• Sonuç bulunamadı

C. MUTLAK EMRİN GEREĞİ

2. Misvâk Hadisi

Karineden mücerret olan emrin vücûb ifade ettiğini savunanların ikinci delili Hz. Peygamber’in "Eğer ümmetim üzerine zahmet vermeyecek olsaydım, her namazda

misvak kullanmalarını emrederdim."353hadisidir. Onlara göre bu hadis Hz.

Peygamber’in mücerret emirlerinin vücûb ifade ettiğini göstermektedir. Zira nedbi

352Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s.65-67.

353Bûharî, Sahih, Cuma, 8/887; Ebû Davûd, Süleymân bin Eş'âs bin İshâk bin Beşîr es-Sicistânî

95

ifade eden emirler terk edilebildiği için zahmet (meşakkat)olmamaktadır. Vücûbu ifade eden emirlerde ise sürekli yapmak gerekli olduğu için meşakkat olabilmektedir. İkincisi hadisin ifadesinden Hz. Peygamber’in bir fiilin yapılmasını gerekli görmesiyle meşakkatın olması mutlak emrin vücûbu ifade ettiğini göstermektedir.

Bâkıllânî’ye göre nedb memurun bih olduğuna göre hadisin zahirinden emrin vücûb veya nedb ifade ettiği anlaşılmaz. Bundan dolayı Hz. Peygamber’in misvakı emretmesi vücûb veya nedbi ifade edebilir. Onun misvakı emretmesini zahire bakarak vücûba hamletmek gerçeği yansıtmamaktadır.

Karineden mücerret olan emrin vücûba hamledilmesi gerektiğini savunanlara göre Hz. Peygamber’in mücerret emrinin vücûb ifade ettiğini hadiste geçen “şayet

ümmetimin üzerine meşakkat olmayacağından korkmasaydım misvakı emrederdim”

ifadesine dayanarak onun emirlerinin mücerret olarak vacip olması gerektiğini açıklamaktadırlar. Zira bu hadiste geçen ifadelerden anlaşıldığına göre Hz. Peygamber emretseydi emri mücerret olarak vücûb ifade edecekti. Fakat kendisi bizzat bunu meşakkatten dolayı emretmediğini beyan etmektedir. Dolaysıyla Hz. Peygamber’in mücerret emirleri vücûbu ifade eder.354

Bâkıllânî’ye göre hadiste geçen emir, Hz. Peygamber’in mücerret olan emri ile değil Allah (c.c)’ın kendisine vahyettiği bir emir olabilir. Yüce Allah kendisine misvakı emredersen vücûbu ifade eder demiştir. Dolaysıyla Hz. Peygamber’in emretmesinin vücûb ifade etmesi onun mücerret emri ile olmayıp ancak Allah’ın kendisine vahyi ile olmaktadır ki; “ümmetimin üzerine meşakkat olmayacağından

korkmasaydım misvakı emrederdim” ifadesini kullanmıştır. Yani kendisi

(اوكاتسا)”misvak kullanın” lafzını kullansaydı vücûbu ifade etmekle beraber mücerret olan emir (sıyga) ile değil Allah’ın kendisine vahiy etmesi ile olacaktı.355

Bâkıllânî, üçüncü bir cevap olarak şunu vermektedir. Hz. Peygamber ümmetin icma etmesiyle daha önce sünnet olarak misvakın kullanmasını emretmişti. Birinci emrin olması ikinci emrin daha değişik bir hüküm üzerine olacağına karinedir. Ona göre birinci emirde misvakı nedb olarak emretmiş olması ikinci bir emir olarak gelen

354Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s.67. 355Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s.67.

96

emrin ancak vücûb üzerine olmasını gerektirir. Çünkü Hz. Peygamber’in emri meşakkat olmayan nedb veçhi ile yerine getirilmekteydi. Birinci emrin nedb olarak uygulanması muhatapların ikinci bir emri vücûb olarak uygulaması gerektiği anlaşılmaktaydı. Bundan dolayı muhataplar, ikinci bir emri vücûb olarak algıladılar. Yani nedb olarak uygulanan emre ikinci bir ekleme ile vücûb olarak uygulanacağını düşündüler.356

Yukarıdaki açıklamaya göre karineden mücerret olan emrin vücûb ifade etmesi ancak karine ile anlaşılmaktadır. Zira getirilen delil misvak konusu ile ilgilidir. Misvak daha önce nedb olarak uygulanmaktaydı. Dolayısıyla hadiste geçen

“emretseydim”ifadesi gerçekleşseydi ikinci bir emir olacaktı. İkinci emir birinci emrin

hükmünden farklı bir emir olacak ve bu da vücûbu ifade edecekti. Dolayısıyla birinci emir ikinci emre karine olup; emrin vücûbu ifade etmesi mücerret olarak gerçekleşmemektedir.357

e. Mutlak Emrin Vücûba Hamledilmesiyle İlgili İcmanın Delil Olarak Sunulması ve Reddi

Karineden mücerret olan emrin vücûbu ifade etmesi gerektiğini savunanlara göre her asırda ibadetlerin yerine getirilmesinin icabı ve yapılması yasak olan fiilerin haramı ifade etmesi, emir ve nehiy ifade eden lafızların zahirine göre hükmedilmiştir. Onlar mesela Allah (c.c)’ın namazın vücûbu ile ilgili َعَم اوُعَك ْرا َو َةاَك َّزلا اوُتآ َو َة َلاَّصلااوُميّقَأ َو َنيّعّكا َّرلا “Ve namazı kılın (ikame edin) ve zekâtı verin. Ve rükû edenlerle beraber rükû

edin.”358, … ًةَّفاَك ْمُكَنوُلّتاَقُي اَمَك ًةَّفاَك َنيّك ّرْشُمْلا اوُلّتاَق َو….”…. müşrikler nasıl sizinle topyekûn

savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekûn savaşın….”359 gibi ayetleri ile haramı

ifade eden ًةَفَعاَضُم اًفاَعْضَأ اَب ّهرلا اوُلُكْأَت َلَ اوُنَمآ َنيّذَّلا اَهُّيَأاَي … “Ey iman edenler! Kat kat

arttırılmış olarak faiz yemeyin…”360, ًلاي

ّبَس َءاَس َو ًةَش ّحاَف َناَك ُهَّنّإ اَن ّهزلا اوُب َرْقَت َلَ َو “Zinaya

356Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s.68; Amidî, misavak hadisinde geçen emrin vücûba delalet ettiğini ve

bunun meşakkat karinesi ile anlaşıldığını belirtmektedir. Ona göre meşakkat ancak yapılması kesin olup; vücûb ifade eden fillerde olmaktadır. Çünkü nedb ifade eden fillerin yapılıp yapılmamasında bir seçim vardır. Vücûb ifade eden fiiller de ancak karine anlaşılmaktadır. Ona göre (لَول) lafzı bu açıklamayı yapmamıza zemin hazırlamaktadır. (bkz. Amidî, el-İhkâm, c.2, s. 186).

357 Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s.68. 358Kur’an-ı Kerîm, Bâkârâ, 2/43. 359Kur’an-ı Kerîm, Tevbe, 9/36 360Kur’an-ı Kerîm, Alî-İmrân, 3/130.

97

yaklaşmayın. Zira o, bir hayasızlıktır ve çok kötü bir yoldur.”361gibi ayetleri delil

göstererek ümmetin ittifakla emir ve nehiy lafızların zahirlerine göre vücûbu ifade ettiğini savunmuşlardır.

Bâkıllânî, bu konuda iddia sahipleri ile bazı konularda müttefik olduğunu belirttikten sonra konuya şöyle yaklaşmaktadır. Yukarıda beyan edilen (اوُميّقَأ َو, اوُلّتاَق َو, اوُلُكْأَت َلَ, اوُب َرْقَت َلَ َو) gibi lafızlar emir olduğu bilinse de onların vücûb veya nedbe hamledilmesi gerektiği yalın (mücerred)halinden anlaşılmamaktadır. Bâkıllânî, bu açıklaması ile şunu ifade etmek istemektedir. لعفا (yap) sıygasının vücûbu ifade edebilmesi için önce onun emir olduğu ikincisi de onun vücûbu ifade etmesi gerekir. Bâkıllânî’ye göre yukarıdaki lafızların zahirlerinden yola çıkarak karineden mücerret olan emrin vücûbu ifade ettiğini savunanların daha bunların emir olup olmadıkları belli değilken bunların vücûbu ifade ettiklerini söylemeleri ve bu konuda icmanın olduğunu belirtmeleri uzak bir görüştür.362 Zira ona göre ümmet hatada birleşmez.363

Ümmet,لعفت لَو لعفا (yap, yapma)lafızlarının mücerredi ile diğer ihtimaller göz ardı ederek emir olduğunu ve emir olduğu karine ile bilindikten sonra karine olmaksızın emrin nedbe ihtimalini göz ardı ederek onu vücûba hamletseler hata yapmış olmaktadırlar. Bu da icmanın olmadığını göstermektedir.364

Bâkıllânî, yukarıdaki ayetlerde geçen lafızların zahirlerine göre ümmetten kimsenin yaptığı gibi iddia sahiplerinin icaba ve tahrime hamlettiklerini kabul etmediğini belirtmektedir. Tahkik ehli, her ne kadar yukarıdaki lafızlarla benzer olan lafızları karineyi zikretmeden onların vücûba hamlettiğini zikretseler de bu onların karinesiz bir şekilde mutlak emri icaba hamlettiklerini ortaya çıkarmaz. Ona göre böyle bir durumda onlar karineyi zikretmemiş olabilir.

361İ Kur’an-ı Kerîm, İsrâ, 17/32. 362Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s. 72.

363İbn Mâce, EbûAbdillah Muhammed b. Yezîd el-kazvînî (ö.273/887),Sûnen, thk. Muhammed Fûad

Abdülbâki, Râhyâe’l-Kütübi’l-‘Arabî, Kahire, yt., Fîten, 8/3950.

98

Bununla beraber ümmetten bir kısım âlimlerلعفت لَو لعفا (yap, yapma) lafızlarının zahirlerine göre emir ve vücûbu ifade ettiğini belirtebilir. Fakat bu durum onların zannettiği gibi icma ile sabit olmamıştır. Mutlak emrin vücûbu ifade ettiğini savunanlar olmakla beraber bu icma ile sabit olmamıştır. Zira bu görüşü savunanlar hata içindedirler. Ümmet hata üzerinde birleşmeyeceğine göre mutlak emir icmaya dayanılarak onun vücûb ifade edeceği savunulamaz.365

Bâkıllânî’ye göre âlimlerin bir meselenin hükmü için herhangi bir delil zikretmeden doğrudan onun hakkında icmanın olduğunu söylemelerinin sebebi haber ve nassların tevile ve başka anlamlara gelmesinin muhtemel olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun için onlar ihtiyattan bunlara değinmemişlerdir. 366 Buna

göre yukarıdaki paragrafta yapılan açıklamaların kabul edilmesi halinde önceki âlimlerin karineleri de aynı sebeple zikretmemeleri gerekir. Hatta karinelerin zikredilmemesi delilleri zikredilmesinden daha evladır.367

Bâkıllânî, emrin mücerredinin لعفت لَو لعفا (yap, yapma) lafızlarının zahirlerine göre vücûba hamledilmesinin ümmetin icmasıyla vuku bulduğuna kanaat getirenlerin bunu neye dayanarak dile getirdiklerini sorarak onları eleştirmeye devam eder. O, iddia sahiplerinin bu kanaate varırken zaruri delillerden368 yola çıkarak mı emrin icaba

yorduklarını sormaktadır. Bâkıllânî’ye göre mücerret emrin vücûba hamledildiğini söyleyenler bunun zaruri bir takım delillerle olduğunu belirtseler karşıt görüş sahipleri de zaruri bir takım delillerle mücerret emrin vücûbu ifade etmediğini söylerler. Karineden mücerret olan emrin vücûbu ifade ettiği ile ilgili delillerin olduğunu söyleseler o zaman delillerin neler olduğu onlara sorulur. Hâlbuki onlar لعفت لَو لعفا (yap, yapma) lafızlarının zahirlerinden başka hiçbir delil ile mücerret emrin vücûbu ifade ettiğine dair başka bir delil zikretmemişlerdir. Dolayısıyla iddia sahipleri, yukarıdaki emir ve nehiy sıygalarının zahirlerinden yola çıkarak bunun icab veya tahrime hamletmek gerektiği görüşünü illet yaparak olaya yaklaşmış olup, bu da geçerli değildir. Ona göre ihtilaf zaten bu husustadır. Mücerret emrin vücûbu ifade ettiğini savunanlar eğer ümmet âlimlerinin hiç karine zikretmeksizin yukarıdaki

365 Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s. 72. 366 Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s. 75. 367 Bâkıllânî, et-Tâkrîb, c.2, s. 75.

99

sıygaları vücûba veya tahrime hamlettiklerini belirtseler karşıt görüş sahipleri de bunun karine olduğunu belirteceklerdir. Her ne kadar vücûb ve hürmet gibi ahkâmların karineleri zikredilmemiş olsa bile bu onların karinelere dayanmadan ortaya çıkardığını göstermez. Zira bu konuda naklin olmaması karinelerin olmadığına delil değildir. Bilakis لعفت لَو لعف (yap, yapma) lafızlarını önce emir olarak tespit etmeleri sonra onları ا icaba hamletmeleri bir takım karinelerle bunu tespit ettiklerine delildir. Ancak karineleri zikretmeleri gerekirken bunu taksir etmiş veya karineler bilindiği için nakledilmesine ihtiyaç duymamış olabilirler. Buna göre mutlak emrin vücûb ifade ettiği icmaya dayanılarak savunulamaz.369

Benzer Belgeler