Hayatı ve Şahsiyeti:
Halk arasında “Hâcegân” diye tanınmış olup, Mehmed adlı bir zatın oğlu olan Enîs Nu‘mân Dede, Edirne’de doğmuştur.265 Genç yaşta Edirne’den ayrılıp İstanbul’a giden Nu‘mân Dede, önceleri divan haceleri arasına girmiş, İkinci Tezkirecilik ve ardından Birinci Tezkirecilik görevine getirildikten sonra Cizye Muhasebecisi ve Defter Emini olmuştur. 1176/m.1763 yılında Reisü’l-küttâb olmuş, 1177/m.1764 tarihinde Nişancılık görevinde bulunmuş ve bir ara bu görevinden azledildiyse de 1178/m.1765 tarihinde tekrar bu göreve dönmüştür. Nişancılığa dönüşünden birkaç ay sonra son vazifesi olan Yeniçeri Kâtipliği’ne getirilen Enîs Nu‘mân Dede, bu görevinden ayrılıp 1180/m. 1767 tarihinde İstanbul’da vefat etmiş ve Yenikapı Mevlevîhânesi dışına defnedilmiştir.266 Müstakîmzâde, şairin ölümüne;
265 “Ol dîbâce-i küttâb-ı ‘irfân ve ser-nâme-i belâgat u beyânın nâm-ı pür-‘ünvânı Nu‘mândır.
Dârü’n-nasr ve’l-meymene mahrûse-i Edirne’den gonce-misâl keşf-perde-i cemâl…” Erdem, 1994:
20; “Nu‘mân Enîs bin Mehmed Edirne’dendir.”, Müstakîmzâde Süleymân Sadeddin, 1928: 570; Şimşek, 2008: 409
266 “…mahmiyye-i İslâmbol’a rûy-mâl ve kesb-i üns ü ülfet ve imdâd-ı tab‘-ı Hudâ-dâd ile vâsıl-ı
mertebe-i kemâl ve hüsn-i hatda ihrâz-ı derece-i ‘âlü’l‘âl olmagın hâcegân-ı dîvân-ı felek-‘ünvâna dâhil ve kat‘-ı merâtib ü merâhil iderek menâsıb-ı tezkire-i evvel ü sânî hidmet-i celîlesiyle zînet-efzâ- yı dîvân-ı sultânî olduklarından sonra başmuhâsebe ve rûz-nâmçe-i evvel mansıblarına nâ’il ve ba‘dehu yeniçeri kitâbeti ve riyâset-i küttâb câh-ı münîfile... bin yüz seksen senesi hilâlinde irci‘î emrine lebbeyk-gûyân ‘âzim-i aklâm-ı cinân olmalarıyla hâneleri beytü’l-ahzân olmuşlardır. Mevlevî- hâne Yenikapusı hâricinde defn-i kubûr…”, Erdem, 1994: 20-21; “Re’sü’l-küttâb Nu‘mân Enîs Efendi Mektûbî-i Sadr-ı ‘Âlî otasından neş’etle cennet-mekân Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel hazretlerinin zamân-ı saltanatlarında bir çok vakt tezkireci-i sâni ve evvel me’mûriyyetlerinde ve ba‘dehu Cizye muhâsebeciliğinde ve bir müddet dahi defter emînliği me’mûriyyetinde bulunarak bin yüz yetmiş altı târîhinde câh u vâlâ-yı riyâsete revnak-bahş-ı ikbâl ve bir sene mürûrunda bi’l-infisâl bin yüz yetmiş yedi senesi evâsıtında nişâncılık me’mûriyyet-i behiyyesine ve bir aralık vukû‘ ‘azliyle yüz yetmiş sekiz senesi âhirinde sâniyen me’mûriyyet-i mezkûreye ve birkaç mâh zarfında…yeniçeri kitâbetine sâye- efgen-i kadr u kemâl buyurulub senesi hitâmetinde kitâbet-i mezkûreden mehcûr ve bin yüz seksen sâlinde ‘âzim-i dârü’s-sürûr olmuşdur.”, Fatîn, 1271: 21; “Ba‘dehu tarîk-i kitâbete bi’s-sülûk dîvân-ı hümâyûn kalemine dehâletle orada iktisâb-ı şân ü şöhret ederek tezkireci-i sânî ve oradan ‘uhdesine re’isü’l-küttâblık tevcîhiyle kadr u i‘tibârı terfî‘ edildi. Me’mûriyyet-i mezkûreye müdâvim bulundugu hâlde (10 Zi’l-hicce 1180) Salı günü vefât eyledi…çok zaman tezkire-i sânî ba‘dehu Cizye Muhâsebeciliği ve defter emânetiyle mübeccel olmuş iken Râgıb Paşa’nın evâhir-i sadâretinde umûr-ı
Okur cevher şinâsân-ı ziyâret rûhuna târîh Cenâb-ı Hakk ide Nu‘mân’ı sâbit câh-ı me’vâda tarih mısraını söylemiştir.267
Aynı zamanda hattat olan Enîs Nu‘mân Dede, Râmiz, Fatîn ve Müstakîm- zâde Süleymân Sadeddin tarafından hattatlığı ile övülmektedir.268 Zarif, nüktedan ve hoş-sohbet bir kişiliğe sahip olan Nu‘mân Dede,269 hat sanatını Müstakîm-zâde’ye göre İstanbul’daki Mîr Âhur Câmii imamı Emîr Efendi’den, Ahmed Bâdî’ye göre ise Yedikuleli Abdullah Efendi’den öğrenmiştir.270 Fatîn Tezkiresi’nde, Enîs Nu‘mân Efendi’nin sülüs, nesih, dîvân, rik‘a yazılarında yetenekli bir hattat olduğu bildirilmektedir.271
dîvânîyeye vukûfu olmak ser-riştesiyle yine büyük tezkireciliğe tenzîl ve 1176’da Recâ’î Mehmed Emîn Efendi yerine riyâset-i kitâb ile tebcîl olunup bir seneye karîb riyâsetde bulundukdan sonra 1177 evâsıtında nişâncılıkla kâm-bîn ü ba‘de’l-‘azl 1178 senesi evâhirinde tekrâr nişâncılığa ta‘yîn kılındı. Birkaç mâh mürûrunda Yeniçeri kitâbetine menkûl ve senesi hitâmında ma‘zûl oldu.”, Adıgüzel,
2008: 92
267 “Müstakîmzâde Efendi’nin târîhleri rakam-zede-i sütûr kılındı. Târîh: Okur cevher-şinâsân-ı
ziyâret rûhuna târîh, Cenâb-ı Hakk ide Nu‘mânı sâbit câh-ı me’vâda”, Erdem, 1994: 21; “Târîh: Okur cevher-şinâsân-ı ziyâret rûhuna târîh, Cenâb-ı Hakk ide Nu‘mânı sâbit câh-ı me‘vâda”,
Müstakîmzâde Süleymân Sadeddin, 1928: Gös. yer 268 Canım, 1995: 403
269 “Merhûm-ı mûmâ-ileyh pîr ü zarîf nükte-dân enîs-i sohbet-i yârân-ı şefkat-nişân…idiler”, Erdem, 1994: 21
270 “Hüsn-i hatt u neshi İstanbul’da üstâd-ı ma‘mûr İmâm-ı Câmi‘-i Mîr-âhûr Emîr Efendi
merhûmdan temeşşuk ile tahsîl ü izn ü icâzetiyle dahi tebcîl olunmuşdur.”, Müstakîmzâde Süleymân
Sadeddin, 1928: Gös. yer, “…sülüs ü nesih hatlarını üstâd-ı şehir Yedikuleli ‘Abdullah Efendi’den ve
daha hutût-ı mütenevvi‘ayı esâtize-i sâ’ireden ‘alâ vechi’l-ittikân ta‘lîm ü tahsîl ederek hutûtun envâ‘ında kesb-i mahâret eylemiş idi.”, Adıgüzel, 2008: Gös. yer
271 “Müşârün-ileyh ashâb-ı dâniş ü hünerden olub selis ü nesh ü dîvânî vü rik‘a hatlarında mahâret-i
Edebî Kişiliği ve Şiiri:
Râmiz’e göre şiirde ve nesirde usta bir edîb olan Enîs Nu‘mân Dede, güzel söyleyişe sahip, eşsiz bir şairdir.272 Fatîn’e göre şiirde ve nesirde tam bir bilgisi vardır.273 Ahmed Bâdî Efendi de, Nu‘mân Dede’nin “Zîver-i Bahrî” adındaki kalyonun denize indirilmesine dair yazdığı tarihten başka şiirinin görülmeyip, bu şiirin, şairin “belîgâne” şiirlerinden olduğunu yazmaktadır.274
Târîh:
Bahr-i emvâc-ı kerem kulzüm-i zehhâr-ı himem Şeh-i ferhunde-şiyem gevher-i kân-ı nâ-yâb
Dâver-i devr-i zamân Hazret-i Mahmûd Hân kim ‘Acemî bir kulıdur sanki derinde Dârâb
Çarh-ı atlas-ı ekâbir bâr-geh-i nusretdir Top-ı zerrîn-‘âlemi mihr ü meh-i ‘âlem-tâb
Mihr-i bahşende ider kesb-i ziyâ mâh-i münîr Mevce-i yemm kef-i cûdundan alur feyz-i nisâb
272 “...şi‘r ü inşâda mâhir ve hatt u imlâda mahâreti zâhir etvâr-ı müstahsene-i dil-pezîri gibi mâlik-i
edâ-yı hüsn-i ta‘bîr bir şâ‘ir-i ‘adîmü’n-nazîr idiler.”, Erdem, 1994: Gös. yer
273 “…şi‘r ü inşâda dahi ma‘lûmât-ı tâmme ve şâmilesi oldugu…”, Fatîn, 1271: Gös. yer
274 “…Zîver-i Bahrî-nâm kalyon-ı hümâyûnun bahre nüzûlune dâ’ir zâde-i tab‘-ı belîgâneleri olan
Böyle ma‘mûrluğın gördi mi dehrün kimse Yazmamış vak‘a-nüvîsân-ı zamân işte kitâb
Bâ-husûs cânib-i tersâne-i ma‘mûresi kim Çeşm-i nuzzârı ider tarh-ı garîbi i‘câb
İtmemiş resmini levh-i dile ressâm-ı ezel Böyle bir kalyonun inşâsı zihî re’y-i savâb
Kuvvet-i himmet-i ikbâl-i şehen-şâhı ile Az müddetde ricâl itdiler itmâma şitâb
Lîk bu resm-i dil-ârâya nazîr olmaz hiç Çeşm-i ahvelde meger misli ola sûret-yâb
Müstedâm eyleye Hakk pâdişeh-i devrânı
Tâ ki oldukça yemm-i himmeti pür-mevc ü habâb
Beyt-i vâhidde Enîsâ bu mücevher târîh Oldı silk-i suhanun zîneti çün fasl-ı hitâb
Bahr-ı cûd-ı Şeh Cem kudrete sürdi yüzini
Süzilüb Zîver-i Bahrî yemme mânend-i ‘ukâb275
TÂ’İB (SÂ’İB) EFENDİ (ö.1192/m.1778)
Hayatı ve Şahsiyeti:
Hizb-zâde Hattât Mustafa Efendi adında bir zatın oğlu olduğu için, halk arasında “Hattât-zâde” veya “Hattât Hacı Mehmed” diye tanınan Mevlevî şair Tâ’ib Efendi, Edirne’de dünyaya gelmiş olup, kendisi de babası gibi bir hattattır.276
Bütün ömrünü okumak ve okutmakla geçirmiş olan Tâ’ib Efendi,277 nesih, sülüs ve ta‘lik hatlarını önce babasından, daha sonra Haffâf-zâde Hüseyin Efendi’den temeşşuk edip icazet almıştır.278 Levha tertibi ve girifti bakımından değerli yazıları olan Tâ’ib Efendi,279 nakkaşlık ve hakkaklıkta da usta olup, Edirne Saraçlar Çarşısı’ndaki Hacı Alemeddin Camii’nde yazdığı kıtaları vardır. Ayrıca Sezâyî Dergâhı’nın semahane ve türbe kapılarındaki tuğralar da Tâ’ib Efendi’ye ait olup, vaktiyle Cemiyyet-i İslâmiyye binasında bulunan bir yazısı da bu gün Edirne Halk Eğitim Merkezi’ndedir.280
15 Cemâziye’l-âhire 1192/m.11 Temmuz 1778 tarihinde vefat eden Tâ’ib Efendi, Zindanaltı’nda, Ortamezarlık’ta, Arpacılar’a karşı köşeye defnolunmuştur. Mezar taşında bir Mevlevî sikkesinin olduğu söylenir.281 Rifat Osman, şairin mezar
276 “Tarîkat-ı ‘aliyye-i Mevleviyye müntesiblerinden olup Hattât-zâde dimekle şehîr-i şâ‘ir ve Hattât
el-hâc Mehmed Tâ’ib Efendi’dir ki Hizb-zâde Hattât Mustafâ Efendi’nin ferzend-i hüner-mendidir.”,
Adıgüzel, 2008: 109; Şimşek, 2008: 410; Peremeci, 1939: 275 277 Peremeci, 1939: Gös. yer
278 Şimşek, 2008: Gös. yer
279 Rifat Osman,(1994): Edirne Rehnüması, Yayınlayan: Ratip Kazancıgil, Edirne, s. 109 280 Şimşek, 2008: Gös. yer
281 “Bin yüz toksan iki senesi cemâdiye’l-âhiresinin on beşinci günü vefât etmekle Zindânaltı’nda
Ortamezârlık’ta Arpacılar’a karşı köşede defn olunmuştur. Seng-i mezârında bir Mevlevî sikkesi vardır.”, Adıgüzel, 2008: Gös. yer
taşını Edirne Eski Camii karşısındaki Arslan-zâde Kabristanı’nda bulduğunu ve bu mezar taşını bugünkü Halk Eğitim Merkezi’nin girişine koydurttuğunu bildirmektedir.282
Edebî Kişiliği ve Şiiri:
Şiirlerinde hem “Tâ’ib” hem de “Sâ’ib” mahlasını kullanan Tâ’ib Efendi’nin,283 kaynaklarda şiirine dair bir bilgi bulunmazken, yalnızca Ahmed Bâdî Efendi, şair için “inciler yağdıran” tabirini kullanmaktadır.284 Şairin, 1170/m.1756- 57 tarihinde yazdığı Cevâhirü’l-Kavâ’id adını taşıyan, Farsça gramerine dair bir eseri vardır.285
Şiirlerinden Örnekler:
Gazel:
Rûh elinden içelüm bâdeyi güldür güldür Vakt-i eyyâm-ı tarab mevsim-i güldür güldür
Şîşe-i dilde olan la‘l-i müzâbı bilmez Velveleyle dökilür sâgara güldür güldür
282 Rifat Osman, 1994: Gös. yer 283 Şimşek, 2008: Gös. yer
284 “Bu gazel mahsûl-i tab‘-ı dürer-bârlarıdır.”, Adıgüzel, 2008: Gös. yer
285 “Cevâhirü’l-Kavâ’id ‘unvânlı bir kavâ’id-i Fârisiyesi vardır ki pek mükemmeldir.”, Adıgüzel, 2008: Gös. yer; Peremeci, 1939: Gös. yer; Canım, 1995: 411; Şimşek, 2008: Gös. yer
İderek seyr-i çemen-zâr o şeh-i hüsn-i cemâl Şehre gerdûn ile gelmede güldür güldür
Âb-ı Seyhûn ile Ceyhûn nice dem cünbiş olur Eşk-i çeşmüm seyelân itmede güldür güldür
Sadr-ı meyhânede turma çek ayağun zâhid Som kadehün yıkılur başuna güldür güldür
Hâbgâhumda dahi kendümi giryân görürem Ey sitem-pîşe dil-i Tâ’ib’i güldür güldür286
HÂFIZ DEDE