• Sonuç bulunamadı

Devrimler çağının kentleri – geometrinin yeniden keşfi 33

Belgede Planlamada Yurttaş Katılımı (sayfa 52-54)

4.   KENTİ ANLAMAK 19

4.2. Polis’ten Metropolis’e Kent 21

4.2.5.   Devrimler çağının kentleri – geometrinin yeniden keşfi 33

Mutlak monarşiler ortaçağ kent devletlerinin yerini alırken, özellikle İtalyan kent devletlerinde hissedilen görece özgür ortam siyasi istikrar ve ekonomik gelişim uğruna feda edilmişti. Artık iktidar ne Roma mayistralarının ve de ortaçağ prenslerinin elindeydi, artık kral devletti. Kentlere mutlak monarşinin bu anlayışı yansımıştı. Çağlar önce İskender’in başlattığı model bu sefer daha da iddialı bir biçimde uygulanmaya başlamıştı. Ortaçağ kentlerinin organik gelişmiş, dar sokaklı ve sürprizli kentlerinin yerini geniş ve düz caddeler alıyordu. Askerlerin geçit törenleri için caddeler açılırken katedrallerin çevresindeki yapılar temizlenip katedraller kent için birer simge olarak ortaya çıkarılıyordu. Kentlerde görülen bu değişimlerin çok benzerleri toplumlarda da görülmekteydi. En belirgin değişiklik kişinin artık bir kentin değil bir ülkenin mensubu (ya da kralın tebaası) olarak düşünülmeye başlamasıdır. Ancak tüm bu değişime rağmen mutlak monarşiler umulan siyasi istikrarı getirmekten çok uzak kaldılar. 16. yüzyılın başlarından itibaren tüm Avrupa din savaşlarıyla ve iç karışıklıklarla çalkalanmaktaydı. Burada çözüm yine farklı bir yurttaşlık anlayışında aranmaya başlandı. Kralın tebaasına yurttaş statüsü verilebilir miydi? Bu soruya çeşitli teorik yaklaşımlar denenmiş olsa da uygulamada geçerli olan temsiliyet aracılığıyla halkın ihtiyaçlarına yanıt verebilecek kurumlardır4.

Bu gelişmelerin en belirgin biçimde gözlemlendiği yer Hollanda, Britanya ve Britanya’nın kuzey Amerika’daki kolonileridir. Merkezi iktidarın kuvvetlenmesini sağlayacak bu yeni yurttaşlık anlayışı ironik biçimde düzenli gridal planlı mükemmelci Avrupa başkentlerinden değil ortaçağın kentlerine benzeyen kırsal kasabalardan çıkmıştır. Bu kasabalar bir meydan etrafında örgütlenmiş, kilise ve belediye binasının bir arada bulunduğu biçimleriyle ortaçağ kentleri andırırlar. En büyük fark Mumford’un (2007) da “mutasyon” olarak tespit ettiği gibi bu yerleşimlerin kentsel değil kırsal olmasıydı. Ortaçağ kent kültürünün özellikle

34

Hollanda ve İngiltere kırsalına taşınmasının en önemli sebebi ekonomiktir. Denizaşırı ticaretin gelişmesiyle dar boğaza giren Ortaçağ kent merkezlerindeki zanaat faaliyetleri, özellikle taşraya göçerek tarımsal üretimle zanaatı birlikte yapan yeni yurttaşı kentteki akrabalarıyla aynı ekonomik düzeye getirdi. Kentle kır arasında ekonomik farkın azalması sanayinin ilk gelişiminin merkezsizleştirilmesine yol açmış, kentlerdeki enerji sorununun da etkisiyle ilk dokuma tezgahları ve yel değirmenleri kırsalda kurulmuştur. Ekonomik gerçeklik belki Avrupa’da yeni kırsal ortaçağ benzeri kentleri ortaya çıkarsa da gerçek değişim Yeni Dünyada yaşanmıştır. Lordların, piskoposların ve burjuvazinin baskıları altında olmayan New England kasabalarında ortaçağ ideali olan özyönetim tam anlamıyla gelişebilme imkanı bulmuştur (Zimmerman, 1999).

Daha önceki kentlerde görülen demokratikleşme şartları Amerikan kasabalarında da görülmüştür. Bu belli bir nüfusu korumak, erdemlere dayalı yurttaşlık anlayışıyla yerele bağlılıktır. Aynı Yunan polislerinde olduğu gibi kent yurttaşlarının toplumsallaşmasını engelleyecek ölçüde büyüme bilinçli olarak reddedilmiştir. Nüfus topluluğa tehdit oluşturacak boyuta ulaştığında bir rahip eşliğinde yeni bir topluluk oluşturmak üzere bir grup topluluktan ayrılırdı. Bu şekilde büyüyen kırsal yerleşimlerde toprak paylaşımı rütbe ve zenginliğe göre dayalı olarak yapılsa da ailelerin ihtiyaçları da göz önünde bulunduruluyor, bu da kaba bir yurttaş katılımlı planlamayı ortaya çıkarıyordu. Her ailenin tarlası ve evinin yanında da sebze bahçesi bulunuyor, kasaba meydanındaki kilise ve kasaba toplantılarının yapıldığı meclis binası kasaba hayatının merkezini oluşturuyordu (bkz. Şekil 4.9). Ekonomik eşitliği politik eşitlik izlemekteydi. Her erkek düzenli toplantılarla kasabanın karar alma süreçlerine katılıyordu. New England’daki bu demokrasi geleneği hala gerçekliğini korumaktadır, kasaba toplantıları ve gönüllü itfaiyecilik gibi kurumlar hala mevcuttur. Bu kasaba-kent topluluklarının yerel iktidarının kentler birliğine dönüşümü Amerika Birleşik Devletlerinin kurulma döneminde ve bağımsızlık savaşında başlamış ve hatta Iowa gibi uzak bir bölgenin yerleşimine model oluşturmuş olsa da Amerikan demokrasisi New England’ın doğrudan demokrasisi yerine temsiliyete yönelmiştir. Belki temsiliyete yönelmenin başlıca sebebi ekonomik ve siyasi merkezsizleştirmeye dayalı township sisteminin ilerlemeci kapitalizmin büyük merkezlerde yoğunlaşmaya dayalı politikalarına kurban edilmesinden dolayıdır (Zimmerman, 1999).

35

Şekil 4.9: Halifax Kentinin 1759 Yılından Bir Gravürü (Kornwolf, 2002) Amerika Birleşik Devletleri’nde sağlanmamış olan kentler birliği İsviçre başta olmak üzere Avrupa’nın bazı bölgelerinde sağlanabilmiştir. Her ne kadar İsviçre uzlaşmaya dayalı bir kentler birliğini kurup, sürdürebilmiş olsa da bu örnek Avrupa geneline yayılmamıştır. Özellikle fevri ve keyfi yerel politikalar kent birliklerinin kurulmasını engellemiş, kapitalist gelişimin önündeki geçiş ücretleri gibi uygulamalar bu sorunları kökten çözebilen kralların devreye girmesine yol açmıştır. Bu durumun en çarpıcı sonucu iktidarın yerelden alınıp merkezileşmesi kentlerin toplumsal alandaki etkilerini yitirmeleri olmuştur. Politik etkinliğini kaybeden kent, kapitalist üretim ve tüketimin gerçekleştiği bir mekana indirgenmiştir. Merkezi iktidara devredilen iktidarın mekana yansıması da kentlerde kolaylıkla okunabilmektedir. Barok dönem geniş sokaklar, gridal sistemde cetvelle çizilmiş yapı adaları ve tek tipleşen cephelerle kenti kimliksizleştirmiştir (Heater, 2007).

Her ne kadar township ve İsviçre kent birliği yayılarak Dünya gerçekliği olmasa da bu yerel yurttaş birlikleri yurttaşlık kavramının şekil değiştirerek kent yurttaşlığından ulus yurttaşlığına evriminde önemli bir basamağı teşkil etmişlerdir. Merkezi iktidarın siyasi baskısıyla iktidarını kaybeden kent yurttaşı, ulus yurttaşına dönüşmeye başlamıştı.

Belgede Planlamada Yurttaş Katılımı (sayfa 52-54)