• Sonuç bulunamadı

2.1. Ekonomik-Sosyal Birlik Ayrımında AB’de Bölgesel

2.3.2. UNICE, CEEP ve Rekabetçi Dayanışma

AB düzeyinde işverenleri ve işveren sendikalarını temsilen UNICE, UEAPME ve CEEP faaliyet göstermektedir. Özel sektör işverenlerinin AB nezdindeki

32 Hyman, a.g.m., p. 16. 33

Andreas Bieler, “European Integration and the Transnational Restructuring of Social Relations: The Emergence of Labour as a Regional Actor?”, Journal of Common Market Studies, Vol: 3, No: 3, pp. 461-484;Wolfgang Streeck, “‘The Internationalization of Industrial Relations in Europe’, Politics and Society, Vol: 26, No: 4, pp. 429–59

34 Graham Taylor and Andrew Mathers, “The European Trade Union Confederation at the Crossroads of Change? Traversing the Variable Geometry of European Trade Unionism”, European Journal of

faaliyetlerinin büyük çoğunluğu UNICE tarafından gerçekleştirildiği için bu bölümde UNICE üzerinde durulmaktadır. Kamu kesimi işverenlerinin yegâne bölgesel temsilcisi ise CEEP’dir.

AB düzeyinde bir endüstri ilişkileri etkileşiminin, özellikle sosyal diyalog mekanizması çerçevesinde ortaya çıkmasında, işveren organizasyonları arasında başat rolü UNICE üstlenmiştir. UNICE, 39 Avrupa ülkesinde faaliyet gösteren 33 işveren sendikasını temsil etmektedir. Temel hedefi üye sendikalar arasındaki koordinasyonu ve dayanışmayı sağlamak, AB kapsamında rekabetçi bir endüstri politikası oluşturmasını temin etmek ve AB kurumları nezdinde işverenlerin taleplerini temsil etmektir.35 UNICE, üye sendikaları koordine etme noktasında ETUC’a göre çok daha yetersiz kalmaktadır. Bu durumun temel sebebi üye işverenlerin (i) organize bir endüstri ilişkileri sisteminden ziyade esnek ve bireysel bir çalışma ilişkileri talep etmeleri ve (ii) kendi işletme stratejilerinin gerçekleştirilmesine odaklanmaları, dolayısıyla, bağımsız işletme prensibini tercih etmeleridir.

UNICE, diğer işveren organizasyonları gibi, Maastricht antlaşmasıyla birlikte sosyal diyaloğun kısmen daha bağlayıcı bir formata kavuşturulmasına kadar AB düzeyinde gerçekleştirilecek bir sosyal diyalog mekanizmasına olumlu bakmamıştır. Ancak, bu tarihten sonra tutumunu değiştirerek bu mekanizma içerisinde yer almaya başlamıştır. UNICE’nin tutum değişikliğinin, organize bir çalışma ilişkileri kültürünün oluşumuna olan talebinden öte, reelpolitikle bağlantılı olduğu görülmektedir.

UNICE, bu anlamda, AB sosyal diyalog mekanizmasında iki yönlü bir politika izlemektedir. Bir yandan, oluşturulacak çerçeve antlaşmalar ve direktiflerin Komisyon ve ETUC’nin insiyatifine bırakmamak için katılımcı bir rol üstlenmektedir. Çünkü, bu durumda daha işçi-yanlısı bir yapının ortaya çıkacağını düşünmektedir. Diğer yandan ise sosyal tarafların AB düzeyindeki faaliyetlerinin bir amaç olmadığını, aksine, daha rekabetçi bir Avrupa idealinin gerçekleştirilmesi

35

noktasında bir araç olduğunu vurgulayarak sosyal ‘ortaklık’tan ziyade, sosyal ‘diyalog’ yanlısı bir duruş sergilemektedir.

Daha açık bir anlatımla, UNICE’nin nihâi amacı, sosyal diyalog sürecinde oluşturulacak çerçeve antlaşmalar ve direktiflerin, işverenler açısından yaratacağı olumsuz etkileri minimize etmektir. UNICE, böylece, APB ve AĐS’nin çalışma ilişkilerinde yarattığı deregülasyonun, sosyal diyalog mekanizması vasıtasıyla gerçekleştirilecek düzenlemelerle dengelenmesinin önüne geçmeyi hedeflemektedir. UNICE’nin sosyal diyalog sürecinde sergilediği tutum, bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. ETUC genel sekreterinin ifadesiyle UNICE’nin nihâi amacı süreci ‘sulandırmak’tır. Avrupa çalışma konseyleri, ispat yükümlülüğü, bilgilenme ve danışma konusundaki çerçeve antlaşmaların müzakerelerinde sosyal taraflar arasında bir uzlaşma sağlanamazken, kısmi-süreli çalışma, belirli süreli çalışma ve tele çalışma gibi esnek çalışma şekillerinin düzenlenmesinde sağlanabilmiştir. Sözkonusu çerçeve antlaşmalarda taraflar arasında uzlaşma sağlanabilmesinin en önemli nedeni, UNICE’nin, aksi durumda, Komisyonun düzenleyeceği bir direktifin daha ağır sorumluluklar içereceği düşüncesine sahip olmasıdır. Hatta, belirli süreli çalışma konusundaki çerçeve antlaşmaya ilişkin ilk öneri UNICE’den gelmiştir.36

CEEP ise, 20’den fazla ülkeden yüzlerce kamu işletmesi ve organizasyonunu temsil etmektedir. CEEP’nin temel amacı, üye kurumları AB nezdinde temsil etmek, temsil edilen kurumlar aleyhine yapılacak düzenlemelere karşı üyelerini savunmak, ve üyelerinin çıkarlarını geliştirici girişimlerde bulunmaktır. CEEP’nin bu amaçlarını yerine getireceği ana mekanizma ise sosyal diyalog sürecidir.37

UNICE’nin aksine, CEEP sosyal diyalog mekanizmasına katkıda bulunmaya isteklidir. Çünkü, üyeleri, AB ülkelerinde hâkim olan korporatist kurullar nedeniyle, işçi sendikalarıyla diyaloğa eğilimlidir ve CEEP’nin yegâne varlık nedeni sosyal diyalog mekanizmasıdır. Öte yandan, üyelerinin bir bölümünü özelleştirme nedeniyle kaybeden CEEP, AB sosyal diyalog mekanizması vasıtasıyla yeni üyeler kazanmayı hedeflemektedir. Her ne kadar UNICE’ye göre daha uzlaşmacı bir izlenim yaratsa

36 Ann Branch and Justin Greenwood, “European Employers: Social Partners?”, Huge Compston (ed.), Social Partnership in the European Union, Gordonsville: Palgrave Macmillan, pp. 40-46. 37

da, son tahlilde, CEEP’nin sosyal diyalog mekanizmasının işlevi konusundaki tutumu UNICE ile büyük oranda örtüşmektedir.38

UNICE ve CEEP’nin işveren organizasyonları olarak benimsedikleri duruşun doğal olduğu söylenebilir. Ancak, bu örgütlerin ETUC ile olan etkileşimlerinde belirleyici unsur AB kurumlarının bu etkileşimdeki rolleridir. Ayrıca, sosyal diyalog mekanizmasının gönüllülük esasına dayanan yapısı da taraflar arasındaki etkileşimlerin niteliğini belirleyen etmenler arasında yer almaktadır.

ETUC’nin organizasyonel olarak UNICE’den daha güçlü bir konuma sahip olmasına rağmen, Brüksel’de faaliyet gösteren bireysel şirket temsilcilerinin ve lobi faaliyetlerini yürüten görevlilerin ETUC ve ulusal sendikaların personelleriyle kıyaslanamayacak kadar daha fazla sayıda olduğu görülmektedir. UNICE’nin AB parlamentosundaki lobi faaliyetlerinin etkinliği karşısında, ETUC’un özellikle sosyalist kanatla yürütmeye çalıştığı diyalog oldukça sınırlı bir düzeyde kalmaktadır.

Bu durumu AB anayasa taslağında sosyal hakların düzenlenmesi sürecinde açıkça görmek mümkündür. UNICE, AB düzeyinde sosyal hakların ve işçilerin çalışma koşullarının rekabet edebilirliğin artırılmasına bağlı olduğunu ileri sürerek, bağlayıcı düzenlemelerden kaçınmanın gerekliliğine vurgu yapmıştır. Buna karşın, ETUC sendikacılık, toplu pazarlık ve grev konularında anayasal düzeyde ulusal hükümetleri bağlayıcı bir düzenleme getirilmesini talep etmiştir. Ancak, sonuçta, özellikle ulusal ve bölgesel düzeyde dayanışmacı eylemleri devre dışı bırakan ve büyük oranda UNICE’nin taleplerini içeren bir düzenleme gerçekleştirilmiştir. ETUC genel sekreteri Emilio Gagablio, AB anayasa taslağının AB düzeyinde sosyal ve sendikal hakların düzenlenmesinde negatif bir ivme yarattığını ileri sürmüştür.39 Nitekim, AB anayasa taslağında yer alan aşağıdaki alıntı durumu özetleyici bir nitelik göstermektedir.

38

Werner Ellerkmann, “The European Centre of Public Enterprises”, Wolfgang Lecher and Hans- Wolfgang Platzer (eds.), European Union-European Industrial Relations: Global Challanges,

National Developments and Transnational Dynamics, London: Routledge, 1998, pp. 188-194; Ann

Branch and Justin Greenwood, a.g.m., pp. 47-50. 39

“…Birlik ve üye devletler; ilerleme sürdürülürken uyumu mümkün kılmak için istihdamın teşvik edilmesi, gelişmiş yaşama ve çalışma koşulları, uygun sosyal koruma, sosyal ortaklar arasındaki diyalog, sürekli yüksek istihdam ve işten çıkarmalarla mücadele görüşü doğrultusunda insan kaynaklarının geliştirilmesi konularını hedef alırlar. Birlik ve üye devletler, bu amaçla, özellikle sözleşmeli ilişkiler alanında farklı ulusal uygulama biçimlerini ve birlik ekonomisinin rekabetçi yeteneğinin korunması

gereğini gözönünde bulundurarak hareket ederler”.40

Dolayısıya, bölgesel sendikalar ve AB kurumları arasındaki etkileşimin ekonomi politiğinde asimetrik bir güç dengesinin ortaya çıktığı vurgulanmaktadır. Bu ekonomi politikte belirleyici olan ‘mümkün olduğu kadar esneklik, gerekli olduğu koruma’ prensibidir. Daha açık bir anlatımla, birliğin ekonomik hedefleri gerçekleştiği oranda işçi haklarının korunması sözkonusudur.41 Bu şartlar altında, ETUC, UNICE ve CEEP arasındaki etkileşimin ‘rekabetçi dayanışma’ niteliğini kazandığı görülmektedir.

Rekabetçi dayanışma sürecinde UNICE ve CEEP’nin bağlayıcı düzenlemelerden kaçınma ve ulusal endüstri ilişkileri politikalarının yerel otoritelere bırakılması konusundaki eğilimleri, AB Komisyonunun Sosyal Diyalog mekanizmasını gönüllülük temelinde yapılandırmasıyla tesadüfi olmayan bir eşgüdüm sergilemektedir. Đşveren organizasyonlarının diyalog sürecinde özellikle örgütlü çalışma ilişkileriyle ilgili alanlarda bağlayıcılığı zayıf dahi olsa diyalog sürecinde yer almamaları karşısında ETUC’nin strateji geliştirme imkanı bulunmamaktadır. Bu durumda, Komisyonun, AB’nin kurumsal hedefleriyle uyumlu tavrı ETUC’nin yürüttüğü lobi faaliyetlerinin sonuçsuz kalmasına neden olmakta, böylece, taraflar arasındaki etkileşim işçi hakları açısından retorikten öteye geçememektedir.

40

Draft Treaty establishing a Constitution for Europe, Section 2, Social Policy, Article III-103, s.106, http://european-convention.eu.int/docs/Treaty/cv00850.en03.pdf. (08.01.2007).

41