• Sonuç bulunamadı

―KÜRRÂS‖ ADLI KĠTAPTA ĠLERĠ SÜRÜLEN FĠKĠRLERĠN ÖZETĠ

Önce okuyucumun önüne müellif ve nâĢiri kim, olursa olsun, bu kitabın özetini koymam yerinde olur.

Sonra, bu özetten araĢtırma konusunu çıkararak müteakip bölümlerde, onların incelemesine gireceğim. Bunu da, yalın ilmî metod uyarınca, sâdece ALLÂH ve Rasûlü‘nün rızâsını gözeterek yapacağım. Bunun ötesinde ne kiĢisel bir maksat güdecek, ne herhangi bir araĢtırıcıyı kötüleyecek ve ne de herhangi bir yazarın ne ahmaklığını, ne de kâfirliğini hedef tutacağım.

Buna karĢılık okuyucularımdan da, nefsim için gerekli gördüğüm Ģeylerin aynısını bekliyorum. KarĢısına çıkan görüĢleri iyice düĢünmesini, fikirleri gerçek dıĢı tesirlerden uzak tutmasını ve okuyacağı Ģeylerde sırf tarafsız bilgiyi esas almasını ve doğruluğunu anladığı fikirlere, ne kendini ne de görüĢünü taassup, tarafgirlik ve uyduluk külfetlerine bağlı bırakmaksızın, katılmasını

istiyorum. Bundan sonra okuyucu, müslümanların dört mezhebe tâbî oluĢlarının arkasından çıkartılan mes‘eleler ve kopartılan kavga ve gürültülerin, gereksiz ve yersiz Ģeyler olduğunu, konusu olmayan bir araĢtırma, ne derler:

fincanda kopartılan fırtınadan ibaret bulunduğunu görecektir.

KÜRRÂS sahibi incelemesine îman ve ĠSLÂM‘ın hakikatini beyân etmekle baĢlıyor. Cebrâil (A.S.)‘in, Rasûlüllâh (S.A.V.)‘e ĠSLÂM‘dan sorduğu zaman vârid olan Hadîs-i ġerîfi, meâlen: ―ĠSLÂM BEġ ESAS ÜZERĠNE KURULMUġTUR‖ Ģeklinde baĢlıyan Hadîsi ġerîfi ve yine meâlen: (Bir adam Rasûlüllâh (S.A.V.)‘e geldi; yâ Rasûlüllâh dedi ―ـBana öyle bir amel göster ki, ben onu iĢlediğim zaman cennete gireyim.‖ Rasûlüllâh (S.A.V.)‘de ―ـALLÂH‘tan baĢka hiçbir ma‘bûd olmadığına Ģehâdet edersin... ilh.‖ Hadîs-i ġerîfini ve gelip devesini Rasûlüllâh (S.A.V.)‘in mescidinin yanına çökerten, sonrada Rasûlüllâh (S.A.V.)‘in huzuruna girerek ĠSLÂM‘ın en önemli esas (rükün) lerini soran adamın sorusuyla ilgili Hadîs-i ġerîfi kaydediyor.

Yazar, bu Hadîs-i ġerîfleri serdettikten sonra, bunlardan: ―ĠSLÂM‘ın birkaç kelimeden, her arap veya müslüman‘ın kolaylıkla anlıyabileceği birkaç basit hükümden ibaret olduğu sonucuna varıyor ve bunlar, herhangi bir imâmı taklîd etmeye veya bir müctehide

bağlı kalmaya ihtiyaç bırakmıyacak kadar kolay ve basit Ģeylerdir.‖ diyor.

Bunun sonucunda isbât etmiĢ oluyor ki, mezhebler, âlimlerin bazı görüĢleri ve bazı mes‘eleler üzerinde ileri sürdükleri fikirlerinden baĢka birĢey değildir. Ne ALLÂH, ne de Rasûlü hiçbir kiĢiden, bu anlayıĢ ve görüĢlere uymasını istememiĢtir. Buna göre, dört mezhebten birine veya ötekine tâbî olmak ne vâciptir, ne menduptur ve ne de bir müslümanın onlardan birine aynen bağlı kalması gerekir. Üstelik üzerinde görüĢlerini belirttikleri her mes‘elede onlara aynen bağlı kalanlar mutaassıptır, hatâlıdır, tarafgirdir, kör taklîde saplanmıĢ birer mukallidtirler. Böyleleri, dinlerini paramparça edip fırkalar hâline gelen kimselerdendir.

Bunun üzerine delilini Ģöyle özetliyor: ―Ġslâm‘a sarılmak ancak Kitab ve Sünnet‘e sarılmakla olur.

Kitab ve Sünnet hatâdan sâlim ve ma‘sûmdur.

Mezheb Ġmamlarına tâbî ol-maksa, Kitab ve Sünnet‘in hükümlerini bir kenara atıp, on-ların dıĢındaki Ģeylere yönelmektir. Bu da ma‘sûma uymak-tan vaz geçip ma‘sûm olmayana uymaktan ibarettir.‖66

66Kürrâs, Sh: 6–7.

Bundan sonra da Ģu karara varıyor: ―Mezhepler üçüncü asırdan sonra ortaya çıkan bir takım uydur-malardır, bunların birer sapıklık olduğunda Ģüphe yoktur.‖ Sonra yazar, fikrinin doğruluğuna inandırmak için okuyucularına Ģu soruyu soruyor: ―Bu arada insana kabrinde tâbi olduğu mezheb ve girdiği tarikattan soru açıldığına dâir bir delil varmıdır?‖

Sonra yazar, dört mezhebin, efendimiz Muhammed (S.A.V.)‘in mezhebinden ayrılmaya ve onunla yarıĢmaya girdiklerini ileri sürüyor. Bu kanaatini de Ģu sözleriyle tesbît ediyor: ―—Gidilip tâbî olması vâcib olan bir hak mezheb varsa, oda efendimiz Muhammed (S.A.V.)‘in mezhebidir? sonra Hulefây-ı RâĢidîn : Dört halife (R.

A.)‘in mezhebidir. Bunun dıĢındaki mezhebler nerden çıkmıĢ? Niçin yayılmıĢ ve müslümanların zimâm‘ını (dizginlerini) nasıl kendilerine bağlayıp onlara hâkim olmuĢlardır?...‖67

Yazar, DEHLEVĠ‘den kendi sözünü destekliyen Ģu sözü nakleder ve onun Ģöyle söylediğini rivâyet eder:

―ــKim dört mezheb Ġmamlarından birinin sözlerini tümüyle ve olduğu gibi alır da, Kitab ve Sünnet‘ten gelen delillere i‘timâd etmezse, icmâ‘a muhalefet et-miĢ ve müslümanların yolu dıĢında bir yola tâbî ol-muĢ olur!...‖

67Kürrâs, Sh: 12.

Sonra, Müslümanın, bir imâma tâbi olacak olsa, ömrü boyunca o Ġmâm‘a bağlı kalmasının gerekmiyeceğini açıklayan bir takım deliller tesbîti ve bir yığın nakiller rivâyetine giriĢir. Kitab ve Sünnet yolu, Kitab ve Sünnet‘teki çeĢitli delilleri ve bu delillerden kast edilen mânâları anlama yoluyla bir mes‘elenin hükmü üzerinde fikir yürüten kimsenin, bununla beraber (Kitab, Sünnet varken) kendi Ġmamının mezhebinde taassup göstermesi; kendi mezhebi tarafını tutup, Kitab ve Sünnet‘ten anladığı mânâya zıd gitmesinin câiz olmayacağına dâir deliller derler.

Sonra (Taklîd)le (Ġttibâ‘)ı, taklîdi iğrenç ve kötü;

ittibâ‘ (Tâbî olmay)ı hoĢ ve güzel bir Ģey göstererek, birbirinden ayırmaya kalkar. Kendi fikrince Ġttibâ‘ı Ģöyle tanıtır. ĠTTĠBÂ: ―Tâbi olan kimsenin, bir baĢkasının fikri, ya da mezhebinin görüĢünü değil de, Allâh ve Rasûlü‘nün hükmünü sormasıdır.‖68

Bundan sonra da Ģu karara varır: ―Bazı mes‘eleler hakkında, Rasûlüllâh (S.A.V.)‘dan naklonunan rivâyetler çok sayıda olursa ve bunların hangisinin önce, hangisinin sonra vârid olduğu bilinmiyorsa, nâsih olanı mensûh olanından ayırt edilemiyorsa, senin bütün bu rivâyetleri getirerek, bazen biri, bazen de öbürü ile amel etmen gerekir.‖ Sonra da, bütün bu

68Kürrâs, Sh: 14–15.

tefrika çıkarıcı mezheplerin yalnız bu esâsa uyma-maktan ileri geldiğini açıklar.69

Bunları böylece tesbît ettikten sonra da dönerek, önce söylediklerini yeniden tekrarlar ve: ―müctehid bazen hatâ eder, bazen isabet eder. Hatâ edebileceği için de, onu taklîd etmek câiz olmaz. Rasûlüllâh (S.A.V.) ise her türlü hatâdan berî ve ma‘sûmdur. Dolayısıyla onu bırakıp bir baĢkasına yönelmek câiz olmaz.‖ der. Bir de, mukallidin, öğrendiği, ezberliyerek künhüne vâkıf olduğu. Kitab ve Sünnet‘ten alınmıĢ açık delillerin zıddına hareketle bir imâmın mezhebinde taassup göstermeyi yasaklama sededinde vârid olan rivâyetlerle bu sözünü takviye etmeye kalkar.

Bundan sonra da yazar, belirli bir adamın mezhebiyle mezheblenmenin bid‘at; belli bir mezhebe bağlı kalmanın bir uydurukçuluk olduğunu tekrarlar ve bütün Sahâbelerin, hep Allâh‘ın Kitabı ve Rasûlü‘nün Sünneti‘ne baĢvurduklarını, delil yokluğu hâlinde de aralarında gün ıĢığına çıkan görüĢ ne ise, Ona uyduklarını iddia ediyor. Ġddiasına göre Sahâbelerde durum bu iken, üçüncü asırdan sonra mezhebe bağlanma ve taklîdcilik bid‘atı ortaya çıkmıĢ oluyor. Yazar bununla da kalmıyor, ĠMAMLARIN MEZHEBLERĠNĠ TAKLÎD EDENLERĠ ÜRKÜP KAÇAN EġEKLERE BENZETMEYE;

69Kürrâs, Sh: 17.

YALANLARINI KILIFLAYAN, ĠNADCI VE UYDU,