• Sonuç bulunamadı

2.2. TEMA

2.2.1. Yozlaşma

2.2.1.1. Kültürel Yozlaşma

Ağaoğlu, Çok Uzak Fazla Yakın isimli eserinde Türkiye’nin, 1980 sonrası toplumsal yapısını ele alır. 1980 ihtilali sonrasında sanatçı ve aydınlar kendi düşünce benliklerinden koparak şahsi meselelere doğru yönelmeye başlarlar. 12 Eylülün sanatçılar üzerinde depresyon etkisi yaratan şiddetli baskı ortamında, düşündüklerini rahatlıkla dile getiremeyen aydın takımı giderek sosyal konulardan uzaklaşarak yalnızlaşmaya başlar. Ağaoğlu, eserinde Aydın ve Meltem kardeşler üzerinden, 1980 sonrası aydın sınıfı ve sanata bakış açısını gözler önüne serer. Bu bağlamda eserin temasını kültür eleştirisi meydana getirir:

Adalet Ağaoğlu, oyunlarının tamamında bir arayış içindedir. Bu arayışın iki temel nedeni bulunmaktadır. Birincisi, insanın evrensel dünyası içindeki yerini belirlemek, ikincisi de insandan hareketle toplumu sorgulamaktır. 1960 sonrası toplumsal değişmenin oluşturduğu yeni insanı, Türk toplumunun geçmişi ile yüzleştirerek geleceğe hazırlama çabası içindedir (Aytaş, 2013:125).

Ağaoğlu, Çatıdaki Çatlak isimli eserinde maddi refaha ulaşılmadığı sürece ayakta durmak için gösterilen her türlü çabanın beyhude olduğu gerçeğini, bir toplumun en küçük birimi olan aile yapısı ile ortaya koyar. Yazar oyun kişileri ve olay örgüsü ile toplumdaki sınıfsal ayrımların birbirleri üzerindeki ve kendi içlerindeki emek sömürülerine, bu sömürü ortamı içerisinde ikinci sınıf vatandaş olarak yaşayan kadınların daha da aşağı bir konuma itildiklerine ve toplumdaki ekonomik dengesizliklere dikkati çeker. Bu sömürülerin ve ekonomik dengesizliklerin dışında,

ataerkil düzen içerisinde baskı altında tutulan kadınların kadercilik anlayışları ve geleneklerin olumsuz etkilerini açık bir şekilde eleştirir.

Ağaoğlu’nun insanı merkeze aldığı bir diğer oyunu da Çatıdaki Çatlak’tır. Yazar bu oyunda, orta sınıf insanın alışkanlıklarını, değer yargılarını, ekonomik ve toplumsal gelişmelerinden yola çıkarak bu değer yargılarını gittikçe yitiren insanı ele alır. Çatıdaki Çatlak, orta sınıf insanının yaşam çelişkilerinin bir sorgulaması gibidir. Orta ve alt sınıf arasında mesafe kapanmış, kendi sınıfını kaybeden insan bulunduğu ortamdan bunalmaktadır (Aytaş, 2013:112).

Yazarın kültür yozlaşması kavramından yola çıkarak oluşturduğu bir diğer eseri Kozalar adlı oyundur. 1968-1970 Türkiye’sinde sınıflar arası farkın büyümesiyle zengin daha da zenginleşirken fakir daha da fakirleşmiştir. Bu toplum sorunsalı eser boyunca bireyden yola çıkılarak ele alınır. Ağaoğlu, bu dönemde oluşan orta sınıf zihniyetine bir eleştiri getirmek ister. Yazara göre birey, topluma duyarlı bir hale gelmedikçe toplumsal gelişimin önündeki engel kalkmayacak, bireyden topluma doğru hızla büyüyen yozlaşmanın önü alınamayacaktır.

Adalet Ağaoğlu yaşadığı dönemin siyasal ve sosyal eleştirisini yaparken, bu eleştiriye merkez teşkil edecek kişilerden hareket eder. Sınıf mücadelelerinin arttığı, toplumsal ayrışmaların belirginleşmeye başladığı bir dönemde, kendi kozasından çıkamayan insanın çevresinde olup bitenler karşısındaki duyarsız ve etkisizliğine dikkat çekilir. 1971 yılında kaleme aldığı Kozalar (Ağaoğlu,1996) adlı tiyatro eserinde de böyle bir durum vardır (Aytaş, 2013:122).

2.2.1.2. Siyasi Yozlaşma

Dramatik anlam taşıyan olay ve durumlar yaşama özümletilerek oyunlaştırılmaktadır. İdeolojik bildirisi belirgin olan oyunlarda bile çatışmalara yol açacak düğümleri içeren ilişkilerin, zorlamalara başvurulmadan dramatik durumlar yaratmasına özen gösterilmekte, inandırıcılığın yaşam mantığından üretilmesine, seyirci üzerindeki etkinin sahicilik duygusuyla sağlanmasına çalışılmaktadır. Yazarlarımız, dıştan benzetmeyle gerçekmiş gibi gösterilen yapay gerçeklikten kurtulma, yaşanan gerçeklere değme, biçimi özden üretme yolundadırlar (Şener 1999: 186).

1960 – 1980 yılları arasındaki çalkantılı siyasi dönemde yazınsal hayatını sürdüren Adalet Ağaoğlu, kaleme aldığı tiyatrolarında siyasi erkleri, değişen toplum yapısını ve ülke gündemini dolaylı ya da doğrudan olarak eserlerine sık sık konu edinir. Bu doğrultuda 1969 yılında kaleme aldığı Sınırlarda adlı oyununu tema olarak siyasi

yozlaşma kavramı çerçevesinde oluşturur. Yazar, savaş ve sınırların sebepleri üzerinden, bu durumun insanlarda ne tür etkiler yaratabileceği ihtimalini okuyucuya aktarmaya çalışır. Eser boyunca barışçıl bir dünya özlemini dile getiren yazar bunu yapabilmek için geleneksel tiyatro kalıplarının dışına çıkar ve simgelerden faydalandığı soyut bir anlatım tarzı kullanır. Anlatmak istediklerini doğrudan seyirciye aktarmak yerine ele aldığı olayın olumsuz sonuçlarını simgeler aracılığıyla sahneye taşıyan yazar bunu yaparken bir çeşit siyasal eleştiride bulunur:

Erkek: Sınırsız bir yer gerek. Engelsiz bir yer. Engel olursa nasıl buluruz Alıççı? Önce engelsiz bir yer bulmak gerek değil mi? Sınırsız bir yer?

Alıççı: Ve çorak bir yer. Alıçların bile yetişmediği çorak bir yer. Erkek: Evet. Çorak bir yer.

Alıççı: Ve size elverecek biri. Ellerinde sevgi olan biri (SNR, 165).

Yazarın kaleme aldığı bir başka oyunu olan Kendini Yazan Şarkı, Abdullah Şengül tarafından şu açıklama altında değerlendirilir:

Cumhuriyetin kurulmasından sonra sosyal ve siyasi hayatımızda, özellikle kırsal kesimde meydana gelen olumlu değişmeleri, tarihe “Kubilay Vakası” olarak geçen Asteğmen Kubilay’ın Cumhuriyet Düşmanları tarafından şehit edilmesini, ulus devlete geçişte yaşanılan problemleri, demokrasinin ihtilallerle kesintiye uğramasını anlatan oyunları kısaca değerlendireceğiz (Şengül, 2008:321,322).

Eser, sınıfsız toplum yaratma ideolojisi içerisinde olan gençleri ve uğruna savaştıkları kitlenin bu gençleri anlamamalarını konu edinir. Doğru anlaşılmayan bu yeni jenerasyon, bir önceki jenerasyona mensup büyükleri tarafından vatan haini olarak değerlendirilir. Ayrıca yazar yer yer sözünü farklı kesimlerden kadınlara da emanet ederek, bu düzlemdeki kadının yerini seyirciye yansıtmaya çalışır. Ele aldığı konu itibariyle 1968 yılı ve sonrası Türkiye’sinin içinde bulunduğu siyasal karışıklıkları anımsatan eserin temasını siyasi yozlaşma kavramı meydana getirir.