• Sonuç bulunamadı

Yükselen Korporatizm ve Uluslaraşırılaşma: 1950-1970

II. Dünya savaşı sonrasında belirginleşen ve iki kutupluluğa dayanan uluslararası güç dengeleri, uluslararası sendikalar arasındaki etkileşimleri de belirleyici bir nitelik kazanmıştır. Buna göre, 1945 yılında kurulan WFTU, geliştirdiği anti-kapitalist söylem vasıtasıyla soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkelerinin politikalarının desteklenmesinde insiyatif üstlenmiştir. ABD, Đngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinin ulusal sendikalarının hâkim olduğu ICFTU ise, antikomünizm ekseninde ekmek-barış-özgürlük hedefini benimsemiş ve pragmatik sendikacılık anlayışını önplana çıkarmıştır. WCL ise dini değerleri önplana çıkararak ‘dayanışmacı’lığın uluslararası sendikacılık hareket vasıtasıyla yaygınlaştırılmasını amaçlayan bir politika izlemiştir.144

II. Dünya savaşı sonrası süreçte ulusal sendikaların diğer ülkelerin iç politikalarına yönelik faaliyetleri, sendikaların uluslararası güç dengelerinde oynadıkları rolün önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu faaliyetlerden başlıcaları (i) Sovyet sendikalarının SSCB’nin dış politikasını WFTU vasıtasıyla desteklemeleri (ii) AFL-CIO’nun Marshall Planı çerçevesinde Avrupa ve gelişmekte olan ülke sendikaları üzerinde antikomünizme dayanan bir politika geliştirmesi (iii) Đngiliz ve Fransız sendikalarının, sömürge ülkelerinde, sömürge süreci ve sonrasında, yürüttükleri faaliyetlerle ülkelerinin çıkarlarını geliştirici politikalar takip etmesi olarak sıralanabilir.

Örneğin, AFL-CIO üçüncü dünya ülkelerinde Marshall yardımı vasıtasıyla sağladığı kredilerle Amerikan sendikacılık modelinin yaygınlaştırılmasını ve radikal

143 George Myconos, The Globalizations of Organized Labour 1945-2005, Houndsmill: Palgrave McMillan, 2005, pp. 16-18.

144

sendikaların marjinalleştirilmesini hedeflemiştir. TUC ise sömürge ülkelerinde çalışma yaşamı mevzuatının ve politikalarının oluşumunu denetleyerek çıkan anlaşmazlıklarda yerel sendikacılar ve işverenler arasında aracı ve hakem rolü oynamıştır. Öte yandan, AFL ve daha sonra AFL-CIO sömürge ülkelerinde ABD

şirketlerinin faaliyette bulunmasını sağlamak amacıyla sömürgesizleştirme politikalarını desteklemiştir.145

Bu dönemin önemli bir özelliği, I. Dünya Savaşı öncesinde varolan ve iki savaş arası dönemde marjinalleşen radikal sendikacılık anlayışının daha pragmatik- bürokratik bir nitelik kazanmasıdır. Nitekim, ICFTU’nun bu dönemde belirlediği stratejilerin merkezinde devlet, işverenler ve siyasal partilerden bağımsızlık ilkesi yer almaktadır. ITS’lerin WFTU’dan ziyade ICFTU ile olan yakın işbirliği de bu anlayışı pekiştirmiştir. Bu anlayışa paralel olarak 1948’de kurulan TUAC, Marshall planının ve ICFTU’nun WFTU’ya karşı yürüttüğü mücadelenin desteklenmesi amacıyla faaliyet göstermiştir.146 Başlangıçta UÇÖ’yü kapitalizmin işçi sınıfının radikal eylemlerini önleme mekanizması olarak nitelendiren WFTU ise, 1954 yılında UÇÖ’ye üye olduktan sonra UÇÖ’yü işçi sınıfının kapitalist ülkelerdeki varlığını güçlendirme aracı olarak görme eğilimi içerisine girmiştir.147

Uluslararası sendikalar bu dönemde ulusal ekonomi politik yapılarla bağımlı olan bir üye tabanı nedeniyle organizasyonel anlamda etkin bir yapılanmaya sahip olamamıştır. ICFTU’nun Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki üye tabanını önemli oranda genişletmesi sendikaların ulusal ekonomi politik yapıyı önceleyen stratejik tercihlerini değiştirmemiştir. Modern iletişim araçlarının yaygınlaşmasına rağmen, yerel sendikaların ulusal ölçekte devlet otoritesine ve kalkınma stratejilerine bağlılıkları uluslararası sendikaların organizasyonel bütünlüklerinin sağlanmasını engellemiştir.

Sendikaların odak noktasının ulusal ölçekte kalmasının temel nedeni, savaş sonrası ekonomi politiğin çalışma ilişilerindeki yansıması olan korporatizm ve sosyal demokrat yönetişim süreçleridir. Dolayısıyla, yerel sendikalar kendi hükümetlerinin

145 Cox, a.g.e., p. 585; Erdoğdu, a.g.e., s. 223. 146 Myconos, a.g.e., pp. 30-31.

147

stratejik çıkarları doğrultusunda politikalar üretmişlerdir. Uzlaşmacı bir nitelikte gerçekleşen gönüllü korporatizm sendikalar ve sosyal demokrat partiler arasındaki stratejik işbirliğiyle birleşince sendikaların ulusal niteliklerini pekiştirici bir nitelik kazanmıştır. Uluslararası sendikacılık içerisinde yer alan sendikaların çoğu ulusal ölçekte elde ettikleri ekonomik çıkarlar için uluslararası sendikacılık kapsamında oluşturulacak bir işbirliğine uzak durmuşlardır.148

I. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan uluslararası örgütlenmeler ulusal hükümetlerin kurduğu yapılanmalar olarak yine ulusal endüstri ilişkileri ekseninde faaliyet göstermektedirler. Bu organizasyonlar arasında UÇÖ, özellikle ICFTU’nun faaliyetleri açısından önplana çıkmaktadır. ITS’leri de temsil eden ICFTU lobi faaliyetleri, düzenlediği toplantılar, sağladığı enformasyon ve gerçekleştirdiği

şikayetlerle bu dönemde UÇÖ Yürütme Kurulunda en etkili örgüt olmuştur. ICFTU’nun UÇÖ içerisinde yürüttüğü faaliyetler üye sendikalar üzerinde etkili olan hükümetler üzerinde odaklanmıştır. Amerikan hükümetinin ve ICFTU’nun bu dönemdeki stratejisi uluslararası liberal düzenin sağlanması için UÇÖ’nün ulusal ölçekte varolan korporatist düzenlemeleri küresel ölçeğe taşıyan bir ‘küresel korporatizm’ yaratmasıdır. 1969’da AFL-CIO’nun ve akabinde Amerikan hükümetinin UÇÖ’den ayrılması, UÇÖ’nün bu beklentilerden uzaklaşması nedeniyledir. Bu anlamda, II. Dünya Savaşı sonrasında UÇÖ’de üye devletlerin ulusal çıkarları ekseninde şekillenen bir örgütsel güç dengesi hakim olmuştur. Bu duruma paralel olarak, UÇÖ’nün bu dönemdeki temel işlevi devletlerarası güç dengelerine göre şekillenmiştir. Dolayısıyla, UÇÖ, ‘ulusal devletlerin neokorporatist güç kurumu’ olarak işlev görmektedir. Öte yandan, bu dönemde Sovyetler Birliği’nin ulusal çıkarlarını savunan WFTU ise, UÇÖ’de ICFTU’ya karşı mücadele ederek liberal sendikacılık anlayışının yaygınlaştırılmasını önlemeyi amaçlamıştır.149

Görüldüğü gibi II. Dünya Savaşı sonrası dönemde yaşanan uluslaraşırı gelişmelerde ulusal eksen çerçevesinde şekillenmektedir. Aynı zamanda endüstri ilişkileri teorilerinin üretildiği zaman aralığını da simgeleyen bu dönemde, endüstri endüstri ilişkileri teorisyenlerini teorilerini geliştirdikleri coğrafyada hakim olan

148 Myconos, a.g.e., pp. 47-48. 149

endüstri ilişkileri pratiği üzerinde odaklanmışlardır. Bu doğrultuda, aşağıda, endüstri ilişkileri disiplininde ulusal-bölgesel ve uluslararası ölçekte ortaya çıkan endüstri ilişkileri gelişmeleri konusunda yapılan çalışmaların metodolojik yaklaşımları tartışılmakta ve sonrasında mevcut endüstri ilişkileri teorilerinin analitik öngörüleri uluslaraşırılaşma açısından ele alınmaktadır.