulluğun İİT’ye bağlı ülkelerde neredeyse iki kat daha şiddetli olduğu görülmektedir (Ali ve Hatta, 2014: 2).

Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları ülkelere baktığımız zaman; bu insanların en büyük problemlerinin yoksulluk ve buna bağlı olarak ortaya çıkan olumsuz durumlar olduğunu görürüz. Mozambik, Mali, Gambia, Moritanya ve Gine gibi ülkelere baktığımız zaman; bu ülkelerdeki yoksulluk oranlarının aşırı yüksek olduğunun farkına

91

varırız. Çünkü Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları bunun gibi ülkelerde neredeyse nüfusun yarısı yoksul olarak sınıflandırılmaktadır (Ali ve Hatta, 2014: 2).

Bir toplum içerisinde yoksulluk ile mücadele için uygulanacak olan programların içeriği, o programın başarılı çıktılar elde etmesi için çok önemlidir. Yoksulluk ile etkin mücadele için birçok faaliyetler geliştirilmiş ve bunlar günümüzde tatbik edilmiştir. Herhangi bir mâlî yardım programını, dînî değerleri gözetmeden, dindar bir topluma uygulamaya kalkmamız veya sosyolojik, kültürel açıdan yeterli değerlendirme yapmadan uygulamak istememiz, sonucun elde edilmesini imkânsız hale getirecektir. Mikro kredi programları, yoksul kesimin bulundukları olumsuz durumdan kurtulmaları için bir fırsat olarak sunulmaktadır. Fakat bu programın faiz esaslı olarak uygulanması sonucunda, eğer Müslümanların üzerinde tatbik edilecekse; istenen sonuçlara ulaşmayı beklemek mümkün değildir. Çünkü İslam’a göre faizli muameleler yasaklanmıştır. Bu durumda Müslümanlar beklenen teveccühü bu programa göstermeyeceklerdir. Bunun yerine faizsiz programların uygulanması amaca daha çok hizmet edecektir. Ayrıca yoksullukla mücadele çok yönlü ele alınması gereken bir konudur. Zekât kurumunun doğru bir şekilde işletilmesi ve sürdürülebilir programları destekleyebilmesi ancak çok yönlü çalışmalar neticesinde mümkün olabilmektedir. Çünkü bilgisizlik veya yanlış bilgiye sahip olma, farkındalığın düşük olması, dînî değerlerden yoksun olma gibi nedenler sonucunda zekât müessesesi yürütülemez ve yardım programları sürdürülemez. Bundan dolayı yoksullukla mücadele ve onu ortadan kaldıracak zekâtın, çok yönlü bir şekilde ele alınması zarûrîdir (Sohag ve diğerleri, 2015: 10)

Genel olarak bakarsak; Malezya, Bangladeş ve Endonezya’da bulunan yoksulluğun, kendi içerisinde birbirinden farklı olduğu görülmektedir. Bangladeş’te, düşük gelir sonucunda ortaya çıkan yoksulluk problemi bir yana, yoksulların temel günlük ihtiyaçları karşılayamaması gibi nitelik açısından yoksulluk durumu diğer ülkeler ile çeşitli farklılıklar göstermektedir. Bu ihtiyaçların belirlenmesi günümüzde genellikle Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası gibi küresel anlamda politika belirleyen kurumlar üzerinden yapıldığından tespit edilecek problemlerin çözümünde sapmalar meydana getirebilmektedir. Bundan dolayı Müslümanların temel ihtiyaçlarını belirlemede ve bu konuda politika geliştirmede İslamî esaslar ve bu konudaki tarihi tecrübe ön planda tutulmalıdır (Salleh, 2014: 8).

92

Malezya da küresel finansal krizden etkilenerek yoksulluk ile mücadeleyi istenen şekilde yerine getirememiştir. Endonezya’da yoksulluk ile mücadele, yoksullar sınıfına her geçen gün yeni fakirler eklendiğinden dolayı zorlaşmaktadır (Ali ve Hatta, 2014: 3).

İslam ekonomisinin bir bölgede tam olarak uygulanabilmesi için, İslamî bir otorite altında zekât faaliyetlerinin de sürdürülmesi gerekliliği çok önemlidir. Hz. Peygamber’in (S.A.V.) hicret etmesinin ikinci senesinde farz kılınan zekât, tarih boyunca uygulanagelmiştir. Osmanlı Devleti’nin yıkılması sürecinin akabinde zekât, devletin organizatör olduğu konumdan çıkartılmıştır. Sadece Yemen’de, zekâtın farz olmasından günümüze kadar olan süreçte, kesintiye uğramadan uygulandığı söylenebilir. Fakat bu tarihi süreçte tam olarak zekât kurumunun da işlevsel olarak kullanıldığını söyleyemeyiz (Kahf, 2007: 8).

Yemen ile beraber 4 farklı ülkede; bunlar Suudi Arabistan, Libya, Pakistan ve Sudan’da olmak üzere zekâtın zorunlu olarak uygulanacağı konusunda yasalar çıkartılmıştır. Bu ülkelerin yanında Kuveyt, Ürdün, Bangladeş, Katar, Umman, Irak ve Bahreyn’de olmak üzere, mükelleflerin ihtiyacını karşılamak üzere, bu ülkelerde zekât kurumları kurulmuş ve mükelleflerden gönüllülük esasına göre zekât toplanıp dağıtılmaya çalışılmıştır. Her ne kadar Müslümanların yoğun olarak yaşadığı ülkelerden olmasa da Amerika Birleşik Devletleri, Güney Afrika ve Kanada gibi ülkelerde de Müslüman toplulukları bölgesel veya ülke çapında faaliyet gösterecek zekât fonları oluşturmuş ve bu fonlar üzerinden mükelleflere ve zekât hak sahiplerine hizmet etmeye çalışmaktadırlar (Kahf, 2007: 8). Her ülkede kurulan zekât kurumlarına olan ilgi farklı düzeyde olmaktayken Malezya ve Endonezya’da devletin organize ettiği kurumlara teveccüh daha fazladır (Guermat, Al-Utaibi ve Tucker, 2006: 7).

Dünya çapında faaliyet gösteren zekât kurumları 3 ana kategoride sınıflandırılabilir. Bunlar:

 Sivil toplumun çabaları sonucunda kurulan ve gönüllü olarak zekât faaliyeti gösteren müesseseler.

 İlgili bakanlığın çatısı altında kurulan ve çalışmaların sürdürülmesi için tam zamanlı olarak memurlar görevlendirilen kuruluşlardır. Mükellefin kendisinin hesapladığı zekâtları, gönüllü olarak toplayan ve ilgili yerlere dağıtan müesseseler.

93

 Devlet otoritesinin, yasalar ile ödenmesini zorunlu kıldığı zekâtı, toplayan ve dağıtan müesseseler (Kahf, 2000: 12).

Ülkelerin yasal altyapısı, demografik durumu, ekonomisi gibi değişkenler; zekât kurumunun ne şekilde uygulanacağına etki etmektedir. Fakat en önemlisi ülkenin İslamî esaslara karşı hassasiyetlerin ne derecede devlet tarafından temin edileceği önemlidir. Bu bölümde yer alan ülkeler yönetim yapılarına kadar birçok alanda birbirlerinden farklıdır. Bundan dolayı her ülkede zekâtın kurumsallaşması aynı düzeyde gerçekleşememiştir. Kimi ülkeler sadece hukûkî altyapı hazırlamaktan öteye gidemezken; Malezya ve Endonezya gibi ülkeler ise zekâtı kurumsallaştırarak ülke genelinde faaliyet sürdürecek güçlü yapılar ortaya koymuşlardır. Zekât ile ilgili kayda değer çalışma yapan ülkelere yer verilmesi; bütüncül bir şekilde, modern zekât faaliyetlerinin tespit edilmesini sağlamak içindir.

3.1. Ülkelerin Zekât ile İlgili Yaptıkları Çalışmalar