• Sonuç bulunamadı

3.1.1. Kadınların Yaşlanması ve Yaşlılık Algısı

Yaşlılık ve yaşlanma biçimleri bireyden bireye değişebildiği gibi, cinsiyete göre de değişebilmekte ve bu noktada kadın-erkek arasında yaşlanma açısından büyük farklılıklar doğurabilmektedir. Cinsiyete dayalı bu farklılıklar, kadınların özellikle erkeklerden daha uzun bir yaşam süresine sahip olmalarından ve kadınların yaşamında yaşlılığın getirdiği özellikle ekonomik ve sosyo-kültürel kayıpların daha fazla olmasından ileri gelmektedir. Bu anlamda, kadın yaşlılar sosyal ilişki ağlarının daha geniş olmasından dolayı sosyal hayata daha kolay uyum sağlayabilmekteyken, aynı durum erkek yaşlılar için geçerli değildir. Ekonomik kazanç anlamında ise, kadın yaşlılara göre daha avantajlı olan erkek yaşlılar, çalışma şartlarının zorluğu açısından dezavantajlı cinsiyet grubunu temsil etmektedir.

Yaşlılık veya uzun ömürlülük cinsiyet, genetik yapı, çevresel etmenler, yaşam biçimi, sağlık koşulları ve kültür gibi pek çok faktörün etkisi altında kalan bir olgudur. Kadın ve erkek arasında çeşitli kültürel çevrelerde yetişmeye dayalı olarak bir rol ve davranış farklılığı vardır. Yaşam şeklinden yaşam alanına, meslek seçiminden sosyal ilişki biçimi ve ölçüsüne kadar cinsiyet farklılığının olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim, araştırmalar sonucu elde edilen dünya nüfus oranı ve yaşlara göre dağılımı, önemli oranda kadın yaşlı sayısının erkek yaşlıdan daha fazla olduğunu gözler önüne sermektedir. Böyle bir durum da “yaşlılığın kadınlaşması” kavramının kullanılmasına ve gündemde yer bulmasına sebep olmaktadır (Şentürk, 2018: 177). Bu noktada, kadınların hem yaşam biçimlerinin hem de çalışma şartlarının erkeklere göre farklılık göstermesi, nüfus oranlarında kadın nüfusun daha fazla olmasının temel sebeplerindendir.

Erkeklerle kadınların yaşama biçimlerinin yanı sıra, çalışma koşullarının farklılığı ve daha zor oluşu da erkeklerin kadınlardan daha erken ölmelerinde etkili faktörlerdir. Erkeklerin solunum sistemi kanseri, motorlu taşıt kazaları, siroz, amfizem ve koroner kalp hastalığı gibi hastalıklardan ölme oranının özellikle Amerika’da çok

yüksek olduğu bilinmektedir. Bu ölüm sebepleri ile yaşam biçimi ve alışkanlıkları arasında yakın ilişki bulunmaktadır. Dolayısıyla erkeklerin alkol ve sigara içme gibi alışkanlıklarının yanı sıra motorlu taşıtları kullanma oranlarının da kadınlardan daha yüksek olması, ölümcül trafik kazalarında, amfizem ve akciğer kanseri gibi tedavisi çok zor olan hastalıklara yakalanma olasılığının yüksek olmasını beraberinde getirmektedir (Hablemitoğlu, 2016: 132). Diğer taraftan, erkeklerde duyguların bastırılması, öfke patlamaları ve istenmeyen çeşitli duyguların stresi artırması sonucu, stresten kaynaklanan rahatsızlıklar veya hastalıklar artmakta ve erkeklerin yaşam süreleri kısalmaktadır (Zastrow vd., 2015'den akt. Şentürk, 2018: 181-182). Ancak bu noktada, kadınların güçlü sosyal ilişkileri ve kontrollü yaşam tarzları sayesinde sosyal problemler, aynı zamanda hastalıklar ile daha kolay baş edebildiklerini söylemek mümkündür.

Yaşlı kadınların sosyal ilişkilerinde daha samimi olmaları ve ilişkilerine daha fazla sahip çıkıp değer vermeleri, ilişkilerinin daha uzun soluklu olması ve bu ilişkileri sürdürme durumunu desteklemektedir. Bu durum, sosyal anlamda desteğe ve paylaşıma en çok ihtiyaç duyulan dönem olan yaşlılıkta yaşlı kadınların lehinedir. Bunun yanı sıra, yaşlılıkta erkekler için eşin ölümü ile birlikte sosyal ilişki ağları azalmakta ve yaşam çok zorlaşmaktadır. Kadınlar için ise eşin ölümü fiziksel olarak sağlıkları yerindeyse; arkadaşlık, komşuluk ve akrabalık ilişkilerini tam aksine olumlu yönde etkilemekte, kadın yaşlılar sosyal çevrelerini daha da genişletmektedirler (Canatan, 2016: 150-151).

Genel olarak her toplumda erkeklerin kendilerinden daha genç yaşta olan kadınlarla evlenmeleri söz konusu olduğundan, erkeklerin kadınlara göre yaşam sürelerinin daha kısa olduğu ihtimali yüksek olmaktadır (Zastrow vd., 2015'den akt. Şentürk, 2018: 183). Bütün bu durumlar, yaşlılar grubu içinde kadınların nüfus anlamında sayılarının daha fazla olmasına, dolayısıyla 'yaşlılığın kadınlaşması' kavramının ortaya çıkmasına katkıda bulunmaktadır.

3.1.2. Kadın Yaşlılar ve Yaşam Koşulları

Kadınların erkeklere göre daha uzun bir yaşam süresine sahip oldukları bilinmektedir. Böyle bir durumda, ölümle birlikte eşinin yokluğunu gören ve bununla baş etmek durumunda kalan taraf genelde kadınlar olmaktadır. Kadınlar eşlerinin ölümü ile gelen yalnız yaşamı güçlü sosyal ilişkileri sayesinde kolaylıkla kendi lehlerine çevirebilmekte ve yaşamlarını edindikleri sosyal çevreyle daha rahat bir şekilde

sürdürebilmektedirler.

Erkeklerin yaşam sürelerinin kadınlardan daha az olması nedeniyle, yaşlı kadınlar kocalarının ölümünü görüp, bu yokluk duruma alışmak veya kocasının yokluğuyla oluşan boşluğu bir şekilde doldurmak durumunda kalan taraf olmaktadırlar. Dolayısıyla yaşlılık döneminde kadınların erkeklerden daha fazla kayıp yaşadıkları bilinmektedir. Özellikle yaşlı kadınların büyük çoğunluğu yaşlılık döneminde eşini kaybetmekte ve sonrasında yalnız bir yaşam sürmektedirler (Arun, 2011: 1515).

Yapılan araştırmalar kadınların eşlerini kaybetmeleri durumu ile daha kolay baş edebildiklerini, daha az ruhsal sorunlar yaşadıklarını ve yaşlılığın beraberinde getirdiği problemlerin üstesinden gelmeyi daha iyi başardıklarını ortaya koymaktadır. Yaşlı kadınlar için özellikle eş kaybı veya ölümü belli bir yaştan sonra beklenen, olası bir durumdur. Dolayısıyla bu beklenti hali eş kaybına ve yaşamda oluşturdukları boşluklara kadın yaşlıları uyumlu hale getirmekte, yaşam döneminde meydana gelen bu önemli değişim kadın yaşlılar tarafından daha çabuk içselleştirilmektedir. Kadınların yakın arkadaşlıklara fazlasıyla sahip olmaları, insanlarla daha kolay iletişime geçebilmeleri ve oldukça geniş sosyal ilişki ağları eşin ölümünü kabullenmelerinde, aynı zamanda beraberinde gelen sorunların üstesinden gelebilmelerinde son derece önemli faktörlerdir (Erden Aki, 2012' den akt. Ceylan, 2016: 133). Nitekim kadınların yaşadıkları zorluklar, çalışma hayatı, ev işi ve çocuk bakımı gibi birçok sorumluluğun altından kalkma gibi durumlar nedeniyle erkeklerden psikolojik açıdan daha dayanıklı ve güçlü oldukları gerçeği ortaya çıkmaktadır. Yaşlı kadınlar bu yönüyle, dayanıklılık ve uyum noktasında erkeklerden daha avantajlı konumdadırlar. Yaşlılık dönemine uyum sağlama konusunda zorluk çekmeyen kadınlar, sahip oldukları geniş sosyal çevreleri, ilişkileri ve gerek ev gerek dışarı ortamında edindikleri çeşitli uğraş alanları ile yaşlılık dönemine çok çabuk adapte olabilmekte ve yaşlılığın getirdiği olumsuzlukları veya sorunları bertaraf edebilmektedirler.

3.2. Yaşlılara Sunulan Sosyal Hizmetler