• Sonuç bulunamadı

2. Alt Probleme ĠliĢkin Bulgular ve Yorum

2.1. YÜKSEK KÖY ENSTĠTÜSÜ

2.1.2. Yüksek Köy Enstitüsünde Heykel

Yüksek Köy Enstitüsü‟nde hazırlanıp basılan “Köy Enstitüleri Dergisi”nde öğrenci Ġsmail Korolay‟ın haberi olarak enstitüde Heykel ve Modelaj iĢlerini anlatır.

Yıl 1945‟te 25 Ocak ile 20 ġubat arasında Hasanoğlan‟da Yüksek Köy Enstitüsü‟nde yapıcılık ve güzel sanatlar kolu II. ve III. sınıflar, dört grup halinde birer hafta heykel ve modelaj çalıĢması yaptılar. Kursu idare eden hoca Nusret Suman‟dır. Kursta Güzel Sanatlar Akademisi‟nden temin edilen heykel, büst, rölyefler, enstitüde yerlerine konuldu; bazı büst ve rölyeflerden kopyalar alındı. Rölyeflerin on tanesi parthenon firizlerinin alçı kopyalarıdır. Bunlardan biri lir çalan kadın, biri, Euripides, diğeri de Hitit Aslanıdır. Heykeller Venüs de Milo, Apollonun BaĢı, Samothrace, bir kadın baĢı, bir pehlivan büstü ve diğer birkaç küçük parçadır. Bunlardan bir tanesi Roma, diğerleri Yunan heykellerinin alçı kopyalarıdır.

Rölyeflerin sekiz tanesi açık hava tiyatrosuna, ikisi kantine, biri idare binasına, ikisi de iki binanın duvarlarına konulmuĢtur. Atölye çalıĢmaları sırasında heykel, büst, rölyeflerin bazılarının kalıpları alınarak yeniden dökülmüĢ ve böylece öğrenciler, kalıp alma ve alçı dökümcülüğü öğrenmiĢlerdir. Bütün bu heykellerin kaideleri kursa devam eden öğrenciler tarafından yapılmıĢtır.

Nusret Suman Hoca, ayrıca açık hava tiyatrosu için bir mask, bir enstitülü erkek, bir kız, bir de öğretmen baĢı yaparak enstitüye hediye etmiĢtir. Bunlardan baĢka kantin ve yemekhane duvarlarına birkaç resim yapmıĢtır (Korolay, 1945, s. 409).

Hasanoğlan Köy Enstitüsü Yemekhane önündeki “Nike Heykeli” kopyası (Çizen Yüksek K. E. Öğrencisi Turgut Kavraal, 24. 3. 1947) (Köy Enstitüleri Albümü)

Daha sonradan Nusret Suman‟ın enstitüye geliĢlerinde Sabahattin Eyüboğlu ve Tonguç‟un da düĢünsel katkılarıyla “Tohum Saçan Köylü” heykelinin istasyona bakan bir tepeye yapılmasına karar verilir. Üretici köylümüzün bir simgesi olarak yapılacak bu heykel 22 metre geniĢlikte ve 17 metre yükseklikte bir tabana oturtulacak ve heykelin yüksekliği 25 metre olacaktır. Tabanın planı mimar Mualla Eyüboğlu tarafından yapılmıĢtır. Betonarme yapılacak heykelin tabanı Köy Enstitüleri Müzesi olarak kullanılacak, çok büyük olan heykelin karın ve göğüs bölümlerindeki boĢluklara kitaplık odaları yapılacak, buralara, bacaklar içindeki merdivenlerle çıkılacaktır. Bu heykelin önce maketi yapılır. O yaz, heykelin tabanı ve demir iskeleti oluĢturularak sonra çimento ile kaplaması gerçekleĢtirilir. Heykel bütün görkemiyle ortaya çıkmıĢtır. Bir dev adam, sol elinde tuttuğu çanaktaki tohumu sağ eliyle saçmaktadır. Ġnce yontma iĢleri, sıva, boya süsleme iĢleri 1946 yılının yaz aylarında bitirilmesi planlanırken buna fırsat bulunamadan çok partili dönemin ilk iktidarı köy enstitüleri ile bu heykeli de yıkmaya baĢlamıĢtır (Arman, 1990, s.75).

Sanatçı Nusret Suman Yüksek Köy Enstitüsü‟nde, öğrencilerden bir ekip kurmuĢ, onlara heykel dökümünü öğretmiĢ, birlikte heykeller yapmıĢ ve enstitüye yerleĢtirmiĢdir. Yine Ġzmir‟den kopyalarını getirip bozkıra diktiği Milo Venüsü, Yunanlı Çocuk, Samatrakos yontuları enstitüde yerlerini almıĢ ve güzel etkiler bırakmıĢtır. Sanatçı, Ġstanbul Güzel Sanatlar Akademisi öğretim üyesidir. “Tohum Saçan Köylü” heykelinin öğrencileriyle birlikte yapılıp tepeye yerleĢtirilme aĢaması Ģöyledir.

HeykeltıraĢ Nusret Suman; “Tohum Saçan Köylü” heykelini, Yüksek Köy Enstitüsü öğrencisi Abdullah Özkucur‟un eline bir karavana verip ona tohum saçan bir köylü gibi poz verdirir. Küçük bir plastrin modelini çıkartır. Öğrencilerden Apdullah Özkucur, Ekrem Ula, Mustafa BarıĢ, Enver Ötnü, Ġsmail Koralay bu küçük modelin büyüğünü telden yaparlar ve istasyona yakın bir tepenin üstüne kondurdukları bir kaidenin üstüne iskeleti koyarlar. Hep birlikte bu iskeletin üzerini alçı ile doldurarak çalıĢırlar ve “Tohum Saçan Köylü” heykelini tamamlarlar (Kaya (b), 2001, s.127).

Sebahattin Eyüboğlu, kız kardeĢi mimar Mualla ile birlikte Hasanoğlan Köy Enstitüsü‟nde çalıĢmaktadır. Bedri Rahmi Eyüboğlu‟na sık sık yazdığı mektuplarında enstitüden sevgiyle ve coĢku ile bahseder, fikirlerini paylaĢır gerektiğinde yardımını ister. Bedri Rahmi Eyüboğlu‟nu Hasanoğlan‟a resim yapması için davet ettiği 9 ġubat 1945 tarihli mektupta Ģöyle yazmaktadır. “Hakkı Bey, Hasanoğlan Köy Enstitüsü Yönetim Binasındaki iki büyük panoya resim yaptırmak istiyor. Bu resimler Köy Enstitülerinin destanı niteliğinde olacak. Sana salonun planını ve panoların boyutlarını, Mualla‟ya yaptırıp göndereceğim. Hakkı bey diyor ki, bunun için Bedri‟nin enstitüleri görmesi gerek. Ġstanbul civarındaki iki enstitüye kolayca gidilebilir. Kendisine yolluk da verebiliriz... Ben Hasanoğlan‟da derse baĢladım... ġimdiye kadar yaptığım iĢlerin en güzelini yaptığımı sanıyorum... Dört saatlik dersimin dıĢında enstitünün sanat, dil ve kitaplık iĢleri ile uğraĢıyorum” (Eyüboğlu S., 1990, s.50).

Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ressam Arif Kaptan‟ı yanına alarak resim malzemeleriyle Hasanoğlan Köy Enstitüsü‟ne gider. Mekanın ve heykellerin onda bıraktığı izlenimleri Ģu Ģekilde anlatır.

“Ay ıĢığında açık hava tiyatrosunu seyrediyoruz: giriĢ kapısının önünde Nike. Samotras zaferini temsil eden Yunan heykeli. Kapının iki yanında Parthenon firizleri. Bunlar nasıl olmuĢ, nereden çıkmıĢlar? Bozkırda bu mimari, bu heykeller nasıl buluĢmuĢlar? O zamana kadar enstitüler hakkında duyduğum kadarını tadamıyacağım diye içim titrerken ay ıĢığı altında uçmaya hazırlanan Yunan heykeli beni kaptığı gibi götürüyor. Ayağımı yerden kesiyor. Bundan sonrasını hep o canım Yunan heykelinden taĢan harikulade ıĢık içerisinde gözlerim kamaĢarak seyrediyorum. “Umduğum kadarını bulamazsam!” düĢüncesinden utanıyorum....

Ben bu heykeli on beĢ yıldır Ġstanbul‟da Akademi‟nin büyük salonundaki merdiven altında görürdüm. Fakat ne yalan söyleyeyim, onun güzelliğini peĢinen kabul edenler arasına katılmıĢ, onun önünden yüzlerce, binlerce defa heyecansız, kayıtsız geçip gitmiĢtim... Meğer bu heykeli her Ģeyden önce en aĢağı yirmi, yirmi beĢ metre uzaktan ve açık havada seyretmek lazımmıĢ. Meğer bu mesafeye kavuĢabilmek için de Ġstanbul‟dan Hasanoğlan‟a kadar uzanmak lazımmıĢ...

Bakın nasıl olmuĢ: heykelin tadına varan bir Enstitü öğretmeni, Akademi‟deki Yunan heykellerinden bir kısmının kalıplarını döktürmüĢ, birkaç “moulage” edinmiĢ.

Bundan baĢka, Akademi‟nin ambarlarında saklı, gene alçıdan, Partenon firizlerini ve Antikte Müzesinde kopyaları satılan birkaç heykeli daha vagona doldurduğu gibi “ver elini Hasanoğlan!” demiĢ. ġimdi bu nefis Yunan heykellerinin alçı kopyaları bozkır ortasındaki yapıların arasında iri beyaz güller gibi açılıp saçılmıĢlar. Öyle güller ki asırlardan beri solmamıĢ. Taptaze dinç duruyorlar. Kokularından Ģehvetlerinden bir zerre bile kaybolmamıĢ” (Eyüboğlu B. R., 1946, s.13).

Hasanoğlan Köy Enstitüsü‟nün heykellerle oluĢturulmuĢ estetik görünüĢü Bedri Rahmi Eyüboğlu‟un anlatımıyla gözümüzde daha da etkili bir Ģekilde canlanmasına neden olmuĢtur. Öğrenciler, heykel sanatını öğrenirken, estetize edilen çevre, sanat eserleriyle donatılarak yaĢam alanımıza girmiĢ ve etkisini arttırmaya devam etmiĢtir diyebiliriz.

Yüksek Köy Enstitüsü güzel sanatlar kolundan mezun olan öğrenciler; güzel sanatlar öğretmeni ve ilköğretim güzel sanatlar danıĢmanları olarak yetiĢtiriliyorlardı. Yüksek Köy Enstitüsü‟nde yapılan büyük yontular hakkındaki bir liberal aydının görüĢü ile bir Yüksek Köy Enstitüsü öğrencisinin görüĢleri Ģöyledir: Enstitüde yapılan Samothrake „Kanatlı Utkusu‟nun bir kopyasını yapmak, liberalliği ve kültürüyle tanınmıĢ Avni BaĢman‟a göre gereksizdir. Böyle bir yontuyu köylüler anlayamazlar ve enstitülere düĢman olabilirlerdi. Buna karĢılık Yüksek Köy Enstitüsü öğrencisi Ģunları söylemiĢtir: “Bizim köylü oluĢumuzdan ötürü ilkel halk yapıtlarından baĢka bir Ģey yapmamızı istemiyorlar. Kanatlı Utku yontusundan sarsılanlar köylüler değil, kendileridir. Nedeni bunu yapanların ve dikenlerin köylü olmalarıdır. Böyle bir sanat yapıtını yalnız değerli bulmakla kalmayıp kopyasını da yapabilmemiz onları hoĢnut etmemiĢtir. Onların anlayıĢlarının tersine, “Kanatlı Utku” bizim yaĢam ve uygarlık simgemizdi. Bazı aydınlarımızın bu yontuyu koymamıza cinsel bir anlam vermeleri gülünçtür. Namık Kemal‟in, Teyfik Fikret‟in, ve onlar gibilerin yontularına emeklerini vermiĢ bizler mi köylüyüz, yoksa bu yontuların ortadan kaldırılmasını isteyenler mi köylüdür?” (Kırby, 2000, s.290-291).

Sanat kültürü ve beğenisi oluĢmuĢ bu öğrenciler gittikleri yerlere estetik beğeniyi götürdüklerinde, yaĢamda ve eğitimde ayrılmaz bir bütünü oluĢturan güzel sanatlar ancak o zaman gerçek anlamını bulacaktır.

Yüksek Köy Enstitüsü‟nü bitirip de, cezalandırmak amacıyla ilkokul öğretmenliklerine atananlar gittikleri yerlere çağdaĢ sanat beğenisini getirmiĢlerdir. Bunların evlerini döĢemelerindeki sanat beğenisi, birçok çağdaĢlaĢmıĢ ailelerde görülen beğeni karıĢıklığı ile bir karĢıtlık oluĢturmuĢtur. Engin Tonguç‟un anlatımıyla, Bingöl dağlarında hayvan sırtında iki günlük bir yolculuktan sonra, yoksul bir muhtarın evinde, Akçadağ Köy Enstitüsü çıkıĢlı bir öğretmenin öğrencisinin resimlerinden oluĢmuĢ bir sergi ile karĢılaĢırlar. Onlara yolculukta arkadaĢlık eden bu öğrencinin babası ince bir alayla Ģöyle söyler: „Bunlar hiç değilse hükümetin gönderdiği afiĢlerden daha iyi, eh, hiç olmazsa bu kadarcık çağdaĢlaĢtık!‟ Sonra askerliğinde diyar, diyar gezmiĢ bu okuma yazma bilmez kültürlü adam Ģunu ekledi: „Bundan sonra inĢallah bize bir yol da yaparlar da bizde insan gibi yaĢamasını öğreniriz‟ (Tonguç E., 2000, s. 291).

Görüldüğü gibi Köy Enstitüsü‟nü bitiren öğretmen köye, köylüyü aydınlatmaya, geliĢtirmeye, sanatla tanıĢtırmaya gitmiĢtir. Köylünün verdiği tepkiye bakılırsa enstitü mezunu öğretmen baĢarılı da olmuĢtur. KiĢi, güzelliği fark etmekte ve benimsemektedir. Eğer eğitim en ücra köĢelere yeterince ulaĢtırılabilirse çok yönlü geliĢimin temelleri de atılmıĢ olacaktır.