• Sonuç bulunamadı

YALANLARINI KILIFLAYAN, ĠNADCI VE UYDU, KUYRUK AMA HAKK‟IN DEĞĠL, ġEYTANIN

KUYRUĞU KĠġĠLER OLARAK VASFETMEYE KALKIYOR.70

Sonra, Ġmamlarının nass‘larını kitabın nass‘larına tâbi olmaktan daha üstün görenleri ayıplamaya ve onlara küfürler yağdırmaya baĢlıyor. Künhüne erdiği ve zaptettiği takdirde bile, Kitab ve Sünnet‘ten alınan delilin zıddına,bir imâmın görüĢü üzerinde titizlik ve taassup göstermek aleyhine aynı Ġmamların, bizzat kendilerine âit bir yığın sözleriyle delil getirmeye ve bu sözlerle ana dâvası arasında bağlantı kurarak taklîdciliğin ve belli bir mezheble mezheblenmenin harâm olduğunu iddia ediyor.71 Son olarak yazar, bütün müslümanları tahsilinin kolay olduğu ve öğrenmek için fazla bir gayret ve sı-kıntıya gerek olmadığını tesbît ettiği, Ġslâm‘ın ahkâmını anlamak için doğrudan doğruya Kitab ve Sünnet etrafında toplanmaya davet ediyor. Bunu: ―Bir müslüman Muvatta‘, Sahîhayn, Sünen‘i Ebî Davûd ve Câmi‘i Tirmizî ve Neseî‘den fazlasına muhtaç de-ğildir.‖ sözüyle perçinliyor.72 Yazar bundan sonra dönüyor ve bir âlimin, diğer delillere zıd bile olsa, kendi Ġmamını taklîd etmek için, illâ da onun dayandığı delile

70Kürrâs, Sh: 24-25.

71Kürrâs. Sh: 28-29-30-31-32-33-34.

72Kürrâs, Sh: 40.

bağlı kalacağım diye kendi Ġmamının fikri üzerinde taassup göstermesini nehyeden delillerle; yazarın kendi ana dâvası olan belli bir mezhebe bağlanmayı kesinlikle yasaklama mes‘elesini birbirine karıĢtırıyor.73

Birde yazar okuyucunun nazar-ı dikkatini Ġbn-i Haldun‘un MUKADDĠME‘sini mütâlâa etmeye yönel-tiyor. Gûyâ Ġbn-i Haldun; Mukaddime‘sinde: ―Mezhep-ler, mezheblerin ortaya çıkıĢ ve yayılıĢları, hep o zaman takip edilen siyâsetlerin zayıf, dirâyetsiz oluĢu ve garazkâr, (arap dıĢı) yabancı (millet) lerin idareyi ellerine geçirmelerinden ileri geldiğini söylüyor-muĢ.‖74

ĠĢte KÜRRÂS adlı kitabda ileri sürülen fikirlerin özeti bunlardır. Bu kitab diğer konuları, bölümleri ve naklolunan çeĢitli nass‘ları arasında: ―Bir müslümanın dört mezhebten hangisine olursa olsun, sarılmaya devam ve ısrar etmesi fikrini hedef tutmakta;

sözlerinin altında, dört mezhebten birine bağlanmanın sapıklık ve Küfür olduğunu; bunun, insanların, ALLÂH‘tan baĢka Ģeyleri kendilerine ĠLAH ve RAB edinmeleri demek olduğu; müslümanın dînî hükümleri doğrudan doğruya Kitab ve Sünnet‘ten almasının boynuna borç olduğu; Ģâyet bu

73Kürrâs, Sh: 40–41.

74Kürrâs, Sh: 45.

elinden gelmezse, çeĢitli mezhebler arasında hür ve bağımsız kalarak, bazen Ģundan bazen bundan sorması, bir an buna diğer anda da ikincisine tabî olması gerektiği ...‖ fikirleri yatmaktadır.75

75Nâsıruddin-i Elbânî diyor ki: Bu KÜRRÂS adındaki kitapda bir cümle vardır. Bu cümle, kitabın diğer paragraflarında ve bize getirdiği diğer naas‘lardaki bozuk tarafları düzeltmekte, kitabın tümünü doğruya çevirmekte ve tenkidine mahal ve imkân bırakmamaktadır. O cümle, Hucendî‘nin 29. sayfadaki Ģu sözüdür:

“Bilki, âlimlerin sözlerini ve kıyâslarını alıp kabul etmek, teyemmüm (mes‟elesi) mesabesindedir. Teyemmüme ancak suyun bulunmaması hâlinde baĢvurulur. Bir yer ki orada, Kitab ve Sünnet‟in nass‟ı vardır, Sahâbe (R.A.) in kavilleri vardır, o yerde bunları almak vâcib‟tir. Yoksa belâ, haddi aĢan bir dert olarak durduk ve durumun aynen onun söylediği gibi olduğunu esefle gördük. Belâ üstüne belâ, hangi derdimize yanalım!..

Biz bir mes‘ele üzerinde Kitab ve Sünnet‘ten müslümanların sarılması vâcib ve Ġmamların ictihâdlarına baĢ vurmaları harâm olan nice nass‘lar bulmuĢuzdur! Bu acâip sözü de kim söylemiĢ? Bu sözde, diğer sözleri değil, kendi kendini ıslâh eden ve doğrultan yan nerde? Sonra, biz kitabımızı bu acâib Ģazlar ve istisnaları reddetmekten baĢka bir maksatla mı yazmıĢız?!...

Peki Buhâri ve Müslimi, bugün (adlarını bile duymamıĢ) müslüman halkın çoğunluğu önüne koy ve onlara, bu iki kitabtaki nass‘lardan dinlerinin hükümlerini anlamalarını söyle bakalım ne oluyor?!... Sonrada gör, Câhillik nasıl, körü körüne dabalamak ne biçim ve Din‘le oynamak ne türlü oluyormuĢ!

Yoksa allâme(!) Hucendî ve Ustâd Elbâni‘nin zırvaları ve

istisnalarını acâib bir Ģekilde müdafaalarında direniĢlerindeki maksat ve hikmet bu mudur?!

ġeyh Ġbn-i Kayyim, âlimler ve Ġmamların hepsi beraberinde olduğu halde Ģöyle der: “Yalnız sünen kitaplarının bolluğu, onlara göre fetvâ‟nın sahih olacağı hususunda kâfi değil; üstelik, bunların yanında bir de istinbât:

(deliller den hüküm çıkarabilme) derecesine ulaĢmıĢ olmak, araĢtırma yapma ve fikir yürütme yeterliliğinin de çok kuvvetli olması Ģarttır. Eğer bir kimsenin elinde bu imkânlar, kendisinde bu özellikler kuvvetli ve bol miktarda bulunmuyorsa onun için farz olan; Cenâbı-ı Hakk‟ın

(EĞER, BĠLMĠYORSANIZ ZĠKĠR EHLĠNE

(Müctehidlere) SORUNUZ) mealindeki kavli ilâhisine uymaktan ibarettir.”

ġeyh Hucendî‘de, beraberinde Nâsıruddîn-i Elbânî olduğu halde Ģöyle söylüyor: “KĠTAB VE SÜNNET‟ĠN NASS‟ININ VE SAHÂBELERĠN KAVĠLLERĠNĠN BULUNDUĞU YERDE, BUNU ALMAK VACĠB BUNDAN ÂLĠMLERĠN KAVĠLLERĠNE DÖNMEK HARÂM”! Peki, biz bu iki görüĢten hangisini tasdik edelim? Üzerinde ulemânın, Ġbn-i Teymiye, Ġbn-i Kayyim ve... ve... nice âlimler hep onlardan olduğu halde, hep birlikte icmâ‘ edip söz birliğine yoksa, vardıkları görüĢümü;

Ģu Hucendî‘nin, beraberinde Elbâni efendi de olduğu halde faydalı(!) risâlesinde ileri sürdüğü görüĢümü?! Sonra Hucendî efendinin Ģu sözünü düĢün ki, içerisinde yatan acâib Câhilliği göresin. O tasavvur ediyor ki, Ġmamlar müslümanların rahatlıkla tâbi oluverdikleri ictihâdlarını, Kitab ve Sünnet‘ten hiç bir nass‘ın delâleti söz konusu olmaksızın, sırf kendi görüĢleri ve Ģahsi fikirleri üzerine kurmuĢlar, iĢte, müslüman halkın, fikirlerini kolayca taklîd ettikleri Ġmamlar bundan ibâretmiĢ ve iĢte, elbette lâzım ve zarurî olan teyemmümde bundan ötesi değilmîĢ.

Bununla beraber, Ġmamların ictihâdları nass‘ların delâleti esâsına dayanmadıkça, ne mümkün olur ve ne de nasslara dayanmayan bir ictihâd doğru olur. Kitab ve Sünnet‘ten bir dayanağı olmadan herhangi bir dini mes‘ele hakkında ictihâd yapan imâm, bu davranıĢıyla dîne ancak kendinden bir ilâve yapmıĢ olur. Müslümanlardan hiç birinin bu ilâveye uyması da câiz olmaz.

Kürrâs yazarı, Ġmâmların Kitab ve Sünnet‘e dayalı delil‘in zıddına olarak ―durumun, mes‘eleye dıĢtan bakanlara açıklaması ve onların Mes‘elenin künhüne ermeleri kaydıyla‖ mezheplere karĢı taassup göstermekten nehiy konusunda söylemiĢ oldukları sözlerden, kendi dâvâsına delîl getiriyor.

Yazar, bir de bu konuda üzerinde ittifâk bulunan Ģeylerde, hiçbir müslümanın, hakkında tek kelime söylememiĢ olduğu Ģeyleri birbirine katıp karıĢtırıyor.

Sonra öncekilerin (ittifâk edenlerin) delîllerini, sonrakilerin (hakkında hiçbir Ģey söylememiĢ olanların) zan ve zırvalarına delîl göstermeye kalkıyor. Hâlbûki bu zatın, ilmî deliller ve tarafsız görüĢler üzerine oturan bir konuyu incelediğine göre, üzerine düĢen, önce araĢtırma ve ihtilâf yerlerini bağımlılıktan kurtararak; delîl ve dâvâsını ihtilâf sahası sınırları içerisine hasretmek; sonra da, dâvâsı üzerine dilediği gibi yürümek değimiydi?!...

Buysa O‘nu yapmadığı tek Ģeydir. ġu halde, yazarla münakaĢaya dalmadan önce bizim, onun atladığı eksikliği telâfi ederek, hem bizimle kendisinin, hem de bütün Müslümanların arasındaki ittifâk sahasının tâ kendisi demek olan noktaları net olarak ayırmamız ve

Böyle bir Ģey de vaz‘ edilmiĢ olan Dîni Mübîn‘in ne suyu

nede teyemmümüdür.

kavga konusunu bağımlılıktan kurtarmamız lâzımdır ki bu sayede bu mâhzurları fikir ve araĢtırma sâhasından uzaklaĢtırmıĢ, bu sakıncalar yüzünden vaktimizi boĢa harcamıĢ ve bu engellerin araĢtırma sâhasında fikirlerimizi birbirine katıp karıĢtırmalarına meydan vermemiĢ olalım.

ÜZERĠNDEHĠLAFVEĠHTĠLAFOLMAYAN