• Sonuç bulunamadı

1. Kavramlar

1.3. Yörük Adı ve Yörükler

Göçebe anlamına gelen Yörük kelimesi, yörümek fiilinden türemiş bir kelimedir. Anadolu ve Rumeli’yi yurt tutan ve göçebe hayatı yaşayan Türk kabilelerine yani Oğuz boylarına ve Türkmenlere verilen genel bir isimdir71.

70 H. İnalcık, “The Yürüks: Their Origins, Expansion and Economic Role”, s. 98–101. Türkmen kelimesinin siyasi bir kavram olması hakkında ayrıca bkz. M. A. Erdoğru, Beyşehir Sancağı, s. 150–151. 71 Yörük kelimesi için pek çok araştırmacı aynı fikri kabul etmektedir. F. Sümer, “Türk Aşiretlerine Umumi Bir Bakış”, s. 518; F. Sümer, Oğuzlar, s. 16, 143; Faruk Sümer, “Avşarlara Dair”, 60. Doğum Yılı Münasebetiyle Fuad Köprülü Armağanı, İstanbul 1953, s. 454; İ. Şahin, “Anadolu’da Oğuzlar”, s. 61; Mehmet Eröz, Yörükler, İstanbul 1991, s. 20; Mehmet İnbaşı, “Yeni Belgeler Işığında Rumeli Yörükleri”, Osmanlı, C. 4, Ankara 1999, s. 151; M. C. Doğan – M. S. Doğan, Yörüklerin Sosyal ve Kültürel Hayatı, s. 3; Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu V, İstanbul 2005, s. 165; T. Gündüz, Bozulus

Bazı araştırmacılar, özellikle yabancı araştırmacıların bu Türkmen grupları için “Yürük” kelimesini kullanmış olmalarının yanlış olduğunu vurgulamışlardır. Bunu da yürük ve yörük kelimelerinin farklı anlamlar içermesine dayandırmışlardır. Yürük kelimesi sanıldığı gibi yürümek fiilinden yapılmış bir isim değildir. Bu kelimenin aslı yüğrük’tür. Kelimenin sıfat hali ileri, medeni, bilgili, cins ve halis manalarına gelmektedir. Birbirinden tamamen ayrı olan bu kelimelerin eski imlâlarının aynı olmasından dolayı, bu iki kelimenin aynı anlamda tek bir kelime olarak algılanmasına neden olunmuştur72.

Osmanlı Devleti öncesinde de yörük tabirinin göçebe anlamında kullanıldığı bilinmektedir. Osmanlı dönemi tarihi kaynaklarında yörük tabirine ilk olarak 15. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Yazıcıoğlu Ali’nin Tarîh-i Âl-i Selçuk’unda geçmektedir. Bazı Osmanlı kroniklerinde de bu tabire rastlanılmaktadır73.

Osmanlı dönemi kanûnnamelerinde de yörük kelimesi göçebe anlamında kullanılmıştır74. Fatih Sultan Mehmet Kanûnnâmesi’nde bulunan “koyunlu yerlü ve Türkmenleri, s. 38; Tufan Gündüz, XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Danişmendli Türkmenleri, İstanbul 2005, s. 19; M. S. Doğan, “Tarihsel Gelişim Sürecinde Yörükler”, s. 133; Musa Seyirci, Batı Akdeniz Bölgesi Yörükleri, İstanbul 2000, s. 1; O. Sakin, Türkmenler ve Yörükler, s. 55.

72Bu görüşe itiraz eden Muzaffer Ramazanoğlu’dur. M. Eröz de bu fikre katılmaktadır. Eröz, bu itirazı şöyle aktarmaktadır: “Yürük” kelimesi müellifin zannettiği gibi, (yürümek)den yapılmış bir isim değildir! Bu kelime sıfattır; aslı da (yüğrük) tür. Telâffuzda yumuşak (ğ), kelimenin yalnız bir manasında: dişi davarların tekeleri istemeleri sırasında, (mal yüğrüdü) sözünde ortaya çıkar! Kelime sıfat halinde ileri, medeni, bilgili, cins ve halis manalarına gelir. (Yürük at yemini arttırır) derler. Hâlbuki şehirlilerin pek çoğu (cins at yemini arttırır) der. Sonra bir aşiret başka bir aşireti medhederken (Onlar bizden yürüktür) diye medheder. Bunu söylerken de onların daha medeni daha ileri olduklarını aynı zamanda daha okumuş kimseleri bulunduğunu kasteder. Yoksa koşar adım gittiklerini değil! Hiç bir Yörük, bu kelimeyi yürümek mânasında kullanmaz. Eğer bu fiili anlatmak isterse, (yürüdüm) demeyip, (yörüdüm) der. Zaten (Yörük) her iki kelimeyi de bilir; Fakat (yörük) kelimesini isim, (Yürük) kelimesini de sıfat halinde kullanır. Yalnız, birbirinden tamamen ayrı olan bu kelimelerin eski imlâları bir olduğundan ve yabancı âlimler, bunları bir kelime zannederek daima (yürük) diye okumuşlardır. Çünkü (Yörük) demek onlara kaba gelmiştir. İstanbul şîvesine, daha doğrusu yabancı şîvelere uydurmak sevdası ile (yürümek) den (yürük) demişlerdir” Bkz. M. Eröz, Yörükler, s. 20–21. Ayrıca bkz. Kemal Güngör, Cenubî Anadolu Yürüklerinin Etno-Antropolojik Tetkiki, Ankara 1941, 131 s.; M. Eröz, Silifke yöresindeki Dinar Türkmenlerinde düğünlerde kullanılan ateşi yakmak için düğün öncesi gençlerin dağa giderek odun kestiklerini ve odunu ilk getiren gence itibar kazandığı için hediyeler verildiğini söylemektedir. Bu getirilen odunun da yüğrük odunu olduğunu belirtmektedir. Buradan yüğrük kelimesinin kabiliyetli, dirayetli, cesur anlamlarını taşıdığını vurgulamaktadır.

73Yazıcıoğlu Ali, efsanevi ilk Türk hükümdarı Ebulca-han’dan bahsederken “sahra nişin ve göckünci idi, yani yaban yurtlu ve yörük”, eserin bir başka yerinde “ol memleketin sahraları ve bişeleri İğdirden yörük eviyle doldu” ve Akkoyunlu hükümdarı Kara Osman’ın oğullarına nasihatini rivayet ederken “Olmasun ki, oturak olasız ki beğlik türkmânlık ve yörüklük edenlerde kalır” demiştir. Bunun için bkz. F. Sümer, “Türk Aşiretlerine Umumi Bir Bakış”, s. 518–519; Zeki Velidi Togan; Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, s. 106.

yörük yayla ve kışla hakkın virmeye” kaydı buna örnek teşkil etmektedir75. Tüm bunlar yörük kelimesinin, etnik bir mana taşımadığını, bir hayat tarzını ifade ettiğini göstermektedir76.

Yörük, Anadolu’nun Kızılırmak’tan itibaren batı taraflarından Marmara ve Ege denizlerine kadar uzanan saha ile Rumeli’de yaşayan Türkmen aşiretlerine denilmiştir77. Bu tabir, bir süre sonra, bir sancak veya kaza dâhilinde, dar alanda yaylak ve kışlak hayatı sürdürenlerin genel adı olmakla birlikte, daha çok Batı Anadolu’daki konar- göçerler için kullanılmaktaydı. Bununla birlikte bu tabir, Anadolu’nun pek çok yerinde büyük Türkmen teşekküllerine tabi olmayan, en eski konar-göçerler için söylenmekteydi. Meselâ Kayseri havalisinde bulunan göçerler, etrâk-ı yörükân diye adlandırılmıştı. Bu husus -herhalde- onların yukarıda bahsi geçen Türkmen toplulukları ile bağlantılarının bulunmamasından ve muhtemelen Anadolu’ya ilk gelen konar-göçer toplulukların bakiyeleri olmalarından kaynaklanmıştır78. Germiyan zamanında Türkleşmiş Moğol kabilelerinin etrâk olarak anıldığı söylenmektedir79. Kayseri’deki etrak kelimesi buradaki Moğol kökenli Türkmenleri de kapsıyor olabilir80.

Osmanlı vesikalarında yörük, “toprağı olmayan”, yani belli bir yerde durmayan konar-göçer olarak nitelendirilmiştir. Bu husus onların yaylak ve kışlak hayatı süresince, önceden belirlenmiş sınırlar dâhilinde kalmak mecburiyetinde olmadıklarını göstermektedir81. Yörükler, yazın yaylalarda serin otlaklarda ve kışın kışlaklarda daha sıcak ovalarda hayvancılıkla uğraşan, büyüklü küçüklü gruplar halinde yaşayan, konar- göçer Türklerdir. Bu konar-göçer gruplar az sayıda haneler halinde olduğu gibi, oldukça çok sayıda haneli büyük gruplarda olarak da görülmüşlerdir82.

75Ö. L. Barkan, Kanunlar I, s. 391.

76F. Sümer, “Türk Aşiretlerine Umumi Bir Bakış”, s. 520–521. 77F. Sümer, “Türk Aşiretlerine Umumi Bir Bakış”, s. 521. 78T. Gündüz, Danişmendli Türkmenleri, s.22.

79H. İnalcık, “The Yürüks: Their Origins, Expansion and Economic Role”, s. 97.

80 Etrak kelimesi için bkz. Yusuf Halaçoğlu, “Osmanlı Belgelerine Göre Türk-Etrâk, Kürd-Ekrâd Kelimeleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Belleten, C. LX, S. 227, Ankara 1996, s. 139–147.

81T. Gündüz, Bozulus Aşiretleri, s. 38–39.

16. yüzyılda, göçebe anlamında kullanılan Yörük sözü, Halep Türkmenleri gibi teşekküllere de verilmiştir. Fakat daha sonraları Yörük adı gerçek anlamını kaybetmiş ve Batı Anadolu ile Güneybatı Anadolu’daki oymakların genel adı olmuştur. Bu da Yörük adının kavmi bir anlam taşımadığını göstermektedir. Haleb Türkmenleri, Dulkadirliler, Boz-ok oymakları ve Boz-ulus adlı gruplar, 16. yüzyılda kavim adı olan Türkmen kelimesi ile vasıflandırılmaktaydılar. Daha sonraları bu ad sadece Halep Türkmenleri ve Boz-ulus için kullanılmıştır. Bu iki teşekkülden, 18. yüzyıldan itibaren Orta ve Batı Anadolu’ya gelenlere de Türkmen denilmiş, hatta köylerde ve kasabalarda yerleştikten sonra da zamanımıza kadar bu adla anılmışlardır. Bugün Orta ve Batı Anadolu’da bazı yerlerde yan yana Türk, Yörük ve Türkmen köylerini görmek mümkündür. Türk denilen köyler, o bölge veya yörenin Selçuklular ve beylikler devrinde yerleşmiş en eski Türk halkına ait olan yerlerdir. Yörük adıyla vasıflandırılan köyler, oralarda, 17. yüzyıldan önce yaşayan ve son asırlarda yerleşen Yörüklerin kurdukları köylerdir. Türkmen köyleri ise yine 17. yüzyıldan itibaren Orta ve sonra Batı-Anadolu ile Marmara Bölgesine göç etmiş ve son asırlarda oralarda yerleşmiş Boz- ulus, Haleb Türkmenleri ve Yeni-il’e mensup oymaklar tarafından meydana getirilmiş olanlardır. Osmanlı Devrinde Boz-ulus ve Haleb Türkmenleri gibi teşekküller bile Yörükler’den daha erken yerleşik hayata geçmişlerdir. Bugün Türkmenlerden hemen hemen hiçbir göçebe teşekkül görülmez. Fakat Toroslar’da çok az da olsa ve yarı göçebe olarak hala bu hayatı devam ettiren yörük oymaklarına rastlanmaktadır83.

Benzer Belgeler