• Sonuç bulunamadı

Uluslararası Sistemin Yapısı

2.2. Yapısal Güç Dengesi

Yapısal güç dengesi yaklaşımı, birbirini takip eden varsayımların beraberinde getirdiği nedensel ilişki ağına dayanmaktadır. Uluslararası sistemin yapısı üst bir otoritenin olmaması anlamında anarşiktir.143 Çünkü uluslararası politika, hükümetlerin üzerinde merkezi hükümetin bulunmadığı bir alandır.144 Bu ana varsayım, uluslararası sistemde kuvvete başvuran devletleri eyleme geçmeden önce caydıracak ya da eyleme geçtikleri takdirde cezalandıracak aşkın bir merkezi otoritenin bulunmaması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla anarşi koşulları altında devletlerin en temel kaygısı hayatta kalmaktır.145 Hayatta kalma arzusu, egemen devletlerin davranışlarının arkasındaki en temel motivasyonu oluşturmaktadır.146 Hayatta kalmaya çaba gösteren devletlerin somut ve olası tehlikeler karşısında yardımına gelecek bir merkezi otorite ya da güvenilir bir dünya devleti mevcut değildir.147 Bu nedenle uluslararası politika, her bir egemen devletin kuvvet kullanıp kullanmayacağına kendisinin karar verecek olması nedeniyle savaşın her an çıkacak olması anlamında doğa durumudur.148

Bu nedenle devletlerin etkileşime girdikleri saha, her bir devletin kendi başının çaresine bakmakla yükümlü olduğu bir “kendine yardım” düzenidir. Devletlerden her biri, diğerlerinin mevcut ve gelecekteki niyetlerinden emin olamadığından kendine yardım ortamı büyük bir risk ve güvensizlik durumu oluşturmaktadır. Her bir kendine yardım sistemi devletleri hayatta kalma hakkında

* 1933 tarihli Montevideo Sözleşmesi uyarınca toplumsal örgütlenme biçimi olarak devletten bahsedilebilmesi için şu üç ana unsurun aynı anda bulunması gerekir; insan topluluğu (ulus), bu topluluğun üzerinde yaşayacağı sürekli toprak parçası (ülke) ve söz konusu insan topluluğunu ülke sınırları içerisinde yöneten egemen siyasal otorite.

143 Waltz, Theory of International Politics, pp.102-128 ve Mearsheimer, The Tragedy of Great Powers, p.31.

144 Inis L. Claude, Swords into Plowshares: The Problems and Progress of International Organization, New York: Random Haose, 1971, p.14.

145 Waltz, Theory of International Politics, p.126 ve Mearsheimer, The Tragedy of Great Powers, p.31.

146 Kenneth Waltz, “International Structure, National Force and the Balance of Power”, Journal of International Affairs, Vol.21 No.2, (1967), pp.215-231 (215).

147 Waltz, Theory of International Politics, p.113 ve Mearsheimer, The Tragedy of Great Powers, p.33.

58

kaygılandırmakta ve bu kaygı da bunların davranışlarını koşullandırmaktadır.149 Bu koşullar altında devletlerden bir ya da bir kaçı tarafından kuvvet kullanılması ihtimali bir tehdit olarak daima canlılığını korumaktadır. Bu durumda her bir egemen devlet diğerlerinin ellinde bulundurduğu güç kapasitelerini yakından takip ederek, kendi güç kapasitesini oluşturmak durumundadır. Devletler, kendi ulusal güvenliklerine fiili bir güvenlik tehdidi söz konusu olmasa dahi bu davranışı sergileme yönünde güçlü bir eğilim göstermektedirler.

Caydırıcı ve cezalandırıcı merkezi otoritenin söz konusu olmadığı anarşi koşullarında devletler, kuvvete başvurulmasa dahi birbirlerinin güç kapasitelerini kendilerine yönelik olası güvenlik tehdidi şeklinde görmektedirler. O nedenle “kendine yardım”, kendi güvenliğini sağlayacak kadar yeterli olmayanların ya da bunu diğerleri kadar gerekli düzeyde yapmayanların ulusal güvenliklerini tehlikeye atacakları bir sistemi ifade etmektedir. Egemen devletlerin her an kuvvete başvurma ihtimali hiçbir zaman ortadan kalkmadığından tüm devletlerin buna her daim hazırlıklı olması gerekmektedir. Aksi takdirde daha güçlü olanların insafına sığınarak yaşamak zorunda kalacaklardır.150 Dolayısıyla uluslararası sistemde belirsizlik, korku ve tehdit altında yaşamını sürdüren devletler güvenlik amacıyla gerektiğinde kullanmak maksadıyla güce ihtiyaç duyarlar. Güvende kalabilmenin en güvenilir yolu da devletlerin öncelikle kendi güç kaynaklarına dayanmalarıdır.

Diğer taraftan, uluslararası sistemde güvenlik kaygısıyla motive olan devletlerin yalnızca güç kapasitesine sahip olmaları yeterli değildir, bunun yanında diğerlerinin de ne kadar güce sahip olduğunu takip etmeleri gerekir. Sistemdeki toplam güç miktarının göreceli dağılımı güvenlik tehdidinin nereden geldiğine işaret etmektedir. Anarşi durumu nedeniyle sistemdeki her bir devletin herhangi bir devlet ya da devletler grubunun aşırı güç birikiminde bulunmasını ulusal güvenliğine tehdit olarak değerlendirir. Uluslararası sistemin yapısının doğurduğu belirsizlik nedeniyle birbirlerinin niyetlerinden emin olamayan devletler, gelecekte kendisine yönelik kullanılma olasılığını hesaba katarak diğerlerinin elinde bulundurduğu gücü potansiyel tehdit olarak görürler.

149 Waltz, Theory of International Politics, p.105.

59

Olası saldırılara hazırlıksız yakalanmanın yol açacağı arzu edilmeyen sonuçlardan duyulan korku, devletleri güç dengesinin kurulması yönünde davranmaya motive etmektedir. Mevcut güç dağılımında meydana gelen herhangi bir değişiklik yahut bu dengeyi değiştirme girişimi durumunda güç dengesi mekanizması devreye girmektedir.151 Sonuçta, sistemdeki diğer devletlerin ellerinde bulundurdukları güç kapasitesini yakından takip etmek suretiyle mevcut ve gelecekteki olası tehlikelere karşı hazırlıklı olma yönündeki dış politika davranışı güç dengesi politikası şeklinde tanımlanmaktadır.

Uluslararası sistemin yapısının egemen üyeleri olarak devletler açısından güç dengesi politikası izlemek bir tercih değil, hayatta kalma kaygısının kaçınılmaz bir sonucudur. Uluslararası sistem anarşik olmaya devam ettiği ve bu sistemin üyeleri olan devletler hayatta kalma kaygısıyla motive oldukları sürece de güç dengesi sürekli olarak kurulacaktır. Şayet devletler anarşi koşullarının geçerli olduğu ve diğerlerinin elinde güç bulundurduğu bir yapıda varlığını sürdürmek istiyorsa güç dengesini ihmal etmemelidir. Aksi takdirde, uluslararası sistemde güç biriktiren bir devletin saldırganlaşması durumunda sistemdeki diğer devletler bunun maliyetine katlanma riskini üstlenmiş olurlar. Bu durumu, Thucydides’in devletlere ilişkin MÖ. 5. yüzyılda yaşanan Peloponez Savaşı’ndan edindiği “güçlüler yapabildiklerini yaparlar, zayıflar ise katlanmak zorunda olduklarına katlanırlar”152 şeklindeki çıkarımı etkileyici bir şekilde özetlemektedir. Aynı şekilde Abdulhak Molla’nın 1928 Osmanlı-Rus Savaşı’na dair “hazır ol cenge, eğer ister ise sulh-u salah”153 şeklindeki gözlemi devletlerin güvenliği ile güç arasındaki doğrusal ilişkiye dikkat çekmektedir.

Ayrıca yapısal anarşi, sistemin birimleri arasında güvenlik ikilemine yol açmaktadır.154 Sistemde herhangi bir devletin güvenlik kaygısıyla hareket edip güç artırımında bulunması, kaçınılmaz olarak aynı sistemdeki diğer devletlerin güvenlik kaygılarının artmasıyla sonuçlanmaktadır. Anarşinin doğası gereği devletlerin birbirlerinin niyetlerine ilişkin belirsizlik gelecek hakkında korkuya neden olmaktadır. En kötü senaryonun gerçekleşme olasılığının gözetildiği bu ortamda, bir tarafın savunma kapasitesini artırmaya dönük aldığı güvenlik

151 Inis L. Claude, Power and International Relations, New York: Random House, 1962, p.29-50.

152 Thucydides, History of Peloponnesian War, Çev. William Smith, Penguin 1974.

153 Abdullahak Molla, Tarih-i Liva, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2013.

60

tedbirleri, diğer tarafın saldırı amacıyla yapıldığını farz etmesine yol açmakta ve ona göre karşı tedbirler almasıyla sonuçlanmaktadır.155 Güç artırımında bulunan ilk devlet herhangi bir saldırı niyeti ve eylemi içerisinde olmasa dahi, hiçbir devlet bu devletin ilgili davranışının savunmaya yönelik olduğundan, yahut böyle bile olsa gelecekte değişmeyeceğinden emin olamamaktadır. Bugün olmasa da gelecekte kuvvet kullanımına maruz kalma endişesi diğerlerinin de güç biriktirmesine yol açmaktadır. Böylece güvenlik ikilemi sarmalı da başlamış olmaktadır.156

Diğer devletlerin de savunma amaçlı güç kapasitelerini artırma girişimleri, savunma kapasitesini artıran ilk devleti kendisinin güç artırımında bulunma davranışının ne kadar gerekli olduğuna ikna etmektedir. Uluslararası anarşi varlığını korudukça birimler arasında sürüp giden savunma maksatlı güç biriktirme rekabeti bir aşamadan sonra çatışma ve savaşlara dönüşeceğinden, güvenlik arayışının “kendi kendini bitiren” bir yönü olarak görülmektedir.157 Netice itibariyle güvenlik ikilemi, bir devletin daha fazla güvenlik motivasyonuyla sergilediği davranışları, benzer ve hatta daha şiddetli tepkileri doğurma eğilimi taşıdığı için nihayetinde daha az güvenlik ile sonuçlanabilmektedir.158