• Sonuç bulunamadı

Yoksullukla Mücadele Politikaları

4. YOKSUL YANLISI BÜYÜME

4.5 Yoksullukla Mücadele Politikaları

Yoksullukla mücadele hem bireylerin insanca yaşama hakları açısından, hem de diğer toplumsal sorunların önüne geçilmesi bakımından çok önemlidir. Yoksullukla mücadele için öncelikle kapsamlı bir yoksulluk araştırması yapılmasında yarar vardır. Bunun için yoksulluğun tanımı yapılmalı daha sonra ölçüm aşamasına geçilmelidir. Ölçüm sonuçlarına göre yoksulluğun nedenleri dikkatli ve detaylı bir biçimde incelenmelidir. Yoksulluk profili ve yoksulluğa yol açan nedenler belirlenmelidir. Bu noktaya kadar olan süreç yoksulluk sorunun çözümü için en önemli bölümü oluşturmaktadır. Çünkü yoksulluk çok boyutlu bir kavram olup bölgeye, koşullara göre farklılık göstermektedir. Yoksulluk için genelleştirilmiş bir çözüm üretmek oldukça zordur. Yoksulluğun nedeni bulunduğunda çözüm için geliştirilecek politikalar daha gerçekçi olacaktır. Yoksulluğun zaman içersindeki değişimleri ve politikalara gösterdiği sonuçların incelenebilmesi için yoksulluğa ve sosyal göstergelere ilişkin veri tabanı oluşturulması gerekmektedir.

Yoksullukla mücadelede yoksulluğa dolaylı ve dolaysız yaklaşım mevcuttur. Dolaylı yaklaşıma, ekonomik büyümenin sağlanması, gelir dağılımı eşitsizliğinin azaltılması ve kayıt dışı ekonominin önlenmesi politikaları örnek verilebilir. Ekonomik büyüme ülkede yoksulluğun önlenmesinde birinci derecede etkili olan faktördür. Çünkü az gelişmiş ülkelerde yoksul insanların büyük çoğunluğu işsizlerdir. Dolayısıyla büyümenin hızlanması ile işsizlik oranı düşecek, ücret gelirleri artacak, böylece de yoksulluk azalacaktır. Büyüme sürecinde olan ülkelerin çoğunda, gelir dağılımı eşitsizliğinin ana nedenleri arasında kayıt dışı ekonomi, yolsuzluk ve yaygın rüşvetçilik, vs. yer almaktadır. Kayıt dışı ekonomi, yasal faaliyetlerin muhasebe dışı tutulması dolayısıyla vergi ödemekten kaçınılmasını ifade edebileceği gibi, yasa dışı

64

faaliyetlerden kazanç sağlanması anlamına da gelebilir. Ülkede gelir dağılımında denge sağlanması için her türlü kayıt dışı ekonomik uygulamanın ve kara para adı verilen yasa dışı kazançların da önüne geçilmesi gerekir. Gerek kayıt dışı ekonominin, gerek rüşvet ve yolsuzlukların önlenmesinde ise toplumsal saydamlık önemli derecede etkili olabilecek bir politikadır (Seyidoğlu, 2006).

Yoksullukla mücadelede diğer bir yaklaşım ise dolaysız yaklaşımdır. Kamu harcamaları bu politikalardan bir tanesidir. Kamu harcamalarının bölüşümünde alt gelir gruplarının hedeflenmesi gerekmektedir. Özellikle eğitim, sağlık hizmetleri ve konut üretiminde alt gelir grupları hesaba katılmalıdır. Bu çerçevede; kadın nüfusunun eğitim seviyesinin yükseltilmesi,

kadın nüfusunun ekonomik yaşama çekilmesi, kentlerde gecekondu ıslah ve önleme projelerinin gerçekleştirilmesi-özellikle düşük gelirlilere yönelik toplu konut projeleri-,sosyal güvenlik şemsiyesinin genişletilmesi ve etkinleştirilmesi, sağlık hizmetlerinin tüm toplumu kapsaması gereklidir(Dansuk,1997).

Yoksullukla mücadelede vergi konusu kamu politikaları kapsamında incelenmektedir. Artan oranlı vergi, negatif gelir vergisi, miras ve intikal vergisi önerilen vergi politikalarıdır. Artan oranlı gelir vergisi yasaları, gelir dağılımındaki dengesizlikleri önleyici etki yapar çünkü kazanılan gelirler büyüdükçe uygulanacak vergi oranı da yükselir. Örneğin, ayda 1000TL kazanandan yüzde 20 oranında bir vergi alınırken, 2000TL kazanandan yüzde 30 oranında bir vergi alınması gibi. Böylece, yüksek gelir kazananlardan yüksek, düşük gelir kazananlardan düşük oranda vergi alınmış olur.

Gelir dengesizliklerini gidermenin bir diğer yolu da miras ve intikal vergileridir. Servetlerin miras yoluyla başkalarına geçmesinin doğuracağı kalıcı gelir dağlımı dengesizliklerini önlemek üzere devlet, ölümden sonra miras yoluyla geçen mallardan genellikle yüksek vergiler alır.

Birçok iktisatçı yoksul ailelerin gelirlerini desteklemek için negatif gelir vergisi sistemi adı verilen bir program önermiştir. Buna göre, yüksek gelir sahipleri, gelirlerine göre artan oranlı bir vergi öderler; yoksul ailelere ise devlet tarafından negatif bir vergi, yani sübvansiyon ödemesi yapılır.

Negatif vergi sistemini eleştirenler yukarıda belirtildiği gibi, bunların bir tür tembel insanlara sübvansiyon verilmesi demek olduğunu öne sürerler. Ayrıca, bu

65

ödemelerin, işsizlik, hastalık ve diğer çalışamama durumlarından kaynaklanan yoksulluğu da gideremeyeceğine işaret edeler(Seyidoğlu, 2006).

Yoksulluğun etkin bir şekilde azaltılabilmesi için kapsamlı bir sosyal kalkınma politikasının oluşturulması gereklidir. Bu politika çerçevesinde oluşturulacak program, beşeri sermayenin geliştirilmesinin yanı sıra, özellikle sosyal dışlamaya maruz kalmış kişiler olmak üzere, sosyal sermayenin güçlendirilmesini amaçlamalıdır. Bu yönde oluşturulacak politikalar şunları kapsamalıdır. Beşeri sermayenin güçlendirilmesi için eğitim ve sağlık hizmetlerine bütçede yeterli ayırım yapılmalıdır. Başta yoksullar olmak üzere herkes sosyal hizmetlerden yararlanabilmelidir. Kadın-erkek arasındaki ayrımcılık ortadan kaldırılmalıdır. Etkin bir nüfus politikası yürürlüğe konulmalıdır. Sosyal koruma politikaları devreye konulmalıdır ve yoksulların ve dezavantajlı konumda olanların güçlendirilmesi ile iyi yönetim teşvik edilmelidir (Aktan ve Vural, 2002).

Yoksullukla mücadele politikaları üzerinde yapılan tartışmalar dolaylı ve dolaysız politikalar ekseninde odaklanmış olsa da, bu iki yaklaşımı birleştirmeye yönelik çabalara da rastlanmaktadır (Şenses, 2006). Ayrıca dolaylı ya da dolaysız yaklaşımı yapılmaksızın yoksullukla mücadele kapsamında birçok politika geliştirilmiştir. Örnek olarak DPT sekizinci beş yıllık kalkınma planında yoksulluğun azaltılması için şu politikaları önermiştir: Hızlı ve istikrarlı büyüme gereklidir. Bunun için, yatırımların spekülatif rant alanları yerine, üretken yatırımlara yönlendirilmesi sağlanmalıdır.Nüfus artış hızı mutlaka düşürülmelidir. Kır-kent arasında mevcut eğitim kalitesi farklılıkları giderilmelidir. Kentlerdeki baskıyı artırmayacak şekilde, kırsal alanlarda tarıma dayalı sanayi kuruluşları kurulmalıdır. İşgücünün, emek piyasasına mutlaka belli nitelikler kazandırılarak girmesi sağlanmalıdır. Yapılması gereken, işgücü arzındaki artışların sınırlandırılması ve arzın nitelik düzeyinin artırılmasıdır. Bugün gelinen noktada vasıfsız işgücünün çoğunlukta bulunduğu durumda emek payının artması mümkün değildir. İşgücü istihdamından alınan ve neredeyse, bir istihdam vergisine dönüşen yükümlülükler azaltılmalıdır. Piyasada rekabetin etkin olarak işlemesi sağlanmalıdır. Bu, bir taraftan kaynakların etkin kullanımı, diğer taraftan fiyat düşmesine bağlı talep ve dolayısıyla istihdam artışını gündeme getirecektir. Özellikle kırsal bölgelerde, el sanatları ve hediyelik eşya gibi emek yoğun projeler geliştirilerek ihracata yönelik üretim gerçekleştirilmelidir. Vergi sistemi lüks tüketim ve rantları vergilendirmeli, tasarruf ve yatırımları teşvik

66

etmelidir. Kaçak ve sigortasız işçi çalıştırma engellenmelidir. Reel devalüasyon, çok gerekmedikçe yapılmamalıdır. Politik istikrar ve güven ortamı sağlanmalıdır. Göçe bağlı olarak ortaya çıkan gecekondulaşma ve böylece ortaya çıkan rant alanlarının engellenmesi için kent yerleşim planları ve arsa üretimi konusunda ciddi önlemler alınmalıdır. Sermaye piyasası, firmaların ve kamunun finansman açıklarının kapatıldığı spekülatif finans merkezi olmaktan çıkarılmalı, kendisinden beklenen uzun vadeli yatırımlar için gerekli fonların sağlandığı ve üretken alanlara yöneltildiği bir piyasaya dönüştürülmelidir (DPT, 2001).