• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM EMLAK VERGİSİ

2.4. TÜRKİYE’DE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE EMLAK VERGİSİ

2.4.3. Cumhuriyet Sonrası Dönem

2.4.3.5. Beyan Yöntem

Ayrıca 1972 tarihli 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu ile 1837 sayılı Bina Vergisinden alınan “İktisadi Buhran ve Savunma Vergileri” kaldırılmış, emlak vergisi mükelleflerine verecekleri beyannamelerde aile reisi beyanı (aile reisinin kendisi ile birlikte yaşayan eş ve velayet altındaki çocuklarına ait bina ve arazi değerlerini aynı matrahla birleştirmeleri), toplama yapma (bir ilçe hudutları içinde bir mükellefe ait binaların veya arazinin aynı matrahta birleştirilmesi) gibi yenilikler ile vergiye bir ölçüde olsa şahsilik kazandırılmak istenmiştir. 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun birinci kısmı bina vergisine, ikinci kısmı arazi vergisine ve üçüncü kısmı da müşterek hükümlere ilişkin olmak üzere üç ana kısım içinde düzenlenmiştir. 1319 sayılı Kanunla, vergi idaresi hem maddi hem de zaman ve eleman açısından zor bir süreç içeren tahrir yapma külfetinden kurtulurken, diğer yandan mükelleflerin emlak beyanını kontrol etmek suretiyle gayrimenkullerin emlak, emlak alım, gayrimenkul kıymet artışı ve veraset ve intikal vergileri ile tapu harçlarına

esas olan vergi değerleri normal alım-satım bedellerine yaklaştırılmak istenmiştir. Emlak Vergisi Kanunu ile bina ve arazi vergilerinin tek bir kanun başlığı adı altında birleştirilmesi, vergi değeri olarak rayiç bedel esasının benimsenmesi bu kanunun olumlu yönleri olarak belirtilirken spekülasyona müsait olan arsaların arazi vergisi ile birlikte vergilendirilmesi, verginin tarh ve tahsilinin Maliye Bakanlığına bırakılması ve gerekli düzenlemelerin yapılmadan beyan esasına geçilmesi o dönem için Emlak Vergisi Kanununun olumsuz yönleri olarak gösterilebilir. Beyan esasına ilişkin ortaya çıkabilecek en önemli sorun ise, her ne kadar Emlak Vergisi Kanunu yükümlülerin beyanını tamamlayıcı yönde idarece takdir esası öngörülmüşse de o dönemde yaklaşık beş milyon yükümlüsü olan bir verginin tarh ve tahsil yetkisi kendisine yeni geçmiş bir idare için denetime gidilmesi olanaksız olarak görülmekteydi.128

Yürürlükte bulunan 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu 1970 yılında kabul edilmiştir. 1986 yılına kadar merkezi idare tarafından toplanan bu verginin gelirleri ve yönetimi, bu yıldan itibaren belediyelere bırakılmıştır. Emlak Vergisi Kanunu bina vergisi ve arazi vergisi olmak üzere iki ayrı vergiyi içermektedir. Ancak, her iki vergiye ilişkin düzenlemeler büyük ölçüde bir bütünlüğe sahiptir. Kanunda her iki vergi için ortak hükümlere de yer verilmiştir.129

1972 yılı başından 1982 yılı sonuna kadar olan ilk dönemde mükellefler vergi matrahını kısıtlama olmaksızın serbestçe beyan etmişlerdir. Emlak vergisi beyannamesi ile bildirilen miktarlardan düşük görülenler vergi inceleme elemanlarınca incelenmiş, alım-satım veya ivazsız intikaller nedeniyle verilen emlak alım, gayrimenkul kıymet artış ve veraset ve intikal vergisi beyannamelerindeki miktarlar ise vergi daireleri tarafından gözden geçirilmiş, beyan tarihindeki rayiç bedelden düşük olduğu düşünülenler

128 Hacıköylü, a.g.e.s.29. 129

matrah takdiri için takdir komisyonlarına sevk edilmiştir. Gayrimenkuller ile ilgili ivazlı ya da ivazsız hemen hemen bütün intikal işlemlerinin takdir komisyonlarına sevki yüz binlerce dosyanın bu komisyonlarda toplanmasına ve takdir kararlarının yıllarca gecikmesine neden olmuş, bu olağanüstü iş yükü itiraz ve temyiz komisyonları ile Danıştay’ı da olumsuz etkilemiştir. Mükellefler ise takdir kararlarının gecikmesi nedeniyle özellikle ivazsız intikal eden gayrimenkullerine tasarruf edemez olmuşlardır. Emlak vergisinde beyan sisteminin uygulanmaya başlandığı 1972 yılında toplumda okuma yazma oranının düşük olması, denetim sisteminin yetersizliği ve mükelleflere yeteri kadar açıklayıcı bilgi verilmemesi nedeniyle beyan sisteminde ciddi aksaklıklar da meydana gelmiştir. 130

2.4.3.5.1. Beyan Sisteminin Aksaklıkları

Bu uygulamada en önemli sorun emlak vergisi matrahının gerçekçi bir biçimde saptanamamasından kaynaklanır. Ülkemizde beş yıl gibi uzun bir süre, taşınmaz sahibinin beyannamesinde gösterdiği değer, Emlak Vergisinin matrahı olarak kabul edilmiştir. Fakat mükelleflerin tamamına yakın bir bölümünün beyannamelerinde bildirdikleri değer, gerçek değerin çok altında beyan edilmektedir . Ayrıca mükelleflerin kendi taşınmazlarına verdikleri değerler çok çeşitli etkenlere bağlanmaktadır. Taşınmazın bizzat kullanılması veya kiraya verilmesi rayiç değeri etkilediği gibi, taşınmazın ileride satılacağı konusundaki mükellef düşüncesi de rayiç değeri etkilemektedir. 131

Olaya vergi idaresi açısından bakıldığında 1971 yılında bina ve arazi vergilerinin genel bütçe vergi gelirleri içindeki payı yüzde 1 civarında iken

130 Hacıköylü, a.g.e.s.29.

131 İlhan, Özer, Devlet Maliyesi Cilt I, Başbakanlık Basımevi, Maliye ve Gümrük Bakanlığı

1980 yılına kadar bu oranın da altına düşmüştür. Buna karşın emlak vergisinin tarh ve tahsil yetkisi kendisine devredilen Maliye Bakanlığı bu vergiyi etkin bir şekilde uygulayabilmek amacıyla çok sayıda yeni vergi dairesi kurmuş, yeni personel almış ve harcama yapmıştır. 1982 yılı başına gelindiğinde gelir idaresi personelinin yarıya yakını (yüzde 44’ü) genel bütçe vergi gelirlerinin yüzde 1’ini oluşturan bina ve arazi vergileri ile gayrimenkullerden alınan diğer vergilerle uğraşmak durumunda kalmıştır. Ayrıca beyanname verme ve takdir işlemlerinin mükellefe getirdiği yükler toplam vergi maliyetini de artırmıştır.132

Emlak vergisinin yeni uygulama şekli özetle temelde iki sakınca taşımaktaydı. İlk olarak, matrahın yükümlüce belirlenmesi, tamamen sübjektif öğelere bağlanmış bir uygulamaya yol açmakta ve yükümlülerin aynı nitelikteki gayrimenkulleri için beyan ettikleri matrahlar arasında büyük farklılıklar ortaya çıkabilmekteydi. Aslında Emlak Vergisi Kanunu eski şekliyle, yükümlülerin beyanını tamamlayıcı yönde idarece takdir usulünü öngörmekte idiyse de beş milyon yükümlüsü olan bir vergi için bu yoldan denetime gidilmesi olanaksızdı. Öte yandan emlak vergisi merkezi idare toplam vergi gelirleri içinde %1 oranına ulaşamıyordu. Buna karşılık Maliye Bakanlığı toplam vergi elemanlarının %20 sini bu vergi için istihdam etmekteydi. Böylece, verimli bir vergi idareciliği gereklerine uymayan bir sonuç ortaya çıkmaktaydı.133