• Sonuç bulunamadı

Yenilenebilir (Alternatif) Enerji Kaynakları

2.4 ENERJİ ARZI

2.4.2 Yenilenebilir (Alternatif) Enerji Kaynakları

Yenilebilir enerji kaynakları sürdürülebilir kalkınma hedefleri düşünüldüğünde bu hedefler için kritik bir pozisyondadır. Enerji ve enerji güvenliği ile yakından alakalı bir gündem maddesidir. ABD Başkanı Jimmy Carter 20 Haziran 1979 tarihinde yaptığı bir basın toplantısında yenilenebilir enerji ile ilgili olarak “Kimse güneşe ambargo koyamaz” şeklinde açıklama yapması güneş enerjisi denen enerji kaynağını kullanma ve yenilenebilir enerjiye geçme fikrini dünyada bir eğilim haline getirmiştir (Yergin,2011:c.1,s.119). Carter’ın bu ifadesi enerji güvenliğinin bağımsızlıkla ilgisini

106

ortaya koyması bakımından önemlidir. Bu açıklamanın sürdürülebilir kalkınma konusunda ilk konferans sayılan 1972 Stockholm Konferansı’ndan hemen sonrasında çevresel bilincinde yaygınlaşmaya başladığı bir dönemde olması bakımından dikkat çekicidir.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının temiz ve istikrarlı bir enerji kaynağı olması ve sürdürülebilirliği sürdürülebilir kalkınma açısından son derece önemli bir noktadır. 1960’lara kadar iktisat kitapları hava ve su gibi kaynakları doğanın sınırsız kaynakları olarak ifade ederken çevresel bozulma sonucu bu kaynaklarda görülen kirlenme ve elverişliliğini kaybetmeye başlamaları bunları da kıt kaynaklar olarak gören bu yaklaşımın doğmasına neden olmuştur. Toprak, hava, su ve orman yenilenebilir kaynaklara örnektir. Doğada belli sınırlar içinde kendi kendini yenileyebilen ve dolayısıyla tüketilmesi mümkün olmayan kaynaklara “Yenilenebilir Kaynaklar” denmektedir. Bu kaynaklar aşırı ve düzensiz kullanılmadığı sürece kendini yenileyebilme kabiliyetine sahiptir (Han, Ayten, 2015:255).

Yenilebilir enerji kavramı, çevre dostu ve tükenmeyen bir kaynak olarak, Güneş, rüzgâr, biyoyakıtlar, biyomas (büyokütle), jeotermal, su ve dalga gibi doğanın insanlara sınırsız bir şekilde sunduğu kaynaklardan elde edilen enerjilerdir. Bunlardan en çok potansiyele sahip olanı güneş enerjisi olarak gösterilmektedir. Güneş enerjisi, diğer enerjilerin de kaynağını oluşturmaktır ve fosil yakıtlar dâhil bütün enerji kaynakları güneş enerjisi kökenli “Dönüşüm Enerjileri” olarak adlandırılmaktadır. Güneş enerjisi güneşi çekirdeğinde yer alan füzyon süreci ile açığa çıkan ışıma enerjisidir. Güneşteki hidrojen gazının helyuma dönüşmesi şeklindeki füzyon sürecinden kaynaklanmaktadır. Dünya atmosferinin dışında güneş enerjisinin şiddeti yaklaşık 1370 W/m2 değerindedir. Ancak yeryüzüne 0-1.100 W/m2 arasındaki miktarı gelebilmektedir. Bu çok küçük bölümü dahi insanlığın bütün enerji tüketiminden çok daha fazla bir enerji miktarıdır. (Külebi, 2007:103)

1950’li yıllarda iki araştırmacının atmosferde karbon miktarının arttığını keşfetmesi ve bunun küresel ısınmaya dönüşebileceğine dair endişelere neden olmasının ardından yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik istek daha da çok artmıştır. Ancak 1980’li yıllarda fosil yakıtların maliyetlerindeki düşüşle beraber bu

107

istek ve coşku azalmaya başlamıştır. Dolayısıyla yenilenebilir enerji kaynakları araştırmalarının önünü tıkamıştır (Yergin, 2011:c.1,s.14). Ancak küresel ısınma ve iklim değişikliği ile mücadelede uluslararası bir sözleşme ve ilk çevre protokolü olan “Kyoto Protokolü ”nün 1997 yılında gündeme gelmesi bu coşkunun yeniden doğmasına neden olmuştur. 181 ülke tarafından imzalanmış bir protokol olmasından sonra bu konudaki istek ve coşkunun yeniden oluştuğunu ve önümüzdeki 20 yılda enerji arzında en büyük çıkışın (% 70) yenilenebilir enerji konusunda yapılacağı öngörüler arasındadır. Ancak bu çıkış fosil yakıtların enerji arzındaki birincil etkisi ve konumunu sarsabilecek düzeyde olmayacaktır. 2035 itibariyle mevcut enerji kaynakları içinde payının % 18 olacağı (2010’da %13 olarak gerçekleşmiştir.) hesaplanmaktadır (WEO,2012: 6).

Yenilenebilir Enerji Kaynakları şunlardır: • Güneş enerjisi,

• Rüzgâr enerjisi,

• Hidrolik (hidroelektrik) enerjisi, • Jeotermal enerjisi,

• Biyomas (Biokütle enerjisi) • Hidro enerjisi,

• Dalga enerjisi, • Gelgit enerjisi,

Sürdürülebilir kalkınmanın üç temel boyutundan bir tanesi çevreyi korumak diğeri ise ekonomik büyümeyi sağlamaktır. Ekonomik büyüme noktasında enerjinin maliyeti aynı zamanda enerjinin ekonomik olarak elde edilmesi bakımından sürdürülebilir kalkınmanın bu temel üç boyutundan biri olan ekonomik büyüme ile yakından ilgilidir. Aynı zamanda maliyet, enerji konusunda tercihleri ve politikaları belirleyen birinci faktördür. Yenilenebilir enerjinin ekonomik birimler (firma, birey,

108

devlet) açısından en büyük dezavantajı fosil yakıtlara göre maliyetinin yüksek olmasıdır. Ancak bu konuda yeni keşifler ile bu maliyetleri azaltabilecek bir gelişme yaşanması durumunda çevreye maliyeti sıfır olan bu kaynakların fosil yakıtlara göre çok daha tercih edilebileceği de mümkündür. Ancak bugünkü haliyle enerji arzı ve talebinde neredeyse birinci etken olan maliyetler bu şekliyle devam ettiği sürece hiçbir enerji kaynağının fosil yakıtların (bundan evvel olduğu gibi bundan sonrada) öncelikli konumunu değiştirebileceği düşünülmemektedir. Devlet teşvikleri ve uluslararası çevre koruma bilincinin verdiği itici güç bu konuda önem arz etmektedir. Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2016 yılı raporuna33 göre 2015 yılında yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kaynaklarının oranında kaydedilen artış fosil yakıtlar karşısındaki maliyet dezavantajına rağmen devlet ve hükümetlerin enerji politikalarının destekleri sayesinde 153 gigawatts ile rekor düzeyde gerçeklemiştir. Bu ise Kanada gibi bir ülkenin toplam kurulu güç kapasitesinin tamamına eşit bir miktardır. (Renewable Energy Medium-Term Market Report 2016:15)

Geleneksel biyomas (biokütle) olarak da bilinen ve aslında fosil bir yakıt olmasına ve canlı organizmaların kalıntılarıyla üretilmesine rağmen yenilenebilir olması sebebiyle yenilenebilir enerji kaynağı sayılan kaynak dâhil yenilenebilir enerji kullanımı Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) 2012 raporunun ilgili bölümüne göre hükümet teşvikleri sayesinde maliyetlerin azaltılması suretiyle artmıştır. Bu teşvikler eşliğinde dünyada elektrik üretiminde 2010 yılından 2035 yılına kadar toplam elektrik üretimindeki payının üç misli artacağı ön görülmektedir (WEO, 2012:221).

Başka bir enerji kaynağı olan ve fosil yakıtlar gibi canlı organizmaların organik çıktılarından elde edilen ancak fosil yakıtlardan farklı olarak yenilenebilir enerji olan biyoyakıtlar raporda yer tutmaktadır. Rapora göre yeni enerji senaryolarında 2010 yılındaki payını 2035 yılında üç kat artırarak 2010 yılında günde 1,3 mboe yani günde 1,3 milyon ton varil (mboe/d) petrole denk gelen payını 2035 yılında 4,5 mboe/d değerindeki petrole denk gelecek şekilde artıracaktır. Biyoyakıtın 2035 yılında taşımacılık sektörünün enerji ihtiyacının ABD’de % 37, Brezilya’da % 19 ve Avrupa Birliği Ülkeleri’nde % 16'sını karşılayacağı tahmin edilmektedir (WEO, 2012:211). Özellikle elektrik üretimi ve bunun tamamen yenilenebilir enerji kaynaklarına

109

dayandırılması ve bu yönde devletlerin teşvik edici enerji ve üretim politikaları edinmeleri yeni enerji senaryolarının hemen hepsinde vurgulanan bir konudur. Aşağıdaki şekiller Uluslararası Enerji Ajansının (IEA) 2012 raporlarında verilen rakamlar ile oluşturulmuştur ve toplam elektrik üretimini yenilenebilir enerji kaynakları dayandıran ülkeler verilmektedir.

Şekil 19 Elektrik Üretiminde Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Yüzdelik Payı (2017)

(Kaynak: https://yearbook.enerdata.net/renewables/renewable-in-electricity- production-share.html Erişim Tarihi: 11.12.2018)

Şekil 2.10’da yenilenebilir kaynakların içinde elektrik üretiminde rüzgâr ve güneş enerjisinin payı gösterilmektedir. Norveç bu konuda en başarılı ülke olarak toplam elektrik üretiminin yaklaşık % 98’ini yenilenebilir kaynaklardan elde etmiştir. Bu konudaki arzu edilen küresel enerji senaryolarında başarıyı en çok sağlayan ülke durumundadır. Şekil 2.10’da görüleceği gibi Yeni Zelanda bununda yaklaşık % 23’ünü rüzgâr ve güneş enerjisinden elde etmektedir. Grafikler incelendiğinde yenilenebilir enerji konusunda Asya ülkelerinin olmadığı görülmektedir. Yeryüzünün

97,9 86,6 81,4 79,7 64,7 63,3 57,5 44,5 39,7 38,7 35,7 34 0 20 40 60 80 100 120

110

batısı iklim ve ekosistem konusunda her geçen gün daha az çevre kirliliğine yönelik çalışmalar yaparken Asya’nın tersine bir yörüngede ilerlediği görülmektedir.

Şekil 20 Elektrik Üretiminde Rüzgâr ve Güneş Enerjisinin Payı (%) (2017)

(Kaynak: https://yearbook.enerdata.net/renewables/wind-solar-share- electricity-production.html Erişim Tarihi: 11.12.2018)

Yenilenebilir enerji kaynağının beklenen şekilde payının artırılması konusunda yatırım, finans ve ekonomi boyutu da bu öngörülere bağlı olarak2035 yılına uzanan süreçte değişecektir. Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili en büyük çaba başta çevre kirliliğinin azaltılması, devlet teşvikleri ve uluslararası kamuoyunun istekleri gibi birçok avantajına rağmen maliyet konusunda fosil yakıtlarla rekabet edemeyecek seviyesinin düzeltilmesine yönelik maliyeti azaltıcı yeni teknolojiler üzerinde yoğunlaşacaktır. Enerji maliyetlerinin enerji sektörünün seyrini birinci dereceden etkileyen unsur olduğu bilinmektedir. Yukarıdaki yenilenebilir enerji ile ilgili öngörülere paralel olarak buna yönelik yatırımların 2035 yılına kadar 6,4 Trilyon $ gibi bir miktarı bulacağı tahmin edilmektedir. Bu yatırımlar sonuncunda elektrik

23,1 22,8 22,3 22,1 18 16,5 14,4 10,9 10,9 10,5 9,5 9,2 Elektrik Üretiminlerinde Rüzgar ve Güneş Enerjisinin Payı (%)

Elektrik Üretiminde Rüzgar ve Güneş Enerjisinin Payı (%)

111

üretiminin 2035 yılında % 94’nün yenilenebilir enerji ile karşılanacağı ifade edilmektedir. (WEO, 2012;211).