Hayatı ve Şahsiyeti:
Halk arasında Zehrimâr-zâde diye tanınan Rızâ’nın asıl adı Mehmed olup, Ahdî hariç bütün tezkireciler, Edirne’de dünyaya geldiğini bildirmektedirler.160 Şairin doğum tarihi ise bilinmemektedir.161 Zehrimâr-zâde Mehmed Efendi’nin oğlu olan Mehmed Rızâ,162 öğrenimini Edirne’de tamamladıktan sonra 40 akçe ile müderris olup çeşitli naipliklerde bulunmuş163 ve hayatının sonlarına doğru Uzunköprü’de müftülük yapmıştır.164 Safâyî’ye göre gençliğinde ilim yoluna girip daha sonra kadılık yapan ve Rumeli’nde bir çok mutasarrıflık görevinde bulunduktan sonra emekliye ayrılan Zehrimâr-zâde, ömrünün son yıllarında Uzunköprü’ye yerleşmiştir.165
Gazel:
Ezel-i bezm-i elestde vardır ‘işret Mevlevîlerde Görüldü neş’e-i câm-ı mahabbet Mevlevîlerde
160 “Nâmı Mehmed’dir. Mahmiyye-i Edirne’den zuhûr Zehr-i Mâr-zâde denmekle meşhûr olup…” Safâyî, Tezkire-i Safâyî, (2005): Hazırlayan: Pervin Çapan, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara, s. 205; “Rızâ: Edirnevî Mehmed Seyyid Efendi. Zehr-i Mâr-zâde.” Beliğ, Nuhbetü’l-Âsâr li Zeyl-i
Zübdetü’l-Eş‘âr, (1999): Hazırlayan: Abdülkerim Abdülkadiroğlu, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları,
Ankara, s. 131; “ Şâ‘ir-i tâze- gûy-ı tâze niyûş, Bir de Seyyid Rızâ-yı köhne-fürûş, Şi‘r-i târîh-gûne
ser-senedür, Sâye perverd-i cisr-i Ergene’dür.” Güftî, Teşrifâtü’ş-Şu‘arâ, (2001): Hazırlayan: Kaşif
Yılmaz, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara, s. 136; “Edirne’den zuhûr u Zehr-i Mâr-zâde
demekle meşhûr olmuş idi.” Adıgüzel, 2008: 176
161 Canım, 1995: 307
162 Tuman, 2001: C. 1, s. 351, Madde no: 1440
163 Günay Alpay, (1964): “Rıza” Maddesi, İslam Ansiklopedisi, C. 9, s. 728 164 Peremeci, 1939: 254
165 “…evâil-i hâlinde kesb-i kemâl-i ma‘ârif-i bî-şumârdan sonra tarîk-i kazâya rızâ-dâde-i sülûk ve
Rumeli’nde nice manâsıb-ı celîleye mutasarrıf olub ba‘dehu ziyâde pîr ü ihtiyâr olmagla tekâ‘üd ihtiyârıyla Uzunköprü-nâm kasabada me’zûnün bi’l-iftâ olmışdur.” Çapan, 2005: Gös. yer
Bulunur pîrden sırr-ı hilâfet Mevlevîlerde Açılır vuslata bâb-ı kerâmet Mevlevîlerde
Olurlar anın için vâsıl-ı dergâh-ı sübhânî Reh-i âdâba var kılmak ri’âyet Mevlevîlerde
Edenler ser-fürû sıdka denî dünyâya baş eğmez Gören çokdur bu vech ile ‘inâyet Mevlevîlerde
Çıkar hubb-ı sivâyı sana baş eğsin yine dünyâ Bulanlar böyle buldu pîre vuslat Mevlevîlerde
Teveccüh üzeredir pîre kudûm ‘aşkını beklerler Rızâ dünyâya baş eğmez isâbet Mevlevîlerde
Gazel:
Sûfî bakıp da sanma tehî Mevlevîleri Hakka yetürdi şâh reh-i Mevlevîleri
Kaldırdı şâh olduğuna bak delâleti Başına giydiği küleh-i Mevlevîleri
Sadr-ı felek ki matla‘-ı envâr-ı ‘aşkdır Mihr eyleye tülû‘-ı meh-i Mevlevîleri
Bak devr-i gülde tev’em olursa nevâ-yı ney Bülbül eder bu çâr-geh-i Mevlevîleri
Iklîm-i ‘aşka hayme-i tennûre taht-gâh Derler meleğin oldu şeh-i Mevlevîleri
Iklîm-i nûr-ı ‘aşka nazar kıldırır Rızâ Bak da semâ‘da her nigeh-i Mevlevîleri
Rızâ’nın, “Mevlevîlik” ve “Mevlevîler” hakkında yazdığı bu tip şiirlerine bakılarak, bu tarikatla ilişkisi olduğu söylenebilirse de, tarikat içinde aktif bir derviş olup olmadığı, kaynakların bu konuda bir bilgi vermemesi sebebiyle tam olarak bilinmemektedir.166
Edebî Kişiliği ve Şiiri:
Tezkirelerde Zehrimâr-zâde’nin edebî kişiliğine dair yazılanlar oldukça sınırlıdır. Yalnızca Güftî, Rızâ’nın şiirlerini duyulmamış tarzda ve istiareden uzak
olarak tanımlayıp, tezkiresinin onun eserlerinin rütbesini ölçmeye yeteceğini belirtmektedir.167
Zehrimâr-zâde, edebiyat tarihimizdeki asıl şöhretini “Rızâ Tezkiresi” adıyla anılan ve 1000/m.1591-1050/m.1640 yılları arasında yaşamış olan şairlerden kısaca bahsettiği “Tezkiretü’ş-Şu’arâ” adlı tezkiresiyle bulmuştur.168 Eser, Süleymaniye Ktp., Aşir Efendi 243 numarada kayıtlıdır. Rızâ, eserinde 26 tane Edirneli şaire yer vermiştir. Bu sayıyla Edirne İstanbul’dan sonra en fazla şair ve yazarı bünyesinde barındıran ikinci şehir olup bu şairler Aşkî, Âzerî, Bâkî (Bi-mahlas), Bülendî, Cebînî, Fütûhî, Hasîbî, Hâtemî, Hayrî, Hüsâmî, Hüseynî, ‘İlm-i Nâzük, Kavlî, Kelamî, Kesbî, Nasîbî, Neşâtî, Nutkî, Refîkî, Rindî, Sabâyî, Sabrî, Sa’îdî, Sinânî, Tal’atî ve Tîgî’den ibarettir.169 İki kısımdan oluşan eserin birinci bölümü şair olan 11 padişaha ayrılmış, alfabetik sıraya göre düzenlenen ikinci kısımda ise 260 şairin tanıtımına geçilmiştir.170 Hasan Çelebi Tezkiresi’nin zeyli sayılan tezkirede şairlere dair uzun bilgi ve yorumlara yer verilmemiş, ancak şairlerin ölüm tarihleri özellikle belirtilmiştir.171 1050/m.1640 tarihinde tamamlanan eseri,172 1316/m.1900 tarihinde İstanbul’da Ahmed Cevdet Bey neşretmiş ve eser üzerinde Gencay Zavotçu tarafından bir de yüksek lisans çalışması yapılmıştır.173 Şairin tezkiresinin sonuna yazdığı tarih şudur:
167 “metn-i eş‘ârı tâze-minvâli, Külfet-i isti‘âreden hâlî…Besdür ana nümûne-i ta‘rîf, O muhayyel
sütûr-ı tâze-redîf, Yeter ol tezkire-i sihr-güzâr, Rütbe-i tab‘ına anun mi‘yâr” Yılmaz, 2001: 137
168 “Hattâ bin târîhinden elli hudûuna gelince zamânında vâkı‘ olan şu‘arâ-yı ma‘ârif-nişânun eş‘âr u
âsârların tezkire tarîkiyle bir encümene cem‘ ü telfîk ü tahrîr edip hâlâ miyân-ı nâsda Seyyid Rızâ Tezkiresi denmekle meşhûrdur.” Çapan, 2005: Gös. yer; “Çeh-i Nahşeb sevâd-ı mahbaresi, Zîver-i nükte oldı Tezkiresi”, Yılmaz, 2001: 137; “Bin târîhinden bed’an ile bin elli târîhine kadar güzârân eden şu‘arâ-yı eslâfın esâmî vü âsârını hâvî bin elli târîhinde bir kıt‘a Tezkiretü’ş-Şu‘arâ yazmıştır ki Seyyid Rızâ Tezkiresi nâmıyla meşhûr olmuş…” Adıgüzel, 2008: Gös. yer; “Tezkiretü’ş-Şu‘arâ sâhibi.”, Abdülkadiroğlu, 1999: Gös. yer; Canım, 1995: 307
169 Gencay Zavotçu, (1994): “Rıza Tezkiresi’nde Edirneli Şairler”, Yedi İklim, Sanat, Kültür, Edebiyat
Dergisi, C. 6, Sayı 47, s. 102
170 Alpay, (1964): Gös. yer 171 Canım, 1995: Gös. yer
172 “Ol tezkireyi bin elli târîhinde tamâm eylediğine bu târîhi nazm idüb kitâbın hâtimesine tahrîr
eylemişdür.”, Çapan, 2005: Gös. yer
Târîh-i İtmâm-ı Tezkire-i Seyyid Rızâ
Bir sihr-i ‘aşkile olup ser-mest Kilk-i kırtâs idi o dem ber-dest
Çün Rızâ hâtıra hutûr etdi Pes hayâlim gelip zuhûr etdi
Eyledim bu kitâba dikkatsi tâm ‘Avn-i Hakk ile çünki oldu tamâm
Erdi nâ-geh sitâyiş-i bî-çûn Oldu târîhi câmi’-i mazmûn174
Zehrimâr-zâde Rıza’nın, Tezkiresi’nden başka müretteb bir Dîvân’ı ve Kavâ’id-i Fârisiyye adını taşıyan bir eserinin daha bulunduğu bilinmektedir.175
Şiirlerinden Örnekler:
Gazel:
‘Aşkınla gönül zâr u perîşân nice demdir Muhabbet-keş-i âlâm ü muhabbet-keş-i gamdır
174 Çapan, 2005: Gös. yer 175 Canım, 1995: Gös. yer
Bülbül gibi feryâd u enîn etsem ‘aceb mi Kûyun bana gülzâr-ı cinân-ı bâğ-ı İrem’dir
Tûtîsi dili lutf ile güftâre getirsen ‘Arz eylesen âyine-i dîdârı keremdir
Hicrâna tahammül edemez hâtır-ı mahzûn Kâr etdi elem cânıma vallahi kasemdir
Feryâd-ı hezâr eyledi dehri yine ihyâ Her gûşe Rızâ gulgule-cünbân-ı nagamdır176
Beyitler:
Koyup hicrânda gitdi dil-rübâ ‘aşık niyâz eyler Umulmaz çarh-ı kec-reftârdan ol mâhı döndürmek *
Cûy-bâr itmek murâdundur sirişküm anladum Oldı ma‘lûm ey perî-rû mâcerâ şimdengerü *
Gözüm yaşıyla mûlar zâhir oldı sahn-ı sînemde Çemendür sanki bârân ile zîr-i hâkden çıkdı
Ey ‘andelîb-i dil dahi feryâd ider misün Gülzâr-ı rûy-ı yâr mıdur gülşenün dahi177
ÂYETULLAH DEDE