• Sonuç bulunamadı

Yakalama ve gözaltı müessesesi ile ilgili tezimizin ilerleyen aşamalarında ayrıntılı açıklamalar yapılmıştır. CMK’nın yakalama ve gözaltına ilişkin hükümleri AİHS m. 5’te

137“Daktaras/Litvanya, 42095/98, 10 Ekim 2000 tarihli karar” CENGİZ/DEMİRAĞ/ERGÜL/ MCBRİDE/

TEZCAN, a.g.e., s. 14.

138 “Craxi/İtalya, 34896/97, 05 Aralık 2002 tarihli karar” CENGİZ/DEMİRAĞ/ERGÜL/ MCBRİDE/

TEZCAN, a.g.e., s.14.

139“Lesnik/Slovakya, 35640/97, 11 Mart 2003 tarihli karar”, CENGİZ/DEMİRAĞ/ERGÜL/ MCBRİDE/

yer alan düzenleme ile uyumlu bulunmaktadır. Yakalamanın kişi özgürlüğüne müdahale oluşturmaması için hukuka uygun olması, makul şüphenin bulunması, inandırıcı dayanaklar olması, zor kullanılma durumunun yakalamanın amacını aşmaması, yasal hakların derhal bildirilmesi ve makul süreye uyulması gerekmekte olup bu hususları kapsayan AİHM kararlarına değinelim

Raninen/Finlandiya AİHM, davasında başvuranın kaçmaya çalışmayacağı, önlem almadan önce başvuranın askerlik hizmetini yerine getirmeyi reddetmekte ısrar edip etmeyeceğinin sorulmadığı, bu nedenle başvuranın askeri polis tarafından cezaevinden Pori barakalarına götürüldüğü sırada yakalanması ve tutuklanmasının AİHS’nin 5/1 maddesi bağlamında kanuna uygun olmadığı ve sözleşmeyi ihlal ettiği kanaatine varmıştır. 140

Fox Campbell ve Hartley davasında Fox’un ve Campbell’in önceleri IRA ile bağlantılı terörizm eylemleri nedeniyle mahkum edilmeleri terör suçları işlediklerini kuvvetlendirse dahi 7 yıl sonra 1986 yılındaki gözaltına alınmalarını haklı çıkaran bir şüphenin tek dayanağı teşkil edemeyeceği, bu unsurların kendi başlarına makul şüphenin mevcut olduğu sonucunu desteklemek için yeterli olmadığı belirtilerek AİHM tarafından sözleşmenin 5. maddesinin ihlal edildiği kanaatine varılmıştır. 141

Wieser/Avusturya davasında polisin başvuranın evinde arama yaptığı sırada polis memurları tarafından başvuranın arama yapmak amacıyla üzerindekileri çıkarması talimatında, AİHM , elbiseler çıkarılarak yapılan aramanın güvenlik nedenleri ile haklı olduğunu gösteren bir bulgunun mevcut olmadığını polisin evinde arama yaptığı sırada başvuranın üzerindeki çıkararak aramasının AİHS’nin 3. maddesi bağlamında onur kırıcı olarak nitelendirilecek ciddi haksızlık içeren bir muamele olduğu ve sözleşmeyi ihlal ettiği kanaatine varmıştır. 142

Wloch/Polonya davasında başvuranların gözaltına alınmalarının tek gerekçesinin çocuk ticareti suçuna dahil edilmeleri şüphesi olduğu bu şüphenin makul şüphe olmadığı bu suretle gözaltına alma eyleminin ve tutuklamanın yasal olmadığı iddia edilmiş AİHM gözaltına alma aynı zamanda mahkemeleri yanlış yönlendirmek amacıyla evlat edinme işlemlerine dahil olan kişileri yalancı tanıklık etmeye teşvik etme suçunu işlediği

140“Raninen/Finlandiya, 20972/92, 16 Aralık 1997 tarihli karar”, CENGİZ/DEMİRAĞ/ERGÜL/

MCBRİDE/ TEZCAN, a.g.e., s.15.

141“Fox, Campbell ve Hartley/İngiltere, 12244/86; 12245/86; 12383/86, 30 Ağustos 1990 tarihli karar”

CENGİZ/DEMİRAĞ/ERGÜL/ MCBRİDE/ TEZCAN, a.g.e., s. 21.

142 “Wieser/Avusturya, 2293/03, 22 Şubat 2007 tarihli karar” CENGİZ/DEMİRAĞ/ERGÜL/ MCBRİDE/

şüphesine de dayandığından AİHS 5/1-c maddesi bağlamında makul şüphenin mevcut olduğu kanaatine varmıştır.143

H.B./İsviçre davasında başvuran, kanunların yargı gücünü kullanma yetkisini verdiği bir yetkili önüne çıkarılmadığını iddia etmiş, AİHM başvuranın tutuklanmasına ilişkin karar veren sorgu hakiminin takibatı gerçekleştiren makamın temsilcisi olarak müteakip cezai takibata yargılamanın ileri aşamalarında kovuşturmaya müdahale etme hakkının olabileceğinin anlaşıldığından AİHS’nin 5/3. maddesinin ihlal edildiği kanaatine varmıştır. 144

Tomasi/Fransa davasında , AİHM’ye göre doktorlardan tamamen bağımsız olarak hazırlanan sağlık belgeleri ve raporlarının Tomasi’nin çektiği çok sayıda sıkıntının ve bunların yoğunluğunun kanıtı olduğunu, AİHM söz konusu muamelenin insanlık dışı ve aldatıcı olduğunu göstermek için sağlık belgeleri ve raporların yeterli olduğu, suçla ve terörizm ile mücadelede soruşturma ve güçlüklere ilişkin gereklerin kişilerin fiziksel bütünlüklerine saygı gereği sağlanan korumaya kısıtlamalar getirilmesi ile sonuçlanamayacağı gerekçeleri ile Tomasi’ye yapılan muamelenin AİHS 3. maddesinin ihlal ettiği sonucuna varmıştır. 145

C-TUTUKLAMA

Tutuklama ayrıntılı olarak ele alındığı üzere, hakkında henüz mahkumiyet kararı verilmemiş olan şüpheli veya sanığın zorunlu hallerde hakim kararı ile özgürlüğünden yoksun bırakılması olup kişi özgürlüğünü ortadan kaldırması nedeniyle insan haklarını ve dolayısı ile AİHS’ i de yakından ilgilendirmektedir. CMK’da yer alan tutuklamaya ilişkin hükümler ile AİHS madde 5’te yer alan hükümler uyumludur.

Muller/Fransa davasında , AİHM’ye göre yeniden suç işleme iddiası ile bir kişinin sabıka kaydı tek başına tahliye talebinin reddedilmesi için haklı bir sebep teşkil etmemektedir. 146

143 “Wloch/Polonya, 27785/95, 19 Ekim 2000 tarihli karar” , CENGİZ/DEMİRAĞ/ERGÜL/ MCBRİDE/

TEZCAN, a.g.e., s. 23.

144“H.B./İsviçre, 26899/95, 05 Nisan 2001 tarihli karar”,CENGİZ/DEMİRAĞ/ERGÜL/ MCBRİDE/

TEZCAN, a.g.e., s. 23.

145“Tomasi/ Fransa, 12850/87, 27 Ağustos 1992 tarihli karar” ,CENGİZ/DEMİRAĞ/ERGÜL/ MCBRİDE/

TEZCAN, a.g.e., s. 23.

146“Muller/Fransa, 21802/93, 17 Mart 1997 tarihli karar”, CENGİZ/DEMİRAĞ/ERGÜL/ MCBRİDE/

Mamedova/Rusya davasında başvuranın tutukluğunun devamı için yerel mahkemelerin başvuranın delili yok edebileceğini veya suçu yeniden işleyebileceğini belirttiği, AİHM’ye göre ise soruşturmanın ilk aşamalarında başvuranın adalete müdahale etmesinin gözetimde tutulmasını haklı gösterdiğini, ancak deliller toplandıktan sonra söz konusu gerekçenin geçersiz hale geldiğini belirtmiştir. 147

Van Der Tang/İspanya davasında başvuranın toplam tutukluluk süresi üç yıl bir ay yirmiyedi gün sürmüştür. AİHM, Başvuranın dava dosyasının Audiencia Nacional’e havale edilmesinden itibaren süresinin uzamaya başladığı tutuklu yargılanması boyunca tekrarlayan kaçma riskinin İspanya yetkili makamlarının titizlilik göstermediği sonucunu doğurmadığını bu suretle mevcut dava koşullarının 5. maddenin 3. paragrafının ihlalini oluşturmadığını belirtmiştir. 148

N.C./İtalya davasında başvuran birbuçuk ay süren tutukluluk halinin sözleşmeyi ihlal ettiğini iddia etmiş ,AİHM birbuçuk aylık sürenin iki haftasının ev hapsi ile geçtiğini yerel mahkemenin gerekçelerinin yeterli olduğunu, tutuklamanın davanın görülme şeklinden ötürü gereksiz yere uzamadığı sonucuna varmış, şikayette bulunanın tutuklu yargılama süresinin AİHS’nin 5/3. maddesinde öngörülen makul süreyi aşmadığını belirtmiştir. 149

Niedbala/Polonya davasında başvuran, takibatı gerçekleştiren makamların tutukluluğunu haklı göstermek için başvurdukları nedenlere itiraz etmek üzere bu iddialara ilişkin görüşlerini bildirme fırsatı olmadığını iddia etmiş, AİHM ceza muhakemeleri usulüne ilişkin kanunun uygulanabilir hükümleri uyarınca savcının, mahkemenin, başvuranın tutukluluğunun yasallığının incelendiği oturumların herhangi birinde bulunma inisiyatifi olduğunu bu suretle AİHS 5/4. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır. 150

Labita/İtalya davasında başvuran Pianosa Cezaevi yetkili makamlarının ailesi ve yasal temsilcisi ile iletişim kurması hususunda sansür uyguladığına ilişkin şikayette bulunmuş, Adalet Bakanlığının 354 nolu 1975 tarihli kararı uyarınca tutukluluk süresinde sansür uygulandığı savunulmuş,İtalya Anayasa Mahkemesi mahkumların iletişim kurmalarına ilişkin tedbirler alma yetkisinin olmadığına karar vermiş bu nedenle AİHM,

147 “Mamedova/Rusya, 7064/05, 01 Haziran 2006 tarihli karar” CENGİZ/DEMİRAĞ/ERGÜL/ MCBRİDE/

TEZCAN, a.g.e., s. 23.

148“Van Der Tang/İspanya, 19382/92, 13 Temmuz 1995 tarihli karar”, CENGİZ/DEMİRAĞ/ERGÜL/

MCBRİDE/ TEZCAN, a.g.e., s. 23.

149“N.C./İtalya, 24952/94, 11 Ocak 2001 tarihli karar” ,CENGİZ/DEMİRAĞ/ERGÜL/ MCBRİDE/

TEZCAN, a.g.e., s. 23.

150“Niedbala/Polonya, 27915/95, 4 Temmuz 2000 tarihli karar” , CENGİZ/DEMİRAĞ/ERGÜL/

başvuranın bu süre içerisindeki iletişimine uygulanan sansürün hem yerel hukuk hem de AİHS bağlamında kanuna uygun olmadığı kanaatine varmıştır. 151

III-AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN KİŞİ ÖZĞÜRLÜGÜ VE GÜVENLİĞİ HAKKININ İHLALİNE İLİŞKİN TÜRKİYE HAKKINDA VERMİŞ OLDUĞU İHLAL KARARLARI

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye hakkında kişi özgürlüğü ve güvenliği ile ilgili vermiş olduğu kararların büyük çoğunluğunu gözaltında ve

151“Labita/İtalya, 26772/95, 06 Nisan 2000 tarihli karar” , CENGİZ/DEMİRAĞ/ERGÜL/ MCBRİDE/

tutuklulukta geçen sürelerin uzunluğu oluşturmaktadır. Biz de ayrıntısına girmeden konumuz ile ilgili birkaç karar açıklayarak hem hükmün nasıl ihlal edildiğini hem de AİHM yargılama usulünü ve gerekçeleri hakkında bilgi edineceğiz.

A-Yağcı ve Sargın/Türkiye Davası

Yağcı ve Sargın Türkiye davasında tutuklulukta makul sürenin aşıldığı, AİHS 5/3 fıkrasının çiğnendiği iddia edilmiş, Yağcı ve Sargın yargılanmak üzere gözaltında bulundukları süre hakkında şikayette bulunmuşlar hükümet bu görüşe itiraz etmiş, ancak alınan görüş komisyon tarafından kabul edilmiştir.

Bu kararın 40. paragrafında belirtilen sonuca ilişkin olarak mahkeme, mahkemenin zorunlu yetkisinin tanınmış olduğu bildirgenin sunuluş tarihi olan 22 Ocak 1990 tarihinden başvuranların şartlı olarak serbest bırakıldıkları 04 Mayıs 1990 tarihine kadar geçen üç ay ve onüç günlük bir süreyi dikkate alabilecektir. Ancak 22 Ocak 1990 tarihi sonrasında sürdürülen göz altı durumlarının sözleşmenin 5. maddesinin 3. fıkrasınca doğrulanıp doğrulanmadığının değerlendirilmesi için mahkeme anılan tarihe kadar 16 Kasım 1987 tarihinde gözaltına alınan başvuru sahiplerinin iki yıl , iki ay süresince tutuklu kalmış olduklarının dikkate alacaktır demektedir. Devamla, belli bir davada yargılanmak üzere bekleyen ve suçlanan bir şahsın gözaltı halinin makul süreyi aşmamasını sağlamak öncelikli olarak ulusal yargı mercilerinin görevidir. Bu bağlamda varsayılan mahsumiyet ilkesi, kişisel özgürlüklere saygı kuralından sapma ve serbest bırakılma başvurusunda bunların dikkate alınmaması hususlarının göz önünde bulundurarak kamu yararına ilişkin gereklerin mevcut olup olmadığı konusundaki tüm hususları incelemelidir. Mahkemenin bu kararda verilen nedenler ve başvuru sahibi tarafından başvurularda belirtilen gerekçeler bazında sözleşmenin 5. maddesinin 3. fıkrasında ihlal edilip edilmemesi hususunda karar vermesi istenmektedir.

Mahkemenin zaman itibariyle yetki kapsamındaki süre içinde Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi başvuru sahiplerinin gözaltı süresinin devamına ilişkin hususu 8 şubat ve 9 Mart 1990’da resen ve 6 Nisan’da başvuru sahiplerinin başvurusu üzerine üç kez görüşmüştür.

Yağcı ve Sargın’ın serbest bırakılmasının red edilme gerekçesi olarak suçlamaların niteliği, delillerin durumu ve 16 Kasım 1987 olan yakalama tarihini öne sürmüştür.

Hükümetin sunumunda başvuru sahiplerinin kaçmalarını engellemek için gerektiği kadar bir süre gözaltında tutulmaları belirtilmiştir.

AİHM, bir sanığın kaçmasına ilişkin tehlikenin sadece söz konusu hükmün ciddiyeti bazında değerlendirilmeyeceğine işaret etmektedir.

Devlet güvenlik mahkemesinin gözaltı durumunu onaylayan emirlerinde basma kalıp denmese de hiçbir şekilde kaçmanın bir tehlike oluşturduğunu açıklamaksızın hemen her zaman aynı ifadeleri kullandığı belirtilmiştir.

Delillerin durumu ifadesi suça ilişkin ciddi göstergelerin mevcut olduğu ve devam ettiği şekilde anlaşılmaktadır. Bunların ilgili etkenler olmasına rağmen mevcut davada bunlar şikayet konusu tutuklunun devamını haklı çıkarmamaktadır denmektedir.

Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından ileri sürülen üçüncü neden olan başvuru sahiplerinin yakalanma tarihleri de herhangi bir toplam tutukluluk süresi tek başına sözleşme kapsamında bir dayanak olmaksızın haklı çıkarılmayacağından dayanaktan yoksundur şeklinde gerekçelendirilerek AİHM başvuranların söz konusu süre içerisinde sürdürülen tutukluluk halinin 5. maddesinin 3. fıkrasını ihlal ettiğini kabul etmiştir. 152

B-Mansur/Türkiye Davası

Tutuklukta makul sürenin aşılmış olması nedeniyle AİHS 5/3 fıkrasının çiğnendiği iddiası ile başvuruda bulunulmuş, AİHM kararının 40. paragrafında belirtilen sonuca ilişkin olarak mahkeme, mahkemenin zorunlu yetkisinin tanınmış olduğu bildirgenin sunuluş tarihi olan 22 Ocak 1990 tarihi ile Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 19 Şubat 1991 tarihli karar tarihi arasında geçen süre olan bir yıl yirmisekiz günlük bir sürenin dikkate alınabileceği, 22 Ocak 1990 tarihi sonrasından sürdürülen tutukluluk hallerinin sözleşmenin 5. maddesinin 3. fıkrasınca doğrulanıp doğrulanmadığının değerlendirilmesi için mahkeme anılan tarihe kadar 5 Kasım 1984 tarihinde yakalanmış olan başvuranın yaklaşık beş yıl üç aylık bir süre boyunca tutuklu kalmış olduğunu dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Devamla, belli bir davada yargılanmak üzere bekleyen suçlanan bir şahsın gözaltı halinin makul bir süreyi aşmamasını sağlamak öncelikli olarak ulusal yargı mercilerinin görevidir. Bu bağlamda varsayılan mahsumiyet ilkesi, kişisel özgürlüklere saygı kuralından sapma ve serbest bırakılma başvurusunda bunların dikkate alınmaması hususlarının göz önünde bulundurarak kamu yararına ilişkin gereklerin mevcut olup olmadığı konusundaki tüm hususları incelemelidir. Mahkemenin bu kararda

152 GÖLCÜKLÜ /GÖZÜBÜYÜK, a.g.e. , s. 245, 08.06.1995-6/1994/453/533-534 sayılı karar Adalet

Bakanlığı Eğitim Başkanlığı Yayını Yargı Mevzuat Bülteninin 06.06.2000 tarihli 113 sayısında yayınlanmıştır.

verilen nedenler ve başvuru sahibi tarafından başvurularda belirtilen gerçekler bazında sözleşmenin 5. maddesinin 3. fıkrasında ihlal edilip edilmemesi hususunda karar vermesi istenmektedir.

Mahkemenin zaman itibariyle yetkisi kapsamındaki süre içinde Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesi başvuranın tutukluluk süresinin devamına ilişkin hususu dokuz kez görüşmüştür.

Mansur’un serbest bırakılmasının ret edilme gerekçesi olarak suçlamaların niteliğini ve delil durumunu öne sürmüş ve üç kez de karar için bir gerekçe göstermemiştir.

Hükümet sanığın karşı karşıya olduğu ağır cezayı, kaçma ihtimalini veya delilini yok etme ve hileli itilaf tehlikesini vurgulamıştır. Mansur un Türkiye de herhangi bir sabit ikametinin olmadığını ve serbest bırakılmasından sonra adli mercilerin duruşma celplerine icabet etmeme veya sadece süresinin tespiti gereken cezasının infazından kaçma ihtimalini dile getirmiştir.

Başvuran Mansur söz konusu kararların mükerrer olduğundan şikayetçi olmuş ve daima Türkiye de ikamet ettiğini ve İstanbul da ki kapalı çarşıda bir tüccar olduğunu, mahkemelerin kendisinin durumuna ilişkin gerekçelerin göz ardı ettiğini bildirmiştir.

AİHM kararında, bir sanığın kaçmasına ilişkin tehlikenin sadece söz konusu cezanın ağırlığı bazında değerlendirilmeyeceğini işaret etmiş, aynı zamanda bir kaçma tehlikesinin mevcudiyetini teyid eden veya kaçma ihtimalinin yargılanmak üzere tutuklu tutulmayı haklı çıkarmayacak derecede düşük olduğunu ortaya koyan başka ilgili etkenlerinde değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiş. Söz konusu davada birinci mahkemenin tutukluluk halini teyid eden emirlerini de kaçmaya ilişkin bir tehlikenin neden olduğuna ilişkin herhangi bir açıklama yapılmaksızın basma kalıp denmese de hemen her zaman aynı kelimelerin kullanıldığını, delil durumu ifadesinin suça ilişkin ciddi göstergelerin mevcut olduğu ve devam ettiği şekilde anlaşılması gerektiğini, mevcut davada bunların şikayet konusu tutukluluğun devamını haklı çıkarmadığını belirterek başvuranın söz konusu süre içinde sürdürülen tutukluluk halini 5. maddenin 3. fıkrasını ihlal ettiğini kabul etmiştir. 153

C-Çakıcı /Türkiye Davası

153 GÖLCÜKLÜ /GÖZÜBÜYÜK ,a.g.E.,s.250, .08.06.1995-14/1994/461/542 sayılı karar TC Adalet

Bakanlığı Eğitim Dairesi Başkanlığı Yayını, Yargı Mevzuatı Bülteni, 03 Ekim 2000 tarihli 123. sayısında yayımlanmıştır

Başvuran kardeşinin ortadan kaybolmasının sözleşmenin 5. maddesinin bir çok kez ihlal edilmesine sebep olduğunu belirtmiş. Başvuran erkek kardeş Ahmet Çakıcı nın bir gece için Hazro ya sonrada 02 Aralık 1993 tarihine kadar göz altında tutulduğu Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığına götürülerek güvenlik güçleri tarafından gözaltında tutulduğunu ifade etmiştir. Kardeşinin gözaltına alınması kayıtlara geçirilmemiş ve yetkililer tarafından ret edilmiş, böylece gözaltında iken sağlanması gereken güvencelerden yoksun bırakılmıştır.

Sözleşmenin 5. maddesinin 3. fıkrasının gerektirdiği gibi makul bir süre içinde hakim önüne çıkarılmamış, avukata, doktora veya bir akrabasına başvurulmasına izin verilmemiş ve sözleşmenin 5. maddesinin 4. fıkrası bağlamında göz altına alınmasının yasallığına itiraz etmesi engellenmiştir. Başvuranın görüşüne göre ailesinin Ahmet Çakıcı nın göz altına alındığı şeklindeki iddiası konusunda yetkililer tarafından hızlı ve etkili bir soruşturma yapılmadığını bu suretle sözleşmenin 5. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

Hükümet Ahmet Çakıcı’nın gözaltına alındığı iddiasına itiraz ederek yetkililerin erkek kardeşi ile ilgili bütün bilgileri özellikle de isminin gözaltı kayıtlarında yer almayışı konusunda ki bilgileri başvurana verdiklerini belirtmiş ve hükümet ayrıca komisyonun gözaltı kayıtları konusundaki eleştirilerini bu dava esası içerisinde ilgisiz ve orantısız olduğunu belirtmiştir. Hükümet şahısları iddia edilen süreler içerisinde kayıtlara geçirmeden veya uygun adli usule başvurmadan gözaltında tutmanın mümkün olmadığı görüşünü savunmuştur. Ayrıca mahkemenin Güneydoğudaki terör tehdidinin sonucu olarak ulusun varlığına tehdit oluşturan olağanüstü halin varlığını kabul ettiği, Aksoy Davasını delil olarak göstererek sözleşmenin 15. maddesi bağlamında yapılan derogasyona atıfta bulunmuştur.

Komisyon, Ahmet Çakıcı’nın özgürlüğünün güvenlik güçleri tarafından keyfi olarak engellendiğine karar vererek hükümetin onun başına gelenler hakkında güvenilir veya delile dayanan bir açıklama yapmadığına karar vermiş ve komisyon ayrıca gözaltındaki bir şahsın kaybolmasını önlemek için getirilen güvenceleri incelerken Lice, Hazro ve Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı’ndaki gözaltı kayıtlarının kusurlu, karanlık ve tutarsız olduğunu, güvenilir ve doğru olmadıklarını gözlemlemiş ve jandarmaların doğru ve etkili kayıt tutma usullerini uygulamaya koyduğu konusunda tatmin olmamıştır.

AİHM, Ahmet Çakıcı’nın güvenlik güçleri tarafından yakalandığını 08 Kasım 1993 gecesini geçirdiği Hazro ya götürüldüğünü 02 Aralık 1993 tarihine kadar gözaltında

tutulduğu Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığına hatırlatmıştır. Bu gözaltının Hazro Diyarbakır kayıtlarına geçirilmediğini ayrıca nerede ve ne durumda olduğuna dair başka bir resmi kayıtın mevcut olmadığını belirtmiş. Gözaltına alınmaların tarihi, saati, yeri ve nedeni ile bunu gerçekleştiren şahısların bu konuda etkili olan şahısların isimleri ile ilgili bilgilerin kayıt edilmesi sözleşmenin 5. maddesi 1. fıkrasının amacı doğrultusunda bir şahsın gözaltına alınmasının kanunun uygunluğu açısından gerekli olduğunu, başvuran hakkında kayıt tutulmamasını söz konusu kayıtlar ile ilgili genel güvensizlik bulgularını ağrılaştıran ciddi bir ihlali ortaya koyduğunu vurgulamıştır.

Ayrıca Ahmet Çakıcı nın gözaltına alınması hususunda üç tanığının olduğu yetkililerin dikkatine sunulmuş olduğu halde başvurunun komisyon tarafından hükümete sunulmasına kadar gözaltı kayıtlarının incelenmesinden başka kanıtlamak için hiçbir girişimde bulunulmadığını belirterek gerekçelendirmiş, neticeten sayılan sebeplerle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Ahmet Çakıcı’nın sözleşmenin 5. maddesindeki güvencelerden tamamen yoksun bırakılarak yakınlarına haber verilmeden gözaltına alındığına ve bu hüküm bağlamında garanti altına alınan özgürlük ve kişi güvenliği hakkını ihlal edildiğine karar vermiştir. 154

D-Ağırağ ve Diğerleri/Türkiye Davası

Başvurucu Y.Çetinkaya 06 Temmuz 1996 tarihinde tutuklanmış ve İzmir Emniyet Müdürlüğü Terör ile Mücadale Şubesinde gözaltına alınmıştır. Ş.Poyraz isimli başvurucu ise 09 Temmuz 1996 da tutuklanmıştır. Z.Yüksel, I Çelik ve H.Adıbelli ise 10 Temmuz da ve A.Poyraz ile M.Aydın 11 Temmuz da gözaltına alınmışlardır. Başvuranlar 17 Temmuz 1996 tarihinde İzmir DGM Cumhuriyet Başsavcısı tarafından dinlendikten sonra haklarında tutuklama kararı alan DGM Hakimi önüne çıkarılmışlardır. Cumhuriyet Savcısı 02 Ağustos 1996 tarihli iddianame ile şahıslar hakkında TCK 168, 169 ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 5. maddesinin uygulanması talebi ile kamu davası açmıştır. DGM 27 Haziran 1997 tarihinde başvuranları mahkum etmiş ancak 01 Temmuz 1998 tarihli Yargıtay Kararı ile verilen ceza kararı usul hatasından dolayı bozulmuştur. Yapılan yeni yargılamada benzer cezalarla yine mahkumiyet verilmiş ve onaylanmıştır.

154 GÖLCÜKLÜ /GÖZÜBÜYÜK, a.g.e., s.250, 08.07.1999-23657/94 sayılı karar TC Adalet Bakanlığı

Eğitim Dairesi Başkanlığı Yayını, Yargı Mevzuatı Bülteni, 03 Temmuz 2000 tarihli 166. sayısında yayımlanmıştır.

Başvuranlar AİHM’e müracaat ederek gözaltı sürelerinin aşırı olması nedeniyle şikayetçi olmuşlar AİHS nin 5. maddesi 3. fıkrasının ihlal edildiğini öne sürmüşlerdir.

Hükümet başvuranların iç hukuk yolları tüketilmeksizin AİHM’e müracaat edilmesi sebebi ile başvurunun ret edilmesini talep etmiştir.

AİHM iç hukuk kurallarına atıfta bulunarak uygulanan uzun gözaltı sürelerinin yasalara uygun olduğunu tespit etmiş ancak iç hukuka uygun olan gözaltı sürelerinin sözleşmede belirtilen derhal bir yargıç önüne çıkarılma hakkı ile bağdaşmadığını kabul etmiştir.

Esasa dair verdiği kararda ise başvuranların gözaltı süresini altı ila onbir gün arasında değiştiğini başvuranlara atfedilen faaliyetlerin terör tehdit unsuru ile bağdaştırılsa

Belgede Kişi hürriyeti ve güvenliği (sayfa 69-105)

Benzer Belgeler