• Sonuç bulunamadı

Etrafı çok kalabalıktı. Çok fazla insan, çok fazla ses vardı. Evden kaçmıştı kaçmasına ama gideceği yerin evden daha sessiz olması gerekiyordu. Üzerinde montu, sırtında çantası otogardaydı. Rotaları belli olan insanlar yanından geçerken, o otogarın girişinde durdu. Ani bir kararla yanından geçen orta yaşlı bir adama biletlerin nereden alındığını sordu. Cevabını aldıktan sonra birçok firmanın bilet gişelerinin bulunduğu yere doğru yürümeye başladı. Hangi bilet gişesinde daha az insan varsa oraya gitti. Önünde bir kadın vardı, bir süre bekledi. Kadın biletini alıp kenara çekilince sıra İlhan’a gelmişti.

‘’Yolculuk nereye delikanlı?’’ diye sordu gişedeki adam. İlhan Asaf, ne diyeceğini bilemeyerek adama baktı ve:

‘’Fark etmez, abi.’’ dedi.

Bunu söyledikten sonra birkaç kişi ona dönüp baktı. O da kızarıp ağzında bir şeyler geveleyerek kafasını kaldırdı. Şehir isimlerinin yazılı olduğu tabelayı gördü. Biraz inceledikten sonra kararını verip adama döndü.

‘’Bursa’ya, Bursa için bilet istiyorum.’’ dedi. Adam tereddütle baksa da işlemi halledebilmek için kimlik istedi. İlhan da aceleyle çantasından kimliğini çıkardı ve adama uzattı. Yaklaşık 5 dakika sonra adam önce kimliği sonra bileti verdi. İlhan kısık bir sesle teşekkür edip biletin üstünde yazan peron numarasını okuyup yürümeye başladı.

…dokuzuncu, onuncu… on yedinci, on sekizinci. Peronu bulmuştu, yanında sadece sırt çantası olduğundan direk otobüse doğru yürüdü.

Koltuk numarasına baktı. Koridorda yürüyüp iki buçuk saatlik yolculuğunu geçireceği yeri buldu ve koltuğun cam kenarında olduğuna sevindi. Hemen yerine geçti, çantasını kucağına aldı ve arabanın hareket etmesini beklemeye başladı. Bir süre sonra yanına oturmak üzere bir kadın ve küçük bir oğlan çocuğu geldi.

İlhan kibar bir şekilde gülümseyerek selam verdi. O sırada aklından geçen bir koltuğa iki kişi mi oturacaklardı, sorusuydu. Kadın, elindeki çantayı yere koyup çocuğunu kucağına alarak yerine oturdu. Biraz zaman sonra da muavin biletleri kontrol etmeye geldi. Her şey sorunsuz ilerlerken yanında oturan kadının çocuğu ağlamaya ve annesinin kucağında debelenmeye başladı. Kadın birkaç kez uyarsa da en sonunda pes etti ve çocuğu, İlhan Asaf’la kendi arasına koydu. İlhan olayları şaşkınlıkla izliyordu. Çünkü cama yapışmak üzereydi.

Çocuk birkaç kez kendini İlhan’ın üzerine atmaya çalışsa da başarılı olamadı. Ama yaramazlık yapmaktan vazgeçmedi. İlhan’da iki buçuk saatlik yolculuğun çok zor geçeceğini anlamış oldu.

***

‘’Sayın yolcular, Bursa Otobüs Terminali’ne gelmiş bulunmaktayız. Firmamızı tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz. İyi günler dileriz.’’

Anonsun sesiyle irkilerek uyanan İlhan Asaf kucağında uyuyan çocuğu gördü. Korkuyla çocuğa bakarken çocuk da uyandı ve İlhan’ın korku dolu yüz ifadesini görünce ağlamaya başladı.

Yanında oturan kadın İlhan’a dönüp kızgın bir ifadeyle, ‘’Çocuğumu neden ağlatıyorsunuz?’’ diyerek çocuğunu İlhan’ın kucağından aldı ve koltuktan kalktı. İlhan’da şaşkın bir ifadeyle kalakaldı. Çocuğun ne zaman kucağına geldiğinden haberi bile yoktu. Ama suçlu kendisi mi olmuştu?

Fazla umursamayarak ve bu zor yolculuğun bitmesine şükrederek sırt çantasını yerden aldı. Camdan dışarı bakınarak koridor boyunca yürümeye başladı. Otobüsten dışarı adım attığında çok fazla insan ve doğal

Şimal 2019

olarak çok fazla ses vardı. Nereye gideceğini bilemeyerek etrafına bakındı. En sonunda onunla otobüsten inen çoğu insan nereye gidiyorsa oraya gitmeye karar verdi.

Bir grup insan terminalin giriş kapısına doğru yürümeye başlayınca peşlerine takıldı. Çıkış kapısına geldiklerinde birçok taksinin müşteri beklediğini gördü. Hızlıca kalan parasını ve olası harcamalarını hesaplayarak taksiden vazgeçti. Nereye gideceğini, ne yapacağını bilmiyordu, bu yüzden parasını idareli kullanmalıydı. Bu para kendi parasıydı. Ne babasından ne de abisinden almıştı. Yaz aylarında çalışarak biriktirdiği paralardı. Yani istediğini yapabilirdi. Şu an tek istediği bir otel ya da pansiyonda rahat bir uyku çekmekti. Boyu oldukça uzun olduğundan otobüsteki koltukta iki büklüm kalmıştı.

Taksilerin hareket ettiği yönün merkez tarafı olduğunu düşünerek oraya doğru yürümeye başladı.

Yürürken internetten Bursa’daki otellere bakabileceğini düşünüp telefonunu çıkardı. Arama motoruna

‘Bursa ucuz oteller’ yazdı. Karşısında en başta Onuncu Köy Oteli çıktı. Fakat oraya kadar asla yürüyemezdi.

Bu yüzden taksiye binmesi gerekiyordu. Taksi için etrafına baktığında karşıda müşteri almayan son iki taksinin durduğunu gördü. Telefonunun cebine atıp hızla oraya yöneldi. Taksi şoförünü selamlayarak yolcu koltuğuna oturdu.

‘’Merhaba, nereye gidiyoruz?’’ diye sordu adam. İlhan telefonunda açık olan haritada Onuncu Köy otelini göstererek:

‘’Buraya abi, acaba çok mu uzak?’’ diye sordu.

‘’20 dakikalık yol delikanlı.’’ İlhan, adamı onaylayarak arkasına yaslandı. Bir taksi için bütün parasından olmamayı umuyordu.

Yaklaşık 5 dakika sonra İlhan sessizliğe alışmışken şoför sorular sormaya başladı.

‘’Bursalı değilsin herhalde, otelde kaldığına göre. Nerelisin? Gençsin bide öğrencisin değil mi? Bursa’da mı okuyorsun? Bursa güzel yerdir, okunur burada. Ailen nerede yaşıyor? Ne iş yaparlar?‘’

İlhan Asaf cevap vermek için ağzını her açışında bir soru daha geliyordu. En sonunda adam sustu. O da adamın sorduğu ilk sorudan cevaplamaya başladı:

‘’İstanbulluyum, abi. Küçük bir gezi için buradayım. Öğrenciyim ve İstanbul’da okuyorum. Bizimkiler de İstanbul’dalar.’’ Unuttuğu soru var mı diye düşünemeden adam ona tekrar hatırlattı.

‘’Ailen ne iş yapar?’’

‘’Babam, sınıf öğretmeni... Abim, matematik öğretmeni. Annem de ben küçükken vefat etmiş.’’ diyerek bitirmişti soruları.

‘’Başın sağ olsun, oğlum.’’ dedi mahcup bir şekilde. Yanlış yerden girmişti sohbete, yol bitene kadar hiç konuşmadı daha. İlhan’da başını sallayarak teşekkür etti adama. Annesini net bir şekilde hatırlamıyordu ama vefat ettiğini söylemek üzüyordu onu. Çok üzüyordu hem de. Bazen annesi hayatta olsa nasıl olurdu diye düşünüyordu. Büyük ihtimal şimdi bir takside değil annesinin yanında olurdu ya da babası ve abisi arasında kaldığında her zaman annesine koşardı. Şimdi başka şehirlere gidiyordu işte.

İneceği yere geldiğinde, taksimetre 40 lirayı göstermişti. Parasını çıkararak şoförün arabayı uygun bir yere çekmesini bekledi.

‘’Tarif ettiğin yer burası, borcun 40 lira oğlum.’’ İlhan elindeki parayı adama uzatarak:

Şimal 2019

‘’Çok teşekkürler abi, hayırlı işler.’’ dedi. Sırt çantasını alarak arabadan indi. İnternette resimlerini gördüğü dışı tahta ve sarı renkten oluşan oteli bulmuştu. Zaman kaybetmeden içeri girdi. Orta yaşlı bir kadın

‘’ Sanırım… Bir gece, bir gece kalacağım.’’ dedikten sonra çantasının ön gözünden siyah cüzdanını çıkardı.

Kadın da o sırada İlhan’ı onaylayarak kalacağı odayı ayarladı.

‘’Borcum ne kadar acaba?’’ diye sordu İlhan.

‘’100 lira oğlum.’’ İlhan elindeki parayı uzattı ve kalacağı odanın anahtarını aldı. Kadın:

‘’Akşam şu köşedeki yemek salonunda yemek olacak, sabahta aynı yerde kahvaltı oğlum.’’ dedi.

‘’ Anladım, teşekkürler teyzeciğim.’’ diyerek cevap verdi İlhan. Kadın da aldığı cevaptan memnun bir ifade ile:

‘’İyi istirahatler.’’ dedikten sonra İlhan da tekrar teşekkür ederek merdivenleri çıkmaya başladı.

Anahtarlıkta bulunan kartta 18 numara yazıyordu. İkinci kata geldiğinde 15 numaralı odanın burada olduğunu görüp koridor boyunca yürümeye başladı. Koridorun en ucunu geldiğinde kalacağı oda sağ tarafındaydı. O kadar çok yorulmuştu. Az da olsa uyumak istiyordu. Hemen kapıyı açıp içeri girdi. Odada tek kişilik bembeyaz nevresimleri olan tahtadan bir yatak, hemen yanında tahtadan bir komodin ve küçük bir gardırop vardı. Çantasını yere bıraktı, montunu üstünden çıkarıp yatağın ucuna koydu. Ayakkabılarını da çıkarıp kendini yatağa attı.

Çok yorulmuştu. Eğlenceli ama çok yorucu olan yolculuğu, haber vermeden gittiği için vicdanı, ne yapacağını bilmemesi onu yormuştu. Tek istediği uykuydu ve şu an buna kimse engel olamazdı.

İki saat sonra uyanabilmek için alarm kurduktan sonra gözlerini kapattı.

***

Alarmın sesiyle gözlerini araladı, yatağın içinde kaybolan telefonunu el yordamıyla buldu ve alarmı kapattı.

Saat 16.00’ya geliyordu. Bir süre tavana bakarak burada ne işi olduğunu düşündü. Fakat sonra 19 yaşında olduğundan dolayı yasak bir şey yapmadığı kanısına vardı. Bunları kendine söyleyerek vicdanını rahatlıktan sonra Bursa’nın sokaklarını gezmeye karar verdi.

Odanın içinde bulanan küçük banyoya yürüdü. Tam olarak ayılabilmek için elini ve yüzünü yıkadı. Odaya geri geldiğinde sırt çantasında giysi olup olmadığına baktı. İki tane tişört vardı ve bu kaçak yolculuğun ne kadar süreceğini düşündü. Üstünü şu an değiştirirse diğer günler daha rahatsız olabilirdi. Tişörtlere dokunmadan sırt çantasını kapattı. Botlarını ayağına geçirip montunu üstüne aldı. Sırt çantası ile odanın anahtarını alınca odadan çıktı.

Merdivenlerden inerken alt kattan tabak çanak sesleri duydu. Belli ki yemek hazırlıyorlardı. Merdivenin sonuna geldiğinde rezervasyona bakan kadın gördü.

Şimal 2019

‘’Dinlendin mi oğlum? Yemek saati daha gelmedi, masayı hazırlıyoruz. Acıktıysan bir şeyler hazırlayabilirim?’’ diye sordu. İlhan Asaf kadının onunla bu kadar ilgilenmesine şaşırdı. Çok samimi ve anne gibiydi.

İşin doğrusu acıkmıştı da. Tereddütle de olsa kadını onayladı. Kadın anında mutfağa geçti, İlhan da arkasından gitti.

‘’Kusura bakmayın, yemek saati olmamasına rağmen zahmet veriyorum.’’ dedi. Kadın sanki çok kötü bir şey söylemiş gibi bakarak:

‘’ Olur mu öyle şey? Aç açına çıkılır mı dışarı? Benim oğlum da senin gibiydi, kafasında eseni yapardı.‘’ dedi.

Cümlenin başı hararetle başlamışken sonuna doğru sesi kısılmıştı kadının. Oğluna ne olmuştu acaba, diye düşündü İlhan. Ama soramadı. İlhan cevap veremeden kadın devam etti:

‘’Adın ne senin oğlum? Ne işin var buralarda?’’

‘’İlhan Asaf adım. Küçük bir seyahat için. Sizin adınız ne?’’

‘’Zeynep. Bana bir daha siz deme lütfen, teyze dersin olur mu?’’ diye sordu yüzündeki sevecen bir tebessümle. İlhan da gülümseyerek onayladı.

Zeynep Teyze, bu otelin sahibiydi. Dedesinden kalma bir oteldi ve 25 yıllık eşi Talat Amca ile işletiyorlardı.

Otelde üç tane de çalışan vardı. Zeynep Teyze ve Talat Amca’nın bir tane oğulları vardı. Fakat kanserden dolayı 19 yaşında vefat etmişti. İlhan, bunu öğrendikten sonra kadının oğlu ile ilgili cümleyi söylerken sesinin neden kısıldığını anladı. Zeynep Teyze ile birlikte yemeği hazırlarken bunları dinliyordu.

‘’Yemek hazır, oğlum. Gel oturalım şöyle.’’ diyerek küçük yemek masasını gösterdi Zeynep Teyze. İlhan da oturup yemeğini yemeye başladı.

‘’ Nereye gideceksin şimdi İlhan? Kaybolmazsın değil mi?’’ diye sordu kadın. İlhan bir yandan yemek yerken bir yandan kadına cevap veriyordu.

‘’Yok, harita var zaten. İnternette herkes Cumalıkızık Köyü’nü övmüştü. Ben de oraya gitmeyi düşünüyorum.’’ diyerek yolda gelirken fotoğraflarına baktığı yeri anlattı.

‘’Öyledir. Güzeldir, kahvaltısı da güzel derler. Çık bir gez bakalım, çok beğenirsin emin ol.’’ dedi kadın. İlhan da kafası ile onaylayarak bomboş olan midesini doyurmaya devam etti. Yaklaşık 15 dakika sonra her şeyi bitirince saat 16.30’a yaklaşmıştı. Yavaş yavaş toparlanarak ayağa kalktı. Anahtarı Zeynep Teyze’ye bıraktı ve otelden kısa bir süreliğine de olsa ayrıldı. Cumalıkızık Köyü’ne gitmek için taksiye binmeliydi. Talat Amca onun için bir taksi çağırmıştı.

Ön koltuğa oturup gitmek istediği yeri söyledi. 20 dakikalık bir yolculuktu ve merkezin içinden geçip uzaklaşacaklardı. Bursa’nın merkezini arabanın içinden de olsa görebilecekti.

***

Taksi bir kahvehanenin önünde durduğunda İlhan, taksinin ücretini ödeyip arabadan indi. Durup etrafına bakındı. Kahvehanenin dış kısmında oturan adamlardan birkaçı selam verdi İlhan’a.

‘’Hoş geldin delikanlı. Gel bir otur, çay iç.’’ dedi yaşlı bir adam. İlhan Asaf’da kabul edip masadaki boş sandalyeye geçti. Dakika dolmadan önüne bir bardak çay gelmişti.

Şimal 2019

‘’Gezmeye gelmişsin belli. Nerelisin?’’ diye sordu başka biri.

‘’İstanbulluyum. Çok övdüler de burayı, Bursa’ya gelmişken gezeyim dedim.’’

‘’Güzeldir burası, Osmanlı’dan kalan nadir köylerden biridir.’’ dedi başka biri. İlhan da adamı dikkatlice dinliyordu. En sonunda müsaade isteyip ayaklandı.

Kahvehanenin kenarından yukarıya doğru bir yol vardı ve hiç düşünmeden yürümeye başladı. Güneş batmak üzereydi ve Cumalıkızık Köyü internetteki fotoğraflardan bile daha güzel görünüyordu. Güneşin kızılımsı rengi eski evlerin çatılarında vurmuştu. Etrafına bakınarak yürürken bir dükkân gördü. Dükkânın kapısının önünde bir kadın oturuyordu. Elinde bir şey vardı ve elindekini işliyordu. Hediyelik dükkâna benziyordu. İlhan oraya doğru yürüdü.

‘’Merhaba, teyze.’’ diyerek selam verdi. Kadın ayağa kalkarak:

‘’Merhaba, oğlum. Hoş geldin.’’ dedi. İlhan yanında durduğu tezgâhtaki eşyalara bakarken:

‘’Hoş buldum. Çok güzel hepsi, siz mi yapıyorsunuz hepsini?’’ diye sordu. Kadın:

‘’Hepsi el emeği, oğlum.’’ diye cevap verdi. İlhan eline mavi ve mor renkli bir bileklik aldı. Sonra yol boyunca aklında olan soruyu kadına sordu.

‘’Teyze, bir şey soracağım. Ülke bu kadar işgale uğradı, bu köy nasıl ayakta kaldı?’’

Kadın tebessüm ederek, İlhan’a yanındaki iskemleyi gösterdi. İlhan da gidip oturdu.

‘’Biz de kesin olup olmadığından emin değiliz ama büyüklerimizden duyduğumuz böyle oğlum. Aslında o zamanlar burayı koruyacak kimse yokmuş, bütün erkekler cephelere gitmişler. Başka köylerin yağmalandığını duymuş bizimkiler. Erzak yok, asker de yok ama bir çocuğu Türk askerine erzak götürür gibi dağa yollamışlar. Dönüşte de çocuk bilerek Yunan askerine yakalanmış. Çocuğa köyde kaç asker olduğunu sormuşlar. Çocuk da yüzlerce asker olduğunu söylemiş. Yunanlılar da bunu duyunca köyden apar topar uzaklaşmışlar. Böylece köye zarar gelmemiş, oğlum.’’ diyerek bitirdi sözlerini kadın. İlhan’da tebessüm ederek:

‘’Gerçekliği kesin olmasa da çok güzelmiş hikâyesi.’’ dedi. Sonra elindeki bilekliği göstererek:

‘’Artık kalkayım teyze, bunu alacağım.’’ dedi. Kadın da:

‘’Hediyem olsun sana bu. Sohbet ettik hem ödemiş oldun borcunu böylece.’’ dedi. İlhan’ da gülümseyerek:

‘’Sağ olasın teyze, hayırlı işler sana.’’ dedi ve dükkândan çıktı.

Hiç telefonunu çıkarıp haritaya bakmadan kafasına estiği gibi istediği yere yürüdü. Kimi zaman çocukların sokaklarda oynadığı oyunlara katıldı, kimi zaman yaşlı bir amcayla ayaküstü sohbet etti. Herkes çok samimiydi burada. Sanki hep burada yaşıyormuş gibi hissetti İlhan. Saat yediye yaklaşınca otele geri dönmesi gerektiğini anladı. Fakat tek bir işi kalmıştı: Kestane almak.

Biraz daha yürüdükten sonra yoldan geçen birine nereden kestane alabileceğini sordu. Yol tarifini aldıktan sonra oraya doğru yürüdü. Bir dükkânın önüne geldiğinde burada reçel, kestane gibi yiyeceklerin olduğunu gördü. Hemen içeri girerek ayrı poşetlerde birer kilo kestane aldı. Oradan çıktıktan sonra telefonundaki haritayı açtı ve ilk indiği kahvehaneyi buldu. Haritaya baka baka kahvehanenin önüne geldi.

Kahvehane açıktı ve tek tük kişiler vardı. Selam verdi ve telefonundan taksi durağını aradı. Taksiyi beklerken bir bardak çay içmek için kahvehaneye girdi. Masalara bakan adam hemen tanımıştı onu. Sohbet

Şimal 2019

etmeye başladılar. Biraz İlhan anlattı, biraz adam anlattı hayatını. En sonunda taksinin sesini duydular. İlhan son kez herkesle vedalaşıp taksiye bindi. Taksi gözden kayboluncaya kadar el salladılar İlhan’a.

Saat sekize geliyordu, bir an önce otele gidip uyumak istiyordu. Yarın sabah tekrar yola çıkacaktı. Yaptığı plana göre sabahın ilk ışıklarında otelden ayrılacak ve Bursa’nın ünlü meydanı Koza Han’da simit-çay ikilisini yapacaktı. Daha sonra İstanbul’a giden bir otobüse binip evine geri dönecekti.

Otelin önüne geldiklerinde İlhan taksi ücretini ödeyip taksiden indi. Otelden içeri girdiğinde Talat Amca’yı resepsiyonda otururken buldu.

‘’Merhaba, Talat Amca. Zeynep Teyze nerede?’’ diye sordu. Talat Amca da gülümseyerek mutfakta olduğunu söyledi. İlhan Asaf, iyi akşamlar dileyerek mutfağa gitti. Zeynep Teyze tezgâhta arkası dönük bir şeyler yapıyordu. İlhan’ın elindeki poşetlerin sesini duyunca İlhan’a doğru döndü.

‘’Geldin mi, oğlum? Nasıl geçti, sevdin mi Cumalıkızık’ı?’’

‘’Sevdim, Zeynep Teyze. Şey ben, kestane almıştım da size de alayım dedim. Bir gün kalmış olsam da aile gibi davrandınız bana. Sağ olun.’’ dedi elindeki kestane poşetini uzatarak. Zeynep Teyze’nin gözleri dolmuştu. İlhan’ın elindeki poşeti alıp tezgâha bıraktı. Sonra İlhan’a doğru yönelip sarıldı.

Uzun zaman sonra ilk defa birisini oğluna benzetmiş, ilk defa birisine karşı oğlu gibi davranmıştı. İlhan’ın annesinin olmayışı daha çok canını yakmıştı. Şimdi mutfağın ortasında durmuş, tıpkı bir anne ve oğlu gibi sarılıyorlar, hasret gideriyorlardı. Kendilerini toparladıklarında kadın, kestaneler için teşekkür etti. İlhan’da müsaade isteyerek odasına çıktı.

Tıpkı kadın gibi İlhan’da uzun zaman sonra ilk defa annesini hissetmişti. İlk defa birisine annesine sarılır gibi sarılmıştı.

Odasına çıkınca montunu, botlarını ve üzerindeki kazağı çıkarıp yatağın üstüne bıraktı. O kadar gezmenin sonucunda kirlenen ellerini ve yüzünü yıkadı. Daha sonra yatağa girdi ve gözlerini kapadı.

***

Sabah altı gibi uyandığında güneş doğmuştu. Biraz yatakta oyalandı. Daha sonra banyoda işlerini halletti.

Üstünü giyindi, oda da bıraktığı her şeyi çantasına yerleştirdi ve aşağı indi. Çantasını ve elindeki montunu gördüğü ilk koltuğa bıraktı ve yemek masasına oturdu. Çoğu kişi gelmişti, kahvaltıyı beklerken sohbet ediyorlardı. Zeynep Teyze elinde büyükçe bir tavayla içeri girerken:

‘’Herkese afiyet olsun, buyurun.’’ diye seslendi. Herkesin yüzünde gülümseme vardı. Masada sohbetler, kahkahalar eksik olmuyordu. Bir an için İlhan’a buradan ayrılmak çok zor geldi. Ama İstanbul’da yapması gereken şeyler vardı. Bu yüzden –ne kadar istemese de- dönmek zorundaydı.

Kahvaltı bittiğinde İlhan artık kalkması gerektiğini anladı. Küçük bir öksürükle dikkatleri üzerine çekti:

‘’Ben, bugün İstanbul’a geri döneceğim. Her birinize her şey için çok teşekkür ederim. Sohbetiniz için, bana sıcak davrandığınız için… Umarım tekrar gelirim ve tekrar sizi görebilirim. ‘’ diyerek sözlerini bitirdi.

Zeynep Teyze, gözleri dolu bir şekilde yerinden kalkıp sarıldı İlhan’a. Daha sonra çoğu kişiyle tek tek vedalaştı. En sonunda montunu giydi ve sırt çantasını taktı. Herkese son bir kez bakıp otelden çıktı.

Telefonuna geceden girdiği güzergâhı açtı ve Koza Han’a doğru yürümeye başladı. 15 dakikalık yol olduğunu gösteriyordu harita. Yorulsa da otobüste uyuyabileceğini düşünerek yoluna devam etti.

Şimal 2019

En sonunda Koza Han’ın meydanına geldiğinde bir simitçi ve çaycı aradı. Gözüne ilişen seyyar satıcının yanına gidip bir tane simit ve bir bardak çay aldı. Daha sonra çoğu bankın dolu olduğu yerde zor da olsa boş bir bank bulabildi. Oturdu ve etrafı inceleyerek keyifle simidini yemeye başladı.

Her zaman böyle olup olmadığını bilmiyordu ama sabah olmasına rağmen çok kalabalıktı Koza Han. Kimi insanlar fotoğraf çekiyor, kimi insanlar İlhan Asaf gibi anı yaşıyorlardı. Biraz daha zaman geçtikten sonra simidi de çayı da bitmişti. Bankta yanına koyduğu sırt çantasını alarak Koza Han’dan ayrıldı.

Şimdi otogara gitmeli ve artık eve dönmeliydi. Otogara nasıl gideceğini bilmediğinden taksi çağırdı. Biraz bekledikten sonra taksi geldi ve otogara gitmek istediğini söyledi. Kafasını kaldırıp taksiciye baktığında onu otele getiren taksici olduğunu gördü. Adam da tanımıştı İlhan’ı.

‘’Gidiyorsun demek, delikanlı. Kısa bir seyahatti, nasıl geçti?’’ diye sordu adam.

‘’Evet, abi. Her şey çok güzeldi, iyi geldi Bursa’nın sakinliği.’’ diye cevap verdi İlhan Asaf. Yol sürüp giderken sohbete ettiler. Adam, telefon numarasını verdi İlhan’a. Bir daha yolu düşerse buralara, onu görmeden

‘’Evet, abi. Her şey çok güzeldi, iyi geldi Bursa’nın sakinliği.’’ diye cevap verdi İlhan Asaf. Yol sürüp giderken sohbete ettiler. Adam, telefon numarasını verdi İlhan’a. Bir daha yolu düşerse buralara, onu görmeden

Benzer Belgeler