• Sonuç bulunamadı

Köy, insanların bir arada yaşama arzusu sonucunda doğmuş en küçük yerleşim birimidir. Küçük birimlerde oturan insanların ortak ihtiyaçlarını karşılama amacıyla kurulan bu yönetimler de köy yönetimleridir. Köyler, varlıklarını çok eski zamanlara dayandırsa da tüzel kişilik sahibi olmaları yeni bir olgudur. Köy idaresi ülkemizde 1924 tarihli 442 sayılı Kanun ile tanumlanmış, bu kanun ile köyler tüzel kişilik kazanmıştır. Ayrıca 1982 Anayasası da köylerin tüzel kişiliğe haiz olduğuna yer vermektedir (Nadaroğlu, 2001: 240).

Osmanlı içerisinde il ve belediye seviyesinde örgütlenmeler Tanzimat’a dek kendisine yer bulamasa da, kendilerine yeter yapıları ve izole yaşamları ile köyler, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan beri kendisine yer bulmuştur. Bu kendine yeter yapılar ile izole yaşam 1950’lere dek cumhuriyet içerisinde de kendisini göstermiştir. 1858 tarihli Talimat ile, eyalet, sancak (liva), kaza ve kariye (köy) yapısı Osmanlı içerisinde uygulanmaya başlanmıştır. Köyün organları, kuruluşu ve görevleri ile ilgili esaslar 1864 Teşkil-i Vilayet Nizamnamesi’nde yer bulmuştur. Muhtarın ve ihtiyar heyetinin köyde yaşayanlarca seçilmesi bu nizamnamede belirtilmiştir. Ancak Nizamname, köylere tüzel kişilik tanımamıştır. 1864 ve 1870 Nizamnameleri’nin 1913 tarihli İdare-i Umumiye-i Vilayet Kanun-u Muvakkati tarafından yürürlükten kaldırılması sonucu köyler, 1924 tarihli 442 sayılı Kanun’a dek hukuki dayanaktan yoksun kalmıştır. 442 sayılı Kanun, köylere tüzel kişilik vererek tam birer mahalli idare birimi olmalarını sağlamaya çalışmıştır (Nadaroğlu, 2001: 241-243; Tortop vd., 2008: 422).

442 sayılı Köy Kanunu’na göre köy:

 Nüfusu iki binden aşağı yurtlara (köy) ve nüfusu iki bin ile yirmi bin arasında olanlara(kasaba) ve yirmi binden çok nüfusu olanlara (şehir) denir. Nüfusu iki binden aşağı olsa dahi belediye teşkilatımevcut olan nahiye, kaza ve vilayet merkezleri kasaba itibar olunur ve Belediye Kanununa tabidir.

 Cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerdeoturan insanlar bağ ve bahçe ve tarlalariyle birlikte bir köy teşkil ederler.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3 BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE YÖNETİMİ

Çoğu ülke, büyükşehirlerini farklı yönetim sistemine tabi tutmaktadır. Çünkü büyükşehir ile normal şehirlerin yaşadığı sorunlar ülke içerisinde farklılık gösterebilmektedir. Bu bağlamda, Londra, Tokyo, Paris gibi büyükşehirlerin, ülke içerisinde farklı yönetim biçimleri vardır (Tortop vd., 2008: 260).

3.1 Kentleşme ve Kentleşmenin Nedenleri

Belli büyüklükleri aşmış, örneğim nüfusu 1 milyonu geçmiş kentlere metropoliten kent, kısaca “ana kent” adı verilmektedir (Keleş, 2008 :47).

Yine Ruşen Keleş’in yaptığı bir başka tanıma bakacak olursak, büyükşehir, bir ülkenin ya da bölgenin, çevresindeki tüm kentsel ve kırsal yörelere ekonomik ve toplumsal yönlerden egemen bulunan ve genellikle ülkenin başka ülkelerle olan her türlü ilişkilerinin sağlandığı en büyük kentidir (Türkmen, 2002: 3).

Kentleşme, ekonomik, teknolojik, siyasal ve psikososyolojik etmenlerin sonucunda oluşmaktadır. Bu nedenler, birbirlerinden ayrı ele alınamayacakları gibi ayrıca birbirlerini de etkilemektedirler. Ekonomik nedenlerin bir kısmı tarım kesiminin içinde bulunduğu koşullardan dolayı köylü nüfusunu köyünden iten sebeplerdir. Bir kısmı, gelecek için güvence bulamayan köyünde geçinemeyen nüfusun kentlere çekilmesi sonucudur. Bir kısmı da “kentleşme birikimleri” adı verilen kimi üstünlüklerin çekici özellikleri sonucu ortaya çıkmaktadır. Teknolojik nedenlere baktığımızda, bu nedenlerin sanayi devrimi ve ardından tarımda egemen olan koşulların değişimi ve kentleşme hızının artışı gibi koşullarla birlikte kentleşmeye sebep olduğunu söyleyebiliriz. Şehir dışı yerleşimler, şehir haline Mezopotamya, Peru ve Çin’de, yiyecek üreten toplumlarda gelmiştir. Kültürün, ekonominin ve çevrenin uygun oluşu bu duruma sebebiyet vermiştir. Üretimdeki artış, taşıma ve ulaşımdaki gelişmeyle beraber ürünün depolanma, dağıtma ve değişme ihtiyacını doğurmuş; bu durum da teşkilatlanmaların oluşmasına yol açmıştır. İnsan hareket yeteneklerinin gelişimi ve ulaşım teknolojisindeki ilerlemeler de kentleşmeyi beraberinde getirmektedir. Sanayileşmenin gelişmesi, şehirleşmenin de hız kazanmasına neden olmuştur. Yerleşme alanları, sanayi bölgelerinde çevrelerinde oluşmaya başlamıştır Verilen siyasi kararlar, yönetim yapısı, hukuki kurumlar ile uluslararası ilişkiler de kentleşme üzerinde etkide bulunabilmektedir. Örneğin, bir bölgede gezme, yerleşme, ticaret gibi özgürlüklerin sağlanması, o bölgenin kentleşmesinde büyük etkiler doğurmaktadır. Ayrıca, başkent, metropol şeklinde kentlere özel statüler

verilmesi de kentleşmeyi hızlandırıcı, o bölgeye insan hareketini çekici hale getirmektedir. Köy ve kent yaşam biçimleri ve bu yaşam biçimleri arasındaki farklar, sosyopsikolojik etmenleri oluşturmaktadırlar. Kentlerin sahip olduğu toplumsal ve kültürel olanaklar, kentleri daha çekici hale getirmektedir. Ayrıca kentlerdeki özgürlük havası, geniş kitlelere ait olma duygusu, kentli olma arzusu köyden kente göçü hızlandırmaktadır (Keleş, 2008: 30-37; İşbir, 1991: 16-19).

3.1.1 Türkiye’de Kentleşme

İkinci Dünya Savaşı ardından, Dünya’da gözlenen kentsel büyümeden Türkiye’de payını almıştır. Bu dönemde ayrıca Türkiye uluslararası iş bölümünde yer alarak dışa da açılmıştır. Kentsel büyümede böylece batı ekonomileri ile bütünleşmenin de etkisini görmekteyiz. Kentleşme olgusu İlhan Tekeli’ye göre beş aşamada ele alınmıştır; “kente göç edenleri engelleme”, “itici-çekici güçlerin açıklanması”, “toplum bilimsel aşama” ya da “kentlileşen köylüler-köyleşen kentler almaşığı”, “kente gelenlerin kentte oluşturduğu ikili yapı”, ya da “marjinal kesim oluşması”, son aşama ise “kentsel büyümenin az gelişmişlik süreci içinde incelenmesi” (Kılınç, 1993: 153-154).

Kentleşme hareketlerine baktığımızda ülkemizi 1950 öncesi ve sonrarı olarak ele alabiliriz. 1950’lere dek yavaş seyreden artışlar, 1950’lerden sonra (az önce vurguladığımız üzere 2.Dünya Savaşı ardından) hızlanmıştır.. Kırsal alanlarda yaşanan çözülmeler özellikle kentleri daha çekici hale getirmiştir. Kentleşmenin böylece 19650’lerin ardından köylerden kentlere yaşanan hızlı göçlerle şekillendiğini görmekteyiz. Başlangıçta sanayi faaliyetlerinin geliştiği İstanbul, İzmir, Ankara, Adana gibi kentler göç alırken günümüzde göçlerin farklı sebeplerle farklı alanlara doğru yapıldığı gözlemlenmektedir (Işık, 2006: 58-59). (Örneğin Antalya’nın turizm sebebiyle göç alması.) (http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?alt_id=38 erişim tarihi: 04.12.2014)

Türkiye’de kentleşme hareketleri, iç göçlere dayalı ve belli büyük kentlere doğru olmaktadır. Çarpık, hızlı, düzensiz ve sorunlu şekilde oluşan kentleşme, büyükşehirlerin yaşadığı sorunlarun temelini oluşturmaktadır (Türkmen, 2002: 6 ).