• Sonuç bulunamadı

D. YASAKTAN SONRA GELEN EMRİN DURUMU

1. Yasaktan sonra Emrin Gelmesi

Bâkıllânî’nin bu başlıkta emirden kastı, sıyga değil bizzat emrin varid olmasıdır. Ona göre yasak (hâzer) ister illetli ister ister illetsiz olarak gelsin yasaktan (hâzer) sonra gelen emrin ibâhâya hamledilmesi imkânsızdır. Bunun nedeni ibâhânın emrin kapsamına dâhil olmamasıdır. Zira emrin yasaktan (hâzer) sonra emir olarak belirtilmesi ve sonra ibâhâya hamledilmesi çelişkili bir durumdur.

Emirden kasıt “yasaktan (hâzer) sonra gelen لعفا (yap) lafzının ibâhâya

hamledilmesidir” denilse bu yerinde değildir. لعفا (yap) lafzının yasaktan (hâzer)

sonra gelmesi onun ibâhâya hamledilmesini gerektirmemektedir. Zira لعفا (yap) lafzını ifade eden başka manalar vardır. Dolayısıyla لعفا (yap) lafzını sadece emir olarak görmek yerinde değildir.لعفا (yap) lafzının emir olarak gelediğini söylesek bile bu onun her zaman ibâhâya hamlini gerektirmemektedir.382

Bâkıllânî, yukarıdaki açıklamaları ile ibâhâyı emrin kapsamında görmemektedir. Ona göre, açıkça تللح اذا ديصل اب كترما (ihramdan çıktığın zaman

avlanmayı emrediyorum) gibi emir lafzı kullanılsa emir, ibâhâya hamledilmez. Hatta

لعفا (yap) lafzı emir olarak isimlendirilse onun ibâhâya hamledilmesini gerektirmez. Zira sıyganın başka manaları ifade etme ihitmali vardır.

381Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s. 96. 382Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s. 96.

104

Diğer taraftan sıyganın emir olarak isimlendirilmesini yanlış bulan Bâkıllânî, sıyganın emir olarak isimlendirilmesi halinde de onun mutlak olarak ibâhâya hamledilmesini yanlış bulmakta ve bunun sebebini de sıyganın başka manaları ifade etmesi olarak belirtmektedir.

2.Yasaktan Sonra Gelen Emrin Hükmü

Bâkıllânî, yasaktan sonra gelen emir yine emir olduğundan yapılan fiilin emir hükmünü aldığını belirtmektedir. Bu durumda emrin hükmü icab veya nedbi ifade eder. Ona göre âlimlerden çoğu yasaktan (hâzer) sonra gelen emrin ibâhâyı ifade etmesi hususunda hata etmişlerdir

Bâkıllânî’ye göre ibâhânın emrin kapsamında olmadığı tespit edildikten sonra yasaktan (hâzer) sonra illetsiz olarak gelen emrin lugat veya şer’ cihetinden daha önceki hükmü neyi gerektiriyorsa ona hamledilmesi gerekmektedir. Bu durumda yasaktan (hâzer) sonra gelen emrin hangi hükme yorması gerektiği mücerret olarak gelen emrin durumu gibidir. Yani emrin illetsiz olan yasaktan (hâzer) sonra gelmesi icab veya nedbe hamledilme ihtimali vardır. Onun bunlardan biriyle hükümlendirilmesi ancak karine ile olmaktadır.383

Bâkıllânî, burada görüşünü açıkça emrin illetsiz olan yasaktan (hâzer) sonra gelmesi (varid olması) durumunda onun icab veya nedbe hamledilebileceğini belirterek vakf olduğunu açıklamıştır. O, sanki yasak (hâzer) varid olmamış gibi mücerret emrin ifade edeceği anlamın belli olmadığını söylemiştir. Daha önce geçtiği gibi mücerret emrin neye hamledilmesi gerektiğiyle ilgili onun hükmünün ancak karine ile anlaşılabileceğini belirtmişti. Bu konuda da emrin illetsiz yasaktan (hâzer) sonra gelmesini de sanki hiç yasak gelmemiş gibi açıklamaktadır.384

Bâkıllânî yukarıdaki açıklamalarına başka bir delil getirmektedir. Emrin vücûbu veya nedbi ifade etmesi gerektiğini belirtenlere karşı çıkarak yasağın (hâzer) emirden önce gelmesi onu emirden çıkarmadığı görüşündedir. Bu durumda emir neye

383Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s. 96.

384 Bkz. İbn Teymiyye, el-Musvedde, s.17-18; Razî, Mahsûl, c.2, s.96-98; Şirâzî, Şerhü’l-Lûma, c.1,

s.48; Sem’anî, Ebü’l-Muzâffer Mansûr b. Muhammed b. Abdü’l-Cebbâr (ö.489/1096),

Kavâtî’ül- Edille, thk. Dr. Abdullah b. Hâfîz b. Ahmet el- Hakemî, yy. 1998, c.1, s. 108-110.

105

hamledilmesini gerektiriyorsa ona vaz´ edilmesi gerekir. Ona göre emir, emir olduğu için vücûbu veya nedbi ifade eder. Yasak(hâzer) da onu emir olmaktan çıkarmadığına göre yasaktan (hâzer) önce emir neye hamledilmişse ona hamledilir. Bâkıllânî, ikinci olarak konuya şöyle yaklaşmaktadır. Kelamın kısımları olan emirden önce gelen haber ve ondan haber veren lafızlar nasıl ki; emri emir olmaktan çıkaran birer karine olamıyorsa yasak (hâzer) da kelamın kısımlarından olup; onu emir olmaktan çıkarmaz. Dolayısıyla emir neye hamledilmesi gerekiyorsa -ki; bunlar icab veya nedbtir- ona hamledilmesi gerekir.385

Yasaktan (hâzer) sonra gelen emrin icaba hamledilmemesi gerektiği hususunda yasak ifadesini (hâzer) karine kabul edenlere karşılık Bâkıllânî şu karşılığı vermektedir: Aklî cihetten yaklaşıldığı zaman namaz, oruç ve hac gibi ibadetlerde meşakkat olduğundan bu ibadetlerin vücûba hamledilmemesi gerekir. Zira güçlük (meşakkat) bu ibadetleri emredilmesine akıl cihetinden yasak (hâzer) olmaktadır. Bu ibadetlerde güçlük (meşakkat) bulunduğundan akıl bunun vücûbu ifade etmemesini gerektirmektedir. Akıl ile tespit edilen yasak (hâzer) nasıl yukarıda geçen ibadetlerde onların ibâhâya hamledilmesini gerektirmiyorsa şer’ ile tespit edilen yasağın (hâzer) da emri ibâhâya hamledilmemesini gerektirmektedir.386

Bâkıllânî’nin böyle bir delil zikretmesinin sebebi muhataplarının akli delil ile şer’î delil eşit görmelerinden kaynaklanmış olabilir. Nitekim kendisi bu delili zikrettikten sonra onların yanında aklî delilin şer’i delilden daha kuvetli olduğunu belirtmektedir.387

Bâkıllânî, aklî hâzere dayanarak لعفا (yap) sıygasının ibâhâya hamledilmesini savunanlara şunu demek istemektedir: Şer’den önce aklî olarak mevcut olan yasak ( hâzer) meşakkati haram görmektedir. Mesela şer’de haccın hükmü vücûb ifade eder. Yasaktan (hâzer) sonra gelen لعفا (yap) sıygasını ibâhâya hamledenler bu durumda aklî olarak mevcut olan yasağa ( hâzer) dayanarak haccın hükmünü ibâhâya hamletmeleri gerekir. Hâlbuki haccın ibâhâya hamledilmesi icmâya muhalefet teşkil eder. Şayet yasaktan (hâzer) sonra gelen emir sıygasının sadece ibâhâya hamledilmeyeceği ifade

385Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s. 97. 386Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s. 97. 387Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s. 98.

106

edilse o zaman aklî karine emir sıygasının ibâhâya hamledilmesi için delil olmaz. Bu durumda aklî karine nasıl ki; emir sıygasının ibâhâya hamledilmesi için karine olamıyorsa şer’i karinede de emir sıygasının sadece ibâhâya hamledilmesi için karine olmamaktadır.388

Yasaktan (hâzer) sonra gelen emrin ibâhâya hamledilmesi gerektiğini söyleyenler şu ayetlerde او ُرّشَتْناَف ُة َلاَّصلا ّتَي ّضُق اَذّإَف “… namaz bitince dağılın…”389, اَذ

ّإ َو اوُداَطْصاَف ْمُتْلَلَح“…İhramdan çıkınca avlanabilirsiniz…”390, لْيَّللا ىَلّإ َماَي ّهصلا اوُّمّتَأ َّمُث “…sonra

akşama kadar orucu tamamlayın…”391, َن ْرُهْطَي ىَّتَح َّنُهوُبَرْقَت َلََو “…Temizleninceye kadar

onlara yaklaşmayın…”392emir sıygasının bir gayeye bağlandığını belirtmiş ve gayenin

sona ermesiyle hükmün ortadan kalktığını ifade etmişlerdir. Dolayısıyla onlara göre avlanma, yeryüzüne dağılma ve kadınlara yaklaşma yasağı; ihramdan çıkış, namazın kılınması ve temizlenme ile kalkmaktadır. Bu durumda yasağın kalkmasının karşılığı (mukabili) ibâhâ olmaktadır.

Bâkıllânî bu açıklamalara karşılık şu cevabı vermektedir: Bu ayetlerde geçen emir kesinlikle bir gayeyle ilişkilendirilmemiştir. Şayet emir sıygası yasağa (hâzer) bağlanmış olsaydı Yüce Allah şunu هولعف اف عفترا اذاف هل رظحلا نم ىقب ام لعفلا نم اوعنتما(yasak

(hâzer) kaldığı müddetçe fiili yapmayın. Hâzer ortadan kalkınca o fiili yapın) ifade

ederdi. Ancak (او ُرّشَتْناَف ُة َلاَّصلا ّتَي ّضُقاَذّإَف, اوُداَطْصاَف ْمُتْلَلَح اَذّإ َو, لْيَّللا ىَلّإ َماَي ّهصلا اوُّمّتَأ َّمُث, َّنُهوُبَرْقَت َلََو َن ْرُهْطَي ىَّتَح) ayetlerde geçen emir sıygası yasağa (hâzer) değil, yasağın (hâzer) kendisi bir illete bağlanmıştır. Dolayısıyla yasaktan (hâzer) sonra gelen emir sıygası ibâhâya hamledilmez sadece yasağın (hâzer) ortadan kalktığını gösterir.393

Bâkıllânî’nin bu itirazları haklı görünmemektedir. Zira ister emir sıygası bir illete bağlanmış olsun ister yasak (hâzer) bir illete bağlanmış olsun biz yasaktan sonra gelen emrin sıygasının ibâhâya hamledildiğini bilemeyiz. Bâkıllânî’nin açıklamış olduğu emrin kendisi bir illete bağlanmış olduğu takdirde ibâhâya hamledilebileceğini söylemesi yasaktan (hâzer) sonra gelen emir sıygasının ibâhâya hamledileceğini kabul

388Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s. 98. 389Kur’an-ı Kerîm, Cumâ, 62/10. 390Kur’an-ı Kerîm, Maîde, 5/2. 391Kur’an-ı Kerîm, Bâkârâ, 2/187. 392Kur’an-ı Kerîm, Bâkârâ, 2/222. 393Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s. 99.

107

ettiğini göstermektedir. Ancak bize göre ilk bakışta bu doğru görünse bile yerinde değildir. Zira her iki durumda da yasaktan (hâzer) sonra gelen emir sıygasının ibâhâya hamledileceği ortaya çıkmamaktadır. Nitekim Cûveynî yasaktan (hâzer) sonra gelen emrin hangi hükmü ifade edeceği hususunda mutlak emirde olduğu gibi vakf etmek gerektiğini belirtmiştir.394

Bâkıllânî, yasaktan (hâzer) sonra gelen emrin neye bağlanması gerektiğiyle ilgili iki görüş nakletmiştir. Birinci görüş sahiplerine göre örfi lugat olarak yasağın (hâzer) son bulmasıyla illetin son bulacağını belirtmişlerdir. İkinci görüş sahipleri ise akli olarak illetin ortadan kalkmasıyla yasağın (hâzer) ortadan kalkacağını belirtmişlerdir. Ancak her iki görüş sahipleri de yasağın (hâzer) ortadan kalmasıyla emrin hangi vecih üzerine olduğunu bilmediklerini belirtmişlerdir. Mesela daha önce birine bir illetten dolayı bir işi” yapma” denilmişse bu durumda illet ortadan kalkıp emir sahibi “yap”, “yapman iyidir” ve “yapabilirsin” emriyle yasak (hâzer) ortadan kalkar. Ancak hangi hüküm ile ortadan kalktığını bilemeyiz. Bu durumda ister örfi lugatça ister akli olarak olsun illetin ortadan kalkmasıyla sadece hâzer ortadan kalkar. Yasağın (hâzer) ortadan kalkması emrin ibâhâya hamledilmesini gerektirmemektedir. Şayet şer’de yasaktan (hâzer) sonra gelen bütün emirler ibâhâyı ifade eder dolayısıyla lugatta de yasaktan (hâzer) sonra gelen emrin ibâhâya hamledilmesi gerektiği belirtilse bu görüşe şöyle cevap verilir:

Şer’de yasaktan (hâzer) sonra varid olan emrin ibâhâya hamledilmesi onun lugatta da sadece ibâhâya hamledilmesini gerektirmemektedir. Zira şer’de varid olan tüm mücerret emirlerin icab ve nedbi gerektirmesi onların lugatta da aynı manayı ifade edeceği anlamına gelmez. Yine şer’de umûmu ifade eden bir lafız hususa vaz ´edilmişse bu onun lugatta da hususa vaz ´ edildiğini göstermemektedir. Hatta şer’de varid olan tüm emirler icab veya nedbe hamledilse bu onun lugatta da icab veya nedbe hamledildiğini göstermez. Dolayısıyla şer’de varid olan bir lafzın ifade ettiği mananın lugatta da sadece o manaya vaz ´ edildiği çıkarılamaz.395

394Geniş bir şekilde bkz. Cûveynî, et-Telhîs, s. 75-76; el-Burhân, c.1, s. 264.

395Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s. 99; Zerkeşî, bu kanu ile ilgili altı görüş nakletmektedir. Birincisi Gazzâlî

ve Amidî’nin görüşü olan tafsilat,(Bkz. Gazzâlî, el-Mustasfâ, c.3, s. 156-157; Amidî, el-

108

E. VACİP OLAN EMRİN NESHEDİLDİKTEN SONRAKİ DURUMU

Benzer Belgeler