• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM: KAZAKİSTAN’DA AHISKA TÜRKLERİNİN SOSYAL VE

12. Ahıska Eketleri (Masalları ve Hikayeleri)

12.6. Yüz Altun

Bir varmış bir yokmuş, zengin bir adam varmış. Bu adamın üç oğlu varmış. Büyük oğluna yüz altın vermiş:

‘Oğlum git, bunları iki yüz yap da getir!’

88 Oğlan şehre gitmiş. Bakmış ki padişahın kızının tırnağını görmek için yüz altını veriyorlar. Bu da götürüp yüz altını vermiş, padişahın kızının tırnağını görmüş.

Sonra pişman olmuş:

‘Ola, ben ne ettim?’ Yeniden yüz altın kazanacaktım! Elimdeki de gitti! Şimdi babamın yanına ben nasıl gideyim?’ demiş…

Babasının yanına dönememiş.

Sonra babası ikinci oğluna, yüz altın vermiş: ‘Git, bunları iki yüz altın et de getir!’

Bu da kardeşinin gittiği yere gitmiş. Bakmış ki, padişahın kızının tırnağını görmek için yüz altın veriyorlar.

Yüz altını vermiş ve padişahın kızının tırnağını görmüş. Saraydan çıkmış: ‘Eyvah ben ne ettim? Yüz altınım gitti de bir şey kazanamadım!’ demiş. Bu da babasının yanına gidememiş, başka bir yöne gitmiş.

Zengin adam küçük oğlunu çağırmış. Ona da yüz altın vermiş: ‘Git de bunları iki yüz altın yap getir!’ demiş.

Bu da gitmiş, bakmış ki, padişahın kızının tırnağını görmek için herkes yüz altın veriyor. Küçük oğlan:

‘Ben elli altın verip, padişahın kızının tırnağını yarısını görsem olmaz mı?’

Saraydakiler kabul etmiş. Elli altın verip, padişahın kızının tırnağını yarısını görmüş. Dışarı çıkınca bu da pişman olmuş:

‘Ben ne yaptım? Kazanacak yerde elli altını da kaybettim…’ diye hayıflanmış. Düşünceli bir şekilde dururken bir adam yanına yaklaşıp demiş:

‘Ne kara kara düşünüyorsun?’ Küçük oğlan:

‘Babam yüz altın verdi ki, git bunları iki yüz altın yap da getir. Ben de ellisini harcadım. Elimde ellisini kaldı. Şimdi ben ne yapacağım?’

Adam:

‘Elli altının var mı?’ Küçük oğlan: ‘He, var!’ Adam:

‘Haydi, gel benimle, o elli altını bana ver. Sana elli değil yüz altın kazandıracağım.’ Bunu alıp bir pazara götürmüş. Orada bir ip, bir keçi ve bir de çuvaldız almışlar. Güneşin battığı vakit, padişahın kızının kapısından geçiyorlarmış. Keçiyi boynundan bağlayıp, ikisi de

89 ellerinde çuvaldız, keçiye batırıyorlarmış. Keçi, biri batıranda öbürünün yanına kaçıyor, diğeri batıranda öbürünün yanına kaçıyormuş! Bu şekilde keçiyi dolandırıp bağırtıyorlarmış. Padişahın kızı keçinin acı dolu sesini duymuş. Cariyesini çağırmış:

‘Git de bak, o iki adam keçiye ne yapıyorlar…’ Cariye gidip sormuş:

‘Ne ediyorsunuz?’ Küçük oğlan ve adam: ‘Keçiyi kesiyoruz.’

Cariye dönüp saraya gelmiş. Padişahın kızına: ‘Keçiyi kesiyorlarmış.’

Padişahın kızı:

‘Böyle keçi kesilir mi? İnsan gibi kesseler ya!’ Cariye gidip onlara çıkışmış:

‘Padişahın kızı diyor ki, keçiyi öyle eziyet ederek kesmesinler. İnsan gibi kessinler.’ Küçük oğlan ve adam:

‘Nasıl kesilirmiş? Biz bilmiyoruz.’

Cariye, padişahın kızının yanına gelip konuşmaları nakletmiş. Kız sinirlenmiş:

‘Öyleyse keçi filan görmemişler! Bunlar, yaban adamı! Çağır da, bizim kapının önünde hizmetkarlar kesinlerde onlarda yesinler!’

Bunları içeri almışlar:

Hizmetkarlar, keçiyi kesmişler. Bunlar etleri öylece derisiyle kılıyla birlikte kazana doldurmuşlar! Cariye, bu hali görmüş. Gördüklerini padişahın kızına anlatmış:

‘Bu adamlar keçiyi soymadan pişiriyorlar.’ demiş. Padişahın kızı yine sinirlenmiş:

‘Git, onlara de ki öyle yapmasınlar. İçindeki bağırsakları çıkarıp temizlesinler. Ondan sonra kazana koyup pişirsinler.’

Cariye gelip söylemiş. Adamlar, padişahın kızının dediği gibi yapıp, keçiyi pişirip yemişler. Gece yarısı olmuş. Düşünmeye, konuşmaya başlamışlar:

Küçük oğlan ve adam:

‘Nere gidelim, nasıl edelim, diye…’ düşünmüşler. Cariyeye demişler:

‘Bu gece sizin evde kalalım da sabahleyin gidelim.’ demişler.

İkisine de yorgan döşek sermişler. Bunar, yastığa ayaklarını koyarak yatmışlar. Cariye gelip bakmış ki yastığa ayaklarını koyarak yatmışlar. Cariye durumu sultana anlatmış.

90 ‘Sultanım, bu adamlar yatağa tersine yatmışlar. Ayaklarını yastığa koymuşlar. Başları da öte tarafta.’

Padişahın kızı demiş:

‘Bunlar hiçbir şey bilmiyorlar!’

Sabah olmuş. Adam kalkmış şunları demiş: ‘Ben ezan okuyacağım!’

Sultan:

‘Aman öyle bir şey yapma! Babam işitir, içeriye yabancı erkek alındığı anlar da bizi doğrar!’

Adam:

‘Olmaz! Senin yüzünden benim namazım geçsin mi? Böyle şey olur mu hiç? Ben yüksek bir yere çıkıp ezan okuyacağım!’

Sultan:

‘Gel ezan okuma, sana şu kadar altın, bu kadar para vereyim!’ Adam:

‘Hayır, olmaz!’ diye ısrar ederse de sonunda padişahın kızı, iki bin altın birine, iki bin altın diğerine verip ezan okumaktan vazgeçirmiş.

Sonra oradan ayrılmışlar. Gide gide bir yere gelmişler. Bakmışlar ki üstü örtülü bir mezarlık! Bunlar demişler ki artık akşam oldu, bu mezarlıkta kalalım. Yarın yola devam ederiz.

Girmişler tabuta, altında biri, üstünde biri yatmış.

Meğer, gecenin bir vaktinde hırsızlar, padişahın hazinesini çalmışlar, kırk deveye yükleyip mezarlıkta bölüşmeye gelmişler.

Hırsızlar altınları bölüşüyor bir çuval altını bölüşemiyorlarmış. Hırsız başı, kime vereceğini bilememiş. Bunun üzerine şöyle demiş:

‘Bu bıçağı götürüp tabutun üstüne kim saplarsa bir çuval altını ona vereceğim.’ demiş. Birisi ben giderim demiş. Bıçağı tabuta saplayacağı sırada tabut kımıldanmış! ‘Vay, burada cinler var!’ diyerek oradan kaçmış. Kokan kırk hırsız bütün mücevherleri bırakıp mezarlıktan uzaklaşmışlar.

Adamlar, bu seslerle uyanıp tabuttan kalkmışlar. Nedir ne değildir diye etrafa bakmışlar. Bıçağı tabuta saplayan adam, biraz uzaklaşınca demiş:

‘ Ben gidip tekrar bakacağım, orada ne var…’

Gidip mezarlığın kapısından bakarken bunun papağını almışlar. Hırsız:

91 ‘Vay, o kadar hazine az geldi de, benim papağımı da alıyorlar!’ diye geri kaçmış. Haramilerin her biri bir tarafa dağılmış.

Bunlar da altını, mücevheri develere yükleyip gelmişler. Yarısını zengin adamın oğlu getirip babasına vermiş. Küçük oğlan, kardeşlerini de çağırmış:

‘İşte bu kadar altın, mücevher var. Size de yeter bana da…’ demiş. Yol arkadaşı ayrılıp evine gideceği sırada demiş:

‘Benim sende kalan elli altınımı ver!’

‘Onlar bende kalsın. Birkaç sene sonra uğrar sana veririm.’ Böylece adam evine gitmiş.

Aradan birkaç sene geçmiş. Küçük oğlan:

‘Gideyim de şu elli altınımı o adamdan alayım.’ demiş. Yola çıkmış. Adamın evine yaklaşınca adam bunu görmüş. Karısına demiş:

‘Ben ölmüş numarası yapayım. O da alacağını alamadan döner gider.’

Adam yere yatmış. Üstünü örtmüşler. Karısı başında oturup ağlamaya başlamış. Konu komşu oraya yığılmış.

Oğlan gelip bakmış ki, adam ölmüş. Adamın karısına demiş: ‘Ne oluyor? Ne haber?’

Kadın:

‘Kocam öldü!’

‘Allah rahmet etsin. Yalnız o bana demişti: Ben ölürsem beni sen yıka1’ Kazanı koyup suyu kaynatmış. Arkadaşının kulağına demiş ki:

‘Eğer kalkmazsan seni yakacağım! Suyu kaynattım.’ Adam, hemen kalkmış!

‘Vay kardeşim sen hoş gelmişsin!’ demiş.

Elli altın borcunu da vermiş. Oğlan da elli altını alıp evine gelmiş. Yemişler, içmişler; yeraltına geçmişler.152

92

Benzer Belgeler