• Sonuç bulunamadı

Gelişimin temel özelliklerinin ışığında gelişim ve öğrenme olgusunun birlikte nasıl

şekillendiğini ele alma gerekliliği vardır. Söz edilen noktaları derinlemesine tartışmadan önce, belirli yaş gruplarında ve dolayısıyla belirli gelişimsel süreçlere dahil olan çocukların genel anlamda neleri gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceklerine kısaca değinilecektir. Bu anlamda çocuğun gerek evde gerekse okul ortamında öğrenme etkinliğini nasıl gerçekleştirdiği açıklanmaya çalışılacaktır. Ancak çalışmanın niteliği açısından temelde anadilini öğrenme ve yabancı dil öğrenme durumlarının değerlendirilmesinin yapılması amaçlanmaktadır.

Çocuğun öğrenmeyi gerçekleştirebilmesinde şüphesiz en etkin araç dildir. Doğduğu andan itibaren karşılaştığı bu sözel kullanım, çocuğun zihninde kendi kavramsal dizgesini oluşturmada yol gösterici olmakta, çocuk gözlemleme yoluyla zaman içerisinde etkin bir dil kullanıcısı haline dönüşmektedir. Dili anlamlandırmada belki de ilk aşama olan gözlem yoluyla, çocuk söylenen dil ve o sırada gerçekleştirilen hareket yardımıyla sözün nasıl bir anlam taşıdığını öğrenebilmekte ve benzer bir durumda kendini ifade edebilmek için bu yapıyı hatırlayıp kullanma yeteneğini göstermektedir.

39 “ Ebeveynlerle ve öğretmenlerle olan iletişimde kullanılan

dil önemlidir çünkü dil anlama ve öğrenmeyi sağlayan temel araçtır. Dinleyicilerimize mesajımızı anlamlı kılmaya izin veren dildir. Sorular sormamıza ve anlaşılmayan noktaları açıklamaya yarayan da yine dildir…”

(Cameron,2001: 12).

Özetle dil iletişimin temeli ve değişmezidir. Şüphesiz ki çocuk çevresiyle iletişimi gerçekleştirmede ilk olarak anadilini öğrenme gereksiniminde bulunacaktır. Anadilini edinmeye başlayan çocuğun izlediği süreçleri değerlendirebilmede kullanılabilecek birçok yayın ve çalışma vardır. Bu noktada yer verilecek çalışmalardan yabancı dil öğretimi/öğrenimi boyutuna yönelik çıkarımlarda bulunabilmek de hedeflenmektedir.

Brewster, Ellis ve Girard’a (2002:14-15) göre birinci dillerini edinmede çocuklar birçok süreçten geçmektedir:

1. Agulama- Bebekçe Konuşma (Babbling): Doğumdan sekizinci aya kadar geçen sürede bebekler birçok sesi ve gürültüyü duyar ve üretebilirler. Bu seslerin bazıları sanki çocuğun 1.dilinde yokmuş gibi zaman içerisinde kullanılmamaya başlar.

2. İlk Sözcük: Yaklaşık olarak 11 aylıkken bebekler çevrelerindeki insanlara ve nesnelere kendilerine özgü isimler takmaya başlarlar. İkinci yıl boyunca ise önceki döneme ait rastlantısal sesletimler iletişim şeklini almaya başlar. Bazı sessel bileşenler çevre tarafından olumlu karşılansa da temelde bu sesletimler şans eseri meydana gelmektedir (baba ve dede gibi). Sözcüklere sürekli olarak maruz kalma ve duyulan örnekleri tekrarlama yoluyla çocuk belirli nesneleri yine belirli seslerle ilişkilendirmeyi öğrenir.

3. İki Sözcük: 18 ay ve iki yaş arasında yeni bir anlam yaratabilmek adına iki sözcüğü bir araya getirmeye başlayarak ilk yapısal aşamayı oluştururlar (anne gitti, gibi).

40

4. Sesbilimsel, sözdizimsel ve sözcüksel normlar: Üçüncü ve dördüncü yaşlar temel dil unsurlarının uygun kullanımıyla birlikte büyük bir yaratıcılığa işaret eder. Çocukların oluşturduğu ardışık dilbilgisel sistemler, çevrelerindeki yetişkinlerin normlarına çok benzer hale gelir. Okul çağındaki çocuklar birinci dillerindeki sesli ve sessiz harflerin tümünü öğrenmiş olurken, bazıları kimi sesleri ve ünsüz kümesini anlamlandırmada bir takım sorunlar yaşamaktadır. Beş yaş ile birlikte çoğu çocuk binlerce kelime öğrenmiş duruma gelir.

5. Sözdizimsel ve sözcüksel zorluk ve zenginlik: 6 ve 12 yaş arasında ise okumaya dayalı sözcük bilgilerini ve sözcükleri anlama yeteneklerini geliştirmeye devam etmektedirler. Bunun yanı sıra çocuklar yaşları büyüdükçe daha soyut tanımlamalarda bulunabilmektedirler. 6-12 yaş aralığındaki çocuklar şarkı, şiir, şarkı sözleri, tekerlemeler ve fıkraları öğrenmekten hoşlanırlar. Bazı çocuklar ise gizli diller ya da kodlamalar oluşturabilirler.

6. Konuşma Becerileri: Etkileşimsel görevlerde küçük çocuklar bir şeyi anlayıp anlayamadıklarını ya da kendilerine yöneltilen yönergelerin net olup olmadığını bilemeyebilirler. Soru sorup öğrenmeye çalışmaksızın ya da anlamadıklarını belirtmeden sadece görevi yapmaya devam edebilirler. Daha büyük yaştaki çocuklar ise bir şeyin anlaşılır olup olmadığını daha iyi kavrayabilir ve sorunu tanımlamayı ya da sorunun çözümünde bir alternatif üretmeyi deneyebilirler. Çocuklar büyüdükçe, diğerlerinin bakış açısını anlayarak istediklerini elde etmek için ikna edici tartışmalara girmeye başlarlar. Bu süreçler anadili edinimi için genel bir bakış açısı sergilemektedir. Her dil için bu süreçlerin aynı şekilde gerçekleştiği düşünülebilir. Buna göre çocuk son aşamayla birlikte dili etkin bir şekilde kullanmaya başlar. Yani 12 yaşa kadar olan süreçte çocuk anadiline ilişkin pek çok yetiyi kazanmış bir duruma gelir. Bu dilsel yetkinliğin özellikle beşinci aşamadaki ‘sözdizimsel ve sözcüksel zorluk ve zenginliği’ kazanmaya başlamasıyla birlikte başladığı düşünülebilir.

Wells (1986) ise çocukların okul çağına erişmeden önce temel olarak beş aşamadan geçtiklerini belirtir (Aktaran: Brewster, Ellis ve Girard, 2002:15-16). Buna göre;

41

1. Üretilen ilk sözceler; “dikkat çekme, birinin dikkatini herhangi bir nesneye ya da olaya yönlendirme, istedikleri bir şeyi elde etme, ricada bulunma ve basit önermelerde bulunmak” için kullanılır. Çocuk bu anlamda temel ihtiyaçlarının karşılanmasına odaklanmaktadır. Çocuk vermek istediği mesajı çoğunlukla tonlama yoluyla iletmektedir.

2. İkinci aşamayla birlikte çocuklar çevrelerindeki nesneleri kendilerine göre adlandırmaya ve sınıflandırmaya başlarlar. ‘Nerede?’ ya da ‘Bu nedir?’ gibi çevrelerini tanımaya yönelik sorular sorarlar. Bunun yanı sıra “aşağı-yukarı, sıcak/soğuk, büyük/küçük” gibi sıfatlar ile “iyelik durumu belirten” sözcükleri kullanmaya başlarlar.

3. Tonlama yardımıyla pek çok farklı soru yöneltme eğiliminde bulunurlar. Daha karmaşık isteklerini açıklamak için “ ‘istiyorum’ (I want) “yapısını kullanırlar ve halen devam etmekte olan şeyleri ifade etmede “‘hala’ (still)” ve şimdiki zaman yapısını kullanırlar. Çünkü henüz zihinlerinde zaman kavramı tam olarak oluşmamıştır. Bu nedenle söyledikleri şeye işaret ettiğini düşündükleri basit yapılarla kendilerini ifade etmeye çalışırlar.

4. Birçok istemde bulunabilmek için giderek daha karmaşık yapıları kullanmaya başlarlar, bir şeyleri açıklamak istediklerinde ya da bir şeyin açıklamasını istediklerinde ‘neden’ sorusunu kullanırlar.

5. Bu aşamada çocuk dili; “bilgi vermek, çeşitli sorular sormak ve bunları yanıtlamak, dolaylı ve dolaysız yollardan ricada bulunmak, öneri getirmek, durum bildirmek ve diğerlerine bunu sormak, kendi duygularını ve tutumlarını açıklamak ve diğerlerininkini de sormak” için kullanmaya başlar. Bir bakıma çocuk iletişimde bulunabilmek için gerekli tüm söylem çeşitlerini kullanmaya başlamaktadır.

İletişimde bulunurken ben-merkezci bir davranıştan uzaklaşmaya başladığı, diğerlerinin düşünce ve hislerini de önemsediği görülmektedir. Çocuğun bu yönüyle çevresindekilere karşı da anlayış geliştirmeye başlayan, etkileşimde bu noktaya da önem veren sosyal bir varlık olduğu görülmektedir.

42

Scott ve Ytreberg (1997:4-5), “Çocuklara İngilizce Öğretmek” başlıklı kitaplarında, dil öğrenicisi olarak çocuğun genel karakteristik özelliklerine değinmektedir. Çocukların sahip oldukları bu özellikleri daha iyi irdeleyebilmek adına, 5 ve 7 yaşlar ile 8 ile 10 yaş aralığındaki çocuklar iki kategoride ele alınmıştır. Genç dil öğrenicisinin genel özelliklerini ve yaşlar arasındaki farklılıkları daha anlaşılır bir boyuta taşıyabilmek için söz edilen kitapta yer verilen özellikler özetlenerek aşağıda

şu şekilde tablolaştırılabilir:

Tablo 6: Genç Dil Öğrenicisinin Genel Özellikleri

5 ve 7 yaş arası 8 ve 10 yaş arası

Ne yapmakta oldukları ile ilgili konuşabilirler

Yaptıkları veya duydukları hakkında bilgi verebilirler

Etkinlikler planlayabilirler

Bir şey üzerinde tartışma yürütebilir ve

neyi neden düşündüklerini

söyleyebilirler

Mantıksal akıl yürütme yapabilirler Gelişkin hayal güçleri vardır

Anadillerinde pek çok tonlama yapısı kullanabilirler

Doğrudan gerçekleşen insan ilişkilerini anlayabilirler

Kendilerine özgü temel kavramları oluşturmuşlardır. Dünyaya ilişkin sabit fikirleri vardır

Gerçek ve kurgu arasındaki farkı söyleyebilirler

Her zaman soru sorarlar

Anlamı ifade edebilmede ve anlamada fiziksel dünya kadar, sözlü dile de güvenirler

Kendi öğrenmelerine ilişkin birtakım kararlar verebilirler

Yapmaktan hoşlandıkları ya da hoşlanmadıklarına ilişkin kesin fikirleri vardır

Sınıfta olan bitene karşı bir adalet duygusu geliştirmişlerdir ve öğretmenin kararlarını sorgulamaya başlamışlardır Diğerleriyle çalışabilir ve diğerlerinden öğrenebilirler

43

Dil gelişimi açısından bakıldığında ise 8-10 yaş aralığındaki çocukların dile ilişkin temel bileşenleri öğrendiği görülmektedir. Scott ve Ytreberg’e göre bu yaş aralığındaki çocuklar kendi anadillerinin yetkin kullanıcıları haline gelmişlerdir. 10 yaş ile birlikte çocuk;

Soyut düşünmeye başlar Sembolleri anlar

Genelleme ve dizgeleştirmeye başlar (1997:4).

Çocukların aynı yaşlarda benzer gelişimsel özellikler sergilediklerini belirten Herschensohn (2007:227) da çocukların genel olarak hangi süreçlerden geçtiklerini

şu şekilde tanımlar: “ … ilk olarak, anadilin ses sisteminde (birinci yılda), daha sonra ise sözcükleri edinmede ve onları birleştirmede (ikinci yılda) ve son olarak biçimbilimsel sözdizimde (üçüncü yıl) uzmanlaşırlar” (a.g.e).

Buraya kadar yer verilen bilgilerden çocukların anadili gelişiminin nasıl gerçekleştiğine ve anadili öğrenicisi olarak çocuğun özelliklerine ilişkin bir ön fikir elde edildiği düşünülmektedir. Bu olguları daha iyi anlamlandırabilmek içinse çocukta anadili gelişiminin nasıl gerçekleştiğini inceleyen kuramlara yer verilecektir. Çalışmanın önceki bölümlerinde, çocuktaki gelişimsel süreçleri tanımlamada bazı kuramcılara değinilmiştir. Ancak anadili gelişimi açısından detaylı bir biçimde ele alınmaları söz konusudur. Çünkü bu kuramcılar ve ileri sürdükleri fikirler hem anadili hem de yabancı dil öğreniminin şekillenmesinde çok büyük rol oynamışlardır. Anadili ediniminde gözlem, tekrar, taklit, tonlama ve benzeri çeşitli durumların kullanımından yararlanarak dili öğrenen çocuk, bu dili edinebilmek için bir öğretime ihtiyaç duymaz. Birinci dil edinimi doğal ortamında ve dolaysız yoldan gerçekleşir. Çocuk kendine sunulan mesajları içselleştirip özümseyerek anlama ulaşır ve kendi ifade etmek istediği anlamı oluşturur. Çocuğun anadilini edinmesinde birçok etmenin varlığı söz konusudur. Buna göre, çocuğun gelişimsel yapısı temel alınarak, çocuktaki zihinsel ve düşünsel mekanizmaların gelişmesi, çocuğun kişisel özellikleri ve içinde bulunduğu çevrenin her türlü sosyal, ekonomik ve kültürel yapısı anadilini edinmede etkilidir.

44

Bazı kuramcılar, anadili ediniminde bir ya da birkaç boyutun etkili olduğuna değinirken, diğerleri tüm bu boyutların etkin olduğunu savunur. Yine de her bir kuram ve görüş dil öğreniminin özünü anlayabilmede gerekli olan bilgileri sunarak gerçekleştirilecek araştırmalardan sınıf içi uygulayımlara kadar birçok noktada yol gösterici olmaktadır.

Piaget, bebek ve çocukları çeşitli bağlamlarda gözlemleyerek onların anadili nasıl

edindikleri hakkında bilgi edinmeyi amaçlamıştır. Piaget’nin dil öğrenimine yaklaşımı dilin zihnin belirli bölümlerinde meydana gelen çeşitli gelişimlerle oluştuğu yönündedir. Piaget’ye göre dil, çocukluk döneminde gelişen bir sistemdir ve dil çocuğun çevreyle olan fiziksel etkileşimi sonucunda edindiği bilgiyi açıklamak için kullanılan bir araçtır (Lightbown ve Spada,1999:23).

Cameron’a göre Piaget’nin üstünde durduğu temel nokta, erken yaştaki çocukların onları çevreleyen dünyada nasıl bir görev üstlendikleri ve bu etkileşimin onların zihinsel gelişimini ne şekilde etkilediğidir. Çocuk çevreden kaynaklanan sorunları çözebilmek adına çevresiyle sürekli bir etkileşim içerisindedir. Bu sorunları çözebilmek için eylemde bulunması ile ise öğrenme oluşmaktadır (2001:2). Verdiği örnekte Cameron, çocuğun tabağındaki yiyeceği nasıl ağzına götürmesi gerektiğini bilmemesinden kaynaklanan bir sorun yaşadığını düşünmemizi ister. Bu sorunu çözmede (bir kaşık ya da parmak yardımıyla) kendini besleyebilmek adına çocuk kas kontrolünü ve yön bulma yetilerini öğrenir. Bu çeşit bir hareketten doğan bilgi taklit etme yoluyla ya da doğuştan gelen bir özellik yardımıyla değil, etkin olarak çocuk tarafından oluşturulmuştur (A.e., s. 2-3).

Çocuğun temelde yaşadığı ortamda karşılaştığı sorunları çözmede kullandığı temel olgu şemalardır. Çocuk gözlemleyerek ya da deneyimleyerek öğrendiği bilgiyi

şemalar aracılığıyla oluşturur. Sonrasında karşılaşılan yeni durumlar da mevcut

şemalara eklenerek yeniden geliştirilir ya da şekillendirilirler.

Bacanlı (2011:84) şemayı şu şekilde açıklar: “Şema, örgütlenmiş davranış veya düşünce örüntüsüdür: çocuğun çevresiyle etkileştikçe geliştirdiği davranış ve düşünce kalıplarıdır. Şema en temel zihinsel yapıdır”.

45

Senemoğlu (2011:35) da şemaya ilişkin yaptığı benzetmede şöyle bir tanımlama sunar; “ …bireyin çevresindeki dünyayı anlamak için geliştirdiği bir bilgisayar programı gibidir. Çevresindeki problemleri anlama, çözme, dünyayla baş etme yolları yapıları olarak düşünülebilir”. Selçuk’a göre de (2010:86) şema, “dünyayı anlamada kullanılan bilgi, prosedür ve ilişkilerdir”.

Tanımlardan da anlaşılacağı gibi şemalar bireyin dünyayı anlamlandırmada kullandığı yapılardır. Şemalar her yaş düzeyi için farklılık gösterir. Örneğin üç aylık bir bebekle 12 aylık bir bebek için bile farklılıklar gösterir. Edinilmeye çalışılan yeni bilgiler var olan şemalar aracılığıyla anlamlandırılır. Var olan şemaya uygun olduğu sürece anlam kazanır. Eğer çocukta var olan şemadan farklı özellikler taşıyorsa, önce yine mevcut şemayla benzeşimde bulunularak anlamlandırılmaya çalışılan yeni bilgi, yine şemalar aracılığıyla gerçekleştirilen değerlendirme ve çıkarımlar sonucunda farklı şemalara ayrılır. Senemoğlu (a.g.e.) bu durumu aşağıdaki gibi örneklendirir:

“ köye bir gezi sırasında, kırda yayılan koyunları ilk kez gören çocuk “baba köpeklere bak” der. Burada açıkça görülüyor ki, koyunlar çocuğun bildiği köpek ölçütlerine en uygunudur. Koyun uyarıcısıyla karşılaştığında, onu kendisinde var olan uygun şema içine yerleştirmiştir. Ancak, koyunlarla etkileşimde bulunup yeni yaşantılar kazandıktan sonra, koyunun köpek olmadığını anlayıp onun için yeni bir şema, kategori oluşturacaktır”.

İşte kendisini çevreleyen dünyayı anlamlandırmak ve mevcut sorunları çözmek için çocuğun şemalara ihtiyacı vardır. Bu da yine çevreyle gerçekleşecek çeşitli etkileşimlerin sonucu olarak gerçekleşir. Piaget’nin kuramı gelişimin etkileşim yoluyla gerçekleşmesinin iki şekilde olduğunu ileri sürer. Bu iki yol ise özümleme ve

uyma1 dır. Özümleme çocukta herhangi bir değişime yol açmadan gerçekleşirken, uyma çocuğun çevredeki özelliklere bir şekilde uyum sağlamasını içerir. Cameron bu durumu ise verdiği bir örnekte net bir biçimde açıklamaktadır.

1 İngilizce kaynaklarda “özümleme”: “assimilation” olarak yer alırken, “uyma” olarak çevirisi yapılan terimin İngilizce karşılığı “accommodation” olarak yer almaktadır.

46

Çocuğun yemek yemeyi, kaşık kullanarak gerçekleştirebileceğini öğrendiğini düşündüğümüzde, çocuğa bu işi gerçekleştirmesi için çatal verildiğinde ne olacağını düşünmemizi bekler. Ona göre çocuk muhtemelen kaşığı kullandığı şekilde çatalı kullanma eğilimine girecektir. İşte bu durum, çocuğun kendisine sunulan yeni araç ile mevcut yeti ve bilgiyi kullanmak yoluyla özümlemede bulunması olarak nitelendirilirken, kaşık ile kıyaslandığında çatalın çok daha farklı bir yeme alternatifi sunduğunun farkına varması ise uyma olarak adlandırılmaktadır. Bu süreçte, çocuğun sahip olduğu önceki bilgilerini ve eylemlerini yeni olasılığa yönlendirmesiyle yeni bir şey oluşturulması durumu gerçekleşmiştir (A.e.s. 3). Görüldüğü gibi bu iki süreç aslında birbirleriyle yakından ilişkilidir. Özetle, özümleme gerçekleşmeden uyma aşaması da gerçekleşmemektedir.

Piaget’ye göre tüm çocuklar doğumdan yetişkinliğe kadar aynı gelişimsel dönemlerden geçmektedir. Buna göre çocuğun bulunduğu çevre ya da koşullar ne olursa olsun yeryüzündeki tüm çocuklar belirli yaşlarda aynı gelişimsel süreçleri deneyimlemektedir. Bu anlamda Piaget, öğrenme ve gelişim boyutunda çevresel koşulların etkinliğine işaret etmez. Ona göre, çocuğun dili kullanmadaki yetkinliği içinde bulunduğu zihinsel gelişim evresiyle yakından ilgilidir. Piaget’ye göre her çocuk bu süreçleri aynı sırayla izlemekte ve gelişim büyümenin biyolojik seyrinin ve çocuğun beyinsel gelişiminin sonucu olarak açığa çıkmaktadır (Pinter, 2006:6). Çocuğun bu süreçler içerisinde gerçekleştirebileceklerini anlamak için süreçlere değinme gerekliliği vardır.

Piaget’ye göre zihinsel gelişimin dört boyutu vardır; 1. Sensori-motor dönem

2. İşlem-öncesi dönem