Ġnsan dünyasının araĢtırılmasında kullanılacak yöntemin hermeneutik olduğunu
vurgulayan en önemli düĢünür W. Dilthey‟dır. Dilthey‟ın görüĢleri insana bakıĢında ve
yaĢam felsefesinde biçim kazanır. Ona göre;
Yaşam üzerine bütün düşünümler, bütün moral, ilke ve değerlemeler, saf bilen bir zihnin değil, fakat münferit bir yerde, münferit bir zamanda yaşayan […] etrafındaki görüş ve kanaatlerden etkilenmiş ve çağlarının ufukları tarafından sınırlanmış münferit bireylerin eseridir. Bütün bu dönüşüm ve değerlemeler, öyleyse görelilikle az ya da çok
karışmış durumdadır
(Cevizci, 2005: 499).
Dilthey, görelilik, dönemsellik, olumsallık gibi kavramlar kullanarak insan
dünyasına yaklaĢır. Özünde bu kavramları kullanarak, yaĢam felsefesini ve yöntemini
üzerine kurduğu bir Ģeye iĢaret eder. Bunlar da insan yaĢamına özgü deneyim ve
yaĢantılardır. Buna göre hermeneutiğin yöntemi mutlaka yaĢantının kendisinden, insan
yaĢamına özgü deneyimden beslenmeli ancak çağları ve dönemleri kendi olumsallıkları
ile ele alan bir yaklaĢım içermelidir. Bu çerçevede Dilthey, insan dünyasını araĢtırma
sürecinde yaĢantı ve kültür kavramlarını ele almıĢtır.
Ġnsan kültürel bir varlıktır. Bu nedenle, Dilthey, bir kavramı, insan dünyasına ait
bir durumu ya da eylemi anlamak için, içinde yaĢanılan kültüre ve tarihsel bağlama
bakmak gerektiğini vurgulamıĢtır. Kültürel yapı, tarihsel bağlam içinde değiĢkenlik
gösterdiğinden kavramları veya insana iliĢkin eylemleri anlayabilmek ancak dönemin
sosyal ve kültürel dokusuna sızmak ile mümkündür.
Tin ya da insan bilimlerini yaşantı kavramından hareket eden anlam bilimleri olarak tanımlayan Dilthey, bu bilimlerin, yazılı metinleri önce filolojik bir anlam eleştirisinden geçirmek, daha sonra da sözcüklerin belli bir dönem ya da çağda söz konusu olan anlamlarını ortaya çıkarmak durumunda olduğunu öne sürmüştür. Çünkü belli bir dönemi ve kültürü anlamak için yazılı yapıtların lafzi ya da görünüşteki anlamını ortaya çıkarmak, yeterli olmaz; ayrıca, sözcüklerin belli bir dönem ya da çağın sahip olduğu manevi hayat veya kültürel boyutu altında kazandıkları anlamı da gün ışığına çıkarmak gerekir; Dilthey‟a göre, bu yapıldığı zaman ancak, söz konusu
anlamlar sayesinde o dönem ya da çağa egemen olan tinsellik kavranabilir. Bu anlamları açığa çıkaracak olan yöntem de, bir tür anlama ve yorumlama sanatı olarak,
hermeneutiktir
(Cevizci, 2005: 829).
Dilthey‟ın her çağın ve her kültürün kendine özgü tinselliğini anlama ve içine
girerek yorumlamaya çalıĢma yönündeki görüĢleri Alman Tarih Okulu ve Herder‟in
etkilerini taĢır. Alman Tarih Okulu ve bu geleneği besleyen Herder, Dilthey üzerinde en
büyük etkiye sahip isimdir. Herder Aydınlanmanın tümellik ve evrensellik argümanları
doğrultusunda insan dünyasını salt akılcı bir perspektifle açıklama giriĢimini
eleĢtirmiĢtir.
Herder‟e göre, tüm tarihi kavrayan zaman dışı bir evrensel akıl / tin yoktur. Tam tersine, her dönemde, her çağda, her kuşakta, tüm tarihi kavrama iddiasında olanlar, sadece ve sadece, o dönem ya da çağın kendi aklını / tinini tarihe taşımakta olduklarının farkında olmayanlardır… Ona göre aslında her çağ, her dönem, her kuşak, geçmişi kendi ölçüleri altında yorumlamaktan, geçmişi kendi tinine göre kavramaktan
başka bir şey yapmamaktadır
(Özlem, 2001: 73).
Herder‟in tarihe kendi özgünlüğü içinde yaklaĢması ve kendi tinselliği
çerçevesinde yorumlanması yönündeki görüĢleri Dilthey‟ın hermeneutiğinde temel
vurguyu oluĢturmuĢtur. Anlama sanatı olarak hermeneutik Dilthey‟ın yaklaĢımında,
insan dünyasına özgü olumsallık, tekillik, kültürellik ve tarihsellik çerçeveleri
anlaĢılabilecek bir yaklaĢım ve yorumlama sanatıdır. Ġnsan dünyasının bu kendine özgü
durumu nedeniyle, Dilthey, insan bilimlerinin, insan dünyasının tinselliğini, yani
kendine özgü kültürel (tinsel) birliğini ve farklılığını anlayabilecek bir bilim olması
gerektiğini iddia eder.
Dilthey‟a göre insanlar, her zaman, insanlara özgü inanç, eğilim, değer, norm, ide, kural, tasarım türünden şeylerin, yani yine kendi yaşamalarının ürünleri olan bu şeylerin yönlendirdiği bir insani ilişkileri ağı içerisindedirler ve her şeye bu yaşamanın içinden bakarlar […] Tinsel dünyayı yapan şeyler, bizim ekonomik düzenlemelerimiz, bizim göreneklerimiz, bizim hukuksal ve politik uygulamalarımız ve kurumlarımız, bizim boş inançlarımız, bizim ideallerimiz, bizim amaçlarımız, bizim soylu ya da düşkün
Ġnsanın içinde yaĢadığı ve kurduğu bu bütünlüğü anlama çabası Dilthey‟a göre
Tin Bilimlerinin temel uğraĢısıdır. Ve bu noktada anlama devreye girmelidir. Ġnsan
dünyası anlamlarla örülüdür ve ancak açıklayıcı bir anlamayla ve yorumlamayla
anlaĢılabilir. Anlamanın gerçekleĢebilmesi ise, tarihsel sosyal bağlama sızmakla
mümkündür ki; bu da bağlamın içine girerek yeniden yaĢama çabası ile gerçekleĢebilir.
Tarihsel dünya, her dönemde değişen insan yapısı ekonomik düzenlemelerin, hukuksal ve politik uygulamaların, ilke, kural, norm ve idelerin yönlendirdiği bir dünyadır ve bu dünyadaki amaç – eylem ilişkisini bağıntı kurucu bir düşünmenin konusu yapabilmek için, işte tam da bu “amaç”ların önce empati yoluyla yaşanmaları, yani anlama yoluyla onların birer motif olarak saptanmaları gerekir… Bu anlama edimini yerine getirebilmek için ise, tin bilimlerinde özel bir yönelime ihtiyaç vardır ki,
bu […] geçmişi “yeniden yaşama” […]. ve onu “yeniden kurma”dır
(Özlem, 2000:
83).
Tin bilimlerinin yöntemini böylelikle belirtmiĢ olan Dilthey, insan dünyasını
anlaĢılır kılacak olanın ve anlamların yorumlanacağı temel malzemenin de dil olduğunu
belirtir. Ona göre insan dünyasını anlayabilmek için, dil; içinde geliĢtiği dönemin
kendine özgü koĢulları ve dönemin yaĢantısı hissedilerek çözümlenmeye çalıĢılmalıdır.
Dilthey için dil, her tarihsel dönemde “anlamların taşıyıcısı” olmuştur […] dil, her tarihsel dönemin kendini dışa vurduğu, nesnelleştiği ortamdır. Dilthey‟a göre “her tarihsel dönemde yaşamanın belli değerleri içerilmiştir ve tarihin tüm velvelesi bu değerler çerçevesinde dolanır” Bir tarihsel döneme damgasını vuran değerler ise, o dönemin anlamlarının taşıyıcısı olarak dilde saptanabilirler. Bu yüzden tin bilimlerinin ana malzemesi, her zaman, dilsel ürünler olarak yazılı yapıtlar olur. Yazılı yapıtlar, insanların geçmişte nasıl bir tinsellik içinde yaşadıklarını anlamak için başvurmamız gereken temel malzemelerdir. Ama Dilthey, her dönemi kendine özgü bir bütünlük olarak görürken, bununla bizim herhangi bir dönemin başat değerlerini ve giderek o dönemin kendine özgü tinselliğini tam olarak anlayamayacağımızı da bu arada belirtmiş olur. Çünkü bizler […]. bugün, belli bir tinsel donanım altında, geçmişin değerlerinden oldukça farklı değerler ağı içindeyizdir ve bize az çok yabancı olan geçmişin değerlerini tam olarak anlama olanağımız, bu nedenle kısıtlıdır. Yine bu nedenle yapabileceğimiz şey, geçmişi, dilsel ürünlerin, yazılı yapıtların dilini
yorumlayarak anlamak, yani hermeneutik yapmaktır… Tin bilimleri hermeneutik
bilimlerdir