• Sonuç bulunamadı

2.2. Yurt Dışında Ana Dili Olarak Türkçe Öğretimi

2.2.1. Yurt Dışındaki Türk Çocuklarının Türkçeye Karşı Tutumları ve Ana Dil

Yurt dışındaki Türk çocuklarına Türkçenin öğretiminde birçok sorun olduğu bilinmektedir. Birçok aile günlük hayatın telaşı içinde kendi çocuklarının Türkçe becerilerinin ne durumda olduğunun ya da onların ne derece Türkçe eğitimi alması gerektiğinin farkında değildir. Üstelik, çocuklar okula başlayınca bulundukları ülkenin dilini öğrenemez endişesi de bazı evlerde ana dili olarak Türkçe konuşmayı azaltmaktadır. Genelde aileler evde konuştukları Türkçenin onlara yeteceğini düşünmektedir. Ayrıca bazı aileler, bulundukları ülkenin eğitim sistemi hakkında bile yeterince bilgi sahibi değildir. Dolayısıyla aileler, sorunlarına çözüm üretmede sıkıntı yaşamaktadır (N. Can & Can, 2009, s. 120).

26

Ana dili olarak Türkçenin kullanılması karma evlilikler olarak nitelendirilen yani anne ya da babadan birinin Türk olduğu durumlarda daha farklıdır. Konuyla ilgili olarak en üzüntü verici örnek “Almanya Türkçesi” gibi ilginç bir kavramın ortaya çıkmasıdır. Karma evliliklerden doğan çocuklarda yarı Almanca-yarı Türkçe karma bir dilden oluşan, çocukların her iki dili de karıştırarak konuştukları ilginç bir dil yapısı görülmektedir (Bekar, 2013, s. 782). Bu alanda Işıkhan (2013)’ın yarı Türk-yarı Alman aileler üzerine yaptığı çalışmanın sonuçlarına göre ise karma evliliklerde konuşulan dil çok büyük oranda Almancadır. Araştırmaya katılan kişilerin çoğu Türkçe bilmemektedir. Bu tip ailelerde Türkçenin değil Almancanın kültür dili olarak kullanıldığı belirlenmiştir. Dolayısıyla bu tip ailelerde ve onların çocuklarında Türkçe ve Türk Kültürü derslerine de ilgi azalmaktadır. Ayrıca araştırmacıya göre yeni nesillerin Almanya’da kalıcı olduklarını düşünmesi, onlara lazım olan dilin Almanca olduğu fikri, bazı ailelerin eğitim ve ana dili olarak Türkçenin kullanılması konusundaki bilinç düzeyinin düşüklüğü, Türkiye’den gönderilen öğretmen sayısının yetersizliği gibi unsurlar Almanya’daki Türkçe ve Türk kültürü derslerine ilginin her geçen gün azalmasının sebepleri arasında sayılabilir (Bekar, 2013, s. 782). Buna göre Türk anne ve babadan oluşan aileler genel olarak ana dili olarak Türkçe dersinin verilmesini talep ederken karma evliliklerden oluşan ailelerde ise Türkçe dersi almaya yönelik büyük bir ilgi görülmemektedir.

Dil ve kültür üzerine yapılan araştırmalarda ana dili bilincinin ne kadar önemli olduğu görülmektedir. Araştırmalara göre yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız arasında Türkçenin ve Türk kültürünün önemini bilen çocuklar Türkçe ve Türk kültürü derslerine daha fazla ilgi göstermektedir ve bu çocukların Türkçe becerileri daha iyi bir durumdadır. Türkçenin ve Türk kültürünün önemi hakkında yeterli bilince sahip olmayan çocukların ise Türkçe becerilerinin daha düşük olduğu tespit edilmiştir (Yağmur, 2006, s. 37). Ayrıca yurt dışındaki ailelerin yarısının çocuklarının Türkçe ve Türk kültürüyle ilişkilerini devam ettirecek etkinliklere katılımlarını sağlayamadıkları görülmektedir. Bu konuda öğretmenlerin etkin olması çok önemlidir. Öğretmenlerin velilerle görüşerek onları bilinçlendirmesi gerekmektedir fakat öğretmenlerde de etkin bir çaba görülmemektedir (N. Can & Can, 2009, s. 122). Birey, mensubu olduğu toplumdan uzaklaştıkça ana dilinden ve değerlerinden de uzaklaşmaktadır. Dolayısıyla yurt dışındaki çocuklarımızın Türkiye’deki gibi bir Türkçe becerisi edinmesi ve toplumun değerlerini öğrenmesi zordur.

Fransa’da yapılan bir araştırmaya göre Türk çocukları boş vakitlerini bilgisayarla, internetle veya spor etkinlikleriyle geçirmektedir. Öğrenciler çoğunlukla Fransızca kitap

27

okumaktadır. Birçok öğrenci hiç Türkçe dergi, gazete ve kitap okumamaktadır. Öğrencilerin ana dili kullanımı için Türkiye’ye sık sık gelemedikleri de ortaya çıkmaktadır, şöyle ki yılda bir kere bile yurt dışından Türkiye’ye gelemeyen aileler bulunmaktadır. Araştırmaya göre her geçen nesilde aile içinde bile Türkçenin kullanımı azalmaktadır. Ayrıca öğrenciler Türk öğretmenlere karşı kendilerini yazılı ve sözlü anlatırken çoğunlukla Fransızcayı kullanmaktadırlar. Bunun sebebi ise öğrencilerin yeterince Türkçe yazı yazmamaları ve konuşmamalarıdır. Araştırmaya göre öğrencilerin sözcük hazineleri çok kısıtlıdır, bununla ilişkili olarak yazılı ve sözlü anlatımlarında birçok eksik bulunmaktadır. Normal durumlarda öğrencilerin sınıf seviyeleri ve yaş düzeyleri ilerledikçe sözcük dağarcıklarının zenginleşmesi gerekirken araştırmaya katılan öğrencilerde beklenen gelişme olmamıştır. Araştırmada öğrencilerin yazılı ifadelerinde kompozisyon kurallarına uymadıkları, anlatımı zenginleştirmek için farklı kelimeleri ve söz kalıplarını kullanmadıkları tespit edilmiştir. Ayrıca seviyeyle doğru orantılı olarak ilerlemesi gereken dil bilgisi becerisi de aynı oranda ilerlememektedir. Bu araştırmada yazım ve noktalama, anlam karışıklığı, kelime türetme ve ekler ile ilgili konularda çok sayıda eksik görülmüştür. Yazı dilindeki eksikler ve hatalar konuşmada da belirlenmiştir. Öğrencilerin konuşurken bazı sesleri yuttukları, anlamlı cümle kuramadıkları, gereksiz sözcük kullandıkları, ses tonunu ayarlayamadıkları, sözcük yinelemesi yaptıkları, gereksiz sesler çıkardıkları, akıcı konuşamadıkları, gerektiğinde uzun cümleler kuramadıkları, cümle ve tamlama yapılarında yanlışlıklar olduğu tespit edilmiştir (İnce, 2011, s. 241-247).

Yurt dışındaki Türk çocuklarının Türkçe becerileri üzerine bir başka araştırma Ekmekçi (2012) tarafından yapılmıştır. Belçika’da yapılan bu araştırmada birçok öğrencinin zaten Türkçeyi bildiklerini düşünmesi, bazı öğrencilerin normal ders saatinden sonra yorgun olduğu için derse katılmak istememesi, dersin not değerinin olmaması gibi nedenlerin Türkçe ve Türk Kültürü dersine katılımı olumsuz olarak etkilediği belirlenmiştir. Araştırmada öğrencilerin derse giren Türk öğretmeni aileden biri olarak gördükleri için derste rahat davrandıkları, Türkiye’den uzakta olmaları nedeniyle bazı temel değerlerden uzak kaldıkları ifade edilmiştir. Ülkedeki öğretmenler Türkiye’den gönderilen kitapların dilinin ağır olduğunu, seviyeye uygun olmadığını, kitaptaki etkinliklerin öğrencilere sıkıcı geldiğini ve yetersiz olduğunu söylemişler, kitaba ilave olarak fotokopi, cd gibi materyaller kullandıklarını ifade etmişlerdir. Öğretmenler yine de kitapların ders işlemeye katkı sağladığını belirtmiştir. Araştırmada ailelerin ve çocukların derse karşı ilgisiz olduğu, derneklerde ders işlenen ortamların uygun olmadığı, dernek başkanlarının sorunlara

28

duyarsız kaldığı, okullarda görev yapan öğretmenlere okul idaresi ve diğer öğretmenler tarafından sürekli sorun çıkarıldığı gibi bulgular da mevcuttur.

Şen (2011)’in yaptığı çalışmanın sonuçlarına göre ise Belçika’daki Türk çocuklarının sorunları; ana dili, ülkenin dili, kültürel çatışma, kimlik bunalımı ve bunlarla ilgili ruhsal sorunlar olarak belirlenmiştir. Yaş, sınıf ve cinsiyet Türkçeye yönelik tutumları etkilememektedir. Türk öğrencilerin Türkçeye karşı tutumları genel olarak olumlu düzeydedir. Türkçe okuyup konuşan, Türkçe ve Türk Kültürü derslerine katılan öğrencilerde bu olumlu tutum daha yüksek düzeydedir. Türkçeyle geçirilen süre arttıkça olumlu tutum düzeyi de artmaktadır. Ayrıca çalışmada öğrencilerin yazılı anlatım metinlerinde yaptıkları hatalar da belirlenmiştir. Bu hatalar kompozisyon kurallarına uymama, yazım ve noktalama yanlışları, yazının okunaklı olmaması, anlam ve anlatım hataları, ses yanlışları, ağız konuşmalarının yazıya geçirilmesi, söz diziminde hatalar, birçok dil bilgisi hatası, kelime eksikliği, kavram kargaşası, alfabe karışıklığı şeklinde özetlenebilir. Görüldüğü gibi dil becerilerinin her alanında görülebilen sorunların neredeyse tamamı Yurt dışındaki Türk çocuklarının anlatımlarında bulunmaktadır.

Tekin (2015) tarafından İngiltere’de ana dili Türkçe olan çocuklar üzerine yapılan çalışmada çocukların Türkçeye karşı tutumları incelenmiştir. Sonuçlara göre birçok ailenin evinde karma dil kullanılmaktadır. Çocuklar Türk arkadaşlarıyla kendi aralarında, aile içindeki karma dil kullanma oranından daha fazla karma dil kullanmaktadır. Anneleri İngiltere’de veya diğer ülkelerde doğan çocuklara göre, anneleri Türkiye’de doğan çocuklar Türkçe dil gelişimi açısından daha avantajlıdır. Katılımcıların genel olarak aile ve sosyal çevre kaynaklı nedenlerden dolayı Türkçe dersine devam ettikleri vurgulanmıştır. Çalışmaya katılan öğrenciler Türkçeyi Avrupa’da önemli bir dil olarak görmemektedir ve ana dili olarak Türkçeyi öğrenmelerinin İngilizceyi öğrenmelerine katkı sağlamayacağını düşünmektedir. Çalışmada Türkçeye, Türkçe ve Türk Kültürü dersine yönelik olumlu ve olumsuz tutumların kız ve erkek öğrencilere göre değişmediği görülmektedir. Anneleri İngiltere’de doğmuş öğrencilerin genel olarak Türkçeye, Türkçe ve Türk Kültürü derslerine yönelik tutumları daha olumsuzdur. Çalışmanın sonuçlarına göre öğrencilerin Türkçe ve Türk Kültürü dersine ilişkin olumlu tutumları ve öğrencilerin ana dili Türkçeyi iyi öğrendiklerinde diğer derslerde de başarılı olacaklarını bilmeleri konusunda öğretmenler etkilidir. Öğrencilerin Türkçe dersine ilişkin olumlu tutumlarına ders kitaplarının olumlu bir etkisi olduğu söylenebilir. Türkçe dersi alan çocukların Türkçe ve Türk Kültürü dersini sevme oranları da artmaktadır.

29

Kırmızı (2015) tarafından Almanya’da yapılan çalışmada ise ilginç sonuçlar ortaya çıkmıştır. Bu çalışmaya göre en ilginç tespit araştırmaya katılanların Türkiye’deki insanlara karşı güven duygularını yitirmelerinden dolayı Türkçeye karşı mesafeli durmalarıdır. Buna göre nesiller değiştikçe dil ve değer de değişmekte ya da kaybolmaktadır, bu doğrultuda araştırmada eskinin gurbetçileri günümüzde Almanya’yı birinci vatan ve Türkiye’yi sadece bir turizm ülkesi olarak algılamaktadır. Onlara göre evde, iş ortamında konuşulan dil Almancadır, rüyalar bile Almanca görülmektedir. Bunun en önemli nedeni ise aidiyet ihtiyacının kim tarafından karşılandığıdır. Çalışmaya göre bir tarafta sadece maddi beklentiler içinde olan Türkiye’deki akrabalar diğer tarafta onlara çalıştıkları takdirde para kazandıran Almanlar vardır. Sömürülme ve haksızca kendilerinden para alma beklentisi, istemeden de olsa oradaki Türkleri Türkçeden uzaklaştırmaktadır.

Kısacası yurt dışındaki Türk çocuklarının Türkçe dinleme, konuşma, okuma, yazma ve dil bilgisi becerilerinde birçok eksiği ve hatası bulunmaktadır. Bu alandaki çalışmalara bakıldığında görülecektir ki ailelerin Türkçenin ana dili olarak öğrenilmesi ve konuşulması konusundaki bilinç düzeyleri çocuklarını da doğrudan etkilemektedir. Türkçeyi ailece kullanan çocukların Türkçeyi daha iyi öğrendiği ve Türkçeye karşı olumlu bir yaklaşımda olduğu görülmektedir. Ailesi Türkçeye karşı ilgisiz kalan çocukların Türkçeyi yeterli şekilde öğrenemediği de ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, ailelere evde ana dili olarak Türkçenin kullanılması fikri verilmeli, aileler Türkçe dersinin talep edilmesi konusunda bilinçlendirilmelidir. Ayrıca Türkçenin iyi bir şekilde öğretilmesi için yurt dışına yeterli sayıda öğretmen ve materyal göndermek gerekmektedir. Ülkeler arası ikili anlaşmalarla Türkçe dersinin nitelikli ve fazla saatte verilmesi sağlanmalıdır. MEB ile iş birliği hâlinde bir devlet kurumu olan Yunus Emre Enstitüsünün birçok ülkede ve şehirde yeni şubeler açması, Türk çocuklarının Türkçe eğitim ihtiyacını karşılamaya ve aileleri bu konuda bilinçlendirmeye katkı sağlayacaktır.