• Sonuç bulunamadı

2. TRANSAKSİYONEL ANALİZ

2.3. Zamanı Yapılandırma

İnsanların önemli sosyal davranışlarını önceden haber verebilmek için, transaksiyonların uzun serilerini, tüm yaşamı içine alacak şekilde genişleterek sınıflandırmak mümkündür. Birçok insan yapılandırılmamış bir zamanla yüz yüze geldiğinde tedirgin olduğundan, az miktardaki içgüdüsel doyum için bile öylesine çok transaksiyon zincirleri meydana gelebilir. Örneğin, kendi kendilerine kalmanın can sıkıntısından kurtulabilmek için kokteyl partiler bulabilirler (Berne, 1975).

Zamanı yapılandırma ihtiyacı üç dürtü ya da açlıktan köken alır:

Birincisi uyarılma ya da hissetme açlığıdır. Sinir sisteminin sağlıklı olarak işlevini yerine getirebilmesi için beynin belli bir bölgesinde bulunan ‘uyarılma sistemimizin’ düzenli olarak alıcılar alması gerekmektedir. Monotonluğun insanların ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkisi bundan kaynaklanmaktadır. Doğum anından itibaren (belki de anne karnında başlayarak) hissedilen uyarılma açlığı, zihinsel ve fiziksel olarak herhangi bir uyarıcıyla karşılanabilmektedir. Bebekken güvenli bir kucağa alındığımızda ya da cicili bicili renkli, hareketli çıngıraklar verildiğinde nasıl sakinleşiyor ve oyalanıyor idiysek, yetişkin yaşamımızda da değişik bir şov bizi aynı şekilde etkilemektedir. Ancak, bebeklikte uyarıcı açlığını giderme yolu olarak fiziksel olarak sıvazlanmak, yetişkin yaşamına göre daha çok yaşamsal bir öneme sahiptir (Akkoyun, 1998).

İkinci dürtü tanınma açlığıdır. Bu açlık, başkalarının bizim varlığımızı gördüklerini ve/veya hissettiklerini bize iletmesiyle karşılanabilir. Yeni insanlar tanımakla hem başkalarının tanınma ihtiyacının karşılanmasında aracı oluruz, hem de kendi ihtiyacımızı karşılarız. Okul, iş yeri, dernek gibi kurumlar bu ihtiyacı karşılayabilmek için uygun bir ortam sağlar. Başkaları tarafından tanındıkça, psikolojik olarak sıvazlanma fiziksel olarak sıvazlanmanın yerine geçebilir (Akkoyun, 1998).

Bebeklere bile sadece süt yeterli gelmez; aynı zamanda annenin kokusunu, sesini, sıcaklığını ve dokunuşunu ararlar (Berne, 1975).

Üçüncü açlık, yaşama mührünü vurabilmek, ben de burada varım diyebilmek için ortaya çıkan yapılandırma açlığıdır. Bu ihtiyaç kişinin olayların akışı içinde yaptığı davranışlarıyla, kendisinin ve/veya başkalarının yaşamında bir etki yaratabilmesi ile karşılanır (Akkoyun, 1998).

İnsan olarak, bir yandan var oluşumuzun onanması ihtiyacı, diğer yandan bilinmez bir zaman boşluğu içinde yaşamanın sorumluluğunu üstlenmek durumunda kaldığımızdan sıvazlanma ihtiyacımızı, zamanı çeşitli şekillerde yapılandırarak gidermeye çalışırız. Berne (2005)’e göre, bir kimse uyanık olduğu sürece her bir anını altı yoldan birisini kullanarak yapılandırmaktadır:

Zamanı yapılandırmanın en pasif şekli, kişinin çevresine karşı kapanmasıyla gerçekleşir. Geri çekilme (withdrawal) durumunda, birey çevresiyle ve başkalarıyla iletişim kurmaz, temas iletisi ihtiyacını kendi kendisine verdiği iletilerle sağlar (Akkoyun, 1998;Stewart ve Joines, 2005). Bu duruma metrodaki yolcular ya da içine kapanmış şizofrenlerin terapi grupları örnek verilebilir (Berne, 1975).

Temas iletilerinin nasıl karşılanacağıyla ilgili olarak toplumda düzenlenmiş belli programlar bulunmaktadır. Bunlar, gözlem yoluyla öğrenilmiş olan ve toplum tarafından da en azından belli ölçüde dayatılan temas iletisi alışverişi kalıplarıdır. Her bir kültür, bu kalıpların kuşaklar boyu tekrarlanmasıyla varlığını sürdürür. Tören (ritual) olarak adlandırılan bu zamanı yapılandırma şekli, bizim içinde bulunduğumuz belli bir anı yeni bir durum olarak algılayıp ne yapmak istediğimizi kendi kendimize yoklamamıza gerek kalmadan, otomatik olarak ne yapılacağını gösteren bir protokol sunmaktadır. Törenlerde, kalıplaşmış davranışlar sergilenerek temas iletisi ihtiyacı karşılanmaya çalışılır. Sosyal yaşamda her gün toplumun bizden beklediği pek çok töreni gerçekleştirmek durumunda kalırız. Başka insanlarla ilişkiler, törende bile bir miktar kestirilemezliğe sahiptir. Oysa geri çekilme durumunda, bireyin alacağı (daha doğrusu kendisine vereceği) temas iletilerinin denetiminde tam bir kontrolü bulunmaktadır. Bu nedenle geri çekilmenin dışındaki zamanı yapılandırma şekillerinde böyle bir psikolojik riskin artması söz konusu olabilecektir (Akkoyun, 1998). Törenlerin programı yapısal olarak Anababa ben durumuna aittir. Bu Anababa yönergelerini Çocuk (Uymuş Çocuk) dinler. Çocukluğunda yakın ilişkilerdeki temas iletisi değişiminin riskli

olduğuna karar vermiş insanlar için törenlerdeki temas iletilerinin önceden kestirilebilir olması ek bir durumdur (Stewart ve Joines, 2005).

İnsanların birbirlerine yoğun temas iletileri vermeksizin, birbirlerinden psikolojik olarak uzakta kalarak ve daha çok birbirlerinin fiziksel varlığını onaylayarak zamanı yapılandırmaları, vakit geçirme (pastime) olarak adlandırılmaktadır. Bu zamanı yapılandırma şeklinde, bireyler daha çok kendilerinin dışındaki konulara ve kişilere yönelir, birbirlerinin psikolojik varlığıyla hiç ilgilenmez. Genellikle sosyal olarak kabul gören konularda kabul gören bir konuşma yapılır. Kadınlar ve erkekler, rahat oldukları geleneksel cinsiyet rollerine uygun konularda konuşurlar (Stewart ve Joines, 2005). Moda, enflasyon, politika vakit geçirmenin tipik konularıdır. Vakit geçirmenin en tipik örneği ise dedikodu yapmaktır. İnsanlar birbirleriyle kendilerinden konuşmanın riskini alamadıklarında, bir başkasını malzeme olarak kullanma yolunu seçebilir. Vakit geçirmede sağlanan temas iletilerinin yoğunluğu az olduğundan yeterince doyum sağlamak mümkün değildir, bu nedenle yoğunluğu az ama çok miktarda temas iletisi alarak doygunluğa ulaşılmaya çalışılmaktadır. Vakit geçirme, yalnızca yeni karşılaşılan insanlarla birbirini karşılıklı olarak test etmek üzere kullanıldığında yararlı olabilir. Yüzeysel konuşmalarla belirgin olan bu zamanı yapılandırma şekli, karşımızdaki kişi ile diğer zamanı yapılandırma şekillerine (etkinlik, psikolojik oyun, samimiyet) geçilip geçilmeyeceğini sınamada kullanılabilir. Bunun dışında, zamanını samimiyet olarak yapılandırmanın tadını bilen ve böyle doruk bir yaşantısı olan insanlar için pek de tercih edilmeyen bir zamanı yapılandırma şeklidir (Akkoyun, 1998).

Etkinlikler (activities) vakit geçirmeden daha yoğun temas iletilerinin sağlanabileceği bir zamanı yapılandırma şeklidir. İnsanlar birbirleriyle karşılıklı bir etkileşim içinde ortak bir amaca yönelik olarak çalışarak, zamanı etkinlik olarak yapılandırabilir. Burada enerjileri bir işe, ortak bir amaca ve bir şeyi sonuçlandırmaya yönelmektedir. Etkinlikte iletişim tıkanmaz ve taraflar birbirlerinin ne demek istediğini anlar, kişisel olarak tam anlamıyla birbirlerine katılmasalar bile. Etkinlikte başka birisiyle kendimizin dışında bir konuyu paylaşırız, bu nedenle temas iletisi yoğunluğu psikolojik oyunlara ve samimiyete göre azdır (Akkoyun, 1998; Stewart ve Joines, 2005).

Psikolojik oyunlar (games) gizil bir mesajla başlatılarak sürdürülen ve farkında olunmayan kişisel bir programlamaya dayalı olan bir zamanı yapılandırma şeklidir. Genellikle bütün oyunlar çocukluk stratejilerimizin yeniden oynanmasıdır. Olumsuz

herhangi bir ben durumundan (UÇ, EAB, KAB) oynanabilir, yalnızca Yetişkin ben durumundan oynanmaz. Diğer zamanı yapılandırma şekillerinden daha karmaşık bir yapıya sahip olan bir psikolojik oyunun sonunda, taraflardan en az birisi kendisine tanıdık gelen olumsuz bir duyguyu yaşamaktadır. Bu nedenle, olumsuz da olsa daha önceki zamanı yapılandırma şekillerine göre daha yoğun temas iletileri sağlanmaktadır. Psikolojik oyunların tekrar tekrar gerçekleştirilmesiyle TA’da yazgı olarak adlandırılan bir yaşam şekli oluşur (Akkoyun, 1998; Stewart ve Joines, 2005). Oyunlar hakkında ileride daha ayrıntılı bilgi verilmektedir.

Samimiyet (intimacy) ise en yoğun ve en doyurucu temas iletilerinin sağlanabildiği bir zamanı yapılandırma şeklidir. Samimiyette ‘sen sen olarak OKEY’sin, ama ben artık sana eskisi gibi âşık değilim’ şeklinde oldukça yoğun bir temas iletisi alınabilir. Bu temas iletisi olumsuzdur ama her şeyden önce samimidir ve kişi karşısındaki kişiye göre nasıl algılandığını hiçbir şüpheye meydan vermeyecek şekilde öğrenme fırsatına sahiptir. Bu örnekte olduğu gibi samimiyet risklidir, ne zaman nasıl reddedileceğinizi bilemezsiniz, ama ne kadar harika olduğunuzu da öğrenme fırsatınız olabilir. Riskine rağmen, samimiyetin tadına varanlar zamanla yaşamını daha fazla samimiyetle yapılandırmayı tercih edebilir. Ama samimiyetten korkanlar, hiçbir risk almayarak başkalarına göre ne olduklarını sadece tahmin etmeye çalışarak veya ‘öyle sanarak’ yaşarlar. Samimiyette ‘gizli mesajlar’ yoktur. Sosyal düzeyle psikolojik düzey benzerdir. Bu, samimiyetle oyunlar arasındaki önemli bir farklılıktır. Samimiyetten kaçanların eninde sonunda başvuracağı yol, psikolojik oyunlar olmak durumundadır. Bir kimsenin yaşamındaki samimiyet yaşantıları arttıkça kurduğu psikolojik oyunun tuzağına düşmesi azalırken, samimiyeti yaşayamamış olanlar ise zamanını çoğunlukla vakit geçirme ve psikolojik oyunlarla geçirmek durumunda kalır (Akkoyun, 1998; Stewart ve Joines, 2005).

Transaksiyonel analiz kuramındaki, Berne’in seçtiği samimiyet (intimacy) kelimesi teknik bir terimdir. Zamanı yapılandırma tarzı olarak samimiyet, yakınlık (intimacy) olarak kullanılan sözlük anlamıyla aynı olabilir ya da olmayabilir. İnsanlar seksüel ya da kişisel olarak yakın olduklarında, muhtemelen duygularını ve isteklerini karşılarındaki kişiyle açık bir şekilde paylaşırlar. Bu durumda zamanlarını samimiyetle yapılandırmış olurlar (Stewart ve Joines, 2005).

Benzer Belgeler