• Sonuç bulunamadı

ÇalıĢmanın teknik ve yöntemleri belirlenirken genel olarak Berna Moran‟ın

“Edebiyat Kuramları ve Eleştiri” adlı eserinden yararlanılmıĢtır. Moran‟ın edebiyat

okumaları ve çözümlemelerinde oldukça kapsamlı ve yol gösterici olan eseri temel

kaynak olarak alınmıĢtır. Bu doğrultuda çalıĢma dört ayrı yaklaĢımla ele alınmıĢtır.

Bunlar biyografik eleĢtiri, tarihsel eleĢtiri ve sosyolojik eleĢtiridir.

Biyografik eleĢtiri tekniği anlatımcılık kuramı çerçevesinde biçimlenmiĢtir.

Anlatımcılık kuramı romantizmin geliĢmeye baĢladığı Rönesans döneminde

Ģekillenmeye baĢlar. Yansıtma kuramlarına muhalif bir yaklaĢım olarak ortaya çıkan

anlatımcılık, diğer kuramlarda çok göz önünde tutulmayan sanatçıyı ve sanatçının

bireysel etkilenimlerini merkeze alan bir bakıĢ açısından beslenir. Anlatımcılık,

sanatçının duygularına, yaratım gücüne ve iç dünyasına büyük önem verir ve yansıtma

kuramlarını özellikle bu noktaları eksik bıraktığı için yani, sanatçının yaratım sürecinde

etkili olan duygularına ve bireysel yaĢantısına önem vermediği için eleĢtirir.

Anlatımcılık kuramında sanatçı, yansıtma kuramında olduğu gibi içinden geçtiği

dönemi olduğu gibi yansıtan bir ayna olmaktan çıkar. Sanatçı duygu ve düĢünceleriyle

eserine biçim veren yaratıcı güce sahip bir birey olarak merkeze alınır. Ve buna bağlı

olarak kuramda sanatçı, kendi yaĢantısı ve duygularıyla, kendine özgü kiĢiliğiyle,

özellikle yaratım gücüyle değerlendirilen ve önemli farklılıkları olduğu için tanınmaya

değer bir birey olarak tanımlanır.

Anlatımcılıkta sanat, sanatçının kendini ifade etmek için dayanılmaz bir Ģekilde

yaratma ihtiyacıyla ortaya koyduğu bir etkinliktir. Buna göre sanatçı eserini ortaya

koyarken dolayısıyla kendini gerçekleĢtirirken bireysel yaĢantısını ve duygularını

mutlaka açığa vurur.

Sanatçının fikirlerinden çok duygularına ve yaĢantısına yönelen bu kurama göre,

fikirler dıĢ etkilenimlere çok daha açıktır. Sanatçının özel bir varlık olduğunu savunan

bu kuram, biricik olan sanatçıya ait duygu ve yaĢantılara yönelir. Bu kurama göre

sanatçı sadece duygularını ve yaĢantısını bireysel olarak yaĢayabilir. Bu da onu özel

kılan yanıdır. Kuramı bahsedilen genel çerçevesi ile ortaya atan Eugene Veron‟dur.

Veron‟dan sonra kuramı geliĢtiren ve onu ayrıntılarıyla iĢleyen Benedetto Croce

ve R. G. Collingwood‟dur.

İnsan sanata, sıradan sezgide olduğu gibi duyumları değil, sezginin kendisini nesnelleştirerek ulaşabilir… Genellikle sanat adını verdiğimiz şey, her zamanki sezgilerden daha geniş ve karmaşık sezgiler yakalar ama sezgilediği şey duyumlar ve izlenimlerdir… Bazı karmaşık ruh durumlarını yetkinlikle dile getirmede kimi kimseler daha yeteneklidir. Bu kimselere günlük dilde sanatçı adı veriyoruz. Çok karmaşık ve ender bazı ifadeler de ender gerçekleştirilir. Bu ifadelere ise “sanat yapıtı” diyoruz

(Croyce‟tan aktaran Cömert, 2007: 32, 33).

Sanatı bir yaratım gücü olarak ele alan ve aynı zamanda sanat felsefecileri olan

Croce ve Collingwood, yansıtma kuramının sanata ve sanatçıya olan yaklaĢımını

eleĢtirirler ve bu eleĢtirilerini sözde sanat ve gerçek sanat ayırımını yaparak ortaya

koyarlar. Okurda sadece belli duyguları uyandırarak, sanata politik bir iĢlev yüklemeyi

eleĢtiren bu kuramcılara göre, politik bir iĢlevi yerine getirmek için yazan sanatçı gerçek

sanat yapmamıĢtır. Kuramcılar sanatı belli bir amaç veya araç olarak kullanan böyle bir

anlayıĢ içerisinde, sanatçının sadece bir zanaatçı gibi konumlandırıldığını vurgularlar.

Zira sanatçı bir amaç için veya belli bir çıkar için yazma amacı güdemez ve sanat

herhangi bir ürün gibi üretilebilen bir Ģey değildir. Sanat bir yaratım etkinliğidir.

Bu kurama göre sanatçı eserine başlarken duygusunun tam ne olduğunu bilemez, bunu keşfetmek, aydınlatmak, bilincine varmak çabasındadır. Bu durumda gerçek sanatçı, başkasında duygu uyandırmak amacı ile yazamaz, çünkü o zaman uyandırmak istediği vurguyu peşinen bilmek zorundadır…

Bir yazar okurda politik birtakım duygular uyandırmak için ne gibi yollara başvuracağını inceden inceye hesaplayarak işe koyulabilir. Bunda başarı da kazanabilir elbet, ne var ki yazdığı eser bir sanat eseri olamaz, çünkü Croce ve Collinwood‟a göre bu eserde anlatım yoktur, duyguyu dile çevirmek dediğimiz sanat

olayı yer almamıştır

(Moran, 1988: 92).

Bu çerçevede sanata politik iĢlev yükleyen yansıtma kuramlarının karĢı

kutbunda yer alan anlatımcıların sanatçıyı kendini gerçekleĢtirmek isteyen özel bir birey

olarak konumlandırdıklarını söylemek mümkündür. Özellikle sanat eserini yaratan

sanatçıyı tanımlarken duygularına ve bireysel yaĢantısına vurgu yaparlar. Bu kuramın

içinden doğan biyografik eleĢtiri yöntemi de sanat eserini anlayabilmek için yazarın

bireysel yaĢantısını tanımanın önemli olduğu üzerinde durur.

Biyografik eleĢtiri, yazarın kiĢiliği ile eserleri arasında sıkı bir bağ olduğu

görüĢü üzerinde temellenir. Bu doğrultuda çözümlenmek istenen eseri anlayabilmek için

yazarı ve kiĢiliğini anlamanın önemli olduğunu savunur. Yazarın ortaya koyduğu

eserleri içinde bulunduğu durum, dönem ve koĢullarla birlikte ele alarak yazarın

kiĢiliğini, dolayısıyla çözümlenmek istenen eserin temel vurgularını ve özelliklerini

ortaya koymanın mümkün olduğu görüĢünden hareket eder.

Yazarın hayatında yer alan olaylar, içinde yaşadığı koşullar, aile ortamı, okuduğu kitaplar, başından geçen aşklar, vb. bütün bunlar yazarın kişiliğinin ve dolayısıyla eserlerinin iyi anlaşılması için gerekli bilgiler sayılır […] Bu bilgiler

sayesinde yazarın inançları, dünya görüşü, psikolojik durumu saptanırsa, eserlerini bu bilginin ışığı altında inceleyerek sağlam yorumlara ve değerlendirmelere varabiliriz.

Yazara dönük eleştirinin ikinci bir şekli eserlerine bakarak yazarın kişiliğini aydınlatmak yoludur. Yazarlar eserlerinde kendi kişiliklerini yansıttıklarına göre, bu

eserlerden yazarın kişiliğini çıkarabiliriz

(Moran, 1988: 118).

ÇalıĢma içinde kullanılan tarihsel ve sosyolojik eleĢtiri tekniklerinin biyografik

eleĢtiriden ayrılan en önemli yanı çevresel etmenlere yönelmeleridir.

Bu iki yöntem dış dünya ile eser arasındaki bağlara ağırlık verirler. Yazara tarihi güçlerin, toplum koşullarının nasıl etkiler yaptığını, bir eserin meydana gelmesinde ne gibi nedenlerin rol oynadığını araştırarak, eserin yazıldığı zamandaki koşulları ve ortamı, eseri açıklamak için kullanmak, ya da aksi yola başvurarak, eseri çağını aydınlatan bir belge gibi kullanmak bu yöntemlerin özelliğini teşkil eder

(Moran,1988: 66).

Tarihsel eleĢtiri Ģu ilkeden hareket eder:

Okurun geçmiş yüzyıllardaki bir eseri anlayabilmesi, tadına varabilmesi ve değerlendirebilmesi için eserin yazıldığı çağdaki koşullar, inançlar, dünya görüşü, sanat anlayışı ve gelenekleri hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Bundan ötürü eseri tam anlamıyla kavrayabilmek için okurun o çağa geri dönebilmesi, yazarın amaçlarını

anlayabilmesi […] lazımdır

(Moran, 1988: 66).

Bu bağlamda, tarihsel eleĢtiri, bir yazarı ve dolayısıyla eserini daha iyi

anlayabilmek için eserin yazıldığı döneme bakmak gerektiği üzerinde durur. Buna göre

içinde geliĢtiği toplumun koĢullarıyla birlikte ele alındığında eseri daha derinden

incelemek mümkün görünmektedir.

ÇalıĢmada ele alınan bir diğer yaklaĢım da sosyolojik eleĢtiri tekniğidir.

Sosyolojik eleĢtirinin kurucusu Taine, eserin yazılma nedenlerine odaklanır ve

sanatçının eserini kaleme alırken, mutlaka içinde yaĢadığı toplumdan etkilendiğini

temel alır. Eserin içinde yazıldığı toplumun genel özelliklerini ve dönemi ele alan bu

bakıĢ açısı, sanatçının ortaya koyduğu eserinin ve belli bir sanat türünün oluĢumunda

coğrafi ve sosyal etkilere vurgu yapar. Bu yaklaĢım coğrafi ve sosyal etkiler kadar

içinde yaĢanılan dönemin genel özelliklerinin, eserin biçimlenmesinde etkili olduğunu

savunur.

Tarihsel ve sosyal koĢullar içinde yaĢanılan dönem yazarın bakıĢ açısını mutlaka

Ģekillendirmez. Bu noktada Taine‟in yaklaĢımında ciddi eksiklikler olduğunu belirtmek

gerekmektedir. Çünkü insan söz konusu olduğunda çevresel etmenler kadar bireysel

etkilenimler, seçimler, değerler ve kararlardan söz etmek gerekir. Ayrıca sanatçı bireyin

psikolojik süreçlerinin varlığı her zaman söz konusudur.

Özellikle ele alınan metin bir sanat eseri ise yazarın yaratım gücü ve sanatçı

kimliğiyle ileriyi görebilen tarafının varlığı mutlaka göz önünde tutulmalıdır. Elbette

sanatçının içinde bulunduğu koĢullar tarafından kuĢatılarak biçimlendiği görüĢü

savunulamayacağı gibi, insanın içinde bulunduğu koĢullardan hiçbir Ģekilde

etkilenmediğini savunmak da mümkün değildir. Çünkü bir sanat eseri yaratırken

sanatçı, içinde bulunduğu koĢulları eserinde eleĢtiriye tabi tutarken bile söz konusu

koĢullardan etkilenmiĢtir. Tüm bu tartıĢmalar ıĢığında, sosyolojik eleĢtiri yazarın eserini

incelerken, içinde yaĢadığı dönemin temel özelliklerini bilmenin önemli olduğunu

üzerinde durur.

ÇalıĢmada ele alınan çözümleme yöntemlerinden biri de göstergebilimdir. Bu

yöntem, temel kurguyu eylem çizgisi çerçevesinde çözümleme, aynı zamanda romanda

derin yapıyı ve yüzey yapıyı anlama çabasıdır.

Yüzey yapı, roman dilinin incelenmesidir. Romanda kullanılan üslup, yani

yazarın dilin yapısını zorlayarak kendine özgü bir üslup oluĢturup oluĢturmadığı, alaycı

dilden yararlanma, abartmaların kullanılması, ahlâk dersi veren bir anlatımın varlığı,

ikna etme tutkusunun dile yansıyıĢı, metinde konuĢanların birbirlerine göre dilsel

konumları gibi teknikler roman çözümlemesinde dikkat edilmesi gereken noktalardır.

Derin yapı, roman kurgusu, yani kesitler arası iliĢkilerin düzenleniĢ biçimidir.

Romanın kompozisyonudur. Romanda konuĢanların saptanması: Birinci kiĢili (Ben‟li)

anlatımda anlatıcının aynı zamanda olayın kahramanı olması ya da yalnızca tanığı

olması, romancının metnin içine katılıp olay örgüsünün yorumlanıĢına yön vermesi,

romandaki karakterlerin ve yazarın bakıĢ açısı gibi faktörlerin değerlendirilmesidir.

Zaman–uzam iliĢkilerinin saptanması ile de eserde anlatılan olayların gerçekleĢtiği yer

ve zaman üzerinde durulur.

Bu yöntem metnin içine girerek metni anlama ve çözümleme, onu kesitlere

ayırarak yeniden yorumlama olanağı taĢımaktadır. Söz konusu yorum, ele alınan amaç

doğrultusunda metindeki karakter simgelerin birbiri üzerindeki dönüĢtürücü etkisinin

vurgulanması ile yapılmaya çalıĢılmıĢtır. Simgelerin anlam yükleri ele alınan teknikler

ve hermeneutik yöntem ıĢığında okunmuĢtur. ÇalıĢmada ele alınan eserlerde simgelerin

anlam yükleri dönemin tarihi, (tarihsel eleĢtiri) sosyal koĢulları (sosyolojik eleĢtiri) ve

yazarın biyografisinin (biyografik eleĢtiri) bilinmesi bu çerçevede zamanın ruhuna

sızarak anlama çabası ile ortaya konmaya çalıĢılmıĢtır. Bu doğrultuda simgelerin

dönüĢümü üzerinden romanın ana mesajı ele alınan gerçeklik bağlamında ortaya

konulmuĢtur.

1.2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE