• Sonuç bulunamadı

DERVÎŞ HÜSÂMÎ (ö.1058/m.1648)

EDİRNELİ GÜLŞENÎ ŞAİRLER

DERVÎŞ HÜSÂMÎ (ö.1058/m.1648)

Hayatı ve Şahsiyeti:

Asıl adı Hasan olup, Edirne’de dünyaya gelmiştir. Edirne’de büyümüş olan Derviş Hüsâmî, geçimini takke satarak sağlamış bir Gülşenî dervişidir.458 Mehmet Nâil Tuman, onun Diyarbakır valisi Güzelce Mahmud Paşa’nın divan katibi olduğunu yazmaktaysa da bahsettiği şair, başka bir Edirneli Hüsâmî’dir.459 (ö.1016/m.1608) Bir çok yeteneği olan Hüsamî, iyi Farsça bilen bir mesnevihan ve usta bir ta‘lik hattatı olup, ta‘lik hattını Derviş ‘Abdî’den meşk etmiştir.460 Gülşenîlik yolundan ayrılıp Melâmîlik yoluna girdiği ve Lâmekânî Hüseyin Efendi’nin dervişlerinden olduğu kaydedilmektedir.461

Hüsâmî derviş yaratılışlı, rind-meşrep bir şairdir. Bütün kazancını fakirlere yardım için kullandığı ve bir çok garip, kimsesiz, yardıma muhtaç olan insanın onun evine sığınarak onun yardımlarıyla barındığı nakledilenler arasındadır.462 1058/m.1648 tarihinde vefat etmiş ve Edirne Yeni İmaret’teki Mesudiye Camii bahçesine defnedilmiştir.463 Güftî, şairin ölümüne;

      

458 “Eylemiş tab‘-ı ma‘rifet-şinevî, Mâye-i iştihârın Edrinevî. Şi‘ri târîh-i nazma ser-senedür,

Perveriş-yâb-ı hâk-i Edrinedür. Gülşenî-meslek-i fezâ-yı cihân, Râst-gerd-i tarîka-i rindân.”, Yılmaz,

2001: 117; “Edirne’de takıyye-dûzî Gülşenî Dervîş Hasan’dur.”, Rızâ, a.g.e., 15b-16a; “Edirne’den

takye-dûz Dervîş Hasan Gülşenî’dir.”, Altun, 1997: 28; “Takye-dûzî Gülşenî Dervîş Hasan’dır.”,

Adıgüzel, 2008: 131

459 Tuman, 2001: C. 1, s. 191, Madde no: 779

460 “Mesnevî-dân ü Fârisî-gûdur, Tab‘ına çarh dâğ-ı pehlûdur… Şi‘ri gerçi latîf ü ra‘nâdur, Lîk vâdî-i

hattda a‘lâdur... Anı Dervîş ‘Abdî-i üstâd, Eylemiş semt-i hattda reşk-i ‘İmâd.”, Yılmaz, 2001: Gös.

yer; “Hatt-ı ta‘lîkde de üstâd ü pesendîde rûh-ı ‘İmâddır.”, Adıgüzel, 2008: Gös. yer 461 Canım, 1995: 290; Şimşek, 2008: 400

462 “Olmış ol hâne-i hıred-me’men, Bî-nevâyân-ı ‘âleme mesken. Anda olmış harîf-i dâ’ire-res, Hân-

kâh-ı vera‘ künişt-i heves. İtmede merdümân-ı zühd-menîş, Güft ü gûy-ı namâz-ı zühdi-hôriş. Eyler anda kalenderân-ı cihân, Nîm-kurs-ı hilâl-i rûzeyi nân.” Yılmaz, 2001: 118

Gitdi sânî-i ‘İmâdı Rûmun Eyleyüb ‘azm-i bekâ terk-i cihân

Kabrini nûr ile memlû kıla Hakk Cilve-gâhı ola ‘arş-ı Rahmân

Fevtine düşdi bir a‘lâ târîh Kabr-i Dervîş Hasan ola cinân

tarihini düşürmüş olup,464 bu tarih, şairin mezar taşına da yazılmıştır.465

Edebî Kişiliği ve Şiiri:

Hüsâmî’nin edebî yönü hakkında bildiklerimiz oldukça sınırlıdır. Onun bu yönünü en detaylı şekilde ele alıp dile getiren kaynak Güftî’dir. Güftî’ye göre yalın bir dili olan Hüsâmî, nükte yönüyle de maharetli bir şairdir. Manalı şiirleri olan şairin şiiri, hoş ve güzel ise de hat sanatındaki başarısı daha üstündür.466 Derviş Hüsâmî’nin güzel şiirleri ve gazellerinin olduğu söyleniyorsa da,467 kaynaklarda sadece Bağdat’ın fethine düşürdüğü şu tarih manzumesi kayıtlıdır:

Lafzen ve ma‘nen târîh-i fethe Gördim ki yârân hayli ‘acizde

      

464 Adıgüzel, 2008: Gös. yer; Peremeci, 1939: Gös. yer; Canım, 1995: Gös. yer; Şimşek, 2008: Gös. yer

465 “…nakş-ı seng-i mezârı Güftî ‘Alî Efendi’nin söylediği bu târîh-i mevzûndur.”, Adıgüzel, 2008: Gös. yer,

466 “Biri de semt-i nüktede mâhir, Sâde-perver Hüsâmî-i şâ‘ir. Tab‘ı eyler delîl-i hoşkârı, İnhilâl-i

rumûz-ı eş‘ârı. Şi‘ri gerçi latîf ü ra‘nâdur, Lîk vâdî-i hattda a‘lâdur. Eylemez nazm-ı hôş-‘ibârâtı, Metn-i enmûzec-i mübâhâtı.”, Yılmaz, 2001: 116-17

Didüm Hüsâmî bes bî-tevakkuf Bağdâd alındı bin kırk sekizde 468

      

468 Rıza, a.g.e., 16a; Altun, 1997: Gös. yer; Adıgüzel, 2008: 132; Tuman, 2001: Gös. yer; Peremeci, 1939: Gös. yer; Canım, 1995: Gös. yer; Şimşek, 2008: Gös. yer

ŞİFÂYÎ (ö.1075/m.1664-65)

Hayatı ve Şahsiyeti:

Asıl adı Abdülbâki olan Edirneli Gülşenî şair Şifâyî, mühürcülük yaptığından “Mühr-ken” namıyla tanınmış olup, aynı zamanda hekimbaşı olduğu için bu mahlası almıştır.469

Edirne’de tahsilini tamamladıktan sonra seyahate çıkarak uzun bir süre Arabistan ve İran taraflarında bulunmuş olan Şifâyî, bu seyahatler sayesinde bir çok bilgin ile tanışıp görüşmüş ve muhtemelen 1043/m.1633-34 tarihinde tekrar Edirne’ye dönmüştür.470 Tıbba dair yazmış olduğu bir eserinde altı sene boyunca bir çok yeri gezdiğini, Kızılelma’ya varıp iki kez Moskof çarına esir düşüp kurtulduğunu ve sonra Edirne’ye döndüğünü anlatmaktadır.471 Seyahatlerini tamamlayıp Edirne’ye döndüğü yıllarda kendisini her bakımdan yetiştirmiş bir hekim olmuştur.472

      

469 “Nâmı ‘Abdü’l-bâkî’dir. Mahmiyye-i Edirne’den zuhûr etmişdir. … fenn-i tıbda dahi ziyâde

mahâreti olmagla Edirne’de dârü’ş-şifâ hekîmbaşısı olmuşdur. Tarîk-i Gülşenî’ye intisâb ile gülşen-i ma‘ârifin bülbül-i gûyâsı olup…”, Çapan, 2005: 310; “Edirne Murâdiyesi’nde hekîmbaşı ve Gülşenî tarîkında olan ‘Abdü’l-bâkî Efendi’dir.” Yümnî, Tezkire, Millet Ktp., Ali Emirî Tarih, 780, vr. 5b;

“Tarîk-i gülşenî fukarâsından mühr-ken ‘Abdü’l-bâkî Efendi’dir. Fenn-i tıbda mahâreti olduğundan

mahlas-ı mezkûru ihtiyâr etmişdi.”, Adıgüzel, 2008: 216; “Dervîş ‘Abdü’l-bâkî Efendi, Edirneli, Edirne Murâdiye haste-hânesinde hekîmbaşı.”, Tuman, 2001: C. 2, s. 488, Madde no: 1664;

Kazancıgil, 1996: 136

470 “ ‘Arabistân ve İrân memâlikinde bir çok zamân seyâhat etdikden sonra Edirne’ye gelerek…”, Adıgüzel, 2008: Gös. yer; Kazancıgil, 1996: Gös. yer; Mehmed Süreyyâ, 1890: C. 2, 286; Peremeci, 1939: 257; V. Behçet Kurdoğlu, (1967): Şâir Tabîbler, İstanbul, s. 161; Dr. Ratip Kazancıgil, (1994): “Edirne İlimizin Tıp Tarihimizdeki Yeri”, Yedi İklim Sanat, Kültür, Edebiyat Dergisi, C. 6, Sayı 47, İstanbul, s. 75; Canım, 1995: 302

471 Kurdoğlu, 1967: Gös. yer; Canım, 1995: Gös. yer; Şimşek, 2008: 401 Kaynaklarda bu eser hakkında bir bilgiye rastlanamamıştır.

Şifâyî, 1075/m.1664-65 tarihinde Bâyezid Dârüşşifâsı başhekimi iken Edirne’de vefat etmiş olup mezarının yeri hakkında bir bilgi mevcut değildir.473

Edebî Kişiliği ve Şiiri:

Güzel şiirleri olduğu söylenen Şifâyî’nin474 kaleme aldığı bir Tıb Risâlesi vardır. (Belediye, Muallim Cevdet, No: 190) Kaynaklar, şairin şiiriyle ilgili başka bir bilgi vermemişlerdir.

Şiirlerinden Örnekler: Gazel:

İşve mest ü sâgar-ı çeşm ise leb-rîz-i nigâh Gamze hüşyâr-ı tegâfül şîve-engîz-i nigâh

Gül-bün-i gülzâr-ı lutfu remz-i seyrâb-ı sitem Gonce-i nâz (u) girişme hande-âmîz-i nigâh

Râh-ı âverdi hayâli dilde istignâ-yı gam Dilde dil-dûz-ı ‘itâbı dest-âvîz-i nigâh

      

473 “… bin yetmiş beş târîhinde ‘azm-i gülşen-i bekâ etmişdir.”, Çapan, 2005: Gös. yer; “1075

senesinde vefât etmişdir.”, Yümnî, a.g.e., Gös. yer; “Sultân Bâyezid-i Hân-ı Sânî Dârü’ş-şifâsı’nda re’sü’l-etıbbâ olup güzârende-i eyyâm ü leyâl iken bin yetmiş beş senesi hudûdunda râh-ı nefesi beste- dem ü gavta hâr-ı deryâ-yı ‘adem oldu.”, Adıgüzel, 2008: Gös. yer; Peremeci, 1939: 258; Kurdoğlu,

1967: Gös. yer; Canım, 1995: Gös. yer; Şimşek, 2008: Gös. yer Behçet Kurdoğlu ve Rıdvan Canım, Şifâyî’nin Muradiye Hastanesi baş hekimi iken vefat ettiğini kaydetmektedirler.

Âh bî-dil nâle müstagnî temennî bî-niyâz Oldu dil-sûz-ı tesellî âteş-i tîz-i nigâh

Gamze vardı tegâfülle ‘ilâc itmiş hekîm Çeşm-i nâz eyler Şifâyî yine perhîz-i nigâh475

Beyitler:

Şâh-ı ‘aşkun bir vezîr-i kârdânıdur gönül

Mülk-i Rûm’un hak bu kim sâhib-kırânıdır gönül *

Okların gözler o hûn-rîzün şikâf-ı sînede Ey Şifâyî kal‘a-i ten dîde-bânıdur gönül476 *

Servün cünûnı var diyü tahrîk idün sabâ Zencîr ile ayağını bend itdi cûy-bâr477 *

Tâze dilber kolına dâğ yakarsa yakışur Gayet a‘lâ yaraşur tâze nihâl üstine gül478

      

475 Yümnî, a.g.e., 5b-6a V. Behçet Kurdoğlu gazelin mahlas beytinin ilk mısraını “Gamze-vârî bir

tegâfülle ‘ilâc etmiş hekîm” şeklinde vermekte olup anlam bakımından bu okunuş daha doğru

gözükmektedir. Kurdoğlu, 1967: 162 476 Adıgüzel, 2008: Gös. yer

477 Çapan, 2005: Gös. yer 478 Şimşek, 2008: Gös. yer

İBRÂHÎM GÜLŞENÎ