• Sonuç bulunamadı

3. KONYA ŞEHRİNİN KURULUŞ VE SELÇUKLU-OSMANLI DÖNEMİNDE

3.3. Seyahatnamelere Göre Şehir Gelişim Tarihinin İncelenmesi

3.3.2. Yeniçağda Konya'ya Gelen Seyyahlar

16. Yüzyıl ortasında 1546–1549 Konya'ya gelen bir diğer seyyah Pierre Bellon'dur. İstanbul, Mısır ve Filistin’de gezdikten sonra Konya'ya ulaşan seyyah “Cogne” olarak isimlendirdiği Konya'nın etrafındaki bağlardan bahseder. Şehri çevreleyen dağlar da bu seyyahın ilgisini çekmiştir (Eravşar, 2001).

17. Yüzyıl'da hemen hemen bütün Anadolu kentlerini gezen EVLİYA ÇELEBİ 1649–1650 yıllarında Konya ya gelmiş ve uzun süre kalmıştır. Evliya Çelebi adını vermediği çok sayıda eserden alıntılar yaparak Konya hakkında genel bilgiler vermiştir. Evliya Çelebi Konya'nın kısa tarihinden bahsettikten sonra özellikle Konya kalesinin yapılışı ve tamir dönemlerini anlatmaktadır. Konya'nın sefer zamanı 12.000 asker çıkardığından bahseder. Evliya Çelebi Konya’yı Meram dağının doğu tarafında 1 saatlik mesafede düz ovada kurulmuş bir kent olarak anlatmıştır. Daha önceki seyyahların söylediği gibi doğu ve kuzey tarafındaki küçük bir gölden bahsetmiştir. Evliya Çelebi, o dönemde Konya Kenti’nde 300 çeşme, 2.700 kuyu, 9.000 bağ, 340 saray 26 han, 1900 dükkân, 11 dar ül kurra, 3 dar ül hadis, 170 sıbyan mektebi, 40 tekkeden söz etmiştir. Buğdayı, meyve ve sebzelerinin çok çeşitli olduğunu ifade eden Evliya Çelebi gezdiği

yerlerdeki kentlerde hiçbir bağ ve bahçenin Konya’yı tutamayacağını bildirmiştir. Konya halkının aileleriyle 8 ay Meram’da kaldığını da ifade etmiştir (Eravşar, 2001).

Evliya Çelebi diğer seyyahlardan farklı olarak kentin tarım, ekonomi, sosyal hayatı gibi konularına da değinmiştir. Verdiği sayısal değerler Konya’nın kent durumunu daha iyi tanıtır. Ancak verdiği bilgiler de abartma olabileceği de gözden kaçırılmaması gereken en önemli nokta olmalıdır.

18. Yüzyılın başında (1705) yılında Konya'ya Fransız doktor ve seyyahı olan Paul LUCAS gelmiştir. Gördüğü şeylerin hakikatini bozmadan anlatan yazar olarak tanınan LUCAS, Konya'yı ovanın bitiminde bir kent olarak anlatır. Yazar, Konya kalesi ve kent içini gezerek bazı tespitlerde bulunmuştur. Kalenin yıkıntılar içinde olduğunu bildiren LUCAS, surların dışında bağ ve bahçelerden müteşekkil evlerden bahsetmiştir. Şehir içinde kalabalık mahallelerin olduğunu bildiren yazar, kent içinde az miktarda Ermeni ve Rum nüfusunun da bulunduğunu ancak nüfusun çoğunluğunun Müslümanlardan teşkil ettiğini ifade eder (Eravşar, 2001). LUCAS’ın anlattığı dönem, gerileme devri Osmanlı dönemidir. Anlattıklarına bakılırsa kent merkezinden halkın yavaş yavaş kenti çevreleyen bağ evlerine doğru daimi yerleşmeye başladığı dönemdir. LUCAS’ın verdiği bilgilere göre o dönemde kent nüfus yoğunluğu az olan, kentin çevresindeki geniş bahçeli evlere doğru genişlemeye başlamıştır.

Evliya Çelebi’den hemen sonra 1776 yılının Aralık ayında Konya'ya gelen Alman asıllı matematikçi ve topograf olan NİEBUHR, Konya şehir planını çizmiş, Alaattin Tepesinin de etrafında kale olduğunu ve kale surlarının çevresinde hendek bulunduğunu belirtmiştir. Konya'yı 11.000 hane olarak anlatan yazar evlerin kerpiçten yapıldığını kent içinde harap ev ve camiler bulunduğunu bildirmiştir. Sille'de bulunan Rumların her gün ticaret için Konya'ya gelip gittiklerini de yazılarına eklemiştir. Şehri çevreleyen surların dışında kalan evlerin, sur içindeki alanlara taşınsa şehri doldurabileceğini ifade eder.

LUCAS gibi O da surların harap halde olduğundan bahseder (Eravşar, 2001 ve Göyünç, 1998). NİEBUHR’un verdiği Nüfus bilgilerini ÖZTÜRK ihtiyatla ele almış ve 18. yüzyılın ilk yarısında 23.620 olan kent nüfusunun 19. yüzyıl ortasında 30.000’e çıkması gerektiğini bunun da mümkün olamayacağını bildirmiştir. ÖZTÜRK’e göre, 18. yüzyıl başında kent nüfusu yaklaşık 22.000, 19. yüzyıl ortalarında da 30.000 olmalıdır (Öztürk, 2003).

18 Yüzyılda Konya'ya gelen LUCAS ve NİEBUHR'un tespit ettiklerinden çıkartılan sonuç şudur; Konya kent merkezi o dönemde surlar dışına bağlık bahçelik evlere doğru kaymaya başlamıştır. O dönemde kentsel büyüme fizikî olarak devam etmiş ancak tarihi kent merkezindeki yapılar ihmale uğramıştır.

3.3.3. 19. Yüzyıl ve 20. Yüzyıl Başında Konya'ya Gelen Seyyahlar

19. Yüzyılda Fransız mimar ve seyyahı olan Charles TEXİER 1834 yılında, Helmuth Von MOLTKE 1837 yılında, William Francis AİNSWORTH 1839 yılında, Clement HUART 1891 yılında Frederich SARRE 1895 yılında ve Rudolf Von LİNDAU da 1898 yılında Konya'ya gelen batılı seyyahlardır. Bu seyyahların hepsi Konya Kenti’ni ekonomisi bozulmuş, harap bir kent olarak anlatmışlardır. MOLTKE, gördüğü Türk kentleri içinde en harap kentin Konya olduğunu ifade ederken, LİNDAU, “…bu günkü Konya yıkıntı halinde sanki düşman işgaline uğramış gibidir…” şeklinde anlatmıştır (Eravşar, 2001).

19. yüzyıl seyyahlarının Konya Kenti’nin diğer özellikleri konusunda; TEXİER; önemli ticaret yollarında bulunmasına rağmen ekonomisinin bozularak günden güne sefalete düşmesinin muhtemel olduğunu, MOLTKE; kentin büyüyerek eski surların dışına çıktığını, AİNSWORTH; kentin geniş bir alana yayıldığını, LİNDAU; kentte 5.000’i gayrımüslim olmak üzere nüfusunun 50.000 olduğunu ifade etmişlerdir (Eravşar, 2001). TEXİER’in verdiği bilgilerden, Osmanlı devletinin kapitülasyonlar sebebiyle ekonomik açıdan zayıflamasının sonucu kentin fakirleşmeye başladığı anlaşılsa da; ÖZTÜRK,

TEXİER’in anlattığı dönemde Avrupa’dan kente gelip yerleşen tüccarların bulunduğunu tespit etmiş ve bu sözlerinin ihtiyatla karşılanması gerektiğini bildirmiştir (Öztürk, 2003).dir.

19. yüzyıl seyyahlarından HUART, 20. yüzyılın başında Konya'ya gelen seyyahlardan Bela HORVARTH ve Noelle ROGER, kentin Coğrafi durumunu ve yerleşim özelliklerini de anlatmışlardır.

HUART, Konya'nın Haçlı seferleri esnasındaki durumuna ait tarihi bilgiler verdikten sonra Haçlı seferlerine katılan Tagenon'un “Sudan bahçelere girmiş gibiydik. Her taraf yemyeşil ağaçlar ve şırıl şırıl akan sular ile doluydu” şeklinde bahçelerini anlatışını aktarmıştır. Konya kalesinin o dönemde hiç kalmadığını ifade eden yazar, şehrin düz damlı ve evlerden oluştuğunu bildirmiştir. Hükümet konağının ve kentte bulunan ticarethanelerin mimari tarzını anlatan yazar, batılı mimari tarzın Konya'daki etkilerinden bahsetmiştir (Eravşar, 2001). Yazar, 60 yıl önce gelenlerin yazdığını da dikkate alarak değişimlerin özetini sunmuştur. Seyyah, Konya çarşısı hakkında “baraka türünden, düzensiz binalar” tanımlamalarını kullanmış ve aynı meslekten olan tüccarların (kunduracılar, kuyumcular, terziler, demirciler ve şekerciler vb.) bir sokakta bulunduğunu anlatmıştır (Odabaşı, 1989). 20. Yüzyıl başlarında Macar bilim adamı Bela HORVARTH, Konya-Karaman güzergâhında seyahat yapmıştır. Sokakların gaz lambalarıyla aydınlatıldığını caddelerde atlı tramvayın bulunduğunu bildiren yazar, o dönemde Konya'ya gelmiş muhacirleri görmüştür. Yazar Konya'da bulunan ticarethanelerdeki ithal mallara da dikkat çekmiştir. Ayrıca çarşı içinde bulunan küçük sanayi tesisleri de yazdıklarının arasındadır (Eravşar, 2001). 20. Yüzyılın başında Konya'da mamul maddeler olarak batılı ülkelerden ithal edilen maddelerin olması Osmanlının son dönem ekonomisinin çöküşünü gösteren önemli bir delil olurken, demiryolu kanalıyla dışarıdan mal geldiğini de gösteren ticari sirkülasyona

işaret eder. Konya içinde sanayi tesislerinden söz etmesi basit imalat tesisleri ve batıdaki sanayileşme ile birlikte Konya'ya gelen bazı araçların tamirine yönelik işletmelerdir.

20. Yüzyılda Cumhuriyet kurulduktan sonra Konya'ya gelen seyyahlardan birisi de Noelle ROGER'dir. 1925–1930 yılları arasında Anadolu'yu gezen yazar, Konya Ovası’nı “tuz çölü” olarak anlatmıştır. Konya'da yeni oluşan fabrikalar da yazarın kaydettiği bilgiler arasındadır (Eravşar, 2001). 20. Yüzyılın ilk yarısında seyyahların verdiği bilgiler Konya'daki sanayileşmenin alt yapısını ve ilk doğuşunu anlatır niteliktedir.

Batılı seyyahların haricinde 18 Temmuz 1897 tarihinde Konya'ya gelen Ahmet Tevhid, gezi notunda Konya'yı geniş ve dağınık bir şehir olarak tanımlar. Etrafındaki bağların kent ile birleştiğini ve yüksek bir yerden bakılacak olursa yeşil bir çelengin kenti kuşatmış gibi görüleceğini ifade eder (Ergenç, 1995).

Bu özelliklerden sonra Konya'ya uğrayan seyyahların kent coğrafyası ve kentin tarihi gelişimi konusunda verdikleri bilgiler şu şekilde sıralanabilir:

1. Konya Kenti, ovanın batısında, batı kesimi dağlarla çevrilmiş, ovanın bitiminde kurulmuş bir kenttir.

2. Şehir orta kuşak iklimlerinden karasal iklime sahiptir. Ancak ilk dönemlerdeki seyyahlar ile son dönemdeki seyyahların verdiği bilgiler karşılaştırılınca, kentin yeşilliği, yetiştirildiği ürünlere bakarak kademe kademe yağışın azaldığı ve kurak iklime geçildiği anlaşılır.

3. Kentin batısındaki dağlardan gelen akarsular kentin su kaynağını oluştururken doğu kesimindeki bataklıklarda son bulması, kentin doğusunda göl olduğu şeklindeki izlenimleri doğurmuştur. Ayrıca o dönemde doğudaki bataklıkların daha derin ve devamlı suyu bulunan bir göl halinde olması ihtimali yüksektir.

4. Konya Kenti, kurak ve bitki örtüsü cılız otlardan oluşan bozkır bitki örtüsü ile kaplı ovadan farklı olarak yeşillik içinde bir kenttir.

5. Seyyahların kent nüfusu konusunda 1776 yılında 11.000 hane (yaklaşık 20.000– 25.000 nüfus, normalde en az 44.000 kişi olması gerekirken muhtemelen hanelere geçici yerleşme yerleri olan bağ evleri de eklenmiştir), 1882 yılında 25.000 kişi, 1898 yılında 5.000’i gayr-i Müslim olmak üzere 50.000 kişi olarak çelişkili açıklaması güç sayılar vermişlerdir. Bunlar genellikle yazarların kendi tahmininden ibarettir. Geniş bir alana yayılmış kent olması ve mevsimlik kullanılan bağ evleri, nüfus konusunda seyyahların yanıltıcı yorum yapmalarını neticelendirmiştir.

6. Seyyahlar Konya kent yerleşiminden övgüyle bahsetmişler, Selçuklu döneminde ve Osmanlı dönemindeki Karaman eyaletinin Paşa Sancağı Konya'yı muhteşem bir kent olarak anlatırken, 19. yüzyılda Osmanlı ekonomisinin bozulmasının verdiği sonuçla kentin harabeye döndüğünü ifade etmişlerdir.

7. Seyyahlara göre Konya Kenti 19. yüzyılda; geniş alana yayılarak kentsel fonksiyonlarından ziyade kırsal fonksiyonlarının öne çıktığı tarım kenti haline gelmişlerdir. Bu yüzyılda kent tarihi merkezinden ayrılarak kenardaki bağ evlerine doğru daimi yerleşim gelişmesi göstermiştir.

8. 19. yüzyılda kent merkezindeki evler düz damlı ve kerpiçten yapılmıştır.

9. 19. yüzyılda Anadolu kentlerinin seyyahlar tarafından harabe halinde ifade edilmesi, Osmanlı ekonomisinin kapitülasyonlar sebebiyle zayıflaması ve gerileme dönemindeki genel ekonomik çöküşün Anadolu'daki etkileridir.

10. 19. yüzyılda Konya ekonomi alnında hiçbir varlık gösterememiş ve fakirleşmiştir.