• Sonuç bulunamadı

1.3. YABANCILAġMA KATEGORĠLERĠ ve YABANCILAġMAYA ĠLĠġKĠN

1.3.4. Karl Marx

YabancılaĢma konusunda en önemli yaklaĢımlardan biri de Karl Marx‟a aittir.

Marx, insanın yabancılaĢmasını yani türsel olarak kendine, iliĢkilerine ve insani

niteliklerine yabancılaĢması olgusunun kapitalist dönemde insanın kendi emeğine

yabancılaĢması ile gerçekleĢtiğini savunur. Marx yabancılaĢma olgusunu üretim

temelinde ele alırken, insanın türsel özelliği olan doğayı emekle özgürce dönüĢtürerek

ortaya koyma sürecinden uzaklaĢma olarak tanımlar.

Emek bireyin kendi toplumsal varlığını yarattığı, kendini toplumun ortak yaşamının bir yaratıcısı olarak gösterdiği etkinlik değildir; dolayısıyla bu emeğin ürünü de bizatihi toplumsal bir varlık, bireyin toplumsal katkısını ve toplumsal gücünü oluşturan bir varlık değildir. Toplumsallık, bu emeğe ve ürüne yabancı ve dışsal bir olgu olarak, piyasanın bağımsız dinamiklerince belirlenmektedir. Bireyin toplumsal varlığını belirleyen emeği değil, bunun piyasada çevrileceği paradır. Toplumsal güç bireyin değil, paranın gücüdür.

Varlığı emeğinin toplumsal varlığına (satışına) bağlı olan piyasa bireyi, şüphesiz üretimini yaparken bu piyasa dinamiklerini hesaba katmak, bir başka deyimle emeğini, kendisi kadar toplumsal karşılık getirecek biçimde harcamak zorundadır… Toplumsal ihtiyaçların karşılanması bu zorunluluk sayesinde gerçekleşir… Bu emek piyasa düzeninde özgür ve kontrollü bir yaratıcılık olarak değil, emeğin ve onu harcayan bireyin kendisine tamamen yabancı bir güce boyun eğme olarak gözükür;

toplumu ve bireyin toplumsal gücünü yaratmaz, tersine toplumun tüm emeklerine yabancılaşmış “nesne” gücüne uyduğu ölçüce bu gücü edinir; Bireyi aktifleştirmez, pasifleştirir. İşlevi, belli ön varsayımları yeniden üretmekle, onların gereklerine uymakla sınırlıdır: Onları kendinin yarattığını göremez. Bu nedenle toplumun özgür yaratıcılığını bu önceden verili alana hapseden üretim tarzı sınırlı ve sınırlayıcı bir

cenderedir

(Marx, 2012: 166, 167).

Marx‟ın yabancılaĢma teorisi, emeğe yabancılaĢma bağlamında ve üretim

iliĢkilerinde köklerini bulur. Ancak yabancılaĢma Marksist terminolojide üretim

temelinden tüm insan iliĢkilerine sızan ve kapitalist toplumun özelliğini belirgin Ģekilde

tanımlayan bir teori olarak karĢımıza çıkar. YabancılaĢma teorisi kapitalist toplum

üzerinden temellendirilse de Marx‟a göre sadece bu döneme ait bir olgu değildir.

Marx‟a göre yabancılaĢma insan dünyasına ait bir gerçekliktir ve her dönem ve

toplumda vardır. Ancak bunun doruk noktasına ulaĢması modern dönemle birlikte

kapitalist sistemle gerçekleĢmiĢtir.

Onun yabancılaşma araştırması kapitalizmin insanların duyguları ve benlik imgeleri üzerinde yarattığı sosyal, psikolojik ve kişisel etkilere ilişkin bir araştırmadır. Marx için, insan doğasının özü, onu hayvanlardan ayıran şey, bilinci, hayal gücü ve kendi çevresini kontrol kapasitesidir. Bu güç, ifadesini en açık biçimde, insanların işbirliği içinde doğayı dönüştürdükleri üretim sürecinde […] bulur. Ancak bu kendini ifade ve toplumsal işbirliği sınırlandırıldığı veya engellendiği takdirde yabancılaşma

ortaya çıkacaktır

(Slattery, 2007: 125).

Marx, insanın (tür olarak kendine ve iliĢkilerine) yabancılaĢması olgusunun

nedenlerini Ģu temellerde ele alır:

Marx için emek ve iş bölümü yabancılaşmanın birer göstergesi olmaktadır. Emek insanın doğa ile ilişkisi, yani elle zihinsel veya sanatsal faaliyetler yoluyla kendisini gerçekleştirdiği bir evren yaratmasıdır. Ancak özel mülkiyet ve iş bölümü geliştiği ölçüde emeğin, başlangıçta insan gücünü ifade etmek ve dışsallaştırmak olan temel niteliğini yitirdiğini görüyoruz. Emek ve emeğin ürünleri giderek insandan, onun irade ve arzularından farklılaşmış ve bağımsızlaşmış birer varlık oluyorlar… Emeğin ürettiği nesne, yani emeğin ürünü, emeğin karşısına yabancı bir şey, kendini üretenden bağımsız bir güç olarak dikilir. Yani çalışma işçinin dışındadır, onun özsel varlığına ait değildir... Böylece işçi, üretim eyleminde kendi faaliyetiyle olan ilişkisini, kendine ait

olmayan yabancı bir şey, edilgin ve isteksiz bir çaba, kendini yitirmiş bir güç olarak duymakta ve algılamaktadır. İnsan kendi özüne yabancılaşırken, emeğin ürünü olan

insan üzerinde üstünlük sağlayan yabancı bir şey haline dönüşmektedir…

(Tolan,

1980: 145).

Marx‟ın teorisinde emek, insanın kendi türsel özelliğini ortaya koyduğu, kendini

gerçekleĢtirdiği bir eylemdir. Ġnsanı diğer varlıklardan ayıran yönü kendi varlığının

bilincinde olmasıdır, aynı zamanda kendi varlığını anlamlandırma ve kendini

gerçekleĢtirme potansiyeline sahip olmasıdır. Ġnsanın zihninde ortaya çıkan bu

farkındalık ve türsel özelliğe bağlı potansiyel ise gerçekliğe ancak emek sürecinde

ulaĢır.

Yabancılaştırmayan bir iş yaptığında insan sadece birey olarak değil, türsel bir varlık olarak da kendisini gerçekleştirme olanağı bulur… Hegel ve Aydınlanma çağı düşünürlerinin birçoğu için olduğu gibi Marx da her bireyin, türü yani insanlığın tümünü, sonuçta insanın evrenselliğini ifade ve temsil ettiğini düşünmektedir. İnsanın gelişmesi tüm insanlığın gelişmesi anlamını taşımaktadır… Dolayısıyla emeğin amacı, insanın türsel hayatının nesnelleştirilmesidir. Çünkü kendini yalnızca bilinçte olduğu gibi ussal biçimde değil, aynı zamanda gerçeklikte, etkin olarak bir kere daha yaratır. Bu yüzden, insandan kendi üretiminin nesnesi koparılıp alındığında, yabancılaşmış emek insanı kendi türsel hayatından, kendi türsel nesnelliğinden koparıp almış olur…

Marx için yabancılaşmış emek, insan özünün ve doğanın yabancılaşmasından ayrı düşünülemez. Ona göre insanın kendi öz emeğinin ürününe, hayat etkinliğine, türsel varlığına yabancılaşması olgusunun dolaysız bir sonucu, insanın insana yabancılaşmasıdır. İnsan nasıl kendi kendisiyle karşı karşıya geliyorsa öteki insanla da karşı karşıya gelmektedir. İnsanın işiyle emeğinin ürünüyle ve kendisiyle ilişkisi için geçerli olan insanın öbür insanla ilişkisi, öbür insanın emeği ve emeğinin nesnesi için de geçerlidir. Aslında, insanın türsel özelliğinin kendisine yabancılaştırıldığı önermesi, bir insanın öbürüne ve her ikisinin de insanın öz doğasına yabancılaştırıldığı anlamına gelir… Marx‟ın insan kavramı burada Kantçı görüşle birleşiyor. Bu görüşe göre insan,

kendisinden başka bir ereğin aracı değil, kendi varlığının özünün bir ereğidir

(Tolan,

1980: 145, 147, 149).

Marx, insanın kendi özüne yabancılaĢmasının en belirgin Ģekilde diğer insanlarla

iliĢkilerinde ortaya çıktığını belirtir.

İnsanın kendisi ve doğa karşısındaki kendinin her yabancılaşması, kendisinden ayrı öteki insanlar ile kurduğu ve doğayı içine koyduğu ilişkide görünür[…] Pratik gerçek dünyada öz yabancılaşma, ancak öteki insanlar karşısındaki gerçek pratik ilişki aracıyla görülebilir” (Marx, 2007b: 31).

“Yabancılaşmış insan, insan topluluğundan, kendi türsel varlığından da yabancılaşır. İnsan başka insanlardan yabancılaşır… İnsanın kendi işiyle, kendi işinin ürünüyle ve kendisiyle ilişkisi için geçerli olan başka insanlarla ilişkisi için de geçerlidir… Her insan başkalarından yabancılaşır… Başkalarının her biri benzer

şekilde insan yaşamından yabancılaşır

(Marx‟tan aktaran; Coser, 2010: 65).