• Sonuç bulunamadı

1839-1914 yılları arasında yaşamış Amerikalı pragmatist filozof Öncelikle

pragmatizm akımının isim babası olmuş, daha sonra da onun yönteminin ana hatlarını çizmiştir. C. S. Peirce, felsefede işe bilgi konusundan başlamış ve burada, Aristoteles'in düzeni doğada bulan nesnel yaklaşımı ile Kant'ın bilgideki düzenin zihnin eseri olduğunu dile getiren öznel yaklaşımının bir sentezini yapmıştır. Kavram, fikir ve kuramlarımızın doğruluklarını, onların yararlılıklarıyla özdeşleştiren Peirce'a göre, yöntem öncelikle düşüncelerimizi açık ve seçik hale getirmekten oluşur, öyle ki bu yöntemle felsefe bir bilime dönüşecektir.

Göstergebilimde, “Amerikan Okulu” olarak anılan ve bu okulun kurucularından sayılan C. S. Peirce için Tahsin Yücel, “Yapısalcılık” adlı yapıtında, onu tanımlarken, diğer dilbilimcilerin görüşlerini de aktarır ve Charles Morris’in Peirce’ı överek, onun gösterge sınıflandırmasını, dilbilimsel ulamlar üzerinde gerçekleştirdiği çok ince gözlemlerini, mantık ve felsefe sorunlarına göstergebilimi uygulayışını sayarak, bu alanda onu eşi bulunmayan bir düşünsel etki kaynağı olarak kabul edişini hatırlatır ve Peirce’in kendisinin de “Tüm evren, yalnızca göstergelerden oluşmamış olsa bile,

göstergelerle dolup taşar”diyerek göstergebilime verdiği önemi ortaya koyduğunu

belirtir.2

1 Zeynel Kıran ve Ayşe, Yazınsal Okuma Süreçleri “Dilbilim, Göstergebilim ve Yazınbilim

Yöntemleriyle Çözümlemeler”, İstanbul : 2002, s: 118

Önce “Görsel Göstergebilim”in ne olduğunu hatırlayabilmek amacıyla, Prof. Dr. Nükhet Güz’ün, Görsel Göstergebilim Ders Notları’na dayanarak göstergenin geniş anlamıyla bir başka şeyin yerini alabilecek nitelikte olduğundan, kendi dışında bir şeyi gösteren her türlü nesne, biçim ya da olgu olduğunu, örneğin, dar anlamıyla dilsel bir gösterenle bir gösterilenin birleşmesinden doğan birim olduğunu ve göstergenin, gösterenle gösterilen arasında bulunan ilişkiyle iletişimin çeşitli oyunları arasında ortak ve belli ya da belirsiz bir anlaşma üzerine kurulmuş olduğunu belirtelim.1

Yine aynı kaynaktan hareketle, görsel göstergenin örneğin bir fotoğrafta gözlemleyebileceğimiz gibi, dış gerçekle bir benzerlik ilişkisi kuran göstergenin kendisi olduğunu ve göstergebilimci Ch. S. Peirce’in bitişiklik ilkesiyle açıkladığı belirtiyi ve saymaca nitelikli bulduğu simgeyi nedenlilik içeren görüntüsel göstergeden ayırdığını da belirtelim.2

Öte yandan, Mehmet Rifat’a göre göstergebilimin bağımsız bir bilim dalına dönüşmesini sağlayan A.B.D.’li felsefeci, mantıkçı ve matematikçi Ch. S. Peirce hem dilsel hem de dil dışı göstergelerle ilgili bir kuram hazırlamış ve buna “semiotic” adını vermiştir ve Peirce’e göre “göstergelerin biçimsel öğretisi” olan göstergebilim,

mantık’ın bir başka adıdır.3

Yine Nükhet Güz’e göre, Pierce’da gösterge, birey için herhangi bir biçimde ya da herhangi bir bakımdan birşeyin yerini tutan şeydir; birine seslenir, anlıkta eşdeğer bir gösterge yaratır, bu gösterge ilk göstergenin yorumlayanı ya da açımlayanı olur, nesnesinin yerini tutar. Pierce, göstergeler arasında, nesneleri açısından varlıksal bağıntı, benzerlik ya da saymacalık içermelerine göre belirtiyi, görüntüyü ve simgeyi birbirinden ayırır.4

Tüm bu bilgiler ışığında C. S. Pierce göre belli bir gösterge sürecinin oluşabilmesi için göstergenin kendisine, göstergenin dış dünyada yerinde duran şey ne ise onun varlığına bir başka deyişle nesnesine ve de o göstergeyi yorumlayana- gösterge ile

1 Nükhet Güz, 2007 – 2008 İ.K.Ü. Sanat ve Tasarım Fak.Görsel Göstergebilim Ders Notları,

İstanbul 2008

2 Aynı yerde.

3 Mehmet Rifat, Göstergebilimcinin Kitabı, İstanbul, 1996 Düzlem Yayınevi, s: 22

nesne arasındaki zihinsel etkinin oluşumuna gereksinim vardır. Bu olguyu çizgisel boyutta aşağıdaki gibi tanımlamak olasıdır:

Gösterge (Representamen) Yorumlayan Nesnesi (İnterpretant) (Object) Şekil 2

Yukarıdaki çizgisel sunum bir anlamda Mehmet Rifat’ın “Göstergebilimcinin Kitabı” adlı eserinde belirttiği ve de Peierce’in kendisinin de dediği gibi bir gösterge ya da representamen, bir kişi için, herhangi bir şeyin yerini, herhangi bir bakımdan

ya da herhangi bir sıfatla tutan bir şeydir. Birine yöneliktir, bir başka deyişle bu kişinin düşüncesinde eşdeğerli bir gösterge ya da belki daha gelişmiş bir gösterge yaratır. Yarattığı bu göstergeyi ben birinci göstergenin yorumlayanı olarak adlandırıyorum. Bu gösterge bir şeyin yerini tutar: Yani Nesne’ sinin yerini. M. Rifat tüm bunlara değindikten sonra, gösterge (representamen), yorumlayan (interpretant) ve nesne (object) kavramlarının C. S. Peirce’in en önemli üçlü ayrımlarından biri olduğunu, göstergelerin sınıflandırılmasına ilişkin olarak Peirce’in bir başka üçlük daha kurduğunu ve bunların görüntüsel gösterge (ikon), belirti ve simge olduğunu belirtir.1

Yine, M. Rifat’a göre C. s. Peirce’in bir başka gösterge üçlüsü daha vardır:

- Nitel gösterge: Bir gösterge olan bir niteliktir, sözgelimi bir sesin tonu, bir kimsenin kullandığı koku.

- Yalın gösterge ya da tekil gösterge: Bir gösterge olan bir şey ya da var olan gerçek bir olaydır.

- Kural gösterge: Bir gösterge olan yasadır, bir kuraldır. Saymaca olan her gösterge bir kural göstergedir.1

Son olarak, yine Güz’ün, ders notlarına dayanarak Peirce’in ortaya çıkan en önemli özelliklerinden birine daha değinmemiz gerekiyor: Peirce, gösterge için “herhangi bir şeyin: nesnesinin yerini tutar.” dediğinde, Peirce’ın kendince, esas önemi göstergenin kendisine değil de onun algılanması olgusuna, nasıl değerlendirildiğine önem verdiğine ilişkin bir kanıya ulaşıyoruz. Bu bağlamda onun üç temel ilkeden de söz etmemiz gerekir. Sözkonusu üç ilke, göstergenin geçirdiği üç ayrı aşama gibi algılanabilir ve Peirce’ın göstergebilim kuramının iskeletini oluştururlar. Bunlar sırasıyla “ilkillik” , “ikincillik” ve “üçüncüllük”tür.

İlkillik, var olan her şeyin bir ikincisine göndermede bulunmadan varlığının yalın, doğrudan, ağzımızdan çıktığı ilk aşamasıdır. Örneğin bir topluluğun önünde içimizden birinin söz alıp “ağaç” dediğini varsayarsak, her birimizin zihninde çeşitli “ağaç” imgeleri oluşur. Kimimize göre bu “ağaç” çocukluğumuzda üzerinden hiç inmediğimiz incir ağacı, kimimize göre gölgesinde uyuduğumuz koca bir ıhlamur, kimine göreyse ormanın en büyük çamı olarak algılanabilir. Ancak konuşmacı bu sefer “ağaç dalı”dediğinde “ağaç” göstergesinde bir çeşit “olasının temsili” oluşmuş ve ikincillik ilkesine geçilmiş olunur. Bu aşamada “ağaç” göstergesi yaşanmış edimin varlığıyla başka bir aşamaya geçmiş olur. Gösterge ile nesnesi arasındaki varoluşsal bir ilişki kurulmuştur, hatta göstergenin kendi başına bir özellik taşımasına neden olunmuştur. Olasılıklar sınırsızdır artık: “bilim dalı”, “kiraz dalı” gibi.. Ve son olarak “Ormanın en küçük, yabani kiraz ağacının yaralanmış ve ucu kırılmış, en alçak dalı” dendiğinde üçüncüllük aşamasına gelinmiştir, bu ise var olan herşeyin düşüncesi aşamasıdır. Yorumlayanın göstergeyi ya bir olasılık göstergesi ya bir gerçek gösterge ya da bir mantık göstergesi biçiminde daha bir çok göstergenin yardımıyla canlandırmasına geçilmiştir.2

1 A.g.e. s: 23

2 Nükhet Güz, 2007 – 2008 İ.K.Ü. Görsel Göstergebilim Ders Notları, İstanbul 2008

3. 2. “Harry Potter – Zümrüdüanka Yoldaşlığı” Filminin Kimliği ve