• Sonuç bulunamadı

Yurttaş idealinden ideal yurttaşlığa doğru 52

Belgede Planlamada Yurttaş Katılımı (sayfa 71-74)

4.   KENTİ ANLAMAK 19

4.2. Polis’ten Metropolis’e Kent 21

5.3.2.   Yurttaşlığın evrimi 47

5.3.2.2.   Yurttaş idealinden ideal yurttaşlığa doğru 52

Roma’nın siyasi iktidarı, yapılmaya çalışılan tüm reformlara rağmen ayakta kalamadı. Askeri başarısızlıkların da etkisiyle Roma devletinin merkezi iktidarı zayıfladı ve ticaretle gelişip serpilmiş, nehir ve deniz kıyısı kentleri boşaldı. Roma’da devlet soyut, hukuki bir kavramdı. Ortaçağın başlarında Roma devleti ve hukuku geçerliliğini kaybederken yerini iki iktidar odağı doldurmaktaydı. Bunlardan biri Hıristiyanlık ya da kilise, diğeri ise kişisel iktidar ya da derebeylikti.

Hıristiyanlık toplumsal geçerliliğini yitirmiş yurttaş erdemlerinin yerini almaktaydı. Maneviyatı Olimpia Tanrılarından ziyade yurttaşlık erdemlerinde ve sivil iktidarın devlet yönetimine katılması üzerine kurgulayan Antik yurttaşın yerini görünen Dünya’nın geçiciliğine, bu hayatta yapılabilecek tek manevi eylemin ibadet etmek olduğuna inanan faniler almıştı. Tabi Olimpia maneviyatı Ortaçağda farklı bir biçimde sürdürülmüş, bir anda tamamen ortadan kalkmamıştır. Antik Yunan’da nasıl her kentte o kentin ekonomik ve kültürel faaliyetlerini yönettiğine inanılan Tanrılara tapılıyorsa Ortaçağda da kentlerin koruyucu azizleri aynı geleneğin sürdürülmesi olarak görülebilir.

53

Ortaçağ yurttaşlığının ortaya çıkışı maneviyattan ziyade ekonomiye dayalıdır. Roma kentleri Roma sınır güvenliğinin çökmesiyle akınlara açık coğrafyada kendi içlerine kapandılar. Sur duvarları içindekiler ve dışındakiler olarak bir toplumsal ikilik oluştu: Toprağa bağlı serfler ve kentli zanaatkarlar. Yurttaşlık da tekrar bu ortamda özellikle ekonomik gelişimin bir sonucu olarak iktidarı derebeylerden yeni gelişmekte olan burjuvaziye geçirmek için devredeydi (Mumford, 2007).

Aquinumlu Thomas ilk kez ancak 13. yüzyıla gelindiğinde Aristoteles’in tekrar yorumlanmasıyla Hıristiyanlık ile Roma yurttaşlığı arasında bir bağ kurmuştur. Aquinumlu Thomas bir din adamı olarak Hıristiyanlığı reddederek yerine soyut Roma yurttaşlığını getiremedi ama yüzyıllardır ilk defa derebeyinin buyruklarına boyun eğen uyrukları Hıristiyan öğretisiyle yurttaş olarak düşünmek bir kez daha mümkün olmuştu. Aquinumlu Thomas’ın ardından Yunanistanlı Marsilius ve yakın çağdaşı Bartolus gelir. Thomas’tan farklı olarak laik bir yurttaşlık anlayışı geliştirmişlerdir. Yurttaş iktidarı idealinin gerçekleşmesine Ortaçağ kenti için ihtimal vermemişlerdir. Dolayısıyla temsili demokrasiyi uygun görmüşlerdi. Bu üç düşünürün ortak yönleri hepsinin, İtalya dışında bulunsalar da, İtalyan kökenli olması ve akademisyen olmalarıydı. Bu teorik yurttaşlığı yine ilk kez İtalyan kentleri uygulamaya koymuştur (Heather, 2007).

Yurttaşlık askeri ihtiyaçlara cevaben yurttaşlarının silah taşımasına izin veren yasalarla profesyonel bir orduyu besleyemeyen derebeyleri tarafından devreye sokulmuştu. Kentine bağlı yurttaş kentini koruma görevini de seve seve yerine getirmek üzere silahlanmaktaydı (Mumford, 2007). Bunun dışında ticari ve zanaat faaliyetleri yeni bir sosyal sınıf olarak burjuvaziyi doğurmaktaydı. Örgütlenme organı olarak loncalar her ne kadar ekonomik birer yapılanma olsalar da kamu görevlerini üstlenmekteydiler. 12. yüzyıla gelindiğinde birçok İtalyan komününde kilisenin baskısı ve laik derebeylerin iktidarı reddedilmişti. Mahkemeler ve kent meclisleriyle Antik Atina’dakine çok benzer doğrudan demokratik yöntemle idare edilen birçok kent vardı. Bu dönemde yani 12. yüzyılla 15. yüzyıl arası dönemde çok çeşitli biçimlerde yurttaş iktidarı ile karşılaşılır. Bazı kentlerde Antik Atina’daki gibi aşamalı meclisler sistemi devreye girmiş, bazıları temsili yöntemi seçerek yönetimlerini kısıtlı sayıda üyesi olan meclislere devretmişlerdir. Tek ortak nokta merkezi iktidar yokluğunda kentlerin yönetimlerinin o kentin yurttaşlarınca devralındığıdır (Heather, 2007).

54

15. yüzyılın ortalarına gelindiğinde küçüklü büyüklü loncalar kuvvetlenmiş ve kendilerini koruyucu bir kıskançlığa bürünmüşler, yeni gelişen dokuma gibi alanlarda yeni loncaların kurulmasına izin vermiyorlardı. Özellikle nehir boylarında ticaret gelişmişti ancak her kentin kendi uygulamalarını dayatması tüccarları yersiz geçiş ve ayakbastı vergileriyle bezdiriyordu. Bu durum merkezi iktidarların monarşiler olarak yapılanmasına ve iktidarı bir kez daha kentlerden devralmalarına yol açmıştır. Rönesans düşünürleri Bruni ve Machiavelli (her ne kadar adı kötüye çıkmış olsa da Machiavelli Floransa’da yurttaşlık üzerine çok çalışmış ve kamu hizmeti yapmış biridir) bu ekonomik gerekliliğe karşı Floransa yurttaşlığını savunmuşlar, ancak değişime engel olamamışlardır. Bruni Floransa yurttaşlığını göklere çıkarmış, anayasasını övmüştür. En önemlisi de Nanna Strozzi’nin savaşta ölümü üzerine yazdığı ünlü cenaze söylevidir. Bu söylevden bir bölüm Ortaçağ yurttaşlığının geldiği noktayı açıklamaktadır:

Cumhuriyetin yönetiminde kullandığımız anayasa gerçekten de tüm yurttaşların özgürlüğü ve eşitliğini amaçlamaktadır. Her yönden eşitlikçi olduğundan “halk” anayasası diye adlandırılır. Tek adamın yönetimi altında titremeyiz … birkaç kişinin buyruğunda köle de değiliz. Özgürlüğümüz herkes için eşittir, sadece yasalarla sınırlıdır ve insanların korkularından uzaktır. Görev alma ve yükselme umudu herkes için aynıdır, yeter ki çaba ve yetenek, saygın ve ciddi bir yaşam biçimine sahip olunsun Kentimizin yurttaşlarda aradığı erdem ve namustur … Özgür bir halka bu görevlere gelme olanağı verildiğinde bunun yurttaşların yeteneklerini kamçılamaktaki etkisi olağanüstüdür … dolayısıyla kentimizde bu umut ve beklenti hep olduğundan yetenek ve çalışkanlık da doğal olarak göze çarpacaktır. (aktaran, Clarke, 1994, s.78)

Machiavelli ise kamu hizmetinde geçirdiği uzun yıllardan sonra rejim değişikliğinin ardından hapse atılmış ve işkence görmüştür. Serbest bırakılmasının ardından Toscana’ya gönüllü sürgüne gitmiş, orada kendini yazmaya adamıştır. Machiavelli ateşli bir cumhuriyetçidir. Cumhuriyetin sürekliliği için faal bir yurttaşlar birliğinin gerekliliğini vurgular. Buna karşın Sparta yurttaşlığını övdüğü ve askeri disipline önem verdiği bilinmektedir. Yurttaşlık görevlerini ve bilincini askeri disiplinle devlet yönetiminde önermesi kendisinin kötü ününün yayılmasının nedenidir (Machiavelli, 1998).

Mutlak monarşilerin gelmesiyle ortaçağın görece özgürlükçü ortamı ekonomik ve siyasi istikrar uğruna feda edilmişti. Bu değişimler bile istenen istikrarı getirememişti. 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa savaşlar ve iç karışıklıklarla boğuşmaktaydı. İşte bu ortamda kişinin kralın tebaasından bir ulusun yurttaşına doğru dönüşümü başlamıştı. Hobbes gibi teorisyenler bu dönüşümü planlarken

55

uygulamada temsili kurumlarla kralın iktidarına alternatif oluşturulmuştur (Heather, 2007).

Belgede Planlamada Yurttaş Katılımı (sayfa 71-74)